Öcalan ve Baydemir arasındaki polemiklerin nedeni kadar, karakteri ve tekniki de önemli bir boyut kazanmış durumda. Bu polemiklerin eleştiri olduğu konusunda çok ustaca bir yaklaşım sergilendi. Bununla da siyasi literatüre, insani ilişkilere, insani olmayan yeni kavramlar sokulmaya başlandı. Literatüre sokulmaya çalışan bu kavram üzerinde durmak için, gelişmelere dönüp bakalım.
Baydemir, HABER TÜRK Televizyonunda, Oral Çalışlar’ın da bulunduğu Türk gazetecileriyle canlı söyleşi yaptı. Gazeteciler sordu, o soruları cevapladı. Baydemir görüşlerini belirtirken, “silahlı mücadelenin miadını doldurduğunu” dile getirdi. Bundan daha önemli olarak da, “Öcalan mücadeleyi bıraksa da Kürt özgürlük mücadelesine sahip çıkacağını ve sürdüreceğini” ifade etti. Üzerinde durulmamasına ve Öcalan tarafından dile getirilmemiş olmasına rağmen, Öcalan!’ı çileden çıkaracak, Öcalan’ın narsist kişiliğini örseleyecek, onun liderliğini ikinci dereceye düşürecek asıl tespit buydu.
Öcalan ne dedi?
Öcalan, Baydemir’in görüşlerine karşı büyük tepki duydu ve bu tepkisini avukatlarına açıkladı. Avukat görüşmesinde şöyle dedi: “Osman’ın önünde üç seçenek var: Bir, ya derhal istifa eder gider Diyarbakır’da o AKP’ye yakın STK’larda çalışır. İki, samimi bir özeleştiri verir, görevinde kalır. Üç, gider evinde oturur, işine gücüne bakar. Bunlar hiçbir şeyden de korkmuyorlar mı? Ben Diyarbakır gençlerini bilirim, onun ağzını yırtarlar, müsaade etmezler. Kandil’in bile üstesinden gelemediği bir konuda sen nasıl böyle olmalı dersin? Şarlatanlığın, soytarılığın gereği yok. Çıldırıyorum, söyleyecek söz bulamıyorum, kerizler mi? BDP’si de Ahmet’i (TÜRK) de Aysel’i (Tuğluk) de herkes kendi işini bırakıp silahlı güçleri konuşuyor.”
Öcalan’ın ruh halini yakından tanıyan bir olarak, Öcalan’ın bu görüşleri dile getirirken, psikolojik deprasyan içinde olduğunu ve nöbet geçirmekte olduğunu saptıyorum. Görünen o ki, o gece kötü rüyalar görmüş. Milyarlarca paraya hükmetmesi gereken biri olarak hapishanede yaşamakta olduğunu, Osman Baydemir, Ahmet Türk, Aysel Tuğluk’ların keyif yaptıklarını düşünerek, cinnet getirmiş.
Öcalan’ın bu görüşlerine karşılık BDP ve Baydemir’in dile getirdiği görüşler de, oldukça pişkince, çirkince ve halkla dalga geçer gibi.
BDP ne dedi?
BDP Eş Başkanı Kışanak gazetecilere verdiği cevapta şöyle diyor: ”Sayın Öcalan da hepimiz gibi bir insan. Düşüncelerini açıklamakta sonuna kadar hürdür. Beni de eleştirir, başkasını da eleştirir, sizi de eleştirir. Bunu niye yeniden kamuoyunun gündemine taşıyorsunuz. Ben bu partinin eş başkanı olarak buradayım. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız da görevinin başındadır.”
Kışanak’ın açıklamaları, günlük çıkarları peşinde olan bir siyasetçinin, ruh halini, davranış ve düşünce tarzını yansıtıyor.
Baydemir ne dedi?
Baydemir de büyük bir suskunluğun arkasından şunları söyledi: “ Ne olduğunu açıkçası bilmiyoruz. (Bütün bu olup-bitenler açık olmasına rağmen halen bir şey bilmemesi çok ilginç). Bence sıkıntı yok. Bütün darlıkların sonucu ferahlık ve aydınlıktır. Bilmediğim bir konuda değerlendirme yapmam doğru değil. (Sayın Baydemir bütün bu fırtınalara rağmen halen konuyu anlammış) İki temel mesajım var. Birincisi, eleştir hakkı kutsaldır. Herkes beni eleştirme hakkına sahiptir. İkincisi, görüşler ve kanaatler bir gecede oluşmaz. Fikirler ve kanaatler bir gecede de değişmez. (Bu açıklamalardan Baydemir’in görüşlerinde ısrarlı olduğu ve olacağı görünüyor. Ama PKK’ye uygun özeleştiri yapmışsa durumun hiç de öyle olmadığını). Benim ifade ettiğim her görüşe karşı, her fikre karşı, her temenniye karşı, her çağrıya karşı herkesin beni eleştirme hakkı vardır. En doğal hakkıdır. Mensubu olduğumuz siyaset kültüründe de eleştiri kaçınılmazdır. Eleştiri dostluktur, eleştir güç vermektir.”
Baydemir görüşlerini ifade ederken de Öcalan’ın ismini vermiyor. Dolayısıyla duvara ve boşluğa konuşarak, işi hafifletmek istiyor. Hatta Öcalan’ı daha kızdıracak bir tutum içine giriyor.
Öcalan’ın, Baydemir hakkında dile getirdiği görüşlerin, sosyoloji, siyaset bilimi açısından kesinlikle, geleneksel sol ideoloji açısından bile eleştiri olmadığı çok açık. En genel tanımıyla eleştiri, birilerinin eksiğini göstermek ve tamamlamak, birilerini geliştirme ve ileriye götürmek için gösterilen çaba, yürütülen faaliyettir.
Öcalan’ın yaptığı ise, bunların hiç biri değildir. Öcalan’ın yaptığı, hakaret etmek, küçümsemek, horlamak, tehdit etmek ve daha ötesi Osman Baydemir şahsında, sözüm ona BDP’nin sivil siyasetçilerini “avukat darbesi” yoluyla dizayn etmek, hizaya getirmektir.
Osman Baydemir’in Diyarbakır’lı gençler tarafından linç edilmesini öneren Öcalan’ın, eleştiri yapmasından bahsetmek, siyaset bilimiyle, insan hak ve özgürlükleriyle, demokrasiyle alakalı olmamaktır.
Öcalan-Baydemir arasındaki çatışma nasıl okunmalı?
1-Öcalan’ın son iyi olmayan psikolojik ruh halini, narsist kişiliğini açıkça ortaya koymaktadır.
2-Öcalan’ın ve bağlı bulunduğu devlet iktidarı güçlerinin, hangi şartta olursa olsun gönüllü olarak silahlı mücadeleyi bırakmayacağını ifade etmektedir. Ayrıca, silahlı mücadelenin, Öcalan ve PKK eliti için hayati ve varlık koşulu olduğunu ortaya koymakta, bu nedenle silahlı mücadeleyi bırakma konusundaki görüşlerin bir demagoji karakterinde olduğudur.
3-Öcalan’a rağmen, Osman Baydemir’in lider kişiliğinin öne çıkması, Öcalan’ın buna tahammül etmemesi, bu nedenle Baydemir tasfiye etmek istemesi.
4-Devletin PKK’sı ile tabir caizse Kürtlerin PKK’sı arasındaki çatışmanın ortaya çıkması. Öcalan’ın talepleriyle, Kürt halkının talepleri; Öcalan’ın istediği çözümle, Kürt Halkının istediği çözümün farklı olması. Asıl olarak Öcalan’ın, PKK’nın statüsünün devamından yana olması. Öcalan’ın kendi kişiliğini korumaya devam etmesi. Kürt Halkının ise, her ulus gibi Türklerle eşit haklara sahip olmasını talep etmesi.
5- Öcalan’ın tek başına muhatap olmak istemesi. Bu nedenle, zaman-zaman kendisi dışında BDP’nin, başka sivil toplum örgütlerinin ve kanaat önderlerinin muhatap olacağı konusundaki açıklamalarının bir demagoji olması, gerçeği ifade etmemesi.
6-Öcalan’ın, Baydemir’in lider kişiliğinin öne çıkmasından, Kürtler adına muhatap bir unsur olmasından korkması.
7-Kürtlerin PKK’sının, Devletin ve Öcalan PKK’sının düşünce, davranış, program, talep sınırlarını zorlaması.
8-Öcalan’ın Baydemir’i eleştirmediği, Baydemir’e hakaret, tehdit ettiği. Türk Ordusunun yaptığı gibi, yeni koşullara göre e-post darbe yerine “avukat darbesiyle”, Baydemir ve diğer “sivil liderleri”, sivil güçleri hizaya getirdiği ve dizayn etmek istediğidir.
9-Kürt Hareketi’nin, Öcalan-Baydemir iradesi dışından farklılaşması, çoğulculaşması, demokratikleşmesinin tezahürüdür.
PKK açısından Baydemir’den istenen özeleştirinin anlamı nedir?
Baydemir’den istenen özeleştirinin iki anlamı var. Bir anlamı, Abdullah Öcalan’ın Baydemir hakkında yaptığı açıklamalarda saklıdır. Öcalan yaptığı avukat görüşmesindeki açıklamalarında, “Diyarbakır Gençlerinin Baydemir’in ağzını yırtabileceğini” ifade ediyor. Yani bu özeleştirinden kasıt, Baydemir’in ve diğer benzeri kişilerin linç edilecekleridir.
İkinci anlam, otoriter, faşizan, baasist, stalinist, maoist, teokraist örgütlerin, kendilerine muhalif olan kişileri ve grupları kişiliksizleştirmesi, sonunda da fiziki olarak yok etme de dahil kişiliklerin yok edilmesidir.
PKK pratiğinde ise, özeleştiri istenen kişilerin, kendi kişiliklerini uzun metinlerle kirletmesi, Öcalan’ın ve elitin kendi hakkındaki iddiaları doğru olmadığı halde doğru kabul etmesi, kişiliksizleştirme, isteğe uygun kişiliksizleştirmenin gerçekleşmemesi, teslim alınmaması halinde, fiziki olarak ortadan kaldırma ve infaz etmedir.
Öcalan-Baydemir çekişmesinin tarihi…
Öcalan-Baydemir çatışması, eldeki verilere, değişik kaynaklardan akan bilgilere, KCK Davası’nın iddianamesindeki ortam dinlemelerine bakıldığı zaman, mahalli seçimlerden öncesine dayanmaktadır. Öcalan ve eliti, Baydemir’in zaman içinde onlara rağmen bir güç olmaya ve lider yapı kazanmaya başladığını saptamasından sonra, bu çatışma başlamıştır. Bu nedenle, Baydemir Diyarbakır Belediye Başkanı adayı yapılmak istenmemiştir. Baydemir belasından kurtulmak için de, Van ve benzeri kentlerde belediye başkan adayı olması teklif edilmiştir. Ama Baydemir’in PKK’ya rağmen oluşturduğu halk desteğinden korkulduğu için, Baydemir yeniden belediye başkanı adayı yapılmış, seçimleri kazanmıştır.
Bu nedenle PKK, mahalli seçimlerden sonra Baydemir gibi sınırları zorlayan, kontrol edilemeyen belediye başkanlarını kontrol etmek için, yeni bir mekanizme oluşturmuştur. Belediye başkanları şekli, onların yanında hukuki olarak statüsü olmayan kişiler, gerçek belediye başkanı olarak tayin edilmişlerdir.
Ayrıca başka bir gerçek var: PKK gibi otoriter ve faşizan örgütlerde, hiyerarşide yer alan her sorumlu kişi, kendisi için koruma ve kendisini güvenceye alma mekanizmaları oluşturur. Bu bağlamda, ileri düzeydeki bir yönetici potansiyel tehlike, cunta ile yönetimi tümden ele geçirme potansiyeline sahip kişidir. Bu nedenle korkulan insandır. Öcalan ve eliti, Baydemir ve benzeri kişiler hakkında da böyle bir algıya sahiptirler. Bu nedenle, sürekli olarak onları dizayn etmekteler, tehditlerle onlara çekidüzen vermektedirler.
Sonuç olarak…
KCK, tek muhatabın Öcalan olduğunu açıklamakla, BDP’nin “sivil siyasetçileri” ve Baydemir üzerindeki Öcalan egemenliğini bir kez daha pekiştirdi. Osman Baydemir, PKK/KCK/Öcalan’a yaptığı gizli özeleştiri - ki bunu PKK’nın özeleştir tanımlamasından yola çıkarak Osman Baydemir’in kişiliksizleştirilmesi olarak okumak gerekir- ile halkın belediye başkanı olmadığını, PKK militarizminin belediye başkanı olduğunu ortaya koydu.
Öcalan/PKK/KCK’nın zehir zemberek açıklamaları, Osman Baydemir’i kişiliksizleştiren özeleştiri, Kürdistan’da Türk Bölgesinde olduğu gibi, Kürdistan’da da askeri ve militer bir vesayetin, hegemonyanın, diktatörlüğün olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Öcalan son avukat görüşmesinde de döktüğü incilerle, bu sefer de, devletle muhatap olmadığını, Devletle KCK arasında aracı olduğunu, bir aydır görüşmelerin kesildiğini, 1 Mart’a kadar bir şeylerin olmaması halinde aracılıktan çekileceğini, devletin ve ordunun “Kürt sorununu” çözmek istediğini, AK Parti Hükümetinin çözümden yana olmadığını ifade ederek, devletin yanındaki yerini, gerçek amaçlarını, Kürtlerle ve herkesle oyun oynadığını ortaya koyuyor.
Amed, 27. 11. 2010