Ana içeriğe atla
Submitted by Aso Zagrosi on 15 December 2013

Milli Aşireti hakkında yapılan ve yapılacak araştırmalara yardımcı olmak amacıyla bugüne kadar hiç kimsenin incelemediği bir kaynağa Max von Oppenheim’in çalışmalarına dikkat çekmek istiyorum.

M. V. Oppenheim 1899 yılında Wêranşarı ziyaret ediyor. O dönem Îbrahîm Paşayê Millî’nin tüm bölgede iktidarı dorukta olduğu olduğu bir dönemdi.
Arkeolog, diplomat ve araştırmacı olan Oppenheim’in Îbrahîm Paşayê Millî ile ilk karşılaşması 1899 yılına dayanıyor.
Oppenheim bir çok eserinde Îbrahîm Paşayê Millî’den her zaman saygı ile ve hürmetle söz ediyor. Ayrıca o yazılarının bir çok yerinde Îbrahîm Paşayê Millî’den “arkadaşım İbrahim Paşa” diyor.

Demek ki İbrahim Paşa ile Oppenheim’in arasındaki ilişkiler çok sıcak ve derin ilişkiler olduğundan dolayı o İbrahim Paşa’dan sürekli olarak “arkadaşım” diye söz edebiliyor.
Ayrıca İbrahim Paşa’nın Jön Türkler tarafından kalleşçe katledilmesinden sonra bölgeye giden Oppenheim’a İbrahim Paşa’nın çocukları “Apo”(Amca) diye hitap ediyorlar.

Oppenheim’i dünyada meşhur eden ve tanıtan Tell Halaf Kazılarıdır. Oppenheim’in anlatımlarına göre ilk defa kendisine Tell Halaf’da toprak altında çıkan “taşlar üzerine kazılan yazılar ve hayvanlardan söz eden İbrahim Paşaydı”
Burada sözü Oppenheim’a bırakalım:

„O dönemler Mezopotamya’ya bilhassa Firat nehrinin iki kolu olan Belix ve Xabur arasına yolculuk tehlikesiz değildi. O dönemler her bölge de bir Bedevi reisinin hakimiyeti altındaydı. İbrahim Paşa, Bedevi ve Kürdleri birleştiren büyük aşiret federasyonun şeyhiydi. İbrahim Paşa’nın ikametgah yeri Wêranşehîrdi. Wêranşehîr, Kürd Dağının güneyinde eski virane edilmiş bir yerleşim yeri, Mezopotamya’da Urfa ve Mardin arasında bulunuyor. Wêranşehîr Büyük Kostantin tarafından kurulmuştu. Bugün dahi büyük bir Hıristiyan Katedral’ın kalıntıları var. İbrahim Paşa terkedilmiş bu yerleşim yerini önemli bir bedevi ticaret merkezi haline getirdi. İbrahim Paşa Müslüman ve Hıristiyan ticaret adamlarını bölgeye çekerek yıkıntıların ortasında sabit evler inşa etti. İbrahim Paşa’nın kendisi tüm yıl boyunca Mezopotamya alanında Bedevi yaşamını sürdürüyordu. İbrahim Paşa, çadırlarıyla, deve sürüleriyle yayladan yaylaya dolaşıyordu.
İbrahim Paşa diğer çöl kenarında yaşıyan aşiret liderleri gibi Sultan Abdulhamid’ten kendi Suvarileri birliklerini, Hamidiye Alaylarını kurma hakkını aldı. Hamidiye Alayları Türkler tarafından iyi silahlarla donatıldı. İbrahim Paşa bu iyi silahların ve aktif ileri tutumu sayesinde Belix ve Xabur arasındaki ve Fırat’ın güneyinden kuzeydeki dağlık bölgeye kadar tüm aşiretleri yavaş yavaş kontrolu altına aldı. Hatta Mardin ve Urfa gibi büyük şehirlerin halkı Türk askeri garnizonlarına rağmen ondan çekiniyorlardı. Böylelikle Sultan’ın desteğine ihsan olan bu girişim ile İbrahim Paşa bağımsız bir Prens olarak ortaya çıktı.
Ben onun bölgesinde sefer yaptığımdan dolayı ülkenin törelerine uyarak kendisini ziyaret ettim. Ben onu bir günlük yolculuktan sonra Wêranşehîr’in Güney-Batısında Tektek Dağların eteğinde hayatımda görmediğim büyüklükte zebella çadırında gördüm. Çadırın Selamlık bölümü 2000 insanı alabiliyordu. Ben 25 adamımla 3 gün boyunca Paşa’nın yanında misafir olarak kaldım.
İbrahim Paşa, baştan başa mükkemel ve üstün bir şahsiyetti. İbrahim Paşa ile birlikte olmak bana zevk veriyordu. İbrahim Paşa Arapça diline hakimdi. Onunla saatler boyunca kan davaları ve çöldeki diğer aşiretlere karşı savaşları konusunda sohbet ettik. Böylelikle ben onun güvenini ve dostluğunu kazandım.“(G. Teichmann, G. Völker, Faszination Orient, Max von Oppenheim, Köln 2001, sayfa 177-178)

Oppenheim Îbrahîm Paşayê Millî’nin dostluğunu ve güvenini kazandıktan sonra İbrahim Paşa kendisine Ras El Ain köyünün kenarındaki tepede “kayalıklar üzerine işlenmiş resimlerden” söz ediyor.(age, sayfa 178)

Oppenheim “Die Beduinen” adlı eserinin I.Cildinde de yukarıda verdiğim alıntıdan biraz daha farklı olarak Îbrahîm Paşayê Millî’den söz ediyor:
Oppenheim şöyle yazıyor:
“Benim arkadaşım İbrahim Paşa büyük bir kesimi Kürdlerden ve küçük bir kesimi de Bedevilerden oluşan Milli Aşiret Federasyonunun başıydı. İbrahim Paşa 19.yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başında Yukarı Mezopotamya’da Osmanlı İmparatorluğunun için de bir çeşit devlet kurabilmişti. Ben İbrahim Paşa’yı 1899’da ziyaret ettiğim zaman iktidarının doruğundaydı. Milliler, Kürd Dağının eteğindeki bazı yarı göçebe aşiretler ve Yukarı Mezopotamya çöl kıyısındaki aşiretler Hükümet tarafından Hafif Süvari olarak yani Hamidiye Alayları olarak birleştirilmişti. İlk dönemler Türk subayları tarafından biraz eğitildikten sonra modern filintalarla donatıldı. Bir çok aşiret İbrahim Paşa’nın Alayları içinde yer alıyordu.
Her ne kadar İbrahim Paşa’nın kendisi eski de olduğu gibi büyük çadırıyla savaş ve korsanlık için çölde gezmesine rağmen, Urfa ve Mardin arasında bulunan Bizanslardan kalma harebe şehir olan Weranşehiri yeniden inşa ederek, halkı yerleştirerek bir başkent kurdu. O zaman Sultan Abdulhamid’in desteğine ihsan olan İbrahim Paşa’nın önünde Mardin, Urfa, Musul ve Der El Zor Türk Valileri titriyorlardı.
Sultan Abdulhamid’in yıkılışından sonra Jön Türk Hükümeti büyük zorluklarla ve büyük askeri güçlerle Milli Prensinin iktidarını yıktılar. İbrahim Paşa’ya karşı girişilen merkezi sürek avı neticesinden 1909’da öldü”(M.V Openheim, Die Beduinen, Cilt 1, sayfa 25-26)

Oppenheim 1911 yılında Wêranşehir’e gitiği zaman durumun ve ilişkilerin değiştiğini görüyor ve yeniden İbrahim Paşa üzerine duruyor:
“Ras El Ain’de karşılama beklediğimden farklıydı. İlişkiler tümden değişmişti. Millilerin güçlü Prensi İbrahim Paşa iktidardan düşürülmüştü. Abdulhamid’in düşürülmesinden önce 1908’de Sultan’ın ve arkadaşlarının emriyle İbrahim Paşa Arap ve Kürdlerden oluşan 1000 kişilik bir askeri güçle Şam’a gidiyor. Bu gidişin amacı Mekke ve Medine’ye giden Demiryolunun yapımını güvenlik altına almaktı. Sultan Abdulhamid’in iktidardan düşürülmesinden sonra İbrahim Paşa adamlarıyla hemen Wêranşehire dönüyor. Tam bu zaman kadiri mutlak Milli şefine karşı merkezi sürekli av başlıyor.
Jön Türk Hükümeti İbrahim Paşa’dan tüm modern silahları geri vermesini istiyor. İbrahim Paşa Jön Türklerin bu istemini reddettikten sonra Türk askerleriyle birlikte çevre aşiretleri İbrahim Paşa’ya saldırıyorlar.
Wêranşehir Türkler tarafından top ateşine tabi tutuldu. İbrahim Paşa Wêranşehir’I terk ederek Ras El Ain’e çekildi. Burada Çeçenlerde ona saldırıyorlar.( Bilindiği gibi Kafkasya’da Ruslardan kaçan yoğun bir Çeçen kitlesi Osmanlı devletine sığınmıştı. Bunların büyük bir kesimi devlet tarafından Ras El Ain’e yerleştiriliyor. Oppenheim 1899’da alanı ziyaret ettiği zaman bu Çeçenler İbrahim Paşa’ya bağlıydılar. Jön Türklerin İbrahim Paşa’ya karşı savaşı sırasında onlarda İbrahim Paşa’ya karşı savaşıyorlar- Aso)
Sonuçta hasta olan İbrahim Paşa çöle kaçarken hemen hemen yalnızken Tell Hesetsch’te ölüyor.” .“(G. Teichmann, G. Völker, Faszination Orient, Max von Oppenheim, Köln 2001, sayfa 184-185)

Oppenheim’in „İbrahim Paşa’nın hemen hemen tek başına çöle vurduğunu“ söylemesi bana pek mantıklı gelmiyor. Mutlaka İbrahim Paşa’nın oğulları ve Milli aşiretinin bir dizi savaşçısı da bu yolculukta İbrahim Paşa ile birlikteydiler.

Xanzaxana Millî/Kikî
Oppenheim’i okumadan önce Xanzaxana Millî/Kikî’yi hiç duymamıştım.
Xanzaxana Millî/Kikî’nin bir resmini yayınlayarak Millilerle yakın ilişkide olan arkadaşlardan yardım istedim.
Sevgili Eyüb Sinan Kıran devreye girerek “Xanzaxan’ın aslen Kikîlerden olduğunu Temo’nun Kikilerin çadırından öldürülmesinden sonra kandavasını sona erdirmek amacıyla Xanza’nın İbrahim Paşa’ya verildiğini” yazdı.
Ayrıca sevgili Eyüb ve sevgili Ali Buran “Xanza’nın Kikî Mîr’i İsmail Beg’in kızını olduğunu” yazdılar.
Bu bilgi Xanzaxan hakkında araştırma yapmak isteyen Kürdler için çok değerli bir bilgidir. En azından Xanzaxan’ın Kiki boyutunu da gün ışığına çıkarılmasına yardımcı olur.(Bir çok arkadaşın istemi ve önerileri sayesinde bu konu için sevgili Hemid Kılıçaslan’a başvurdum, Xanzaxan hakkında bildiklerini bana aktaracak)
Oppenheîm Îbrahîm Paşa’nın sağlığında ve daha sonra bir çok defa Wêranşehir’i ziyaret ettiği zaman defalarca Xanzaxan ile görüşmüştür. Oppenheim Xanzaxan ile yaptığı tüm görüşmeleri onlarca resimle sabit hale getirmiştir.
Milli aşireti ile ilgili amatorce ilgilenmeme rağmen Xanzaxan’ın bir dönem, İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra Milli Federasyonun başına geçtiğini bilmiyordum.
Oppenheim’in bu konuda verdiği bilgi hem benim hem de Millilere ilişkin araştırma yapan tüm arkadaşlar için yeni bir bilgidir.
İbrahim Paşa, oğulları ve diğer Milli erkekleri Jön Türklere karşı savaşırken ve İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra aranma durumuna düşerken aşireti yeniden toparlama görevi Xanzaxan’a düşüyor.
Xanzaxan İbrahim Paşa’nın ilk eşidir. Yani Mahmud Begê Millî’nin annesidir. “İlk eş olmak” ve “kan davası sonuçu evlenen kadınlar” büyük oranda güçlü karekter sahibiler.
Bir de “Kikî Mîrî Îsmaîl Beg’in “ kızı olmayı da bu tabloya eklediğimiz zaman Xanzaxan’ın Milli Aşiret Federasyonunu yeniden toparlamak için başa geçmesi mantıklıdır.

Sözü buradan Oppenheim’a bırakalım:

“İbrahim Paşa’nın şöhreti, ünü, itibarı ve prestiji ailesi içinde kaldı. İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra ilk olarak enerjik, azimkar ve akılı ilk eşi Sitti Xanza ailenin ve hala kendilerine bağlı kalan taraftarlarının politik yönetimini eline aldı. Xanza yeni Jön Türk yönetimi ile barış yaptı. Mililer yeniden servet ve güç sahibi oldular. İbrahim Paşa döneminde Mezopotamya’da Bedevi aşiretleri arasında var olan itibarlarını yeniden elde ettiler.

İbrahim Paşa’nın oğulları kudretli insanlardı. Babaları tarafından eski bedevi fazilet ve erdemiyle, mert ve şövalye ruhuyla eğitilmişlerdi.
Ben Tell Halaf’ta kazı çalışmalarını yaparken, İbrahim Paşa’nın çocukları dev çadırlarını yakınımıza kurmuşlardı. Hemen kendilerine gittim. Ben aile tarafından çok içten ve sıcak karşılandım. Bana “Apo” diye hitap ettiler. Bugün dahi İbrahim Paşa’nın ailesinin mensupları bana “Amca “ diyorlar. “(age sayfa 185)
Sonuç olarak Oppenheim Milli Aşireti Federasyonu ve diğer bazı Kürd aşiretleri hakkında dev bir foto kolleksiyonu bıraktı. Kürd araştırmacıları için bulunmaz bir kaynaktır.
Milli Aşireti Kürd tarihinde önemli rol oynayan bir Kürd aşiretidir. Bu aşiret hakkında İngiliz, Fransız, Almanya, İtalya, Rus, İran, Osmanlı ve Kemalistlerin arşivlerinde bir dizi belge var.
Jön Türkler ve onların artıkları olan Kemalistler Milli Kürdlerin Hanedanlığına son verirken geride tam bir enkaz bıraktılar. Wêranşehrî yeniden viran ettiler. Îbrahîm Paşayê Millî’nin köşkünü harabe çevirdiler.(bir resmi var)
Her ne kadar Mahmud Beg daha sonra Milli Federasyonun başına geçse de İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra Xanzaxan aşiret federasyonun politik direksiyonunu eline alıyor.

Sevgili Aso merhaba Ellerine sağlık.Yine el emeği , göz nuru döktürmüşsün biz cahiller sofrasına en tadında ziyafet ürünlerini. Müsaade edersen bu konuda büyüklerimden aklımda kalan bir kaç satırı paylaşacağım.Çünkü bizim aşirette konfederasyona bağlı bir aşiretti.Bu nedenle bazı konularda büyüklerimden kalan ve ancak kısmı hatırladığım olaylar var. Brahim Paşayé Mılli vefat ettikten sonra aşiretin başına Xemsé Xanım geçiyor.Biz Xemsé Xanım biliyoruz ama yazında Xanza Xanım ismi var.Artık hangisi doğru onu bilemiyeceğim.Fakat kulağımda Xemsé Xanım kaldığına eminim.Yönetici niteleği ve bilgeliğini anlata anlata bitirilemiyen bir kadınmış Xemsé Xanım.Xemsé Xanım sadece Mılan aşireti değil onlara bağlı olan aşiretler üzerindede yetki sahibiymiş ve tüm aşiret reisleride kendisine saygıda kusur etmiyorlarmış. Hatta 925 direnişi sonrası anlatılan hikayelerdede Xemsé Xanımı yine duyuyoruz.Bıné Xeté ye giden babamın dayılarına "Baba ocağına hoş geldiniz" demesi yine hatırımdadır.Ondan önce ise Cıbranlı Xalıt Beg in bağımsız Kürdistan fikrine kayıtsız şartsız evet diyen ve hatta aşiretler liderleriğinide bu dava için size devretmeye hazırız lafıda büyük bir değer biçilerek anlatılırdı.Tarihlere baktığımızda o dönemde bu kararları Xemsé Xanımın verdiğini tahmin ediyorum. Bilgeliği üzerine gelince ; Bir gün rakip aşiretten bir genci Mılan süvarileri kovalıyor.Genç atına sonsuz güveniyor. Fakat at bébextlik yaptıkça ara kapanmak üzere iken genç atını aşiret resinin çadırına doğru sürüyor.Gencin inip çadıra girmesi ile atlılar da yetişiyor.Fakat Xemsé Xanımın çadırına giren düşmanda olsa kimse kılına dokunamazdı. Xemsé Xanım kuralalr gereği genci korumasına elıyor ve kimse bir şey diyemiyor.Derken çıkıp ata bakıyor ve gülüyor.Senin baban öyle tecrübesiz biri değildir.Sana bu atın bir gün bébextlik yapacağını söylemedimi ? Genç babam söylemişti ama toyluğum işte ben dinlemedim.Düşman aşiretin oğlu olmasına rağmen gence dokunmuyor ve gencide aşiret sınırına kadar en güvendiği adamları ile yolcu ediyor.Tabiki başkada epey öngürüsü olan meseleleri var.Şimdi bununla yetinelim. Wéran şar daki Brahim Paşayé Mılli nin tüm taşınmaz mallarına Türk devleti el koydu.Açık artırma ile satıldı. Kimsede o dönemler para olmadığı için durumu çok iyi olan Beritanlı bir Tüccar satın almış.Çünkü onlarda Mılan aşireti konfederasyonuna bağlılarmış.Bir gün Reisimiz gelir hesabıyla almışlar.Daha sonrları onlarında elinden alınıp açık artırma ile satılmış diye duydum.Çok cüzzi ve ucuz bir fiyata gitmiş. Son olarak Mılan aşireti kenfederasyonu ile Gésan aşireti arasında çetin savaşları olduğu anlatılırdı.Gésanların bizim çadırları ve koyunları talan etmeleri üzerine bizimkilerde onlardan fazlasıyla talan getirince bu sefer Gésanlar tüm gücüyle saldırı hazırlığı yapınca devreye Mılan aşiretinin başı olan Mala paşé de devreye giriyor. O savaşta Gésan aşiretinin resinin üç oğlunuda dedemin amcası oğlu vurunca Mılan aşiret resiliği üç tane axalık abası aşirete veriyor.Çünkü aşiretimiz üç kabileden oluştuğu için her kabileye bir adet verilmiş.Hec Mamudi gésinin oğullarından birinin simide Hesené Gulisor muş.Aklımda kalanlar bu kadar. Sağlıklı ve sıhhatli günler dileğiyle selamlar Paloyi (Mehemedé  Paloyé)

  Her  şeyden  önce   Kürd tarihine ve  canlı  tarihine  olan  ilginden dolayı   ne kadar   ve  nasıl  teşekkür  edeceğimi  bilmiyorum.    Tu her hebî  û her  bijî… Kek Paloyi Yazımda da    belirtmiştim  ben  daha  önce   Xanzaxan  hakkında  hiç bir  şey  duymamıştım.  Ben   bu değerli  Kürd kadının  iki resmini ve   bir yabancı   gözlemcinin  değerlendirmelerini  yayınlayarak  bu Kürd kadınına   bir  sima  ve  Kürd tarihinde  hak ettiği yeri alması  için   senin  gibi değerli arkadaşların katkısı  için çağrı yapmıştım.   Oppenheim onun ismini  “Sitti Chansa”  olarak   kayıt altına almış.  Sen   düştüğün yorumda  “Xemsé Xanım”  diye kendisinden  söz ediyorsun.  Kendisi de   Kikan   aşiretinden  olan  sayin  Hamid Kılıçaslan  bana yazdığı bir notta  “Xensê Xan” diyor.   Milan  üzerine  değerli  araştırmaları olan  sayin  Eyüp  Sinan Kıran  yazdığı  bir yorumda   “Xensa Xanim”  diyor. Sayin Ali Buran  ise  “Xinsa  Kika”  diyor. Avrupalıların      Kürd  isimlerini  kayıt altına  almaları   bir  dizi   sorunu beraberinden  taşıdığını  biliyorum. Örneğin   Alman  Mareşalı  Moltke   Mir Bedirxan’ı  çok yakından  tanımasına  rağmen   Bedirxan  olarak  değil  “Wedehan”  olarak   eserlerinden  yer vermiştir. Aslında    senin  ve diğer  arkadaşların   isim konusunda  verdiği  bilgiler  birbirlerine   çok yakınlar.     Bu kısmi  farklılıklar   bölgesel   şivelerden de  kaynaklanabilir. Ayrıca   verdiğin     ve  benim için  çok  önemli  olan  diğer  bilgiler içinde  teşekkürler. Silav  û rêz   Aso

Aso eğer biri Herbiji ise benden önce sensin. Bu kadar çaba ve emek artı doğru dürüst bir tarihle bizi buluşturuyorsun. Azmı bir iş ? Bugün bütün gün aklıma takıldı dersem yeridir.Tamda tahmin ettiğim gibi çıktı. Chansa olarak yazmış Ch veya Kh Kürdçedeki X harfine tekabul ediyor.Fakat Almancada Z harfi S ve S harfi ise Z olarak telafuz ediliyor.Yani yazarın verdiği ismi Kurmanci Alfabesi ile yazarsak ortaya Xansa çıkıyor.Bir ihtimal daha var Almancadaki üstü noktalı ä harfide e harfinin okunuşudur.Belkide üstü noktalı a harfini kullanmışsa ortaya Xense Xanım ismi çıkıyor.Kısacası Xense ile Xemse arasında kalıyoruz.Olabilir belki bizimkiler o şekilde ismi yad etmiş olabilirler. Fakat Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun ama kim nasıl yazarsa yazsın ben ailemden Brahim Paşa ailesinin gerçekten yurtsever ve Kürdistani olduğunu duymuşum ve öylede inanırım. Öyle sanıyorum senden başkada Brahim Paşa ve ailesinin yurtseverliği üzerine yazan olmamıştır.Eline kalemi alan, onları Hamidiyeci, Ermeni katili, komşu aşiretleri talan eden talancı, ve hatta bazıları ézidiliredi ezdi diyorki gelde fıttırma ! Çünkü Wéranşar ézidileride Mılan aşiretine bağlıydılar.Hiç bir başka aşirettende aşağı görülmediler. Kısacası Kürdlerde tarihine küfür etmek yerine olduğu gibi araştıran bir seni tanıdım. Selamlar Paloyi

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.