İbrahim Güçlü / “CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre “Hep aranan, danışılan, görüşlerine değer verilen önder”, BDP Eş Genel Başkanı Hamit Geylani’ye göre ise “Direniş tarihinin sola açılan altın yaprağı”. DSP Genel Başkanı Masum Türker ardından yayınladığı mesajda “Bıraktığı mücadele azmi ile anılacak”, TKP “Önünde saygıyla eğiliyoruz” demiş.
* * *
TKP/TİP Karşıtlığı, MDD Savunuculuğu, Darbeci Olması, Atatürkçülüğü/Solcu Milliyetçiliği, Baasçılığı, DDKO, Kürt nasyonalizmi ve Kürtlerin Bağımsız Örgütlenmesine düşmanlığı…
Türk Solu’nun ünlü ideologu ve kurucu isimlerinden biri olan Mihri Belli, uzun bir yaşam yolculuğundan sonra hayata gözlerini kapattı. Onun ölümünden sonra, birçok yazının yazılacağı ve değerlendirmenin yapılacağı tartışmasızdı.
Öyle de oldu.
Onun ölümünü takiben birçok sol kuruluş, siyasi lider, yazar, sosyalist, komünist ve Kürt onun hakkında yazılar yazdılar, değerlendirmeler yaptılar. Mihri Belli’nin ölümü değişik renklerden/tonlardan Kemalistleri ve ulusal solcuları buluşturdu. “CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre “Hep aranan, danışılan, görüşlerine değer verilen önder”, BDP Eş Genel Başkanı Hamit Geylani’ye göre ise “Direniş tarihinin sola açılan altın yaprağı”. DSP Genel Başkanı Masum Türker ardından yayınladığı mesajda “Bıraktığı mücadele azmi ile anılacak”, TKP “Önünde saygıyla eğiliyoruz” demiş.
Bütün bu söyleneneleri anladım, ama Halil Berktay ve Nabi Yağcı’nın Taraf gazetesinde yazdığı yazılar daha çok dikkatimi çekti ve beni şaşırttı.
Nabi Yağcı, TKP’nin son dönem yöneticilerinden biriydi. Mihri Belli’ye şiddetle karşıydı. Mihri Belli onun şahsına olmazsa bile, onun siyasi çizgisine ve son dönem TKP’ne düşmandı.
Halil Berktay, Maocu ve Doğu Perinçek’in arkadaşıydı. Mihri Belli’nin Milli Demokratik Devrimciliği ile (MDD) Maoculuk birbirini tamamlayan ve besleyen iki akım ve davranış kalıbı olmasına rağmen, birbirinden uzak duran, iki ayrı dergiyle temsil edilen akımlardı. MDD, kırmız kaplı Aydınlık Dergisinde; Maoculuk, “Proleter Devrimci” Beyaz Aydınlık Dergisinde temsil ediliyordu.
Nabi Yağcı ve Halil Berktay, Mihri Belli’nin, enternasyonal sosyalist düşünce, Türkiye Sosyalist Hareketi ve düşüncesi üzerindeki olumsuzluklarını yakından bilen iki sosyalist ve yazar olmasına rağmen, Mihri Belli’nin düşünceleri hakkında fazla bir şey söylememeleri; sadece, onun olumlu ve mücadeleci yanlarından bahsetmiş olmaları, geleneksel davrandıklarını ortaya koydu.
Halil Berktay ve Nabi Yağcı’nın bu davranışları duygusal anlamda anlaşılır bir refleks olmasına rağmen, öğreticilik ve ders çıkarma bağlamında fazla anlamlı bir davranış kalıbını ortaya koymuyor.
*****
Bunun yanında Mihri Belli hakkındaki değerlendirmelerden en çok dikkat çeken ve öğretici olan yazı ve görüş, genç yazarlardan Yıldırım OGUR’un düşünceleriydi. Onun yazısında Mihri Belli’nin görüşlerinden aktardıkları, Mihri Belli’nin, Kemalist, Atatürkçü, Milliyetçi, askerci ve darbeci, enternasyonal sosyalizmden öteye, ulusal solcu kişiliğini ortaya koyuyor.
Yıldırım Ogur Taraftaki yazısında şöyle yazıyor: “ (…..) Kemalist Hâkimiyeti Milliye gazetesiyle Özgür Gündem’de, Bianet’le OdaTV’de aynı övgü dolu satırlar çıktı. CHP Silivri Milletvekili İsa Gök’le BDP’lileri yan yana getiren cenazesi için ise Cumhuriyet Mitingleri’nin resmî grubu Bulutsuzluk Özlemi’nin solisti Nejat Yavaşoğulları ile Sırrı Süreyya Önder aynı fikirde: Fikir ayrılıkları nedeniyle birçok bölünme yaşamış sosyalistleri ancak onun cenazesi bir araya getirebilirdi.
“Haklılar. Tüm bu birbirine benzemez diye bildiklerimizi birleştiren bir isim Mihri Belli.
“Neredeyse bir zamanlar dergisine verdiği adla Türk Solu’nun kurucu babası. Hikâyesi, fikirleri bu ülkeyi, bu ülkedeki solu, Kemalizm’i şimdilerde üzerine daha çok düşündüğümüz Kürt siyasetini, hatta CHP’yi anlamak için hayati. Bu ortak hayatiyet karşısındaki şaşkınlıklarımızın cevabı ise onun yıllar önce bulduğu ideolojik formüllerde saklı.
“Ölülerin ardından kötü konuşmama erdeminin sınırlarını zorlamak gibi bir derdim yok. Yazabileceklerim bu erdemle, tarihi, düşünce tarihini kötü niyetli bir dedikoduya indirecek bu erdemin aşırı bir yorumu arasında, kötü konuşmaya girmeyecek tespitler olabilirdi belki. Yine de Kemalizm’le-sol, şiddetle-sol, askerle-sol, milliyetçilikle-sol arasındaki akrabalığın soy kütüğünün bağlandığı bu “ortak ata” hakkında yazmak için erken, ama onun yazdıklarını okumanın ise tam sırası.
“Aşağıdaki alıntılar Mihri Belli’nin çeşitli dönemlerde yazdığı kitap ve makalelerden. Çoğunluğu internet sitesi için seçilen yazılarından. Yıllar önce yazılmış yazılardaki fikirlerini (internet sitesi için seçilse de) değiştirmiş olma ihtimali var tabii ki. Ama burada bizi esas ilgilendiren o yazılarda Kemalizmle-solu, askerle-solu, milliyetçilikle-solu birbiriyle nasıl melezlediğini görmek. Bu akıl yürütmeler Türk Solu’nun mütemmim cüzü olmuş fikri sabiteler ve bugün hala yaşamaktalar.
“İşte DSP, BDP, CHP, TKP’yi Mihri Belli deyince heyecanlandıran ortak duygu bu melez ideolojik örgüden, bu hala yaşayan fikri sabitelerden geliyor. Okuyalım: “19 Mayıs’ın Gençlik Bayramı olarak ilk kutlanışı 1935 yılında oldu. Okullar ve spor kulüpleri İstanbul’da Fenerbahçe Stadyumu’nda toplandılar... Kolej jimnastik takımı olarak biz de oradaydık. Kol başında ben vardım ve kocaman bir Türk bayrağı taşıyordum... Geçit resminde bizim yerimiz gerilerdeydi... ‘Bayrağın başta geçmesi gerek, bayrağı ver’ dediler. ‘Bayrağı vermem... Bayrağı biz taşırız’ dedim ve direndim... Sonunda razı oldular. Evet, o ilk gençlik bayramında ayyıldızlı al bayrağı kol başında taşıyan ben oldum.O dönemin ulusal gururunu körükleyen sloganlar, bizim duygularımızı da ifade ediyordu. Okul arkadaşlarım için aynı şeyi söyleyemem ama o ulusal gurur beni derin bir anti-emperyalist görüşe vardırdı. Oradan da Marksizm’e zaten bir adım...”
(…..)
“Gerçek milliyetçi, ulusal bağımsızlık, gerçek demokrasi, ümmetçiliği ve kozmopolitliği reddeden ulusal kültür uğruna savaşandır.”
“Türk mitolojisine dönmenin olumlu, ilerici bir davranış olduğunu belirttik. Ümmetçilikten çıkmağa ve uluslaşmaya başlayan bir halkın, kendi öz kültür kaynaklarına dönmesi tabii bir şeydir. Ve sınıfsız barbar bir toplumun üst-yapısı olan Türk mitolojisi, özünde, emeği ve emekçiyi yücelten unsurlar taşır. Örneğin Ergenekon Destanı’nda topluma kara gününde yol gösteren, bir demircidir. Bey değil han değil, bir emekçi. Ergenekon Destanı özünde devrimci bir destandır, ama ona bugün Türkiye’de sahip çıkanların davranışlarını devrimci olarak nitelendiremeyiz.”
“Gelmiş geçmiş iktidarların şimdiye kadar Kürt sorununda izledikleri yol uyduluk politikasının paralelindeydi. Barzani, Talabani gibi kıdemli işbirlikçiler el üstünde tutuldu, onurlandırıldı, ama kendi ülkenin insanı olan ve ortak vatan çatısı altında halkların gönüllü birliğini savunan Kürt ezildi.”
“Yüzyıldan uzun bir süredir Türkiye’nin kaderine hükmetmiş olan asker-sivil bürokrat zümre bir geçmişin, bir geleneğin temsilcisidir ve bu geçmişte bir Çanakkale vardır, bir Kurtuluş Savaşı vardır... Asker-sivil aydın zümrenin ideolojisinin günümüz şartlarına uydurulmuş bir Kemalizm olduğu söylenebilir.. bu zümre kesin olarak demokratik devrimden yanadır.. sosyalist devrime karşı olması için de sınıf açısından bir neden yoktur... Bugün Türkiye’de bir genelkurmay başkanı orgeneral göğsünü gere gere bir buçuk odada oturduğunu söyler ve bunu kimse yadırgamaz, giderek bunu yoksul Türk halkı, milli bir ordu olan Türk ordusunun en yüksek kademesinde bulunmanın bir vecibesi sayar...”
“Atatürk’ün en büyük çabası, genç kuşaklara Türk milli gururunu telkin etmek olmuştur. Milli gurur iyi şeydir. Milli gurur insanı sosyalizme götürür. En sağlam sosyalistler o yoldan gelmişlerdir sosyalizme. Bir adamda gerçek milli gurur varsa, korkma. Er geç temel ilkelerde birleşirsin onunla. Er geç dünyada Türk olarak başı dik yaşamanın, kapitalizmin dünya yüzünden silinmesi ile mümkün olabileceğinde anlaşılacaktır. Bunu kendimden bilirim. Bizim delikanlılığımızda biz ‘Bir Türk dünyaya bedeldir,’ ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sloganlarını ciddiye alan kuşaktık.”
******
Mihri Belli, Atatürkçülüğü ve Kemalizm’i, Sol Askeri Diktatörlüğü, sosyalizm öncesi Milli Demokratik Devrim düşüncesiyle formüle ediyordu. Kürtlerin varlığını inkar eden, Kürtleri katleden ve sürekli jenositini resmi devlet politikası haline getiren “Kurtuluş Savaşçılarına” öykünerek, ikinci bir Türk Milli Kurtuluşunu daha tasarımlıyordu. Bundan dolayı da, Kürtlerin kendi kaderlerinin kendileri tarafından tayin edilmesine, Kürtlerin bağımsızlığına ve devlet olmalarına şiddetle karşıydı.
Bu nedenle, Kürtlerin bağımsız örgütlenmesine şiddetle ve düşmanca karşıydı. Kemalist şoven ve ırkçı Türk milliyetçiliğini savunurken, oldukça mazlum ve meşru olan Kürt nasyonalizmine/milliyetçiliğine düşmanca karşıydı. Bu düşüncesinin bir ürünü olarak, 1969 yılında Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) kurulduğu zaman, DDKO’ya düşmanlık yaptı, DDKO’nun, Türk Devrimci ve Sosyalist Hareketini bölmesinden bahsederek, ayrılıkçı ve sosyalizm karşıtı olarak mahkûm etti.
Mihri Belli, Türk sömürgeciliği ve Kürt sömürgesi arasındaki ilişki tarzının, sosyalist hareket içinde de devam etmesini istiyordu. Türkleri egemen ve birincil, Kürtleri bağımlı ve ikincil düşünüyordu.
Mihri Belli, sadece Türkiye’de değil, Kürdistan’ın Güneyinde de Kürt ulusal kurtuluş hareketine karşıydı. Yukarıdaki alıntıların birinde de ifade edildiği gibi, Küret ulusal hareketinin liderleri Barzani ve Talabani’ye düşmandı.
11 Mart 1970 yılında Kürdistan’ın Güneyinde Otonom Bölge oluştuğu, Kürtler kendi kendilerini yönetmeye, Merkezi iktidarda paylaşım sahibi olduğu zaman da, Mihri Belli’nin düşmanlığını ve tepkisini üstüne çekti.
Mihri Belli, öğrenci gençlik ve asker öncülüğünde bir Türk Ulusal Cephesi Savunduğu; Devrimi, askeri darbeyle gerçekleştirmek istiyordu. Onun savunduğu toplum ve siyaset projesi, Baas’ın projesiyle bir örtüşme ve çakışma gösteriyordu. Bundan dolayı da, Suriye ve Irak Baas rejimlerini benimsiyor ve destekliyordu.
Baas rejimine dostluğu da, Kürtlere ve Kürt ulusal hareketine karşı bir konumda olmasını sağlıyordu.
12 Eylül 1980 Askeri Diktatörlüğü Döneminde PKK ile “Faşizme Karşı Birleşik Cephe” oluşturmasının nedeni, Kürtlerin haklarını savunmuş olmak, Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmesinden yana olmasından dolayı değil, PKK’daki Kemalist damar, Öcalan’ın devletçi olmasından ve Türk ulusal solunun mirasçısı olmasından dolayıydı.
Mihri Belli, bağımsız bir Kürt Devrimini hiçbir zaman tasavvur bile etmiyordu. Bundan dolayı da şovenizm bataklığına saplanmıştı.
Amed, 25. 08. 2011