Sırbistan Devleti, Kosova'nın bağımsız devlet kararına karşılık Lahey Adalet Divanı'na başvurdu.
Lahey Adalet Divanı, uluslararası mahkeme konumunda.
Kararlarının mutlak bağlayıcılığı olmamasına rağmen, uluslararası plânda devletler, uluslar, etnik topluluklar üzerinde önemli etik ve manevi etkisi var.
Lahey Adalet Divanı, Sırbistan"ın talebinin aksine Kosova"nın bağımsız devlet olması kararının yerindeliğine, doğruluğuna, meşruluğuna karar verdi. Lahey Adalet Divanı'nın tersi karar vermesi halinde de Kosova'nın bağımsız devlet olmaktan vazgeçeceği, Lahey Adalet Divanı kararını mutlaka uygulayacağı anlamı çıkmazdı. Ama Lahey Adalet Divanı kararının Kosova'nın lehinde olması, haklılığa bir ölçü oluşturması bakımından da anlamlı oldu oldu. Ayrıca bağımsızlığına kavuşmamış uluslar, özellikle Ortadoğu'da 40 milyondan fazla bir nüfusa sahip olan Kürtlerin bağımsız devlet olmasına bir referans olmaktan öteye, ezilen, bağımlı, sömürge ulusların bağımsız devlet olmalarının hakları olduğu, her milletin kendi kendisini yönetmesinin mutlak bir hak olduğunun altını çizmesi bağlamında bir anlama sahiptir.
Bu nedenlerden dolayı, Kürt hukukçularının ve siyasetçilerinin Lahey Adalet Divanı kararını ayrıntılarıyla incelemeleri, Kürtlerin kendi kendilerini yönetme hakkı için verdikleri mücadelede teknik yardımcı bir rol açısından önemli olacaktır.
Ama ulusların gelişim tecrübelerinin, mücadelelerinin, ulus devletlerin oluşması konseptlerinin belirlediği tartışmasız bir durum var ki, ulusların, kendi kaderlerini tayin etme hakkını, bağımsız devlet, federalizm ve diğer yönetim biçimleri altında bir çerçeveye kavuşturması, hem demokrasi ve hem de ulusların egemenlik hakkını ele geçirmeleri açısından objektif bir süreçtir.
Lahey Adalet Divanı da gücünü, bu doğal yasalardan ve uluslararası sözleşmelerdeki ulusların kaderlerine ilişkin hükümlere dayandırmaktadır. Birleşmiş Milletler Beyannamesi, diğer birçok uluslararası antlaşmalar, ulusların kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin etmesini, ulusların bağımsız devletlerini kurmalarını hüküm altına almaktadır.
Ulus devletlerin oluşması sürecinde, ulusların bağımsız devletlerini kurmaları için, doğal insanlık ve toplumsal yaşam yasaları dışında dayandıkları bir meşruiyet de söz konusu değildi. Toplumsal yaşam yasaları hiç tereddüt yok ki, en büyük ve en güçlü meşruiyet kaynağıdır.
Uluslar, bu yasalarla birlikte, uluslar arası sözleşmelere dayanarak bağımısız ulusal devletlerini kurdular. 19. Yüzyılda ulus devletlerin oluşması, 20. Yüzyılın başlarında ortalarında, en önemlisi de yakın zamanda ve soğuk savaşın son bulmasından sonra onlarca ulusun bağımsız devletlerini kurması bunun en somut verisel konseptini oluşturmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, ulusların devlet kurmaları için Lahey Adalet Divanı kararına ihtiyaç duymadıklarının altını çizmek gerekir. Tersi durum, bir başka anlamda ulusların ve halkların iradesini, uluslararası bir kurumun ve mahkemenin iradesiyle ve kararlarıyla sınırlandırmak olur.
*****
Tartışmasız Kürt ulusu da kendi kaderini kendisi tayin etme hakkına sahiptir.
Bu hak beylik tanımıyla/kavramlaştırılmayla boşanma hakkı gibi bir haktır.
Nasıl ki modern ve çağdaş toplumlarda eşler, ayrılma ve boşanma hakkına sahip; ama bu hakkı her zaman ayrılıktan yana kullanmazlar.
Ezilen, bağımlı, sömürge uluslar da bu ayrılma hakkını mutlaka bağımsız devlet kurma şeklinde kullanmazlar. Bu hakkını, bağımsız devlet kadar, federal ve kon-federal tarzda da kullanabilir.
Federal ve kon-federal yaşam tarzı ve yönetim biçimi için, birlikte yaşamaya karar veren tarafların olması, o güne kadar ezen, sömürge olan ulusun ezilen ulusla eşitleneceğini benimsemesi ve kabul etmesi gerekir.
Kürtlerin de federal ve kon-federal bir biçimde Türk ulusu ile yaşaması için, Türk ulusunun Kürtlerle haklar ve siyasi statü açısından eşitleneceğini, yeni hayat tarzını birlikte tartışarak ve konuşarak oluşturacaklarını benimsemesi gerekir.
Bağımsız devlet statüsünde olduğu gibi, federal ve kon-federal yeni yönetim biçiminde de her ulusun kendi kendisini yönetmesi mutlak bir haktır.
Bu ilke, Kürt ulusu için de geçerlidir. Kürtler federal ve diğer ortak yönetim ve yaşam biçimlerinde de mutlak anlamda kendi kendisini yönetmek hakkına sahiptir.
Kürtlerin mutlak biçimde kendi kendisini yönetmesi, hem demokrasi ve hem de ulusların egemenlik hakkı açısından tartışmasız bir durumdur.
Bu demokrasi, çok uluslu federal bir demokrasi olmak zorundadır. Bu demokrasi bütün uluslar için geçerli hayat bulan bir demokrasidir.
*****
Türk Sömürgeci egemenlik sistemi, Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesi hakkına mutlak bir şekilde karşıtlığını ortaya koymaya devam etmektedir.
Türk sömürgeci egemenlik sisteminin bu tutumunu anlamak olanaklı. Anlaşılır olmayan, Öcalan'ın İmralı'ya gelmesinden sonra: Öcalan, PKK ve onun yönlendiriciliği ve güdümünde olan partilerin bu tutumu benimsemeleridir.
Öcalan ve PKK, Kürtlerin ne herhangi bir Kürdistan parçasında ve ne de tüm Kürdistan"da Kürt ulusunun bağımsız devlet, federal devlet, otonomi ve özerklik hakkına sahip olmadığını ileri sürdü. “Demokratik Cumhuriyet” tezini benimsedi.
Bu tutumunu ortodoksça ve en katı bir şekilde savundu.
Öcalan, PKK ve uzantılarının bu görüşleri savunması, PKK'yi yapılandıran ve Öcalan'ı yönlendiren derin devletin yönlendirmesi sonucuydu.
Bu nedenle, Irak'taki federal yapılanmaya, Kürdistan Federe Devletine karşı şiddetli mücadele yürütüldü. Kürdistan Federe Devleti'nin kuruluşunu, İsrail ve ABD"nin, Batılı diğer güçlerin eseri olarak nitelendirdi.
Son dönemlerde, Kürt halkından yükselen bağımsızlık, federal devlet isteklerini engellemek için, “demokratik özerklik” şeklinde yeni bir programla ince ayar yapıldı.
Son günlerde de, Anayasa Değişikliği konusundaki referandum sürecinin güncelleşmesi, sivil iktidar ve devlet iktidarı arasındaki çatışmanın keskinleşmesi ile birlikte, Öcalan ve PKK'nın Türkiye'deki bu iç iktidar mücadelesinde derin devlet güçlerinin yanında yer almasıyla birlikte, demokratik özerkliğin açılımı, BDP Belediye Başkanları"nın “Demokratik Özerkliği” ilan etmesi, akabinden BDP Milletvekilleri Hamit Geylani, Osman Özçelik'in, Kürtlerin de bağımsız ve federal devleti savunabileceğini, özerklik ve otonomiyi yüksek sesle dilendirmeleri, konuyu önemli bir noktaya taşımıştır.
Milletvekillerinin bu açıklamalarına Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir"in, “Kürdistan Özerk Bölgesi”, “Kürdistan Parlamentosu”, “Kürt Bayrağının Kürdistan Parlamentosunda asılması”, Türk Bayrağı ile Kürt Bayrağının ortak parlamentoda asılmasından bahsetmesi, somut olarak durumu daha önemli bir düzeye çıkardı.
Bu açıklamalar, Öcalan, PKK, BDP'ye yabancı olan açıklamalar, ama önemli açıklamalar. Yıllardır televizyonlarda, yazılı basında dile getirdiğim görüşlerin küçük ve daha geri olan bir kesitini oluşturmaktadır.
Bu görüşlerin ifade edilmesi, beni de mutlu etmektedir.
Ama bu görüşlerin dile getirilmesinde, birilerinin bir yerlerden, AK Partiyi zora sokmak için düğmeye basmasının bir ürünü olması endişesine de beni itmektedir.
Bütün bunlara rağmen, Kürtlerin kendi iç tartışmalarının yeni bir noktaya gelmesi bakımından da, gelişmeleri olumlu yorumlamak lazım.
Bodrum, 02. 08. 2010