Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 12 December 2011
 

Tarık Ziya Ekinci, bir dönem önce, anılarını, “Lice’den Paris’e Anılarım” kitabında sentezleştirdi. Her anı kitabı gibi, Tarık Ziya Ekinci’nin anıları da kendisiyle birlikte tartışmalar getirdi. Çünkü bütün anılar serüveni, kişiye göre kendi içinde kişisellikler taşır. Anılarda objektiflik kriteri hayli zaaflı bir konumda olur.

Tarık Ziya Ekinci’nin Şerafettin Kaya hakkında küçümseyici ve Şerafettin Kaya’nın yapısal özellikleriyle de çelişkili olan açıklamaları, yazılı basında yer buldu ve böylece “Lice’den Paris’e Anılarım” kitabı tartışmanın merkezine oturdu.

Şerafettin Kaya, Tarık Ziya Ekinci’nin kendisi hakkında yazdıklarına karşılık düşüncelerini yazdı ve kendisine yönelik haksızlıklar yapıldığını ifade etti. Yazılanları incelediğim zaman, ben de Tarık Ziya Ekinci’nin Şerafettin Kaya’ya yönelik haksızlıklar yaptığını saptadım. Ama sorunun kişisel boyutlarının hassasiyetini göz önüne alarak konuya taraf olmayı doğru bulmadım.

Bu gelişmeleri yakından izleyen ve Şerafettin Kaya’nın görüşlerini Gelawej sitesinde yayınlayan Recep Maraşlı, Şerafettin Kaya’yı ve Tarık Ziya Ekinci’yi yakından tanıyan biri olarak, tanıklık niteliğinde diyeceğim bir refleksle tartışmaya katıldı. Benim düşünceme göre iyi de yaptı. Recep Maraşlı’nın yazdıklarının objektif olduğundan hiç şüphem olmadığı gibi, o görüşlerinin çoğuna katıldığımı da ifade etmekten bir beis görmüyorum. Aynı zaman da bir dürüstlüğün ifadesi olarak da ifade etmeyi gerekli görüyorum.

Recep Maraşlı’nın konuya ilişkin yazı yazmasından sonra, Tarık Ziya Ekinci, Şerafettin Kaya’nın görüşlerine karşılık cevap niteliğinde uzun bir yazı yazdı.

Bu yazıyı incelediğim zaman, konunun Şerafettin Kaya ile Tarık Ziya Ekinci arasındaki ilişkileri ve somut olayları aşan bir boyut kazandığını saptadım. Tarık Ziya Ekinci’nin, TİP, DDKO’lar, Kürtlerin bağımsızlığı, Kürt milletinin bağımsız örgütlenmesi, Kürdistan’ın Kuzeyindeki ulusal sol ve nasyonalist hareketlerin bir bütün olarak tarihine ilişkin, 12 Mart Döneminde hapishane direnişi, savunmaları ve diğer temel konulardaki düşüncelerinin temel yanılgıları ve yanlışları içerdiğini saptadım. Bu nedenle tartışmaya katılma zorunluluğu sonucuna vardım.

Bunun yanında Tarık Ziya Ekinci’nin ve Şerafettin Kaya’nın görüşleri bir bütün olarak incelendiği zaman, iki farklı konseptin karşı-karşıya olduğunu ve bu iki konseptin mücadelesinin gündemde olduğunu saptamak zor değildir. Son söylenecek şey önce söylenirse: Şerafettin Kaya’nın Kürtlerin de her millet gibi bağımsızlığından, Kürtlerin bağımsız örgütlenmesinden yana olduğu; Tarık Ziya Ekinci’nin bu konseptin karşısında Türkiyeci bir yerde durduğu hemen saptanabilir.

 

Şerafettin Kaya ve Tarık Ziya Ekinci’nin siyasi yaşam serüvenleri de incelendiği zaman, bu iki konsept somut olarak ortaya çıkıyor.

Tarık Ziya Ekinci, tarihe not düşmek amacıyla yazarken, doğrularla yanlışları iç-içe veriyor. Tarihe yanlış not düşmemek için, ben de yazıyorum. Analizlerimi, Tarık Ziya Ekinci’nin Şerafettin Kaya’ya verdiği cevap yazısında dile getirdiği görüşler üzerinden hareket ederek yapacağım.

 

Cumhuriyet Döneminde ilk yasal ve bilinçli Kürt örgütlenmesi konusundaki yanlış tespit…

Tarık Ziya Ekinci, Cumhuriyet döneminde ilk yasal Kürt örgütlenmesi konusunda şu tespiti yapıyor: Andığım psikolojik yaklaşımı açıklamaya başlarken Cumhuriyet döneminde ilk yasal ve bilinçli Kürt örgütlenmesinin 1963’te TİP saflarına katılan Kürt aydınları ile başladığını tarihsel bir olgu olarak saptamak istiyorum.”

Tarık Ziya Ekinci’nin Cumhuriyet Dönemindeki ilk yasal Kürt örgütlenmesiyle ilgili yaptığı saptamanın, genelin, Kürt siyasetçi ve aydınlarının kabul ettiği bir saptama olmadığı bilinmektedir. Genel kabule göre, sosyalist düşünceyi benimseyen Kürtler, TİP içinde siyaset yapmaya başladılar. Yoksa TİP, Kürtlerin bir yasal örgütlenmesi değildi.

TİP’te çalışan Kürt sosyalistleri iki kategoriyi oluşturuyorlardı. Bir Kürt kategorisi, TİP sosyalist düşünceyi benimsediği ve düzene muhalif bir parti olduğundan, Kürt milletinin haklarının kazanılması için yararlanılacak bir örgütlenme, yararlanma olanaklarının olduğu bir siyasi örgüt olarak değerlendiriyordu. İkinci kategori Kürt, Tarık Ziya Ekinci ve çevresindeki sosyalistler, TİP içindeki “Doğu Grubu” olarak tanımlanan kategoriydi. TİP’i kendi öz örgütleri, Türkiye’de sosyalizmi inşa edecek ve Kürtlere de öncülük edecek esas, ana örgüt olarak ele alıyorlardı.

Tarık Ziya Ekinci’nin Cumhuriyet Dönemindeki ilk yasal örgütlenme TİP saptaması, yeniden realize ve düzeltilen bir düşünce. Oysa Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşları, Kürt halkının, Kürt milletinin, Kürt emekçilerinin ayrı ve bağımsız örgütlenmesine mutlak bir şekilde karşıydılar. Bu yapılarını ve düşüncelerini, özellikle de 12 Mart Dönemindeki tutuklama ve yargılamalar döneminde daha açıkça gösterdiler. 12 Mart Döneminde önce de Kürtlerin bağımsız illegal örgütlenmesi olan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ne karşı tutumları da olumlu değildi. 12 Mart Dönemi sonrasında da Kürt ulusal örgütlenmesi karşısında aynı konumlarını sert bir şekilde korudular.

Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşları, Kürt milletinin, Kürt halkının, Kürt emekçilerinin ayrı ve bağımsız örgütlenmesini meşru kabul etmedikleri gibi, her ayrı ve bağımsız Kürt örgütlenmesini de milliyetçi, olumsuz, sosyalizme karşı yapılanma olarak değerlendiriyorlardı.

Tarık Ziya Ekinci’nin, Şerafettin Kaya’ya karşı dile getirdiği görüşleri incelendiği zaman da Kürtlerin ayrı ve bağımsız örgütlenmesine karşı olduğu rahatlıkla saptanabilir. Bunun ötesinde bugüne kadar yazdıkları da bunun en somut delillerini oluşturuyor. Tarık Ziya Ekinci ile SKY TÜRK televizyonunda katıldığımız bir programda da bu görüşlerini açıkça ifade etti.

En önemlisi de, her ne kadar Tarık Ziya Ekinci son zamanlarda anlaşılmaz bir şekilde PKK’ya yakın dursa da ve buna uygun düşünceler ifade etse de, Kürdistan’daki herhangi bir örgütlenmede de yer almamıştır.

Ayrıca TİP, kuruluşundan sonra uzun bir dönem, Kürtlerle ve Kürtlerin ulusal haklarıyla ilgili bir program sahibi de olmadı. Sorunun tartışılmasında yardımcı bir yapılanma oldu. TİP, 4. Büyük Kongre’de DDKO’ların ve TİP içindeki sosyalist ulusalcıların zorlaması sonucu bir karar tasarısını benimsemek zorunda kaldı.

TİP’in o karar tasarısını benimsememesi halinde, Kürtlerin elinden altından kayıp gideceğini biliyordu. Çünkü Kürtler yasal plânda DDKO’da, illegal düzlemde Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) ve Komelaya Azadîxwazên Kurdistanê (KAK)’de bağımsız bir örgütlenme sürecine girmişlerdi.

TİP’in 4. Büyük Kongre’sinde Kürtlerle ilgili kabul edilen karar tasarısının, TİP’in kapatılmasına sebep olmasından sonra da, Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşları tarafından Kürt ulusalcıları, partiyi kapattırdıklarından dolayı suçlandılar, sorumlu tutuldular.

1974’ten sonra kurulan İkinci TİP’in programı da incelendiği zaman, Kürdistan’ın Kuzeyindeki ulusal hareket yeni bir döneme girmesine, Kürdistan’daki bağımsız ve ayrı örgütlenme çoğulculaşmasına rağmen, programda Kürtlerin haklarına ilişkin bir çerçeveye rastlanmadığı görülecektir.

Eğer Tarık Ziya Ekinci’nin Cumhuriyet Dönemindeki ilk yasal örgütlenmesi hakkındaki görüşleri doğru kabul edilirse o zaman Demokrat Parti (DP)’nin de ilk yasal Kürt örgütlenmesi olarak ele alınması gerekir ki, bu doğru değildir.

Bilindiği gibi Türkiye, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da demokrasinin zafer kazanması, genişlemesi ve derinleşmesinin etkisiyle çok partili sisteme geçti. Devlet partisi olan CHP’ye muhalefet ve alternatif olarak, DP kuruldu. DP, 1946 seçimlerinde, devlet partisi ve devlet iktidarının hileleri sonucu hükümet olamadı. Ama DP 1950 yılında büyük bir oy oranı ve çoğunlukla hükümet oldu.

DP’yi hükümet eden dinamiklerden biri Kürtlerin Kürdistan’daki oylarıydı. DP, Kürdistan’da CHP karşısında büyük bir zafer kazandı. Kürdistan’da oyların DP’ye verilmesi de oldukça bilinçliydi. Çünkü Kürdistan’da katliamlardan sorumlu olan CHP’ydi. Bunu da Kürtlerin ileri gelenleri, beyleri, şeyhleri, ağaları, aşiret reisleri, geleneksel muhafazakâr aydınları çok iyi biliyorlardı.

Kürtler DP’ye oy verdikleri zaman, gizli bir Kürt kimliğiyle siyasete katılmışlardı. DP de iktidara geldikten sonra, Kürdistan’daki gelişmelerin bir kısmını meclise taşıdı. 1943 yılında Van’ın Özalp kazasında Kürdistan’ın Doğu ve Kuzey sınırında 33 Kürt köylüsünü öldüren General Muğlalı hakkında Meclis Soruşturması yaptı. Bu Meclis soruşturmasından sonra Muğlalı’nın yargılanması için dosyayı mahkemeye gönderdi. Mahkeme Muğlalı hakkında yaptığı yargılama sonucunda cezalandırma yoluna gitti ve Muğlalı cezaevine girdi.

O dönemde Meclis’te ele alınan Muğlalı Olayı, günümüzdeki “Dersim Katliamı” açıklamalarıyla özdeş nitelikte bir olaydır. Muğlalı Olayı Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli bir boyut olma özelliğini taşımakla kalmadı, Kürtler içinde de büyük bir etki yaptı.

DP, 1960 Askeri Diktatörlük Döneminde de Kürt bölücü faaliyetlerine destek vermiş olmasından dolayı suçlandı ve yargılandı. DP yargılanmasında, Kürdistan’dan milletvekili seçilen Kürt Büyükleri de, kapsama alındı. Şeyh Sait Efendi’nin torunu Abdulmelik Fırat bunlardan biriydi. Kürt Beylerinden Halis Öztürk de bilinen ve yargılanan yaşlı Kürt Büyüklerinden biriydi.

DP’nin yarattığı bu gelişmelerin etkisi ve DP’ye Kürt egemenlerinin verdiği açık destekten dolayı, Kürt Beyleri, Şeyhleri, Ağaları, Aşiret Reisleri, geleneksel Kürt aydınları Sivas’ta gözaltına alındılar. 3-4 aylık gözaltı süresinden sonra bu Kürt Büyüklerinden 55’i Batıya-Türk Bölgesine sürgüne gönderildiler. Onlar sürgünde büyük çileler çektiler. Sivilleşme ve askerlerin yönetimden geri çekilmeye başlamasından sonra Kürdistan’a dönme olanağı buldular.

Ulusal Direnmeler sonrasındaki ulusal çalışmalarla ilgili eksik tespitler…

Tarık Ziya Ekinci, Kürt ulusal direnme hareketlerinin bastırılmasından sonra, hatta Dersim katliamından 2 yıl sonra başlayan Kürt ulusal çalışmaları, 1959’daki Kürt ulusal çalışmaları konusunda da eksik tespitler yapmakta ve şöyle yazmaktadır:

“1940’lı yıllarda Dicle talebe yurdunda uç veren Kürt aydın hareketi tamamen bireysel ve duygusal bir hareketti. Bu hareketin öncüleri konumunda bulunan Mustafa Remzi Bucak, Faik Bucak, Ferit Bilen, Ziya Şerefhanoğlu, Musa Anter vb. şahsiyetler coşkulu ve iyi niyetli olmalarına karşın günün koşulları gereği örgütlü bir çalışma içinde olamadılar. Bunlar arasında etkileri günümüze kadar uzanan taktire şayan bireysel çalışma yapanlar oldu. Fakat bu etkinliklerin hiçbiri belli bir ideolojiye dayanan ve bir program çerçevesinde yapılan örgütlü çalışmalar değildi. Genel olarak duygusallığı ağır basan milliyetçi bir söylemleri vardı. Bu evrede kuşaklar arası ilişkiler saygı temelliydi. Onları izleyen kuşağın gençlerinde eskileri itibarsızlaştırarak istihlaf etme duygusu yoktu. Büyüklerin davranışları yine duygusal olarak taktirle anılır ve açıklamaları itirazsız dinlenirdi.

“Örgütsüzlük açısından 49’lular hareketi de aynı konumdaydı. Ancak, tutuklu olanlardan bir bölümü 1960 darbesinden sonra gelişen sol ideolojiye yakınlık duymaya başlayarak örgütlenme eğilimine girdiler. 1940’lı yılların genç kuşakları arasındaki saygının yerini sağcılarla solcular arasındaki ideolojik tartışmalar aldı. Sol görüşte olanlar tahliyeden sonra gelişen TİP hareketiyle temas aradılar. Kuruluşta TİP’te görev alanlara yakın duranlar ise bu partiye katıldılar.”

 

1940 yıllarındaki Kürt ulusal çalışmaları, Dersim Katliamından 2 yıl sonra başlayan karanlık, baskı ve zulmün yoğun olduğu, devlet despotizminin hat safhada olduğu; askercil ve militarist zihniyetin hayatın bütün alanları kapsadığı bir dönemde gerçekleşiyor. 1940’larda başlayan Kürt ulusal nitelikli çalışmaları, parti niteliğindeki çalışmalar şeklinde değildi, olması da olanaklı değildi. Çünkü o dönemde Kürtlerin varlığı ret ediliyor, Kürtlerin Türk olduğu resmi ideolojinin tezi. Kürtlerin yasal anlamda kendi bağımsız örgütlerini o yıllarda kurması kesinlikle yasak olduğu gibi, bir dernek şeklinde bile çalışmaların yürütülmeleri de kesinlikle olanaklı değildi.

 

O dönemden 29 yıl sonra bile Kürtlerin DDKO gibi bir derneği ne kadar zorluklarla kurulabildikleri, çoğu Kürt aydınının DDKO kuruluşuna karşı bir tutum aldığı da bilinmekte.

 

DDKO kurulduğu zaman, herkes yeni bir Kürt katliamına yol açılacağı korkusu taşıyordu. Bu nedenle DDKO’lar öncelikle Ankara ve İstanbul’da kuruldular. Kürdistan’da kurulmak istendiği zaman da, daha sonra daha kapsamlı bahsedeceğim gibi Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşları kuruluşuna karşı çıktılar. Ancak sıkışılınca ve mecburiyet karşısında DDKO’nun Diyarbakır’da kurulmasını onayladıklarını, Tarık Ziya Ekinci’nin kendisi çoğu kere yazdı.

 

Bu nedenle 1940’larda yapılan Kürt ulusalcı çalışmaları, kendine özgü bir örgütlülük yapısıyla sürdürülmekte. Bu çalışmaların daha sonraki yıllarda, Türk siyaset hayatını derinden etkiledikleri de bir gerçektir.

 

1940 yıllarında Kürt ulusal çalışmalarını başlatan önemli şahsiyetler, daha sonraları milletvekili oldular ve Meclis’te Kürtlere dair önemli konuları gündem getirdiler. Bu çalışmalarından dolayı, Mustafa Remzi Bucak Ve Ziya Şerefhanoğlu Türkiye ve Kürdistan’ını terk etmek zorunda kaldılar. Faik Bucak, illegal olarak yapılanan TKDP’nin lideri oldu.

 

1940 yıllarındaki Kürt Ulusalcı çalışmalar, aynı zamanda Türkiye’deki siyasal hayatı ve güncel siyaseti etkiledi. Bu çalışmaların sonucunda, Kürtler 1950’de Kürtleri katleden CHP’ye değil, DP’ye oy verdiler. DP’nin iktidar olmasında Kürtleri bir dinamik haline getirdiler.

 

1959’da başlatılan Kürt ulusal çalışmalarının, 49’lar Davası ile neticelendiği, birçok Kürt aydınının bu davada yargılandığı bilinmekte. Bu çalışmaların, Kürt Lideri Mustafa Barzani’nin 1958 yılında Sovyetler Birliği’nden dönüşü sonrasında başlaması, tesadüf olmazsa gerek.

 

Bu çalışmaların da, güçlü bir ulusal reflekse dayandığı görülmektedir.

 

Kürtler açısından bu çalışmaların da, geleneksel ve bilinen bir parti ve dernek çalışması şeklinde olmadığı, o koşullarda Türkiye’de “Kürtler vardır”, “Kürtler Türk değildir”, “Kürt dili vardır”, “Kürtler de bütün milletler gibi doğal ulusal haklara sahip olmalıdır” demenin ne kadar zor, riskli olduğu ortada.

 

Bu nedenle 1959’daki Kürt ulusal çalışmaları geleneksel bilinen örgütlerle sürdürülmemesine rağmen, şartlara uygun ve o çalışma içinde olan şahsiyetlerin yapısal konumlarına uygun bir örgütsel refleksle sürdürüldüğü de tartışmasız.

 

Kürt Gençliği ve DDKO’nun kuruluşu hakkındaki eksik ve yanlış görüşler karmaşası…

Tarık Ziya Ekinci, Kürt Gençleri ve DDKO konusunda da görüşlerini ifade etmekte ve şöyle demekte: “Bir sonraki kuşaktan üniversiteli Kürt gençleri de TİP’e yakın Fikir Kulüpleri Federasyonuna (FKF) katıldılar. Bir dönem başkanlık dahil FKF yönetiminde görev yaptılar. Böylece TİP sola açık yurtsever Kürt gençliğinin çekim merkezi haline geldi. Bu ilgi, FKF’ye Milli Demokratik Devrimci (MDD) gençlerin hakim oldukları tarihe kadar devam etti. MDD’ciler FKF’yi ele geçirince programında ideolojik değişiklik yapıldı ve örgüt DEV-GENÇ adını aldı. Kürt gençleri askeri darbeye bel bağlayan MDD ideolojisini benimseyen DEV-GENÇ’lilerle birlikte olamazlardı. Kendi aralarında anlaştıktan ve bizlerle istişare ettikten sonra Cumhuriyet döneminin ilk Kürt gençlik hareketi olan DDKO’lar 1969 yılı Mayıs ayında önce Ankara ve İstanbul’da kuruldu. Bu örgütler de bir süre TİP’e yakın sol bir politika izlemeye devam ettiler.

 

“12 Ekim 1969’da yapılan milletvekili genel seçimlerinden sonra TİP güç kaybetmeye başladı. Faşizm azgınlaşmaktaydı. Ve Kürt bölgesinde yoğun bir baskı uygulamasına girişildi. 1965’te Türkiye KDP’si kurulmuş olmasına karşın faşist saldırıları göğüsleyecek nicel ve nitel olanaklara sahip değildi. Gelişen Kürt gençlik hareketini TİP’e kanalize etmek de olanaksızdı. Faşist eylemler karşısında bölgedeki Kürt gençliği örgütsüz kalamazdı. 1970 yılının ilk aylarından itibaren, başta Diyarbakır olmak üzere çevre il ve ilçelerde DDKO’ları örgütledik. Böylece üniversiteli Kürt gençlik hareketiyle bölgedeki Kürt gençleri arasında örgütlü bir bağ kuruldu. İstanbul ve Ankara’daki gençler fırsat buldukça bölgedeki DDKO’ların çalışmalarına katılıyorlardı.”

 

Tarık Ziya Ekinci’nin bu görüş ve saptamaları, eksiklikler taşıdığı gibi, kendi içinde büyük yanlışlıkları da barındırmaktadır.

 

1960’lardan sonra Kürdistan’dan Ankara ve İstanbul’daki üniversitelere Kürdistan’dan gelen gençler vardı. Ama bu gençler, günümüzde olduğu gibi yığınsal bir konumda değildiler.

 

Kürdistan’dan üniversiteye gelen öğrenciler, ezici çoğunluğuyla egemen sınıfların, varlıklı ailelerin, dışa açık toplumsal kesimin çocuklarıydı. Az sayıda da halk çocukları bu gençlerin arasında bulunuyordu.

 

Kürdistan’dan üniversiteye gelen gençler de, Türkiye’deki siyasi farklılaşmadan ve çoğulculaşmadan, farklı fikir akımlarından, sosyalist ve devrimci düşüncelerden; dünyadaki ulusal kurtuluş hareketlerinden, toplumsal ve sınıfsal devrimlerden; Kürdistan’ın Güney’indeki ulusal kurtuluş hareketinden derinden etkileniyorlardı.

 

 

Bu süreç zaman içinde etkilenme sürecini aşarak, örgütlenme, saflaşma somut tavır belirleme, ulusal kurtuluşla somut bir vaziyet kazanma düzeyine ulaştı.

 

Elbette Kürt gençleri de tek bir kategorik yapı taşımıyordu. Kürt gençleri de çoğulcu bir yapıya ve farklı kategorilere sahipti.

 

Kürt gençleri bu kategorik yapılarına göre, sosyalizmi benimseyen gençler, Kürt milliyetçisi düşüncesini benimseyen gençler, tarafsız gençler, Türk siyasi akımları içinde yer alan gençler olarak kategorize olmaya başlamışlardı.

 

Sosyalizmi benimseyen Kürt gençlerinin çoğunluğu Tarık Ziya Ekinci’nin dediği gibi önceleri TİP, Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF); daha sonra da Devrimci Gençlik Derneği (DEV-GENÇ) içinde yer aldılar. DEV-GENÇ’ten ayrışma ve ayrılmaya, Tarık Ziya Ekinci’nin belirlediği cuntacılık zihniyeti önemli bir neden oldu.

 

Ama bu cuntacılık konusundaki ayrıma, Kürt halkının bağımsız örgütlenmesinin gerekliliği, TİP, FKF/DEV-GENÇ’in Kürt ulusal hareketinin ve taleplerinin ihtiyaçlarına cevap vermemesi, Türk Solu’nun şoven yapısı eklenince, ayrışma ve kopuş kaçınılmaz oldu.

 

Kabul etmek gerekir ki Kürt gençleri içinde sosyalizmi benimseyenlerin bir bölümü de başından itibaren FKF ve DEVC-GENÇ dışında kaldılar. Kürt milliyetçisi gençlere daha yakın durdular ve Kürt milliyetçisi gençlerle ortak davranış içinde oldular.

 

Kürt milliyetçisi gençler de, TİP ve FKF’ye düşman olmadılar. Hatta zaman-zaman da TİP ve FKF ile dayanışma içinde oldular. Ama TİP ve FKF üyesi de olmadılar, TİP ve FKF’den ayrı durmayı doğru buldular.

 

Kürt milliyetçisi gençler, zaman içinde illegal örgütlenme yoluna gittiler. KAK’ı kurdular.

 

 

Kürt sosyalist gençleri de, zaman içinde Kürtlerin bağımsız örgütlenmesinin gerekli olduğuna, TİP ve FKF gibi örgütlerin Türk örgütleri olduklarına, bu örgütlerin Kürtlerin ulusal taleplerine ve toplumsal ihtiyaçlarına cevap veremeyeceklerine karar verdiler.

 

Kürt sosyalistlerinin bu düşünce değişimi, onlarla Kürt milliyetçilerini bağımsız Kürt örgütlenmesi ortak paydasında buluşturdu.

 

Bu gelişme ve düşünce değişimi, sadece Kürt sosyalistlerinin Türk sosyalistlerinden ayrışmasına yol açmadı, aynı zamanda Kürt sosyalistlerinin kendi aralarındaki ayrışmasına da yol açtı.

 

Kürt sosyalistleri arasındaki bu ayrışma kendi içinde belirsizlikler taşımasına rağmen, DDKO’ların kuruluşu sürecinin başlamasıyla birlikte düşünce farklılıklarında netleşme olmaya başladı. Kürt sosyalist gençleri yasal bir örgütlenme arayışı içine girdiler.

 

Bu arayış içine girdikleri zaman da, kuracakları yasal örgütün sadece Kürt sosyalist gençlerinden oluşmuş olmasının doğru ve yeterli olmayacağını düşündüler. Bu nedenle, Kürt sosyalist gençleri, Kürt milliyetçi gençlerle yasal bir örgütlenme arayışı içine girdiler.

 

DDKO’nun kurulmasında Kürt sosyalist gençleri kadar, Kürt milliyetçi gençler, KAK’ın üyeleri de önemli bir fonksiyon ve misyon sahibi oldular.

 

DDKO’nun Ankara ve İstanbul’daki kurucularının bir kesimi, KAK ve Kürt milliyetçisi gençlerinden oluşuyordu.

 

Bu nedenle DDKO’lar, farklı düşünceden gençlerin ve aydınların içinde yer aldığı düşünsel çoğulculuk taşıyan bir örgütlenmeydi. Kürt sosyalist gençlerinin örgüt içindeki aktif ve etkin yapılarından, TİP’in yasal faaliyetlerinde Kürtlüğe dair olumlu yaklaşımından dolayı, DDKO’ların zaman-zaman TİP ile güç birliği ve dayanışma içinde olması, DDKO’ların sosyalist örgütler olduğu çağrışımı yaratıyor olsa da, bu asıl gerçeği ifade etmiyor.

 

Bundan dolayı da Tarık Ziya Ekinci’nin, DDKO’yu kuran gençlerin sadece TİP, FKF, DEV-GENÇ üyesi olan sosyalist gençler olduğu tespiti yanlış bir tespittir.

 

Bununla birlikte, DDKO’lar, Tarık Ziya Ekinci’nin ifade ettiği gibi tek başına anti-faşist ve sivil faşist harekete karşı mücadele etmek için kurulmuş bir örgütlenme de değildi.

 

DDKO, sadece sivil faşist örgütlenmenin alternatifi bir örgütlenme değil, Kürt ulusal taleplerine cevap vermek için kurulan, sömürgeci Türk Devlet politikalarına ve uygulamalarına alternatif bir örgütlenmeydi.

 

Gerçek bu olunca, DDKO’nun kuruluş nedeni/nedenleri konusunda Tarık Ziya Ekinci ile geçmişten beri farklı düşüncelere sahip olduğumuz, bunun kökeninde de Kürtlerin bağımsız örgütlenmesi konusunda farklı yaklaşımlara sahip olmamız söz konusu.

 

Bu farklı yaklaşımı DDKO’ya dair olan birçok yazımda da belirttim.

 

Peki gerçek ne?

DDKO’lar Ankara ve İstanbul’da kurulduktan sonra, Kürdistan’da değişik toplumsal kesimler tarafından sevinçle ve olumlu karşılanmaya başlandı. Kürdistan’daki yurtsever sosyalist ve milliyetçi kesimler, DDKO’yu sahiplenmeye, kendi örgütleri gibi kucaklamaya başladılar.

 

Bunun sonucu olarak Kürdistan’da DDKO’ların kuruluşu talepleri yükselmeye başladı.

 

Ankara ve İstanbul’da DDKO’lar 1969 yılında kuruldu. Kuruluşundan kısa bir süre sonra yapılanması ve çalışmaları yerli-yerine oturmaya başladı.

 

DDKO’ların çalışmalarıyla birlikte, kuruluş aşamasındaki korkular aşılmaya başlandı. Hem bu nedenlerle, hem de Kürdistan’da DDKO’ların kuruluşu taleplerinin yükselmesi, istenmesi, yoğunlaşması sonucunda, 1970 yılının ortalarından itibaren Ankara ve İstanbul DDKO Yönetim Kurulları, DDKO’ların Kürdistan’da kurulmasına, ortak karar verdiler.

 

Bu karardan sonra, ortakça oluşturulan ekipler, başta Diyarbakır’da olmak üzere Kürdistan’ın değişik şehirlerinde DDKO’ların kurulması için çalışmaya; DDKO’ların kuruluşu için şartları olgunlaştırmaya ve değişik yurtsever kesimlerle ilişkileri geliştirmeye başladılar.

 

Ne yazık ki, bu çalışmalarda bir yoğunlaşma ve olgunlaşma oluşmasına rağmen, Diyarbakır ve çevresinde DDKO’ların kuruluşuna Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşları karşı çıktılar.

 

Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşlarının Diyarbakır’da DDKO’nun kuruluşuna karşı çıkmalarının nedeni, DDKO’ların kuruluşundan sonra TİP’in etkisiz hale geleceği, Kürtlerin ve Türklerin ortak örgütlenmesi, Türk ve Kürt emekçilerinin ortak örgütlenme safsatasının son bulacağı, TİP’in Kürdistan’da etkisiz hale geleceği; Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşlarının “ortak örgütlenme”, “sosyalizmde farklı milletlerin emekçilerinin ortak örgütlenmesi” teorilerinin yıkılacağı korkusuydu.

 

Doğal olarak Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşlarının Diyarbakır ve çevresinde DDKO’ların kuruluşuna karşı çıkmaları, DDKO’ların kuruluşunu geciktirdi. Çünkü kuruluş konusunda geniş uzlaşma siyasetinin gerekliliği vardı.

 

1970 Eylül’ünde DDKO’ların yöneticilerine, DDKO üyesi olmayan Kürt aydınlarına yönelik genel gözaltı ve tutuklama eyleminin başlaması, DDKO’ların kuruluşunun gecikmesinde Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşlarına yardımcı olmasına rağmen, tümden engelleyemedi.

 

Kürdistan’daki talepler, Tarık Ziya Ekincilerin bir dönem sonra TİP yöneticileri olarak sivil faşist hareket karşısındaki çaresizlikleri de, Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşları bendini aştı. Kısa bir dönem sonra, Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşları da DDKO’nun Diyarbakır’da kuruluşuna karşı çıkamadılar, tersine DDKO’nun Diyarbakır’da kurulması için talepte bulundular.

 

1970 Eylül’ünde Tarık Ziya Ekinci de, DDKO’dan tutuklananlardan biriydi. 1970 Eylül’ünde Ben, Mümtaz Kotan, Sabri Çepik, Nezir Şemikanlı, M. Emin Bozarslan, Tarık Ziya Ekinci, Musa Anter, Canip Yıldırım tutuklanmıştık. Avukatlarımızın, mahkemeye itirazları ve tahliye taleplerinin sonucunda, Tarık Ziya Ekinci, Musa Anter, M. Emin Bozarslan, Canip Yıldırım serbest bırakıldılar.

 

Tahliyelerden sonra Tarık Ziya Ekinci hapishanede bizi ziyarete geldi. Hapishanenin müdürü Muşlu bir zattı. Hapishanede bize kolaylık sağlayan bir müdürdü. Bu nedenle Tarık Ziya Ekinci ile sadece ben Müdür odasında görüşme olanağı buldum. O görüşmemizde, “Diyarbakır’da sivil faşist hareket gelişiyor. Bu harekete karşı TİP’in karşı koyma olanağı yok. Bu nedenle DDKO’nun kurulması gerekir. Bunun için de kuruluş çalışmalarını başlattık, ya da başlatmak istiyoruz” dedi.

 

Buna karşılık, bizim cevabımızın olumlu olacağı çok açıktı. Ayrıca Kürdistan’daki Kürt yurtsever kesimlerin DDKO’ların kuruluşu için hazırlıkları başlattıkları da tarafımızdan biliniyordu.

 

Ama DDKO’nun Diyarbakır’da kuruluşu için Tarık Ziya Ekinci tarafından ileri sürülen gerekçeye katılmamız olanaklı değildi. DDKO, yukarıdaki satırlarda da belirttiğim gibi, Kürtlerin ulusal talepleri için mücadele etmek, Kürtlerin bağımsız örgütlenmesi için şartları olgunlaştırmak ve kadro oluşumunu sağlamak için kurulmuş örgütlerdi. Bu nedenle devletin Kürtleri ret ve inkâr politikasına, kolonyal politikalarına karşı alternatif bir örgütlenmeydi. Oysa sivil faşist hareket Türk Devleti’nin bir parçası, yedek gücü konumunda, sivil alandaki kurtarıcı rolüne soyunmuş bir hareketti. DDKO’ların bu sivil faşist harekete karşı olması da doğal bir durumdu.

 

Farklı gerekçeler ve amaçlarla da olsa Diyarbakır ve çevresinde, DDKO’ların kuruluşu konusunda TİP’li olmayan Kürt yurtsever kesimleri, Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşlarıyla DDKO’ların Diyarbakır’da kuruluşu konusunda ortaklaşma olanağı buldu.

 

Bu ortaklaşmadan kısa bir süre sonra Ergani başta olmak üzere Diyarbakır, Silvan, Batman, Kozluk’ta DDDKO’lar kuruluşlarını tamamlayıp, kendilerini ilan ettiler.

 

DDKO’lar, Diyarbakır’da ve ismi geçen ilçelerde kurulmasından kısa bir süre içinde kitlesel bir örgüt yapısı kazandılar. Kürdistan’ın diğer şehirlerinde de DDKO’ların kuruluşu talepleri yükselmekle kalmadı, kuruluş çalışmaları başladı.

 

Ne yazık ki, 12 Mart Asker Darbesi DDKO’ların hızla ve kitlesel olarak örgütlenmesinin önüne geçti. DDKO’ların kapatılmasına karar verdi.

 

İbrahim GÜÇLÜ

([email protected])

 

Amed, 12 Aralık 2011

 

 

(Devam Eedecek)

 

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.