Ana içeriğe atla
Submitted by Rêvebir_D on 22 August 2014

Birinci Dünya savaşıyla Osmanlı’nın ağır yenilgiye uğraması ve İTC’nin yönetimsel mantığın nedeniyle oluşan krizler yeni devlet düşüncesinin ayak seslerini oluşturan son gelişmeler niteliğindeydi. Osmanlı bakiyesi yeni devletin 1921 Anayasası toplumsal mutabakatı esas alan formata sahip olarak faklı etnik kökenlilerde hem beklentiye hem de bir nevi kredi tanınmasına yol açtı. Ancak Cumhuriyetin ilanı ve Lozan’ın kabulüyle ayakları yere basan devlet toplumsal mutabakatı öteleyen 1924 Anayasası devreye soktu.

Yeni Anayasa da özellikle Kürdlerin temel hak ve hürriyetlerine yönelik veri olmaması, Etnik temele de Türklüğü esas alarak tekçi dil anlayışının benimsenmesi sıkıntıların ortaya çıkışını hızlandırdı.

1924 Anayasasının Türklük temeli üzerine oturtulması, Şêx Seîd, Xalit Bege Cibran, Yusuf Ziya Beg ve Hacı Musa’ye Motkan ve Kürdlerin ileri gelenlerinin katıldığı bir toplantı yapılarak fikir teatisinde bulunulur. Toplantıda yeni kurulan devletin ve meclisin Kürdlere uygun olmadığı kararına varılır. Bu nedenle Kürd halkının bilinçlendirilmesi için saha da çalışmaların yapılması kararlaştırılır. Bunun için de lazım gelen ekonomik desteğin Şêx Seîd ailesi tarafından üstlenildiği sonraki gelişmelerden açıkça anlaşılmaktadır.

Şeyx Seîd dini otoritesinin yanında bölgenin ekonomik anlamda da zenginlerinden biriydi. Yıllık 24 bin küçükbaş hayvan alım ve satımını gerçekleştiren ticari faaliyetlerde bulunmaktaydı. Ticaretini yaptığı bu hayvanlardan iki yaşını dolduranları dönemin önemli ticaret merkezlerinden Halep, Beyrut ve İstanbul üzerinden satımını gerçekleştiriyordu. Yarı göçebe Kürd aşiretlerinden ve yerleşik Kürdlerden topladığı yaklaşık 12bin kuzuyu bir yıl besleyerek bu ticaret merkezlerinde satıyordu. Dolayısıyla yıllık 24bin küçükbaş hayvanın alım satımını gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.

Şêx Seid, Kürdlerin bilinçlendirilmesi için gerçekleştirilecek çalışmanın ekonomik yükünü çözmeye yönelik hazırlığını 1924 yılında başlatır. Sonbaharda Şêx Ali Rıza’nın o yıl ki sürüyü Halep’e götürerek satması ve önceki yıllardan kalan bakiyeleri toplamasıyla bu sorunun aşılması amaçlanır.

Şêx Said ailesi ticaretinin önemli kısmını Halep’te olan Mahok ailesiyle gerçekleştirmekteydi. 1924 yılına ait ticaretin ve önceki yıllardan kalan tahsilatı gerçekleştirir. Buradan kendisine eşlik eden ailenin kâhyası Piran’lı Hacı Affan’la birlikte 10. ayda Beyrut üzerinden İstanbul’a geçer. Buradaki ticari işlerini toparladıktan sonra Şêx Ubeydullah Nehru’nun oğlu Seyid Abdulkadir ile bir görüşme gerçekleştirir.

Seyid Abdulkadir o dönemde Kürd Teali Cemiyetinin başkanlığını yürütmektedir. Görüşmenin içeriğine bakıldığında Seyid Abdulkadir’in hücre yapılanmasına dayanan Azadi Örgütünün içinde yer aldığı görülmektedir. Doğrusu örgütün önemli bilinmezleri hala sırını korumaktadır. Her bölge kendi başına örgütlenme gerçekleştirmekteydi. Örgütün başında kimin olduğu tam olarak anlaşılmamakla birlikte, görüşme de varılan mutabakata dayanırsak Seyid Abdulkadir’in başkan olduğuna yönelik ihtimaller kuvvetlidir.

Şêx Ali Rıza’nin Seyid Abdulkadir ile yaptığı görüşmede Kürd ve Kürdistan’ın durumunu ele alınır. Bölge hakkında bilgiler Seyid Abdulkadir’e sunulur. Kendisinin bölgeye gelmesi istenilir, ama kendisi yaşlılığını ileri sürerek Şêx Said’in kendisinin vekili olarak çalışmaları yürütmesini talep eder. Şêx Said’in bölgede hem dinsel hem de ekonomik olarak tanınan biri olduğunu ve onun etrafında toplanılmasını isteyerek Şêx Ali Rıza’yı vekil tayin eder.

Bu arada bölgede yeni gelişmeler yaşanır. 1924’te gerçekleşen Beytüşşebap Ayaklanmasıyla ilişkilendirilen Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Beg Ekim 1924 yılında tutuklanarak Bitlis cezaevine gönderilir. Hemen peşinden 20 Aralık 1924‘te Cıbranlı Xalit Beg Erzurum’da tutuklanarak oda Bitlis cezaevine gönderilir. Bundan önce Şêx Said Xalit Beg’e yapılanlara bakılırsa bize başkaldırı yolu gözüküyor. Bunun için Erzurum’u bırakarak halkının içine dönmesini ister. Ancak Xalit Beg Mustafa Kemal ile Kürdlerin hakları konusunda anlaştığını ve beklenilmesi gerektiğini ileri sürer. Bu nedenle Erzurum’dan ayrılma isteğini kabul etmez.

Şêx Ali Rıza yüklü miktardaki altın parayla İstanbul’dan Trabzon üzeri Erzurum’a geçer. Meydana gelen tutuklamalardan dolayı 4 Ocak 1925 yıllında Kolhisar’a bağlı Şuşar bölgesi Kırık köyünde bir toplantı yapılması kararlaştırılmıştır. Şêx Ali Rıza da Erzurum’dan Şuşar’a geçerek toplantıya katılır ve Seyid Abdulkadir ile varılan mutabakatı aktarır. Bu toplantı da bölgenin ileri gelenleri yer alırlar. Şêx Said’in kardeşi Hınıs Müftüsü Şêx Bahaddin, Zirkan aşiretinden Kereme Kolağası, Abdal Beg, Karbaşanlardan Said Ağa, Mala Mursel, Cibranın bir kolu olan Mala Feto, Kanireş bölgesinden ve diğer yerlerden yaklaşık 200 kişi bu toplantıya katılır.

Toplantıda yaşanan gelişmeler ele alınır, Mustafa Kemal ve ekibine güvenilemeyeceğine karar verilir. Kur’an referansa alınarak bir milletin dili, inancı, kimliği ve özgürlüğü için yapılanlar/yapılacaklar cihat olarak tanımlanır. Bu çerçevede çalışmayı yürüten herkes mücahid olarak tanımlanır. Çalışmaların lideri olarak da Şêx Said seçilir. Ancak tüm bunlara rağmen savaşa karşı şerh konularak birinci hedef olarak benimsenmez. Toplantıda varılan karar gereği amaçlanan Kürdlerin bilinçlendirilmesi ve bu çalışmalar sonunda haklarının elde edilmesi için Milletler Cemiyetine başvurularak referandum yapılamasıdır.

Bu toplantıdan önce Şêx Said; Nakşibendi Muhammed Said-i Palevi El Amedi imzasını kullandığı bilinir. Toplantı sonrasında alınan karar gereği Şêx Said, Reisul Mucahidin Said-i Palevi El Amedi imzasını kullanmaya başlar. Toplantıda Şêx Ali Rıza ise bu anlamda yürütülecek mücadelenin komutanı olarak atanır. Yardımcılığına ise Kereme Kolağası seçilir.

Sonuç:

Türkiye Devletinin gidişatı Kürdler tarafından dört yıl süreyle sıkı takip edildiği anlaşılmaktadır. Yeni uygulamalara bakılarak sonuçlar çıkarıldığı ve buna göre bir yol haritası çizildiği görülmektedir. Bu yol haritasında temel önceliğin bir Milletin yok oluşa sürüklendiğine verildiği ve bu gerekçe ile savaşa bulaşmadan belli bir bilinç düzeyinin yakalanması için çalışılması gerektiği açıkça görülmektedir.

Seyid Abdulkadir’in Xalit Beg’in yakalandığından haberdar olduğu ve bu gerekçe ile Şêx Said etrafında toplanılması gerektiğini vurguladığı görülmektedir. Şuşar toplantısında savaş ihtimalini düşünen ama birinci önceliğe alınmayan bir formülün arandığına bakılırsa hem askeri hem de siyasi kanadın eksik olduğu bilinci var ve bundan dolayı da yükümlülüğün zorunlu olarak Şêx Said tarafından omuzlandığı görülmektedir.

Komutan seçilen Şêx Ali Rıza’nın görevlendirildiği bölgelere bakılırsa (Ağrı, Muş ve Erzurum çevresi) askeri disiplinin nispeten daha kolay sağlanabileceği Hamidiye ve Aşiret Alaylarının bakiyelerinden yararlanılmak isteği görülmektedir. Ancak İrşad ve bilinçlendirme çalışmaları sırasında kıyam zorunlu olarak Piran’da yani en zayıf halkada başlamıştır. Bu durum Devlet aklının hem bilinçli hareket ettiğini hem de boş durmadığını göstermektedir.

Milletler Cemiyetine başvurma düşüncesinin olması Kürdistan sorununa Dünyayı müdahil kılmanın amaçlandığı görülmektedir. Ancak TC Piran’da yaptığı manevralarla bunu devre dışı bırakmayı başardığı da görülmektedir. Milliyetler Cemiyetine başvurma düşüncesin de Musul da 20 Eylül 1924′te Milletler Cemiyeti tarafından nüfus sayımının yapılması ve istatistiklerin sunulmasının etkili olduğu kabul edilebilir. Ancak buna dair herhangi bir veri elimizde bulunmamaktadır.

(Bu yazı Şêx Said’in torunlarından Kasım Fırat Bey ile yapılan Röportaj bilgilerinden oluşmaktadır. Sonuç kısmı ise değerlendirmedir)

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.