Hrant Dink, bundan beş yıl önce, 19 Ocak 2007 yılında soğuk bir İstanbul gününde kendi gözü gibi koruduğu ve geliştirdiği Agos Gazetesi'nin önünde katledildi. Ben de bir televizyon programı için Atatürk Havalimanına indiğim ve telefonu açtığımda, değerli hayat arkadaşım Gülfer'e "İstanbul'a sağ-salim indiğimi" haber vermek için telefon ettiğimde, Hrant'ın ölüm haberini aldım.
Bu haber vicdan sahibi herkes gibi beni de sarstı.
Havaalanındaki televizyon ekranları da, Hrant Dink'in ölüm haberiyle kaplanmıştı. Hrant'ın ölümünün Türkiye'yi sarsmakla kalmadığı, dünyayı da sarstığı hızla dünya basınından Türk televizyonlarına akan haberlerden görülüyordu.
Çünkü Hrant Dink, 1015'te katledilen ve daha sonraki tarihlerde kılıç ve jenosid artığı Ermenilerden geriye kalan, kavminin katledilmesinden, jenoside tabi tutulmasından duygusal davranmayan; soğukkanlı bir şekilde kendi kavminin davasını savunan, Ermeni diasporasının fikirlerini de yanlış bulduğu zaman eleştiren bir Ermeni aydınıydı. O aynı zamanda kendisini Türkiye'nin aydını olarak tanımlıyordu.
O bir Ermeni olduğu için katledildi. O toplumun ırkçı ve şoven düşüncelerle kirlenmesinden dolayı iki gencin fevri olarak öldürdüğü biri değildi; buna kimsenin inanması ve inandırılması olanaklı değildi. Bu nedenle Hrant öldürüldüğü anda, bütün toplum, kürdüyle, türküyle, ermenisiyle, süryanisiyle, bütün değişik dinler ve mezheplerden insanlarıyla, değişik düşüncelerden renkli insan manzaralarıyla, Hrant Dink'in bir örgüt tarafından ve çok plânlı bir hareket sonucunda katledildiği inancıydı.
Toplumun vicdanı, Hrant Dink'in katledilmesi anından itibaren yer-göğe haykırmaya başlamıştı.
Hiç kimse, sıradan iki gencin, Türk milliyetçi duygularla, üstelik de İstanbul'dan yüzlerce kilometreden uzak bir kentten gelip Hrant'ı öldüreceğine inanmazdı, inandırılamazdı. Üstelik bu gençlerin bilinç düzeylerinin, kapasitelerinin Hrant'ı bile tanımalarına olanakları yoktu.
Düşünün ki, Hrant'ın bir yazısının çarptırılması sonucu, "Türklüğe hakaretten" ceza alması ve Türklüğü kendisine menkibe olarak kabul eden gazetelerin karşı kampanyaları, tahrik edici yayınları olmazsa, Türkiye'nin çoğu aydını, akademisyeni tarafından bile Hrant tanınmıyordu.
Açık olan bir şey var dı ki, örgütlü bir güç,, Hrant'ı öldüren gençleri, günlerce eğitmişler, onları ikna etmişler, Hrant'ın hayat arkadaşı Rakel'in deyimiyle "bir çocuktan bir katil yaratarak", Agos'un önüne gelip koydular, Hrant'ı katlettirdiler, ondan sonra da o gençleri koruma gereği görmeden, örgütü gizlemek için bu gençleri yem olarak yanlı, taraflı, bağımsız olmayan yargıya teslim ettiler.
Hrant Dink Davası'nın başlamasından sonra savcının hazırladığı iddianamede herkes umutlandı. Siyasi iktidarın en ileri aktörlerinin Hrant katledilmesi hakkındaki görüş ve değerlendirmeleri; Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL'ün devlet denetleme kurulunu harekete geçirmesi, hükümet yetkililerinin Hrant Dink'in cenaze törenine katılması, on binlerin "Biz Ermeniyiz" diye yürümeleri, "bu iş tamam, adalet yerini bulacak" inancını yaydı.
Ne yazık ki, davanın ilerleyen sürecinde, avukatların açıklamaları mahkemenin tutumuyla ilgili güvensizliklerin yayılmasına yol açmaya başladı. Hrant'ın ölümünün 3. yıldönümünde oğlunun "mahkeme bizimle dalga geçiyor" açıklamasıyla, mahkemeye olan güvensizlik zirveye çıktı.. Bu nedenle Hrant Dink'in her duruşmasında yığınlar ayağa kalkarak, davayla ilgili dostları, arkadaşları, belirli basın organları, yazılarıyla sürekli uyarıcı oldular.
Anlaşılıyor ki, bütün bu çabalar, uyarılar, sunulan deliller, ortaya çıkan vakıaların somutluğu, Hrant Dink'in MİT ve Valilik yetkilileri tarafından tehdit edilmesi gibi bilinen gerçekler, mahkemenin devletin özel güçlerinden, kanun dışı örgütlerinden uzaklaşmasını sağlayamadı.
Beşiktaş 14. Özel Ağır Ceza mahkemesi, savcının, Hrant Dink'in katledilmesinde örgüt olduğuna dair yeterince delil ileri sürmesine rağmaen, mahkeme örgüt olmadığına karar verdi.
Mahkemenin bu kararından sonra, toplumun büyük bölümünün vicdanı, kararın verildiği anda mahkeme salonunda göz altıları göze alarak harekete geçen dava insanlarının davranışı ile, galeyana gelmeye ve isyan etmeye başladı.
Bu vicdan isyanı ve galeyanı, bir çığlığa dönüşerek, Türkiye ve Kürdistan'ın bütün alanlarına, insanlarına, bir ruh gibi yayıldı.
Toplumun bu vicdan galeyanı ve isyanı, 19 Ocak 2012 günü, dün, on binlerin fiziki olarak Taksim'den Agos Gazetesi'nin önüne kadar yürümesi, milyonların kalbinin o alanda çarpmaya başlamasıyla, mahkemenin ve hiç bir devlet gücünün önünü alamayacağı kadar güçlü bir enerjiyi dünya çapında da yarattı.
Bu etkinin tesiriyle olsa, mahkeme başkanının ezberi ve psikolojisi bozuldu, ne dediğini bilmez hale geldi. Siyasi iktidarın en önündeki aktörleri, mahkemenin kararını açıkça eleştirmek, Yargıtay aşamasında bu kararın ortadan kaldırılması gerektiğini, "mahkemenin kararlarına ve yargıya müdahale edemeyiz" sözlerine sığınmadan açıklamalarda bulundular.
Hrant Dink, hiç şüphe yok ki örgütlü katledildi.
Hrant Dink, Ermeni olduğu için, aydınlıkçı, reformcu, değişik kimliklere saygı duyduğu, farklı etnik, dinsel, kültürel, mezhepsel, fikirsel kimliklerin hak ve hukukunu savunduğu; demokrasiye aşık olduğu için katledildi.
O Kürtlerin, ezilenlerin dostu olduğu için öldürüldü.
Hrant Dink, devletin, 1915 Ermeni jenositindeki reflekslerini terk etmediğini, yeni katliamlara başvuracağı endişesini taşıyor, bu bağlamda Kürt dostlarının dikkatini çekiyordu.
Hrant Dink'in dedikleri doğruydu. Son 40 yıllık yakın tarihte, 100 bin kişiye yakın insanın katledilmesi, Maraş, Çorum, Sivas, 1 Mayıs, 16 Mart, Roboski, Silvan, Siverek, Nusaybin, Batman katliamları, Hrant'ın bu düşüncesini doğrulayan ve test eden; testin sonucunda onaylayan ve okeyleyen örneklerdi.
Hrant Dink'in katilleri hakkındaki mahkeme kararı, Hrant Dink'i ve insanlığı ikinci kez öldürdü.
Bu mahkeme kararına sessiz kalınamaz. Mahkemenin bu kararının ortadan kaldırılması için başlayan mücadeleye, herkesin, her vicdan ve adalet sahibi insanın destek olması gerekir.
Hrant Dink için dün yapılan yürüyüş, dünya çapında ortaya çıkan vicdan isyanı, aslında Hrant Dink'in fiziken öldüğünü, ama gerçek düşüncesiyle, ruhuyla yaşadığını ortaya koyuyor.
O bakımdan Hrant Dink'e haksızlık yapmayalım. Ona ölü muamelesi yapmayalım.
Onu yaşayan bir öncü olarak değerlendirip, kalbimizin derinliklerinde taşımaya çalışalım.
Kürtlerin yüreklerine taşınan binlerce Hrant Dinklerle, kalplerinin ne kadar geniş ve derin olduğunu da görme mutluluğunu yaşamamak olanaklı değil.
Ankara, 20. 01. 2012
KÜRDİSTAN VE KÜRT MİLLET SORUNU; DEVLET MERKEZLİ, DEVLET-PKK-