Benim, Hasan Hüseyin’in “kabahatı özüründen büyükler” adlı makalesi üzerine yazdığım yazıma sayın M.Müfit’in verdiği cevapta “ Hasan Hüseyini eleştiren yazısını okuyunca hem kendisine biraz hak verdim hemde gülmem geldi. Arkadaşımızın Dersime ilişkin eleştirel yazısını okumuştum, doğrusu yadırğamıştım eleştiri tarzını, oldukça kaba ve haksız genellemeler vardı. Kulandığı dili ise tasvip etmek mümkün değildir. Devlet partisi CHP’ye verilen oylardan dolayı hiç kimsenin Dersime hakaret etmeye hakkı yoktur. Eleştirmek ayrı, küfür etmek ayrı.Hasan Hüseyin hata yapmıştır ve bunu düzeltmesi gerekir.” Diyor.
Aslında bu paragraftan sonra söylenecek söz kalmıyor, sayın M.Müfit’de konuya ilişkin yazdıklarıma katıldığını söylüyor. Daha sonraki parağralarda konu dışına çıkarak yazdıklarımı tersyüz ederek farklı sonuçlar çıkararak haksız eleştirilerde bulunuyor ve gereksiz bir şekilde sahsileştirerek kişiliğime yönelik haksız yersiz suçlamalar yapıyor.
Herşeyden önce şunu söylemeliyim. M.Müfit’in de yazdığı gibi, dergo sözü bükmeden düşündüğünü dürüstce yazan biridir. Benim H.Hüseyin’in kişiliğine yönelik bir saygısızlığım sözkonusu değidir. Düşüncelere yönelik eleştiriler kişiselleştirilmemelidir. Benim eleştirilerim, H.Hüseyin’in Dersim konusunda yaptığı hakarete varan hatalı tespitlerinedir. Yazımda da belirttigim gibi dostun fiskesi yaraladı beni. kendisinden beklemediğim, bugüne kadar kendisinden duymadığım KAWA geleneginde de olmayan bu çıkışa verdiğim cevaba sayın M.Müfit “biraz” hak vermesine rağmen, H.Hüseyin’in bükmedigi sözleri kendisi bükmeye çalışıyor.
Sayın M.Müfitin sözkonusu ettigi bazı konular, kürdistan’da var olan, dil, din, kültür farklılıklarını ve buna karşı tavrımızı, polemik yızısı içinde boğuntuya gitmemesi için ayrı bir yazda ele alacağim. Bunları konu dışına bırakarak, diger bazı yanlışlarına değinmekle yetineceğim.
Yazısında “bir bakıma Davut kurun istedigi yere gitmekte özgürdür elbette, ciddiyeti tartışma konusu olan bir biçimde bizden ayrıldığını dolaylı yoldan ögrendiğimizde de kendisine hiçbirimiz birşey demedik. Hiç bir hak ve hukuk takmadı ve kendisine uygun davranarak öylece çekti gitti. Bende kendi payıma arkadaşlara, onun KAWA için bir kayıp olmadığını söyledim” diyor.
Bu bilgi tamamen yanlıştır. KAWA’nan kuruluş toplantılarından son toplantılarına kadar katılmam gereken bütün toplantılarına katıldım. 35 yıllık mücadele arkadalarım, dolaylı yoldan hak hukuk tanımadan tartışmalı bir şekilde ayrıldığımı duyuyorlar ama bana biri sormuyor sebebini . bunda bir acayıplik yok mu. Sayın M. Müfit benim “gidişimi” (!) bir kayıp olarak görmüyor , ama ben KAWA saflarına kenardan köşeden yeni katılmış birinin gidişinden bile üzüntü duyarım. Bu halkı kucaklama iddiası olan birinin sorumluluğu geregidir.
İşin aslı şudur. Herkesin evine çekildiği, PKK nin bütün kürdistanlı örgütlerin işlevsiz kıldığı son dönemlerde, zaman zaman kendimize yönelik eleştiri ve önerilerim, rahatsızlıklarımı dile getirmiştim. Bunu M.Müfite mart 2007 yazılı halde de bildirdim, eleştirilerimi illettim,tekrar okumasını öneririm. Böyle bir ortamda, sorumluk beni rahatsız ediyordu ve bunu ilgili arkadaşlara bildirerek, sorumluluk görevinden istifa ettim, ama KAWA’nın herhangi bir faaliyeti olursa elimde gelen desteği sunacağımı da belirtmiştim. kendisini sorumlu gören bu arkadaşların herhangi bir faaliyetini görmedim.
Yanlış bir bilgiyi düzeltmek amacıyla bunları yazmak zorunda kaldım. Yoksa KAWA’nın muhasebesi geçmişin değerlendirilmesi böyle ucuz polemiklerle yapılmaz, yapılmamalıdır. Önerim bir komisyon oluşturalım, herkes elindeki veri ve düşünceleri buraya aktarsın, ortak bir çalışma ile ortak bir değerlendirme yapalım. Yoksa bundan sonra bu tür tartışmalara katılmıyacağım.
KAWA’nın Kürdistanda ayırımcılık yaptığını ima eden bir sözüm yazıda geçmemiştir. Kürt hareketinin bu konudaki genel yanlışlarına vurgu yaptım ve kürdistandaki tepkilerine değindim. Zazacılık ve aleviciliğin bu yanlışlara bir tepki olarak doğduğunu, devletinde bunu kışkırttığını, dil , din , farklılıklarnını geçmişte de bugunde kışkırttığını, biz KAWA olarak bu ayırımcılığa karşı mücadele ettiğimizi ve küçümsenmiyecek başarılar kazandığımızı yazmıştım. Ne yazıkki bugün Kürdistanda KAWA kendi kazanımlarını savunacak durumda değil ve PKK eleştirdiğim tekçi düşünceyi dayatmakta ve tepkide bu sakat anlayışadır.
Benim, M.Müfit’in, H. Hüseyin’in ne düşündüğü ordaki halk açısında önemli değil, önemli olan kürdistan ulusal hareteki adına onlara ne dayatıldığıdır. Benim eleştirim bu noktadadır, ve böyle anlaşılmalıdır.
Sayın M.Müfit yazının sonraki paragraflarında, benim, Dersimcilik, zazacılık, alevicilik yaptığımı, Kürdistan Kurtuluş Hareketini terkettiğimi söylerkende gerçekleri yansıtmıyor.
Biz Dersimde alevi dedelerinin hükmüne son verdik. Yezidiliği, hırıstıyanlığı, sunniligi, ne kadar ilgili isem, Alevilik ile de o kadar ilgiliyim. Yanlız şu farkı da görmek gerekir ki, T.C tarihte ve günümüzde aleviliği yezidiliği daha fazla sindirdigi, günümüzde de haklı bazı dinsel talepleri olduğu, bizim bu taleplere karşı kayitsiz kalmamamız gerektiği de bir gerçektir. Kürdistanda esikden sunni kesimde varolan geleneksel medreselerin, Kemalist saçmalıklara karşı , sömürgeciliğe karşı nasıl direniş ocakları olduğunu da araştırıp değerlerimize kazandırılması gerektiğine , yezidiliğin kürt dili ve kültürünü yaşatmaktaki direncini, günümüzde KUKM en aktif desteklerini sunmalarını, aleviliğin hoşgörü ve toleranslı yapısıyla zulme karşı direnişleriyle, araştırılıp değerlerine sahip çıkmamız gerekir. Bunların tarihsel kökleri, felsefik bakışları ve politik duruşları, ögrenip değerlerimize kazandırılması gerektigine inanıyorum. Halkımızı tanımadan, değerlerini bilmeden bütünleşemeyiz. Ben Dersimde doğup büyüdüğüm için oranın kültürünü daha iyi biliyorum. O bölgenin değerlerinin elbette kişiliğimde etkileri olacakır. Bu neden suçlama konusu yapılıyor, anlamıyorum. Ben yezidilerin toplantılarınada katıldım, desteğimi ifade ettim, daha yakında tanımaya içselleştirmeye çalıştım. Camiyede gittim, dualar ögrendim. Bu benim dinci olduğum, dincilik yaptığım anlamına gelmez. Keşke içimizde dindarlarda olsa, siz bunu eleştirseniz bile , ben desteklerdim ve buna ancak sevinirdim. Kürdistan ulusal hareketi bütün katmanları kucaklıyan, hepsini bir arada karşılıklı saygı ve barış içinde tutan, bir hareket olması gerekir. Ama siz, cemevine gitmek ya da sanki alevilik suçmuş gibi üstelik aslı astarı olmayan bir şekilde beni alevicilikle suçluyorsunuz. KAWA geleneğinde olmayan , bir hoşgörüsüzlük örneğidir bu. Bizim saflarımızda eskiden büyük değer verdiğimiz melelerimiz de vardı. Doğru olan da budur.
Sayın M.Müfit yazıma atıflar yaparak “ dersim sanki kurtarılmış bir bölge, Türk devletine karşı kazanılmış siyasi ve askeri bir mevzi, kültür direnişini örgütlemiş ve asimilasyonu boşa çıkarmış bir kale” şeklinde sunduğumu yazıyor. Tabi ki ben böyle bir şey yazmadım, sayın eleştirmen, zoraki yorumla yazdıklarımı kendisinin eleştirmek istediği bir forma sokup, eleştiriyor.
“ Dersim direniş mevzii” anlamını Türk sömürgecilerinin son yüzyıllık Kürdistanda yaptığı tahribatları bilenler anlarlar, sayın eleştirmenin de anlayabileceğini sanmıştım. Kısaca , bilinenleri tekrarlarsak, yüzyıl önce Samsun-Adana hatının doğusunda, Kürt,Ermeni ve potnus rumları yerlesikdi. Bu hatın doğusunda türk’ün esamesi bile okunmuyordu. İttihatçılar ve kemalistler, Rum, Ermeni, Asuri katliamından sonra Kürtlere yöneldiler, her bölge ve şehirlere kanlı bir şekilde işgal ettiler, sadece insanlarımızın canlarını değil bütün değerleri katlettiler. Yüz yıl sonra dönüp geriye baktığımızda, 1920 lerde birer kürt şehri olan Kars, Erzurum, Erzincan, Sıvas, malatya, Elazığ, Maraş, , Antep artık Küdtistan davasına destek değil, aksine türkçülüğün gerici merkezleri haline getirilmişler. Kemalistler, türkçülüğün önünü açmak için 1938 jenosidi ile Dersimi haritadan silmek istediler. Askeri olarak direnci kırılan Dersim kendi kabuguna çekilerek kendi değerleriyle yaşamı sürdürmeye çalıştı. Dersim bugünde sömürgecilerin, Erzurum, Elazığ gibi türkçülüğün gerici bir merkezi olmamak için direniyor,Kürdistan davasına kendi çapında destek olmaya çalışıyor. Bugün Dersim, Kuzey Kürdistanın Türk sömürgecileriyle sınır teşkil eden bir direnme alanıdır.
Kürdistan’da direnişi kıramıyan Kemalistler, islami güçleri yedeğine almak istedi, ama islami güçler onları yedeğe aldı. Bununla da Kürdistan meselesinin çözülemiyeceğini anlayan T.C ABD ninKılıçdaroğlu projesini kabul etti. Bunu ben söylemiyorum, resmi ağızlar açıklıyor. Bir hafta önce Onur Öymenin açıklamalarına bakın. Türk Devleti bununla , Zaza ve Alevilerin Kürdistan ulusal Kurtuluş mücadelesine desteğini kesmek, Kürdistan sorununu Van-Dıyarbakır hatının güneyine hapsetmek istiyor. T.R. Erdoğanın Dersim özürü, Dersim gençlerini ögrencilerini burslar bağlamak, parası Fettuhlarca karşılanan özel okullar, özel dershaneler, 8 bin kişilik üniversite, gibi pratik adımların yanında, alevi çalıştayları, Hacı Bektaş gibi devlet yanlışı türk aleviliğin Dersime sokma çabaları, onlara parasal destek vermeleri, Türkçülğün yanında Alevicilik ve Zazacılık yapanlara müsamaha yada türk düşmanı yanlarını tırpanlıyarak, kürt düşmanlığı geliştirme çabaları vs. bu güçleri ile Dersimin direnişini kırma savaşı içindedirler. Peki biz Kürdistanlı hareketlerin buna karşı projeleri nedir. Benim H.Hüseyinin yazısında dile getirdiğim derdim budur. Bu durumda Dersimin kemalistliğinden dem vurarark, kucaklamak yerine itici olmak sömürgecilerin işini kolaylaştırmaktır. Alevi, kimisinin zaza, kimisinin Kırmanc dediği bu insanlar Kürdistan davasında savaşmış, halada desteklerini sunan bizim insanlarımızdır, Kürdistanın değerleridir, Türklerin değil. Kemalist de değildirler. İçlerinde teslim olmuş bir avuç kemalisti bahane ederek bu değerlerimizi kötüleyemeyiz. Oy vermek, daha farklı bir olgudur, nasıl ki AKP ye oy veren herkes dinci türk değilse, CHP ye oy veren herkes de kemalist ve türk değil. Dilekler, istemler ile, realite ayrıdır. Ben realiteyi, muhtemel tehlikeleri dile getirmeye çalıştım, kendi dileklerimi değil, yoksa bende sayın Eleştirmen gibi, Dersim kürttür ve kürdistanda kalacaktır şekllindeki dileğimi tekrarlamak isterdim.
Ayrıca Dersim deyince akla Dersim il sınırları içinde kalan , baskı ve devlet terörü altında kalan yerli 55 bin nüfusu anlamamak gerekir. Metropollere ve dünyanın bir çok ülkesine dağılmış dersimlilerin çabalarınıda hesaplamak gerekir. Kürdistan’ın Diyasporadaki en örgütlü kesimini oluşturan Dersim dernekleri, insiyatifleri ve aydınları içerde ve dışarda sömürgecilere karşı önemli çalışmalar yürütmektedir.
Sayın M.Müfit Dersimi, türk soluna destek verdiği için eleştiriyor. Doğrudur, Türk solu hala dersimde destek buluyor ve bu bir eleştiri konusu yapılmalı, işin arka bahçesi araştırmalıdır.
Ama şunu da hatırlatmadan edemiyeceğim. Sosyalizmi türk solunu Dersime TİP ve Doğu mitingleri ile kürt aydınları taşıdı.. 38 katliamından sonra Dersimliler ilk defa devleti eleştiren bir muhalefette, söz söyleyebilmek, düşüncesini açıklıyabilmek olanağını ve buna sarıldı . Bizde bu temelde sosyalist olarak ortaya çıktık, kürt hareketide bu düşüncelerin etkisiyle yeniden örgütlendi.. Sonra sosyalizmi bırakarak yolumuza devam ettik. Ama halkın fikir dünyası bir askeri emirle değişmez ki. Belki bunun kültürel yada tarihsel kökleri vardır. Sosyalizmi ve türk solunu Dersime taşıyan aydınlarımız, değişince, hemen halk da değişmez. Burada esas eleştiriyi aydınlarımıza ve kendimize yöneltmemiz gerekir.
Okuyucadan özür dileyerek son olarak, sayın M.Müfit’in kişiliğimi kasdederek.”bu zat-i ala hangi mertebede yer alıyor, hikmeti, mahareti ve kerameti ne ki Kürtlerin “çapından” söz ederek küçümseme hakkını kendisinde buluyor.Ortalamanın üstünde bir yazarlığı ve siyasetciliği olsaydı ammena diyebilirdik .Bu beni kendi konumunu ve yerini bilmeyen, Dersim’in “Hergele meydanında” (palavra meydanı demek istiyor galiba) piyasa yapan, örgüt kurup örgüt bölen pek nadire kibirli ve qurre “şahsiyetleri” hatırlatıyor.” Diyor.
Buna cavap vermeyi, olayı kişisel hakarete indirgemeyi istemiyorum.Eleştirmenin deyimi ile kendisi gibi “mertebesi, hikmeti, maharet, kerameti,”olmayan birine düşüncesini ifade etme özgürlüğü tanımıyan, ona hadini hatırlatan bu tavrını okuyucunun takdirine sunarak şu belirlemeyi hatırlatmak istiyorum. “Herkes layık olduğu zeminde durur ve kendine yakisan dilde konuşur”. Sayın M. Müfitin olayı bu şekilde agresiv bir uslup ile kişiselleştirmesini yadırgadığımı da belirtmik istiyorum.
Madem Oyle Gel Boyle !