Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 12 April 2008

[b]Apocu Hareketin İlk Kurbanları KADINLAR.....*

Hatice Yaşar[/b]

Kürdistan'ın en canlı dinamiklerine hitap eden taleplerle yola çıkan bu harekete kadınlar da çok çabuk olumlu cevap verdiler. Her türden sömürünün mahkum edileceği özgür bir Kürdistan, en fazla kadınlara hitap ediyordu. İnsan türünün tanıdığı ilk sömürü biçimi olan cinsel ayrımcılık kurbanları kadınlar, bu günlerini vaad edilen aydınlık yarınlara feda etmekten bir an bile tereddüt etmediler ve bu hareketin saflarında, hiçbir alanda erkeklerden aşağı kalmadılar. Nitekim 78-80 sürecinde bu hareketin saflarında yer alan ve her türden zorluğa göğüs geren militan kadın sayısı, diğer tüm siyasi hareketlerinkinden fazladır. Cunta işkencehane-zındanlarında da aynı kararlılıkla direnmeye devam ettiler. Gönül Atay, Fatma Çelik, Aysel Çürükkaya ve Sakine Cansız'ın erkek yoldaşlarıyla omuz-omuza, 59 gün süren açlık grevinde gösterdikleri kararlılık, insanlık o­nurunun işkenceleri yenmeye muktedir olduğunun bir örneği olarak halkımızın ve özel olarak da Kürt kadınının direniş tarihinde yerini almıştır.

Patriarkal sistemde siyaset erkeklere mahsus alanların başında gelir, kadınlara yasaktır. Kadınlar bu alana, ancak erkeklere yedek güç olarak girebilirler. Ama aynen hacca gitmesi gereken bir kadının kabul etmek zorunda kaldığı şartlara uymak koşuluyla. Yani, kadın kimliklerini bir yana bırakacaklardır. İkinci şart ise, kavrama yeteneği ne olursa olsun mutlaka bir erkeğin himayesinde olacaklardır. Tabi asla kadın, yani «eksik etek» olduklarını unutmamalı, hiçbir konuda kendilerine çizilmiş sınırları zorlamamalı ve siyasi proje üretmeye de muktedir olduklarını göstermemelidirler. Bu şartlardan birini ihlal ettiklerinde, bir gün önceki yoldaşlarınca en hafif deyimiyle «yosma» ilan edilecekleri, kadınların siyasi arena da kendileri olarak yer almaya başladıkları son 200 yıllık insanlık tarihinde binlerce örnekle sabittir.

Cinsiyetçiliğin binlerce yıllık kadın düşmanı zengin bir kelime haznesi vardır ve bu kelimelerden her biri, her kadın için adının yanına ilave edilmeye hazır potansiyel bir sıfatı teşkil etmektedir. Günlük yaşamda kadını sürekli bir baskı altında tutma aracı olan bu kavramlar, siyasete, özellikle de devrimci siyasete karar veren bir kadın için, her an karşılamaya hazır olması gereken gerçek bir tehdittir. Binlerce yıldan bu yana kollektif hafızamıza işlendiğinden, bu tehdit bizzat kadınlar tarafından içselleştiriltirilmiştir ve devrimci kadınlar da dahil tüm kadınların aşil topuğudur. Hele bu kavramların, bir gün öncesinin erkek yoldaşlarınca dile getirilebilirliği ihtimal dahilinde ise, kadınlar açısından direnme imkansıza yakındır.

Katılan her bireyin, sosyalist, bağımsız Kürdistan kavramına yüklediğı anlamla idealize ettiği PKK'de, bu hareketin kurucusu olanların, «önderlik alanı» tabir edilen kamplarda nelere maruz bırakıldığına ve nasıl kişilik imhasına uğradıkları artık herkesın malumu.. Zından direnişçilerinin, bu Apocu cendere altında 10 yılı aşkın direniş tarihini inkar metnine imza atmak zorunda bırakıldığı bir sistemde PKK'li militan kadınlara ne oldu ? Bugün hala dağlarda silah elde bekletilen kadınlara erkek yoldaşlarınca hangi gözle bakılıyor ve bizzat kendileri kadınlık durumunu nasıl görüyor ve yaşıyorlar ?

Önce, Öcalan'ın her fırsatta tekrarladığı «çözümlemeler»inde sık sık vurgulanan, «devlet yaşamımızı yozlaştırmak için çok sayıda kadın gönderiyor» belirlemesini hatırlatmak isterim. Bu belirleme, bu harekete katılan her kadının potansiyel bir obje.ajan olduğunun ilanıdır. İkincisi, süresi belli olmayan ve iki cinsin birbirine yaklaşımını, duygusal bir sevgi dahil kesinlikle yasaklayan bir sistemin söz konusu olduğunu unutmayalım. Ayrıca söz konusu bu insanlar, sömürü sisteminin yargılanmasında vasat insanlara oranla daha geniş bir algılama antenine sahip olan seçkinlerdir. Bu insanlar, her an katledilecekleri ihtimalini bilerek, karşı cins ile ufacık sığınaklarda ve sıcak çatışmalarda omuz-omuza yaşıyorlar. Böylesi koşullarda insanlar bir yana, hayvanların bile ortak içgüdü taleplerine saygılı davranacağından, düşünme melekesini yitirmeyen her hangi bir beynin kuşku duyması mümkün mü ? Apocu sistemin akıldaneleri de bu gerçekliği biliyorlardı. Bu nedenle, Homo sapiens'i homo makine ’ye dönüştürmenin ilk yolunun, söz konusu insan'ın insani, hatta hayvani olan her duygu-talepten dolayı suçluluk duygusunu içleştirmesini istiyorlardı. Suçluluk duygusu, yani iç güdülerin gereklerini karşılamayı suç sayma inkar düzeyine vardığında, artık her hangi bir hayvan-insandan bahsetmek mümkün değildir. o­nun yerini nefes alıp veren bir makina almıştır. Makina ise düşünmez, eleştirmez, kuşku duymaz, sadece sahibi tarafından programlanır.

Ardından Apocu sistemde sıradan sayılan «uygulama»lar sürecinde iddia makamı tarafından kadınlara yönelik hazırlanan «matbu» iddianamede kullanılan değişmez kavramlardan bir kaçını okuyucunun hoşgörüsüne sığınarak sıralamak istiyorum. «Bu unsur... de fahişelik yapmış, özel savaş tarafından yozlaştırılmış, rezil, namussuz bir fahişedir. Yüce ortamımızda bulunmasına rağmen bu yozluğunu sürdürmüş, kutsal ....mımızın adını kirletmiş, bu iflah olmaz düşkün, lümpen ve orospunun soruşturma komisyonu adına idamını istiyorum.» 18 yaşında bir genç kızın, yüzlerce kişinin önünde ayakta bekletilerek kendisi ile ilgili söylenen bu sözleri dinlediğini ve ardından aynı belirlemeleri daha bir ağırlaştırarak kendisi ile ilgili dile getirmek zorunda bırakıldığını bir düşünün. Söz konusu genç kız, tüm bu aşağılanmaları, sadece «hazatta kalabilmek» için kabul etmektedir. Bu mahkeme sonrası bu genç kızdan geriye ne kalır ? Arkadaşlarını bir yana bırakalım, aynada kendi yüzüne nasıl bakabilir?

Yine bu hareketin tarihine dönüp, PKK adlı bir örgütün rüyasını görerek direnen ilk militan kadınların Apoculuğa geçişi nasıl yaşadıklarını bir kaç örnekle anlatmak istiyorum. Abdullah Öcalan dahil günümüzde hiçbir Apocunun, devrimci militanlık konusunda bu kadınların topuğuna yetişemeyeceklerine de vurgu yapmak isterim.

[b]Saime Aşkın ve Ayten Yıldırım[/b] ([i]3 yıl direndikten sonra tekrar Apoculara teslim olan Hami Yıldırım ile örgüt kararı sonucu evlenmiştir[/i]); PKK'nin ilk militanlarından ve Apocu sultanlığa ilk başkaldıran grubun içindedirler. Suriye ve Irak istihbaratları her ikisinin de tutuklanmalarına göz yumar. Saime, kurşuna dizilirken bile cellatlarını dize getirmiştır. Ayten ise işkence ile katlettirilmiştir.

[b]Cemile Merkit (Seher)[/b]; PKK'nin ideallerine ilk elden gönül bağlayanlardan. Örgüt önermesiyle Ali Haydar Kaytan ile evlendirilmişti. Öcalan ve efendilerinin nasıl bir sistem yaratmak istediğini ilk kavrayıp tavır koyanlardan. Örgüt «kocası» tarafından yarı yolda bırakıldı ve 82'de gerçekleştirilen Kongre'de hain ilan edildi. Abisi ve babası Apocular tarafından katledilen sevgili Seher direnmeye devam ediyor.

[b]Aysel Çürükkaya[/b]; İnandıkları uğruna ailesi ile karşı karşıya gelmeyi göğüslemiş ve mücadeledeki kararlılığı sonucu aynı ailenin saygısını kazanarak yanına almış, bacısını faile meçhul cinayette feda etmiş, 20 yaşında bir genç kadınken işkencecilerini ve Esat Oktay'ı teslim almıştı. Diyarbekir zındanındaki yıllar, direnişçi Aysel'i ideallerini gerçekleştirmek için mücadele konusunda daha bir bilemiş, zındandan çıkar çıkmaz işkencelerin tüm sonuçlarını bedeninde yaşamaya devam etmesine rağmen dağın yolunu tutmakta tereddüt etmemişti. Dışarıdan hiçbir yardım almadan hayvan türünün bile yaşamını idame ettirmesi mümkün olmayan koşullarda, Nato donanımlı Türk ordusuyla her göğüs göğüse savaşta yer almıştır. Apocu sistemin özgür dağlara saldırdığı 1990'da, çekildiği alanlardaki koordinatörler ve Şam, o güne kadar korkma sonucu susmayı tanımayan Aysel'i korkutmuş ve susturmuş, çarkın bir dişlisi haline getirmişti. 1993'de Apocu sistemden ayrıldı ve hemen hain ilan edildi. o­nun, 3 yıllık susma nedenlerini kendinde değil, düşmanda arayacağı günlerin uzak olmadığına gönülden inanıyor ve Türk işkencecilerini teslim alan Aysel'in, Apocuları da layık oldukları yere yerleştireceğinden kuşku duymuyorum. Tabii ki mücadeleye devam ediyor.

[b]Gönül Atay[/b]; Türk işkencecilerini teslim aldığını biliyoruz. Öcalan'ın Şam'daki evinde kısa bir süre yaşadıktan sonra aynı Gönül, bir gün önceki cellatlarına teslim olmayı yeğledi. Gönül gidip Şam'daki Türk Konsolosluğu'na sığındı. Hiçbir itirafta bulunmadı. Ama bizler kadın olarak, sevgili Gönül'ün kendisini celladına teslim ettiren gerekçeleri aday Gönül'lere anlatacağı günleri beklediğimizi bilmesini isteriz.

[b]Fatma Çelik[/b]; Zindandan sonra kendi hayallerinde yarattığı örgütüne döndü. Nelerle karşılaştığını tahmin ediyor ama kendisiyle ilişki kuramadığımız için somut bir şey diyemiyoruz. Devrimci kadınlara yönelik ithamlardan biri olan «delilik»ten muzdarip olduğunu duyduk. Akıllı olup teslim olmaktansa deli ilan edilip direnmeyi savunanlardanım. Dolayısıyla Fatma Çelik, yıllar önce Diyarbekir zındanında başlattığı ölüm orucuna devam ediyor. Direniyor...

[b]Cahide Şener[/b]; Özgür bir sosyalist Kürdistan yaratılmasına gönül veren ilk kadrolardan. 10 yılı aşkın zındanlarda direnerek bu inancını devam ettirdi. Türk sömürgecilerine karşı direnirken hapishane arkadaşı olan Rıza Altun, Şam'da gardiyanına dönüştü ve önderi ile birlikte sevgili Cahide'yi «kaçırtmayı» becerdi. Cahide de şimdilik suskun. Dilerim, yeni Cahide'ler yaratılmasın diye bir gün konuşmaya başlar.

[b]Sakine Cansız[/b]; Türk işkencecilerine karşı sergilediği duruş ile düşmanlarının bile saygısına mazhar olmuş, bu anlamda kitlelere ve tarihe mal olmuş bir kadın militandır. Şam ve Lübnan tuzağına çekildikten sonra da uzun müddet direndiğini biliyoruz. Apocu sistem, Türk devletinin 10 yılı aşkın bir sürede beceremediğini 2 yılda becerdi. Sakine'yi teslim aldılar. Esat Oktay ve ardındaki devletin susturamadığı Sakine'yi, 4 devletin hizmetinde olanlar susturdu. Kendi direniş tarihine ve yüreğine iftira etmesini sağladılar. Böylece Apocu sistem, kendi tarihi ve yüreğine karşı olan itirafçının benim bildiğim ilk örneğini Sakıne olarak yarattı. Bu Sakine'nin hangi prosedür sonrası yaratıldığını bizzat Sakine'nin kendi ağzından duyacağımız günlerin çok da uzak olmadığına inanmak istiyorum.

PKK adlı bir örgütün varlığına inanmış ve programına gönül-beyin bağı ile bağlanmış kadınların Apoculuk ile karşılaştıklarında neler yaşadıkları ile ilgili örnekleri çoğaltmak mümkün. Umarım bir gün araştırmacı kadınlar, tüm bu militan kadınların tarihini araştırırlar. Bu yazı sınırlarını zorlayarak ancak bu kadarını örnek veriyorum. Militan PKK'li kadınlar yukarıda değindiğimiz uygulamalara maruz kaldılar ve Apocu resmi tarihten silindiler. Ama hala binlerce kadın var bu hareketin saflarında. Devrimci direniş tarihi açısından yukarıda saydığımız militanlarla mukayese edildiğinde son derece dezavantajlı koşullarda bu harekete katılan bu yeni kadınlar APO'culuğu nasıl yaşıyorlar ?

Yukarda saydığımız ilk günden PKK'li kadınların hiçbiri Merkez Komite üyesi olmadı. Ama bir kadın, hem de hayatında bir bildiri bile dağıtmamış iken sevgili Seher'in örgütünün Merkez Komite üyesi oldu. Sadece Öcalan ile evlenmeyi kabul ettiği için, Kesire Yıldırım PKK'nin merkez Komite üyesi idi. Bilebildiğim kadarıyla Kesire Yıldırım, Öcalan'ın bu teşkilat içindeki ilk atamasıdır. Yerine yeni biri bulununca hain ilan edildi. İkinci olarak tayin edilen Meral Kıdır'dır. Bu gün her ikisi de Apocu sistem tarafından hain ilan edilmiş durumdalar. Sultanlığını ilan etmeye hazırlanan Abdullah Öcalan'ın kadınları olarak, Apocu sistemin kadınlara nasıl bir tuzak hazırladığını en iyi Kesire ve Meral bilirler. Osmanlı kapıkulu sisteminde devşirilen kadınlara, hanım sultan bile olsa ne ad verildiğini ve ne kadar saygıya şayan görüldüklerini her ikisi de biliyor. Öcalan tek tanrılığını ilan ettikten sonra, yeni Kesire-Meral'lerini koordinatör olarak tayin etmeye devam etti. Bu nedenle Apocu resmi tarih dışında hiçbir şey bilmeden Apocu harekete katılan kadınlara nasıl bir Mavi Sakal devrettiklerini en iyi Kesire ve Meral bilir. Kesire Yıldırım, Ayten Yıldırım'ın nasıl «delirtilip» katledildiğini ve kendinden sonra gelecek kadınlara nasıl bir «mutfak» devrettiğini mutlaka anlatmak zorundadır. Meral ise, kendisinin gözde olduğu bir dönemde işkencelere maruz bırakılan Akkız ve Karakız'ın tüm işkencelere rağmen Öcalan'a niye «başkan» demediklerinin nedenini artık itiraf etmek zorundadır. Hayali olarak yaşatılan ulusal kimliğin teslimiyeti pek can acıtmaz ama, aynı öneme haiz cinsel kimlik aşağılandığında, her aynaya bakıldığında bu taciz, KADININ SURATINA ŞAMAR GİBİ İNER. Bu nedenle Kesire ve Meral, kendilerinden sonraki kadınlara nasıl bir Mavi Sakal devrettiklerini açıklamamaları halinde, kendi kadın kimliklerini özgürleştirebilmelerinin ilk koşulunu yıtirirler. Böyle olunca da, her aynaya baktıklarında Ayten, Roza ve Sakine'yi işkence altındayken ve yüzlerce hamile genç kadının taş altı edilme anındaki yüz ifadelerini görmeye devam ederler. Çünkü, hala bu teşkilatın saflarında yer alan ve bu teşkilatın radikal söylemlerine inanarak katılmaya hazırlanan binlerce Kürt kadını var. Bu kadınların bundan böyle kadın olarak maruz bırakılacakları her aşağılanma-tacizde Kesire-Meral-Dilan suç ortağıdır.

Kendi yaşamını idame ettirme dışında hiçbir zevk ve değer yargısı tanımayan Öcalan ve o­nun taklitlerinin, kendilerinden de aşağı telakki ettikleri kadınlara nasıl bir yaşamı layık gördüklerini biliyorum. Ama, insanlık ve demokrasi geleneğine katkıda bulunan kadın hareketi, binlerce yıl süren bir mücadele sonucu «başkası adına konuşmama» prensibini bilince çıkardı. Bu ilkenin bilince kavuşması uğruna canlı canlı yakılmaya göğüs gerenlere saygı gereği bu konuda daha fazla yazmıyor ve sözü, bu sistemin içinde yer almış, sultanlık rejimi gereği gözde olduğu dönemlerde hak etmediği mercilere atanmış, atandığı bilindiğinden gerçek anlamda asla saygıya mazhar olmamış ve gözden düştüğü anda da her türden hakarete maruz bırakılmış kadınların kendilerine bırakıyorum. Bundan sonra bir süre için söz o­nların. Ama bu kadınca saygı, ne benim ne de diğer kadınların suçluların yakasını bırakacağımız şeklinde anlaşılmamalıdır. Kadın olarak maruz bırakıldığımız cinsiyetçi uygulamaları teşhir ve sorumlularının yargılanması talebimiz devam edecektir.

Çünkü, Öcalan'ın, mutfağına aldığı kadınların konuşmaları sonunda ilk olarak Mehmet Şener'in açığa çıkardığı tacizleriyle ilgili açıklamalarında bile, emri altında tuttuğu çocuk kadınları hor görmeye ve taciz etmeye devam etmektedir; «Bu adı geçen kızlar diyelim, bilemiyorum. Benim binlercesiyle ilişkim olur, kim nasıl anlarsa anlasın, bazıları ile yakınlıklarım olmuşsa acaba nasıl olmalıydı....Bu utanmazlar hem çok şey vermek istiyorlar, hem de ardından bu tip şeyler geliştiriyorlar. Adı geçen bazı tiplerden bahsediliyor, insaf yani, kendileri ’çok ihtiyacımız var, çok iyi olur' diyor, ardından bu tip fiskos geliştiriyorlar...Yine açıkça söylüyorum; ben bir savaşçıyım. Kızları çok severim; çok değer veririm; hepsini severim, inanılmaz ölçüde her kızı bir tutku derecesinde, bir sevgili haline getirmeye çalışırım. Yani fiziğinden tut, ruhuna, düşüncesine kadar şekil vermeye çalışırım....Kendimi açıkca tanımlıyorum, tehlikeli bulursanız yaklaşmayın.» A. Öcalan, Aralık 1992 Çözümleme Talimat ve Perspektifler, s. 81-82, 86, 89

Bu sözleri ve yaptıkları en azından son 30 yıldır ensest içinde telakki ediliyor ve insanlık suçu kavramı içinde ele alınıyor.

[b]Xecê[/b]

[i]* Stêrka Rizgarî Dergisi[/i]

dun konustugum tirkiyeyle bana seni sordular hos Avrupadayiz olunca hepimiz ayni yerdeyiz sanir dururlar oysa bende sizi int uzeri izlemeye calisir durururum daha tanmak imkani var kuskusuz o halde napim simdi yuce cemalettinimi cagirayim yoksa tekrar edeyim cemalettin,,, cemalettin,,, senki iskencecileri saskina , bozguna ceviren adam benki ozamanlar bir siradan sempatizan daha fazlazina yasim elvermez Tunc oglu Tunc iskencedeki tek direnisci Cemalettin Tunc daha ne diyim asagida e-mail adresim [email protected] direnisin bana yasamim boyunca yol gosterici oldu direngenc insan cemalettin Tunc amma velakin vede illaki- illedeki Haticeyi sorrarlar nedenini bilsemki anlatsam bilmemki

yuruyuislerin toplantilarin newroz kutlamalarin yuzde elisi kurd kadini.ve bu toplantilar newroz kutlamalari da pkk nin organize etigi gurulmekte.hakaten bu kadinlar hem yucelmeyemi yoksa asagilanmak icin mi oradalar. 80 yildir k kurdistan kadinin halini gurmeyip asagilik kemalizim sisteminin onca tarihpatlarini gurmeyip de bu tur yazilari yazmak,bes yasindaki cocuk bile hayrete dusmekte. turkler kurd kadinini kaybetmisligin acisini yasamaktalar,cunku kurd ozgurluk hareketi kurd kadinini ozgurluk yolunda adim adim ilerletmekte. saygilar

Coçuk katili aponun sonu nasılsa sizlere oda nasipolmaz sonunuz Allahın gazabı pisi pisine mındar ölum Apo kasetlerde görmedinizmi dağda bitlerini kaşıyarak kızlarınızdan harem yapmıştı,liderleri istediği kıza tecavüz ediyor sorada söyler diye kurşuna dizdiklerini bizden daha iyi sizler biliyorsunuz, Kürt vatandaşlarımızın kundakdaki coçuklarını öldüren sizler değilmisiniz kımseyi kandıramazsınız ançak yabancılara uşaklık yaparsınız,Zararını Bizle birlikte Kürt kardeşlerimizd çekiyor elbet sonunuz pek yakında gelecek,Doğru yolu bulanlar kurtulur.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.