Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 27 March 2010

[img]http://www.rizgari.com/images/alihaydarkoc.jpg[/img]
Ali Haydar Koç*/ 1919 yılından itibaren günümüze kadar batı Avrupa ülkeleri, Rusya ve ABD ile siyasi ilişkiler geliştiren Türkçü kadrolar ve Türkiye yönetimi, uluslararası bağlayıcılığı olan kurumlar nezdinde Kürtlere karşı yürüttüğü olumsuz propagandalarla, çeşitli siyasal diplomatik çalışmalarla, kurulabilecek bir Kürt devletini engellemiş/engellemektedir. Örneğin; günümüz koşullarında Türkiye, 1991'den beri Kürdistan'ın Musul-Kerkük vilayetleri üzerinde yürüttüğü siyasal diplomasi ile Kürt devletinin kuruluşunu engellemekte, Kürtler arası siyasi ilişkileri dağıtmaya çalışmakta ve Kürt kurumlaşmasını/idari yapısına dair oluşumlara karşı çıkmaktadır. 1919'dan sonra Kürt devletinin kuruluşunu engellemek için İngiltere ve Türkçü kadrolar tarafından Arapların öncülüğünde, Kürdistan topraklarının bir kısmını da içine alan “Irak“ adında bir devletin kuruluşu olumlu karşılanmıştı. Kürtlerin 20.yy'ın başından beri Ortadoğu'da maruz kaldıkları olumsuz politikaların temelleri 1919'dan itibaren şekillendirmişti.

İngiltere 1919 itibaren Almanya taraftarı İttihatçı kadroları bertaraf ederek, kendileriyle işbirliği yapan diktatör M. Kemal ve diğer Türkçü kadroları destekleyerek, Musul-Kerkük tartışmaları üzerinden, Kürdistan'ın sömürge niyetiyle paylaştırılması sağlanmıştı. İngiltere'nin, Kürtler konusundaki temel politikalarından biri ise, Kürtlerin egemenliğinde bulunduğu ırklara (Türklere, Araplara ve Farslara) ve devletlere uyum sağlaması zorunda olması gerektiği biçiminde idi. Sömürge Kürdistan'ın büyük kısmını denetleyen Türkiye, İngiltere'nin Kürt politikasından memnun idi.

Genellikle siyaset tarihçileri arasında, Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren Ortadoğu'da meydana gelen bütün diplomatik gelişmeler, Ortadoğu'daki sömürge rejimleri, Ortadoğu devletlerinin bağımsız olması, sadece Türk unsurunu esas alan Türkiye devletinin kuruluşunu, Ermeni soykırımı vs. gibi konular, siyasi tarih çerçevesi içinde ele alınarak, bilimsel verilerle araştırılarak, kamuoyuna sunulur. Fakat 20.yy. boyunca bütün bu siyasi olaylarla birebir yakın ilişkisi olan sömürge Kürdistan olgusu, Kürtlere yönelik yapılan soykırımlar ve bütün ulusal-siyasal haklarından mahrum bırakılmış Kürt toplumunun mağdur edilmesi olgusu, siyasi tarih araştırmalarının dışında tutularak, tabulaştırılarak, tarihte böyle bir felaket ve haksızlık yaşanmamış gibi yaklaşılmaktadır. Siyasi tarih araştırmalarında Arap, Türk ve Fars devletlerinden çokça sözedilir. Ama Türkler, Araplar ve Farslar içinde uyum-asimile edilmeleri uygun görülen Kürtlerden ve onların ülkesi sömürge Kürdistan'dan bahsedilmez. Örneğin: yaklaşık 60 yıldır Filistin-İsrail çatışmasında ve Filistinlilerin haklarından neredeyse günlük olarak söz edilmektedir. Buna karşılık, yaklaşık 90 yıldır (2003'ten sonra Güney Kürdistan hariç) Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile ulusal hakları için çatışma halinde olan Kürtlerin haklarından/Kürtlerin uğradığı tarihi haksızlık veya soykırımlardan hemen hemen hiç sözedilmemektedir. Ortadoğu'da siyasi tarih araştırmaları adına yürütülen bu resmi anlayış, yaklaşık yüzyıldır devletlerin resmi çıkarlarına hizmet etme biçiminde denetimli geliştiğinden, kendi içinde bilimsel bir tutarlılık taşımamaktadır.

Türkiye ve İngiltre'nin 1919'dan itibaren fiili olarak başlattığı bu siyasal süreç, hala kendisini Kürdistan'ın bütün parçalarında güçlü bir şekilde hissettirmektedir. İngiltere ve Türkiye 1919'dan itibaren bu sürecin siyasal zeminini Musul-Kerkük meselesi örneğinde hazırlayarak, 1926'da sonlandırmışlardı. Özellikle 1919–1926 tarihleri arasında Kürtleri oyalamak ve devlet kurma anlayışından uzaklaştırmak için, zaman zaman Kürtlerden sözederek, siyasal çıkarlarına daha kolay ulaşabilmek için, malzeme olarak kullanmayı uygun görmüşlerdi. Örneğin; Lozan Konferansı'nın 23 Ocak 1923'teki oturumunda ve hatıralarından Musul ile ilgili Türk heyet başkanı İsmet İnönü şunları dile getirmişti; “Musul'un Misak-ı Millî sınırları içinde bulunduğunu, nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Türk ve Kürtlerin Türk yönetimine geçmek istediklerini... Bu bölgenin Türk sınırları içine alınması gerektiğini... Musul vilayetinin nüfus çoğunluğunun Türklerle Kürtlerin oluşturduğunu... Kürtlerin Turan kökenli ve Türklerle aynı soydan geldiklerini.. Kürtlerin mukadderatlarını Türkiye ile birleştirdiklerin i... Hatta biz Lozan'daki konuşmalarımızda, milli davalarımızı biz Türkler ve Kürtler diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik...“ (bkz. Mim Kemal Öke, Musul-Kürdistan Sorunu, Sabahattin Selek, İsmet İnönü, Hatıralar, c.II).

Sömürge Kürdistan konusunda, daha fazla pay sahibi olabilmek için, İngiltere'ye karşı Kürt-Türk kardeşliğinden söz eden İ. İnönü, Kuzey Kürdistan'ı Türkiye sınırlarına kattıktan sonra da Türk Ocağı Cemiyeti üyelerine şu açıklamalarda bulunmuştu; “...Sizi bir ocaklı kalbiyle selamlamış olmaktan bilistifade birkaç söz söylemek isterim. Bunu gerek dahilde ve gerek hariçte söylemek için artık vehim edecek bir nokta endişemiz yoktur. Milliyet yegane vasıta-i iltisakımızdır. Diğer anasır Türk ekseriyeti karşısında haiz-i tesir değildir. Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf herşeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır...“ (bkz. Vakit Gazetesi. 27 Nisan 1925). Çeşitli siyasal manevralarla 1923'e kadar Kürtlerin büyük bir kısmından alınan desteklerle, Kürdistan'ın büyük bir bölümünün de dahil edildiği Türkiye devletini kuruluşunu sağladıktan sonra, Kürtler, Türklerin baş düşmanı ilan edilerek, soykırımlara tabi tutuldular. Kürt ve Kürdistan kavramları tarihten silindi. İngiltere ile yapılan antlaşmalar sonucunda, sınırların belirlenmesiyle,Türk olmak/Türkleşmek zorunda bırakılan Kürtler, Türk tarih araştırmacıları tarafından, tarihten silindi.

Yaklaşık yüzyıldır, Ortadoğu'nun siyasal tarih araştırmalarından ve uluslararası diplomatik ilişkilerinden uzak tutulan Kürtler, içinde yaşadığımız yüzyıl içinde de, Musul-Kerkük vilayetleri üzerinden yürütülen siyasi antlaşma/çatışmalarla, yeniden devletsiz bırakılmaları anlayışıyla, bir yüzyıl daha Türk, Fars ve Arap egemenliğine uyum sağlama-asimile edilme siyasetiyle, onların sömürgeci egemenliklerine mahkum edilmek istenmektedir. Türkiye'nin Irak'ın bütünlüğü formülüyle, Güney Kürdistan Kürtleriyle yürüttüğü kardeşlik siyaseti, diktatör Atatürk ve İ.İnönü'nün Lozan antlaşmasının sonuna kadar izlediği “Kürt-Türk kardeşliği“ vurgusu ile çok benzerlikler göstermektedir.

*kaynak: Dema Nu Gazetesi/18.03.2010

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.