Ana içeriğe atla

Öcalan: Beyaz İnfaz dönemi başladı ANF12:38 / 06 Mart 2009 İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 1985'ten sonra yargısız infaz kararının hayata geçirildiğini, bu kararın 5 Kasım 2007'deki Bush-Erdoğan görüşmesinden sonra ise farklılaşarak "Beyaz İnfaz" halini aldığını söyledi. Öcalan, "Yargısız infazın yerine AKP'nin söylediği sosyal, ekonomik ve kültürel mücadele dönemi başladı. Bu, şu demek: Ekonomik mücadele, ekonomik infaz; kültürel mücadele kültürel infaz; sosyal mücadele, sosyal infaz; buna genel olarak sivil infaz, daha doğrusu Beyaz İnfaz diyebiliriz" dedi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Çarşamba günü avukatlarıyla yaptığı görüşmede önemli değerlendirmeler yaptığı öğrenildi. Sağlık sorunlarına dikkat çeken Öcalan, “Sağlık kontrolü yapıldı, sanırım bu nedenle bir ilaç kullanıyorum. Kaşıntılar devam ediyor. Psikolojik nedene bağlıyorlar. Sorunu tam çözemediler. Ayaklarımda ve kasıklarımda mantar var ama bu kaşıntı sürekli yer değiştiriyor. Bu farklı bir şey. Önce dizlerimdeydi. Sonra kollarımda. Şimdi de sırtımda. Bunun sebebi nedir? Sırtımda bir kaşıntı ve dağınık yaralar var. İzler cilt seviyesindedir. Havalar düzeliyor. Sanırım bu sorunlarım da çözülür“ diye belirtti. BENİM ÖLÜMÜM NORMAL BİR ÖLÜM DEĞİLDİR Öcalan sağlığı konusunda şunları sözlerine ekledi: “Sağlığımla ilgili şunları söylemek istiyorum: Bunun iyi anlaşılması gerekir. Ben sağlıklıyım desem de sağlıklı mı olurum? Ben burada her gün kapitalist sistemin baskısı ve saldırısı altındayım. Buna karşın direniyorum ve direnmeye devam edeceğim. Elimden geldiğince uzun yaşamaya çalışacağım. Bu benim halkımın özgürlüğü ve onurunu korumak için bir vecibemdir. Buradaki sistem bu şekilde devam ettiği müddetçe bu sorunlar devam edecek. Benim dışarıda olmam da bir şey değiştirmeyecek. Ben burada kalp krizinden de, depremden de ölsem benim ölümüm normal bir ölüm değil, öldürülmemdir. Bunun felsefik tanımı budur. Devlet de, hükümet de bunu bu şekilde bilmeli. Herkes bunu iyi anlamalıdır. Halkımız da bunu böyle bilmeli.“ AKP SEÇİMLERDE TÜM KOZLARINI OYNAYACAK Yerel seçimleri de değerlendiren Öcalan, AKP'nin seçimlerde tüm kozlarını oynayacağını vurguladı. Öcalan şöyle dedi: “AKP, bölgede diğer partilerle birlikte tek adayla seçime girmeye çalışacaktır. Seçimi böyle kazanmaya çalışacaktır. AKP seçimde tüm kozlarını oynayacak. Daha önce de söyleniştim; herkes kendi tedbirini almalıdır. AKP temiz siyaset yapmıyor, kirli siyaset yapıyor. Bu seçimleri kendisi için varlık meselesi olarak görüyor. Kürtlerden alacağı oyla kendisini dünyaya kanıtlamaya çalışıyor. Halkın desteği arkamdadır mesajı vermeye çalışıyor. Özellikle alacağı Kürt oylarıyla Genelkurmay'a karşı varlığını devam ettirmeye çalışacak. Aksi halde Erdoğan darağacına gidecektir. Öyle fiziki anlamda darağacını kastetmiyorum. Kürt oylarını alarak kendini bu darağacından kurtarmak isteyecektir. AKP Kürt sorununa samimi ve tutarlı yaklaşmıyor. Erdoğan, Özal kadar bile tutarlı siyaset izlemiyor. Kürt sorununda korkak mı yaklaşıyorlar, yoksa güçleri mi yetmiyor, izin mi verilmiyor, bilemiyorum. Kürt sorununun toplumsal bir doğası var. Bu toplumsal doğa görülmeden AKP Dersim'de, başka yerlerde eşya ve para dağıtarak bu sorunu çözemez. Ekonomik yatırımları neden şimdiye kadar yapmadılar? Bölgedeki adayları hikâye! Bunlar Kürt sorunundan anlamıyorlar.“ BAYKAL, BAHÇELİ, ERDOĞAN İTTİFAKI BOZULUYOR “2002'de kurulan Baykal, Bahçeli, Erdoğan ittifakı bozuluyor. Karşılıklı atışmaları bunu gösteriyor“ diyen Öcalan, halka şu çağrıyı yaptı: “Buradan halkımıza sesleniyorum: Halkımız kendisinden oy isteyen partilere iki şart öne sürebilir; barış ve demokratik uzlaşı için adım atacaklar mı, bunun için ne yapacaklar? Bunu söylemeliler. ’Barış için ne yaptın, demokratik uzlaşı için ne yaptın' diye sormalılar. Halkımız da bunun takipçisi olabilir.“ ŞU ANKİ SÜREÇ 93 MART'INA BENZİYOR 29 Mart'ta yapılacak yerel seçimleri 93 Mart'ına benzeten Öcalan şu çarpıcı ifadeleri kullandı: “Şu anki süreç 93 Mart'ına benziyor. 93 Mart'ına nasıl benziyor? 93 Mart'ının ne özelliği vardı? Bunu izah etmek gerek. 93 Mart'ı barışın gelişeceği dönemdi. Bu dönem de bence öyle. O süreçte bazı gelişmeler oldu. 93 Mart'ında ateşkes ilan ettik. O dönemde devlet içerisinde de barışın gelişmesini isteyenler vardı. Buna karşı olanlar da vardı. Ateşkes ilanıyla birlikte barış sürecinin gelişmesini destekleyenler Özal ve ordu içerisinde bir kesimdi. O dönem ateşkes görüşmelerinde Talabani de bulunuyordu. O da söylüyordu. Devlet içerisinde barışı isteyenler ve buna karşı olanlar var diyordu. Nisan ayında biliniyor, Özal öldü. Gerçi ben öldürüldü diyorum. Özal'ın ölüm günü benimle görüşeceklerdi. Biz Özal'ın temsilcisini bekliyorduk. Ancak Özal'ın ölüm haberi geldi. Özal istikrarlı bir barış istiyordu, iyi niyetliydi. Bunun için mücadele ediyordu. Ama buna izin vermediler. Bu süreci boşa çıkaranlar kimlerdir, bunun iyi anlaşılması lazım.“ 33 ASKER OLAYI Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Mayıs ayında biliniyor 33 asker olayı var. Sanırım 33 asker olayı 24 Mayıs'taydı. 26 Mayıs'ta MGK toplantısı olacaktı. Toplantıda genel bir af görüşülecekti. Bu olayla bu görüşme engellendi. 33 askerin öldürüldüğü yere giden ilk kişi Fikri Karadağ'dır. Bu şunu gösteriyor: O dönem hâkim ekip bunlar. Uğur Mumcu 24 Ocak'ta öldürüldü, Eşref Bitlis 17 Ocak'ta öldürüldü. İlginçtir, öldürülen bir çok üst düzey komutanın ölüm tarihleri yakındır. Avni Özgürel bir yazısında bunları değerlendiriyor ve ilginç bir soru soruyor. Bence bu soru önemli. Avni Özgürel'in bazı haber kaynakları var. Bazı şeyleri biliyor. Bu yazısında diyor ki, Eşref Bitlis'in bineceği uçağa geçenlerde intihar eden ve JİTEM Grup komutanı olan Abdülkerim Kırca da binecekti. KIRCA'YI GERİ ÇEKEN EL KİMLERDİR Ancak uçağın kalkmasına iki dakika kala Kırca'nın binmesi engellendi. Kırca'yı geri çeken el kimlerindir, bunu soruyor. Bence de bu sorunun cevabı bir çok şeyi açıklayacaktır. Eşref Bitlis'in uçağının nasıl düştüğünü biliyorum. Bu uçağı PKK düşürmedi. Bu uçak düşürüldü. Biliniyor bunlar bazı başka üst düzey askeri yetkilileri de öldürdüler. Bahtiyar Aydın, Rıdvan Özden öldürüldüler. Bunlar Eşref Bitlis gibi düşünenlerdi. Bunlar nasıl düşünüyorlardı? ’PKK ile mücadelede savaşalım ancak yargısız infaz yapmayalım, yakalayalım, yargıya teslim edelim' şeklinde düşünüyorlardı. Diğer taraf ise ’doğrudan yargısız infaz yapalım, bir şekilde infaz edelim ve iktidarı da bu şekilde ele geçirelim' diyorlardı.“ NATO TARAFINDAN DESTEKLENEN İNFAZ KARARI İnfaz kararının NATO tarafından desteklendiğini kaydeden Öcalan, şunları söyledi: “Bu infaz kararı 1985'te alınmış bir infaz kararıydı. Bu karar Almanya, İngiltere ve NATO tarafından destekleniyordu. Kürtlerin infazını esas alan bir karardı. O dönem Talabani sık sık yanıma geliyordu, ’Apo savaşı bırak' diyordu. Ben de ’Hayır' diyordum. Niye kabul etmiyordum? Talabani'ye de söylüyordum bunu. ’Bunlar Kürt ismini bile kabul etmiyorlar, mücadeleyi nasıl bırakırım' diyordum. Daha sonra fark ettim, Talabani bu kararı biliyordu. İnfazın önüne teslim olarak geçileceğini düşünüyordu. Benden de bu nedenle teslim olmamı istiyordu ama ben teslim olmadım. O dönem Almanya da bana teslim olmayı dayatıyordu. Almanlar gelip gidiyordu. Bana ’savaşı bırak' diyorlardı. O dönem Almanya'dan biri de yanıma geldi Suriye'de. Bana ’savaşı bırak' dedi ama ben kabul etmedim. Kürtlerin yargısız infaz kararını Almanya üzerinden uygulamaya çalıştılar. Bundan önce İsveç üzerinden yapmak istediler. Almanya'ya biçilen misyon İsveç'e de biçilmeye çalışıldı ama İsveç bunu kabul etmedi. Biliyorsunuz buna Palme yanaşmadı. Hatta onun öldürülmesi bile bununla bağlantılıdır. Buraya gelen ve İsveç adına benimle görüşen kişilere de söyledim.“ ŞEMDİN'İN YEŞİL'LE İLİŞKİSİ VARDI Öcalan o dönemde PKK içerisinde de barışın gelişmesini istemeyenlerin olduğuna dikkat çekerken şunlara ışık tuttu: “PKK içerisinde de barışın gelişmesini istemeyenler vardı. 1985'ten sonra PKK içerisinde de Kürtlere dönük yargısız infaz kararını fark edenler oldu. Bunlar koptular, teslim oldular, sahte bir PKK yaratmaya çalıştılar, Almanya'ya sığındılar. Tuncay Güney bir açıklamasında PKK içerisindeki müttefiklerimiz diyordu. Müttefikleri bunlardı. Bunlar bizim de onaylamadığımız eylemleri yaptılar. Bunların eylem anlayışı bize çok zarar verdi. Aygan'ın Taraf gazetesindeki bir-iki röportajını okudum. Aygan kimdir? PKK itirafçısıdır. Bu yargısız infazları PKK itirafçılarına yaptırdılar. Aygan ’Diyarbakır'da 700'e yakın infaz yapıldı' diyor. Aygan'ın Barzani ve Necati Özgen'le fotoğrafları çıkmış, Nasıl poz vermişti! Aygan, Barzani, Necati Özgen gibi isimlerle oturup kalkınca, ’Bana iktidarın kapısı açıldı' diye düşünmeye başladı. Kendisine bir valiliğin verileceğini düşünüyordu. Diğerleri de böyle düşünüyordu. Böyle isimlerle oturup kalkınca ’bize iktidarı açacaklar' diyorlardı. Ama yanıldılar. Kullanıldılar. Daha sonra Şemdin de Kürtlere yönelik yargısız infaz planını fark etti ve kaçtı. Yargısız infazdan kurtulmanın tek yolu teslim olmaktı onlara göre. Şemdin'in Yeşil-Mahmut Yıldırım'la da ilişkileri vardı.“ BİNDAL SUİKASTİNDEN HEDEF BENDİM Kendisine yönelik girişimleri de anlatan Öcalan, “Bunların bana yönelik girişimleri de vardı. Hasan Bindal suikastı biliniyor. Yapanlar bellidir. Orada hedef bendim aslında. İlginç bir şekilde kurtuldum. Beni infaz edeceklerdi yoksa. Ben o dönem Parti'deki arkadaşları da çok yoğun eleştiriyordum. Kendinizi korumalısınız diyordum. Ben olmasaydım çoktan infaz edileceklerdi. Kendinizi koruyamazsanız bir halkı nasıl koruyacaksınız diyordum“ diye belirtti. Öcalan, “93 döneminin boşa çıkmasının ardından maddi, manevi çok acı yaşandı. Binlerce faili meçhul cinayet işlendi. Bütün bunların arkasında yargısız infazı destekleyen bu ekip vardı. Bunlar aynı zamanda Hizbullah'ı da kullanan ve destekleyenlerdir. Bu ilişkiler bir çevre etrafında toplanmış, bunları iyi anlamak, çözmek gerekiyor“ şeklinde konuştu. FAİLLER YARGILANMADAN BARIŞ SAĞLANMAZ Yargısız infaz faillerinin yargılanmasının önemine değinen Öcalan, “Yargısız infazları yapanların bir kısmı şimdi cezaevinde ve yargılanıyorlar. Bu dönem aydınlatılmadan ve failleri yargılanmadan kalıcı bir barış sağlanmayacaktır. Onun için sürekli Hakikatleri Araştırma ve Uzlaşma Komisyonu kurulmalı dedim. Namuslu, onurlu aydınlar bu komisyonun kurulması için çalışabilirler. Avrupa'daki dostlarımıza ve aydınlara da aynı şeyi söylüyorum; bunun için mücadele edebilirler“ ifadelerini kullandı. HERKES KAYIP YAKINLARINA SAHİP ÇIKMALI Öcalan mesajları verdi: “Tüm bu döneme ait olayların bütün bilgileri toplanabilir. Diyarbakır'a ve tüm Bölgeye şunu söylüyorum; binlerce evlatlarını kaybettiler. Herkes ve kayıp yakınları bu evlatlarına sahip çıkmalıdırlar. Bütün bilgileri, belgeleri toplayabilirler. Oluşturulan komisyonlar gazetelerde çıkan haberleri bile toplayabilirler. Hazırlık yapıp bir arşiv oluşturabilirler. Koşullar olgunlaştığında bunları sunabilirler. Bu suçların faillerinin bir kısmı yargılanıyor. Bunları yapanların bir kısmı ise halen yargılanmıyor. Hakikatleri Araştırma ve Uzlaşma Komisyonu oluşturulduğunda herkes bu komisyona bildiklerini anlatabilir. ÇİLLER VE DEMİREL KONUŞMALI Tansu Çiller bu komisyona konuşmalı, Mehmet Eymür bu komisyona konuşmalı, Süleyman Demirel konuşmalı, Mehmet Ağar konuşmalı, Mesut Yılmaz konuşmalı! Bu komisyon beni de dinlemeli. Ergenekon yargılaması şekilsel de olsa bazı şeylerin önünü açacaktır. Bu nedenle önemsiyorum. İkinci bir iddianame hazırlanıyor diyorlar. Bu bildiklerimi savcıya anlatmak istiyordum. Bu nedenle savcı beni dinlemeli diyordum.“ BEYAZ İNFAZ DÖNEMİ BAŞLADI 1985'de görev başında olan yargısız infaz yanlıları ile bugünkü politikaları karşılaştıran Öcalan, yargısız infaz ekibinin tasfiyesinin, Erdoğan ile Beyaz İnfaz döneminin başladığını kaydetti. Öcalan şu değerlendirmelerde bulundu: “1985'ten sonra bugünlere kadar devlet içindeki yargısız infaz yanlıları görev başındaydılar. Hatta bu ekibi 1952'lere kadar götürmek mümkün. 1952, Gladio tarzı örgütlenmenin kurulduğu tarihtir. Bu tarihten itibaren varlar ama Kürtlere dönük infaz kararını 1985'ten sonra alıp uyguladılar. Erdoğan, Demirel'den farklı siyaset izliyor. O dönem Demirel, Batman'da yaptığı bir konuşmada rutinin dışına çıkılabilir diyordu. Rutinin dışına çıkmaktan kastı yargısız infazlardı. Çiller de böyle düşünüyordu. Ama Erdoğan “rutinin dışına çıkmak olmaz“ diyor. Veli Küçük ifadesinde “Bize dönük müdahale kararı 5 Kasım'daki Erdoğan-Bush görüşmesinde alındı“ diyor. 5 Kasım'da yargısız infazları durdurma kararı alındı. Biliniyor. ABD ve AKP, “PKK ortak düşmanımızdır“ açıklaması yaptılar. Yargısız infaz ekibinin tasfiyesi başladı böylece. Yargısız infazın yerine AKP'nin söylediği sosyal, ekonomik ve kültürel mücadele dönemi başladı. Bu, şu demek: Ekonomik mücadele, ekonomik infaz; kültürel mücadele kültürel infaz; sosyal mücadele, sosyal infaz; buna genel olarak sivil infaz, daha doğrusu BEYAZ İNFAZ diyebiliriz.“ TRT 6 KARARI 5 KASIM GÖRÜŞMELERİNDE ALINDI Öcalan şöyle devam etti: “Yine bu TRT Şeş'in açılması, enstitülerin açılması gibi adımlar ABD'de 5 Kasım'da yapılan görüşmede alınan kararlar çerçevesinde atıldı. Bu adımı sembolik olarak iyi bir adım olarak değerlendirmek mümkün. Ancak amaçları farklı ve içeriği zayıftır. Önemli olan içeriktir ama içeriğini boşaltıyorlar. Bunları seçim malzemesi olarak kullanıyorlar, seçim malzemesi olarak kullanılmasına karşıyız. Bundan sonra Kürtler ile mücadele bu şekilde yapılacaktır.“ SİLAHSIZLANMA DEĞİL, BARIŞ KONFERANSI OLMALI Gündemde olan Kürt konferansına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Öcalan şunları söyledi: “Yapılacak konferansa gelince daha önce belirttiğim 5 ilke çerçevesinde toplanabilir. Ben bu 5 ilkeyi daha önce belirtmiştim. Kültürel haklar ve ekonomi ilkesi, birlik ilkesi, demokratik ilke, savaş ve barış ilkesi. Konferans bunların tartışılacağı bir konferans olmalı. Tüm parçalardaki Kürtler katılabilir, Avrupa'dan da Kürtler katılabilir. Silahsızlanma konferansı değil, konferansın adı Demokratik Uzlaşı ve Barış Konferansı olabilir. Silahsızlanma da bu beş ilke etrafında tartışılabilir. Konferans kendi içinde bir uzlaşı heyeti, yani bir icra heyeti de seçebilir. Bu heyet Kürtler adına İran'la görüşebilir. Buradaki Kürtlerin durumunu değerlendirebilir. Yine Suriye'deki Kürtler'in durumlarıyla ilgili Suriye ile görüşülebilir. Irak'ta zaten kendileri içindedirler. Bu heyet Türkiye'ye de gelebilmeli, buradaki Kürtlerin durumunu görüşebilir. Bundan sonra Kürtler adına görüşmeleri bu heyet yapabilir. Tek görüşmeler olmamalı.“ Öcalan ayrıca komplo döneminin de önemli olduğuna dikkat çekerek, “Komplo dönemi önemlidir. Araştırma ve incelemeye değer bir dönem. Bu yönlü araştırma ve incelemeler derinleşebilir. Onlarca kitaba konu olabilecek niteliktedir“ diye belirtti. 8 MART'I KUTLUYORUM Öcalan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla da şu mesajı verdi: “Tüm Kadınları selamlıyorum. 8 Mart'larını kutluyorum. Hegel köle-efendi ilişkisinden yola çıkarak ulus-devlete ulaştı. Ben de ’güçlü ve kurnaz erkeğin' kadın üzerindeki sömürgesinden yola çıkarak demokratik uygarlığa ulaştım. Savunmam ile Hegel'in Tinin Fenomenolojisi arasında paralellikler olduğu söyleniyor. Tinin Fenomenolojisi'ni daha sonra okudum, paralellikler var. Tabii Hegel bunu 200 yıl önce söylemiş, ben de şimdi söylüyorum, ilginç. Hegel ulus-devletin filozofu, ben de demokratik uygarlık düşüncesini geliştiriyorum.“ DIŞARIDAN MEKTUP ALAMIYORUM Öcalan, dışarıdan mektup alamadığını da sözlerine ekledi. Sadece bazı mektupların verildiğini belirten Öcalan şunları ifade etti: “Dışarıdan hiç mektup almıyorum. Sadece cezaevlerinden gelen mektupları veriyorlar. Gülizar Akın'ın mektubunu aldım, o cezaevinden 8 mektup aldım. Bir arkadaş mektup yazmış, mektubunda Nietzsche'den bahsediyor. Nietzsche'nin üstinsan anlayışını değerlendiriyor ama eksik değerlendiriyor. Araştırıp derinleşmeye devam edebilir. Nietzsche'nin üstinsan anlayışı köle olmayan insandır. Ayrıca modernitenin yurttaşını da kabul etmiyordu. Zerdüşt'teki üstün insan özgür ve ahlaklı insandır. Adıyaman Cezaevi'nden aldığım bir mektup var. Konfederal sistemi yazmış. Yoğunlaşmaları var. Diyor ki, ’kapitalist sistemde konfederal sistemi geliştirmek ne kadar mümkün?' Ayrıca İsrail'deki kibutz'lara ilişkin yoğunlaşmaları var. Bence de bu kibutzlar önemli; tarım kibutzları geliştirilebilir. Orhan Çaçan'ın mektubunu da aldım. Adana Karataş Cezaevi'nden gelen bir mektup var. Ayfer Ayçiçek'ten bir mektup aldım. Cezaevindekilerin tümünü selamlıyorum.“ HALKA SELAM Öcalan son olarak halka selamlarını iletti: “Ayrıca Geliye Zilan'daki halkımızı selamlıyorum. Mahsun Korkmaz ailesi ve Mahir Can'ın ailesi şahsında tüm değer ailelerine özel selamlarımı iletiyorum. Doğubayazıt'taki tüm Kadınlara özel selamlarımı iletiyorum. Konya, Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Muş, Patnos, Bulanık ve Malazgirt, Urfa, Suruç, Viranşehir, Ceylanpınar, Beytüşşebap, Uludere, Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Mazıdağı halkını selamlıyorum.“

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.