ZARFLAR
Dalgalar vurur sahile
Biri gider biri gelir nafile.
Her dalgayı bir yenisi izler
Giden eski dalgadır
Gelense yeni
Bilmezler.
Kesintisiz dalgadır
Seyrine daldığımız
Dalıpta dalgalandığımız.
Bir dalga yeni
Bir dalga daha
Ulaşamaz hiçbiri sabaha.
Oysa dalgaların altındaki deniz
Hiç değişmeden
Hareketsiz
Durur ebedi
Hem ezelsiz.
Dalgalar gelir
Dalgalar gider
İşte gördüğün denizdir
Bakma sen
Adına dalga deriz de
Unutarak
Dalgaya düşeriz.
Dalganın zarfında deniz
Hareketsiz sonsuzluğun
Çırpınışıdır şüphesiz.
Nakkaş tunç levhaya
Nakışlar işler.
Demetler muhayyilesini doludizgin
Murcun kerametiyle menevişler.
Bir nakış
Bir nakış daha
Kemiği büründürürcesine ete
Döker gerçeğini surete.
Gerçeği nedir nakkaşın
Neyi işler levhaya
Ustası gözün kaşın?
Eser ikmal olunca görürüz
Ruhundan üflediğini murca.
Aksedince timsal tunca
Levhanın mükemmeliyetinde
Yaşam buluruz.
Resmeylediği
Özünden kopagelendir nakkaşın
Her sanatkarın levhaya vuran
Hayranlık uyandırarak
Karşımızda duran
Bizzat kendisidir akışın
Aksini kazımıştır levhaya
Derenin yatağını oyması gibi
Su kavlince bükülürüz
Kaderin mecraında
Ummana akar
Orada duruluruz.
Tunca akseden nefsin
Adına ben demişiz
Ayan olan dalgasıdır
Altında sırlarıyla deniz...
Oysa denizin dalgası
Sebeple tezattadır
Berrak bariz.
Hani ölü deniz
Canlı dalgaların müsebbibiydi..
Oysa cansız levhaya akseden
Sanatkarın canlılığıdır.
Ya da gerçeğin bir zarftan
Diğerine boşalması gibi.
Fiilin icracısı nakkaş da
Durağan suret olmuştur.
Devri daimin tecellisi dediğimiz
Bir başka aleme yol almış
Mukadder resmine göçmüştür
Artık zahiridir bilesiniz.
Ben ölürüm
Beni gömerler.
Yıllar sonra
Sen ölürsün
Seni de getirir yanıma gömerler.
Alırlar
Özümden edilmiş
Beni benden
Serperler sana
Toprak yerine
Çünki münezzehtir nedenden.
Karışır özümüz
Her zerresince
Ayrılık zamanımızdır
Benim benden
Senin senden.
Uzun yıllar sonrasında
İz yoktur geriye
Ne benden
Ne de senden
Bir tutam ot
Boy vermiştir
Üzerimizde
İki ayrı bedenden.
Yaşam bu
Biteviye demlenir de
Yeşerir ölümlerden.
Ve bir gün
Bir hükümdar ölür
Ölümü
Her yanda duyulur
Tebaası uygun mezar yerini
Aramaya koyulur
Aranan bulunmazmı?
Elbetteki bulunur
Özün zarfından aktığı yatak
Sultan ölüsüne
Mezar yeri ilan olunur.
Gömerler hükümdarı
Tam da yanı başımıza
Benimle senin.
Döner serimi hikayenin
Kimseler hatırlamaz
Eskinin nakkaşını
Ve de karışıp
Yekleştiği toprakdaşını
Hükümdar ölmüştür ya
Hengamenin biri bin.
Cennetlikmiş hükümdarımız der
Ehli telkinat
Aslını bilmeden bastığı kabrin.
Bakınız
Toprağı elenmiş gibi pak
Hayra alamettir yumuşak zemin.
Elhamdülillahi Rabbil-alemin.
Alırlar
Benim ve senin
Çürümüş kemiklerimizi
Yoğururlar özümüzü
Binlerce kez katarak
Bize bizi
Kerpice dökerler
Ol kerpici
Padişahın başucuna dikerler.
Gömerler
Sevdiği köpeğini de
Ayakucuna hükümdarın
Başlar tecellisi edvarın.
Bin yıl daha geçer aradan.
Ne hükümdardan
Eser kalır
Ne de mezardan.
Günün birinde
Bir testi ustası
Katıksız toprak ararken çevrede
Hükümdarın mezar yerini bulur
Nafakayı söktük yine kolayından
Diyerek mutlu olur.
Alır hükümdar mezarından
Yumuşak tozu
Onu ne geçmiş ilgilendirir
Ne de özü
Sadece
Şarap testisi yapmaktadır gözü.
Köpeğin ayakları
Testiye baş olur
Hükümdarın başı
Testiye ayak
Köpek
Testinin vücüdunda
Kesilir şah-ı mutlak.
Bir hükümdarın hükmü
Çok çok elli senedir
Testinin ömrüyse
Binlerle sene..
Söylermisin
Hangisi saltanattır
Asırla ölçülende?
Varlığın hangi suretidirki
Denizden dalgaya
Nakkaştan levhaya
Benden bana
Senden sana
Benden sana
Senden bana
Her ikimizden Yaradana
Boşalır gibi
Hilkat şarabıyla testi
Akar birinden yekdiğerine
Yaşamla ölüm buluşanda.
Hakikat sarhoş olanda
Başlar ayak
Ayaklar baş olanda...
Anladı aczini malül nisyan
İnsan ölümlü Tanrıdır
Tanrı ölümsüz insan.
Tasdik ve
İkrar eyledi acun
İnna lillah ve inna ileyhi raciun.
Biliriz ki
Her zerremizde
Nakkaşın hüneri metfun
Her birimiz diğerimiz oluruz
Vakit erişip
Vademiz dolanda.
Stockholm - 2006
Kenan Fani Doğan
Simdi Tam Kanaat Getirdim