بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

Sayin Abdullah Saydın İle Irak Ve Güney Kürdistan Gelişmeleri Üzerine

ASO ZAGROSİ: İŞİD in kadim Kürd Şehri Musul u ele geçirerek dünyanın gündemine oturması; ardından Irak sunilerin yerleşik olduğu şehirleri işgal etmesi birçok komplo teorilerinin de ortaya atılmasına neden oldu. Sizin bu konu ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

ABDULLAH SAYDIN: ABD ordusu tarafından Saddam güçlerinden arındırılan Sünni bölgelere yıllardır her hangi bir hakimiyet kurulamadı. Baasçı militarist güçler ise adeta buhar olmuştu. Sünnilerin sessiz bekleyişi düşündürüyordu. Diğer taraftan görünen Şii hâkimiyeti karşısında çaresiz görünüyorlardı. Güney Kürdistan yönetimi Musul’u her hangi bir statüko elde edebilmek için tek taraflı zımni bir anlaşma ile Kerkük u elde edebilme karşılığında Araplara terk edilmişti. Bu yaklaşım ya da siyasi tarz Kürdistan’a yapılabilecek en büyük kötülük anlamını taşıyordu. PDK ve YNK’ nin bu affedilmez hatası yıllarca Arap-Türk ve İran sömürgeci güçlerının Kürdistan üzerındeki hükümranlık politikalarına malzeme oldu. Kerkük karşılığı Araplara peşkeş çekilen Osmanlı mirası ‘misakı milli sınırı’ içindeki Musul’ un Ezidi ve Sünni Kürdü kurban edilmişlerdi kaçan canını kurtarıyor, kalan esarete boyun eğiyordu. Irak’ın da tümünde egemen olan Şii egemenliğindeki Musul’un her milliyetten sunileri elbette ki Sünni-vahabi-el kaideci-intikamcı-cihatçı İŞİD’ le halk olarak birleşeceklerdi. Durumdan farklı bir şekil beklemek ne kadar doğru olabilirdi?

Sünni kesim eski Baasçılarla (bunların buhar olmadıklarını İŞİD ‘le birlikte hareket gösterdikleri nin pratiği ortada) Suriye’de Türkiye-Suudi Arabistan ve Katar desteği ile varlık gösteren Arap Sünni-Vahabi tandanslı İŞİD ile örtüşen Iraklı basçılar ve gidişattan hoşnut olmayan Sünnilerle birleştiler. Bu birlikten işgalci İŞİD in zaferi öncülük etti. Dünya gericiliğini İslam fundamentalizmi ve el KAİDE diye nitelendirmek eski tabirle bu tehlikeyi dünya demokrasi güçlerinin hedefine yerleştirmenin mücadelesini öncelikli görev olarak önümüze koymaktan başka çare yoktur. İŞİD Ortadoğu’nun en tehlikeli sömürgeci gücü Türklerin ideolojik mülahazalarla ve İslami ideolojiyle Suudi Arabistan ve Katar işbirliği ile Kürdistan oluşuma karşı çıkardıkları anti Şii nitelikteki kökten dinci bir yapılanmadır. Tekrar la Şiddetle karşı çıkmanın zorunluluğunu dünya halklarına anlatmakta sonsuz yararlar vardır.

ASO ZAGROSİ : Federe Kürdistan Başkanı Kak Mesud Barzani ve diğer bazı yetkililer Irak Merkezi hükümetini İŞID in saldırıları ile ilgili uyandırdıkları ve dinletemedikler; ABD’ nin İŞİD’den haberdar olmamasının mümkün olamayacağı çünkü dost ve müttefiki Alman başbakanı Angela Merkel i dinlediği halde Ortadoğu’da aleni faaliyet gösteren bu örgütten neden haberdar olmasın sorusu düşündürücüdür. Konu ile ilgili düşünceleriniz?

ABDULLAH SAYDIN: Soruyu sondan itibaren ele alarak cevap vermeyi tercih ediyorum. Her şeyden önce İŞİD ‘ in ABD’ nin yüzde yüz denetiminde ve gözetiminde olmadığını bilmekte yarar var. Müttefiki durumundaki Türkiye-Suudi Arabistan ve Katar’ ın tüm ilişkilerinin de CİA’ nin denetimine sundukları da söylenemez. Ulusal çıkar farklılıkları, halı hazır yönetimde bulunanların iktidarda tutunma nedenlerinin mevcut ABD yönetimi ile mutabık olmadıklarını da hesaba katmalıyız. Türkiye’de Ergenekoncu kanadın artık anti Amerikancı olduklarını hatta Gülen’ le köprüleri atan AKP li yöneticilerin Pensilvanya’da hükümeti düşürme planları yapan Amerikalıları ima etmesi aralarında ciddi çelişkilerin işaretidir. Daha da önemlisi ABD rotasından çıkan Güney Kürdistan yönetiminin ABD ye rağmen Türkiye ye yakınlığı devletlerarası ilişkiler penceresinden bakıldığında ciddi bir kriz olarak yaşanıyordu. Tabiî ki bu politikada yumuşamaya yüz tutan ABD – İran ilişkilerinin de rolü vardır. İran Petrollerini dünya pazarlarına satan Türkiye’ nin milletler arası antlaşmaları hiçe sayarak paralarını Halk bankası kanalıyla altın olarak İran a aktarması ve bu gayri meşru işlerden el altında Başbakan başta olmak üzere hatırı sayılır şahsi menfaatler elde edilmesi nin Krizi Türkiye’de devam ederken yine Halk Bankın öncülüğünde Kürdistan petrollerinin satışı meşru iken Türkiye eliyle gayri meşru yöntemlerle pazarlanması daha ziyade itiraz eden Şii yönetimi ve Güney yönetimi için krize dönüşmüştür. IŞID ‘in ortaya çıkmasında ve etkinliğinde ve petrol hesaplarında bu krizin rolü önemlidir. Dolaysıyla ABD için hesapta olmayan Güney yönetiminin Türkiye işbirliği ABD’ nin maliki ile ittifakın yolunu açmıştır.

PDK ve Barzanilerin yaklaşımı Kürdistan’ın çıkarlarını esas alan yaklaşımlardan ziyade bölgesel, aşiretsel hatta ailesel maddi çıkarlar olarak onlarca yıldır devam etmektedir. Güneyli yönetimin Türkiye sevdası bir handikaptır, bağımsızlığımız hatta yaşamamız önünde engeldir. Sömürgecilere hayranlığın, parçacı anlayışların ulusal çıkarları zedelediği, neticede milli zararlar verdiği bilinmektedir. Kaldı ki kendi çizgisinden çıkmış, Osmanlıcılığı esas alan emperyal amaçlı mevcut Türk iktidarına hoşgörü ile bakamayan ABD yönetiminin Türkiye’yi ekonomisi ile ayakta tutan Güney Kürdistan yönetiminin ilişkilerinden yana olmasını bekleyemeyiz.

ASO ZAGROSİ : İngiltere ve Fransa Kürdistan’ı bölgeyi kendi aralarında Sykes-Pico t Antlaşması ile bölüşmelerinin 2016 yılında 100. Yılına giriliyor. Bu antlaşmadan en çok zarar gören, ülkeleri yeniden parçalanan ve jenoside uğrayan Kürdlerdir. İŞİD 10 Haziranda bu sınırları hiçe saydı ve Sykes-Picot antlaşmasını yırtıp çöpe attı. Bu antlaşmanın 100. Yılına doğru geldiğimiz bir süreçte ondan en çok zarar gören Kürdler ne yapıyor.

ABDULLAH SAYDIN: Sykes-Picot 100 yıl önce dünyayı kendi aralarında bölüşmek için dizayn eden; dünya jandarmalığı için devlet hakimiyetini kullanan İngiltere ve Fransa’nın antlaşmasıdır. Bu antlaşmanın altında İran-Osmanlı ve Arapların imzasının varlığı bir tarafa yaşayan ve imha edilmekte olan Kürdlerin-Ermenilerin-Süryanilerin-Asurîlerin vb. halkların iradelerine başvurulmamıştır. Dolaysıyla doğduğu günden itibaren üzerinde yaşayan halkların rızası dışında dış müdahale ile dayatılan bir antlaşmadır. Meşru değildir; evrensel geçerliliğini de yitirmiştir.

Güncelliği, geçerliliği olmayan, meşru bir zeminde var olmayan bu eskimiş belgeleri kim yırtıp çöpe atarsa başarı sadece yırtma başarısı onun olur. Bu toprakların üzerinde yaşayan halklar kendi hukuklarını belirlemede yeni antlaşmalar yapacaklardır. Bunun için birilerini hakem tutacaklarsa bu elleri kirli beyinleri dumura uğramış pis geçmişleri ile sömürgeciliği bize miras bırakan bu İngiltere’den ve Fransa’dan olmamalıdırlar. Tarihin zifiri karanlığında hazırlanmış bu antlaşmanın yırtılıp çöp sepetine atma hakkı ise söz konusu bu topraklar üzerinde yaşayan halklarındır.

ASO ZAGROSİ: Geçenlerde Irak savaşına katılan Amerikalı bir subay George Bush un Irak ı Güney Kore olarak gördüğünü ve 60 yıl alanda kalacaklarını söylediğini; fakat Başkan Obama ‘nın Irak ı Vietnam olarak gördüğünü ve askeri güçleri çektiğini yazıyordu. ABD’ nin alandan ayrılmasından sonra (2011) Irak Başbakanı Nuri El Maliki ‘nin ilk işi sunileri devletin üst kademelerinden uzaklaştırmak oldu. Cumhurbaşkanı yardımcısı kaçtı, maliye bakanı tutuklandı ve birçok suni ordu ve devlet kurumlarından atıldı. Maliki Kürdistana Dicle askeri güçlerini gönderdi. Kürdistan’ın bütçesini kesti, peşmergelerin maaşını dahi göndermedi. Irak Anayasasına göre (Kerkük ve diğer işgal altındaki bölgelerin geleceğine dair madde de dahil) hiç birini uygulamaya sokmadı. Nuri El Maliki Bağdat merkezli tam bir Şii diktatörlük kurdu. Aktüel durumda yaşanan çatışmalar konusunda Kürdler nasıl bir tavır almalıdırlar?

ABDULLAH SAYDIN: Güney Kürdistan yönetimi ile Iraklılar arasında Federasyon üzerinden mutabakata varılmış merkezi devletle ilgili yönetimde görev paylaşımına gidilmişti. Federasyonun kendi içindeki yönetim şekli hariç Merkezi devletle ilgili taahhütler yerine gelmedi. Federasyon iki veya daha çok toplum arasında bölgesel anlamda toplumsal çıkarları esas alan bir ortaklığın adıdır. Ortaklığı, yani federasyonu esas alan hükümler ihlal edilince ortaklık haliyle bozulur. Yerine her toplumun kendi hükümranlık gölgesinde bağımsız yaşama kendi kural ve kaidesini inşa etme gündeme gelir. Ötesi suni Irak ya da Şii Irak’ ın iç işleridir burada yorum hakkı bize düşmez. Dünyanın jandarmalığını yüklenmedik ki Sünni’nin ya da Şii’nin haklarını koruyalım. Bizim sorumlu olduğumuz Kürdistan’ın Bağımsızlık ve hükümranlık hakları tabiatıyla önceliğimizdir.

İlaveten Saddam’ın ABD karşısındaki duruşu ile ve Maliki’ nin İŞİD e karşı tavrı ile başta siyasetleri sonra askeri yapılanmaları ile nasıl kof bir özellik taşıdıklarını yaşayarak gördük. Kaçan asker canını kurtarmaya çalışıyor ancak başaramıyor askeri dehaları bu kadar. Peşmerge gücünün zamanında ortaya çıkartılmaması ve hukuki haklarından doğan alan hâkimiyetleri için görevlendirilmemeleri ise bağlı oldukları siyasi gücün eksikliği olarak değerlendirilmelidir.

Bush’a göre ya da Obama ya göre stratejilerini belirleyemiyoruz çünkü siyasi söylemlerindeki esneklik dünü bu günle mukayese etmemize engeldir. Her şeyden önce okyanus aşırı askeri bir güçtür ABD’ nin askeri gücü. Bu dış gücün zamanı da misyonu da sınırlıdır, bunlara taksiksel bir gözle bakmaktan öteye stratejik kurtarıcı bir gözle bakmanın bizi yanlışa götüreceği de açıktır.

ASO ZAGROSİ: ABD havadan İŞİD e saldırırsa Şii’lere hizmet etmiş olur, İŞİD in ise Sünni Arap ırkçıları ile birlikte varlığı Kürdler için tehlike oluşturmaktadır. Bu savaş Kürdilerin savaşı değildir tezini öne sürenler vardır. İŞİD kalıcı olursa Musul-Kerkük üzerinde suni Araplarla birlikte hak iddia edecektir. Ayrıca Türkiye ve Sünni Arapların da açık desteğini alacağı söz konusudur. Bu durumda Kürdistan yönetiminin tavrı ve durumu ne olmalıdır?

ABDULLAH SAYDIN: Sanırım kon unun en zor sorusu. Sorun ABD açısından da, müttefiklerinin durumundan da ele alındığında içinden zor çıkılacak bir labirent görünümündedir. Ancak her sorun gibi çözülmez de değildir. ABD Şiilere hizmet olsun diye değil Evrensel hukuka, barışa; çağdaş yaşama ve demokrasiye hizmet amaçlı (bu moda deyimler ya da beylik sözleri ile ne kadar gerçekleşir bilinmez) müdahalesi en geniş katılımlı uluslar arası destekle gerçekleştirmek zorunda.

Kürdistan’da ülkemizi bölen 4 parçanın ortasında 4 sömürgeci gücün varlığı ile İŞİD denilen gücün varlığı çelişmemektedir. Ortak amaç paylaşımdan yeniden pay kapmak ve kirli bir savaşla meşruiyet kazanmaktır. PDK ye ve PKK ye doğrudan yaklaşan Türkiye’ nin Kürdistan’a dolaylı müdahalesidir İŞİD. İn savaşı ve varlığı.

ASO ZAGROSİ: Beyaz Saray son günlerde doğrudan Kürdistan Başkanı Mesud Barzani, Irak suni ve Şii Araplarla temasa geçerek ‘’Teröre karşı ortak mücadele’’ de Bağdat eksenli yeniden birlikte yapılanma istiyor. Eğer Kürdler bu istemi kabul ederlerse hangi taleplerle Bağdat a gitmelidirler?

ABDULLAH SAYDIN: Beyaz Saray’ ın bu girişimini kendi doğası içinde değerlendirmekte yarar var. Şiilerin ve Sünni Arapların şartsız icabet etmeleri zorunluluklarının gereğidir. Ancak bugüne kadar ayrılıktan yana statü kazanan ve bu kazanımları ile performansı sürekli yükselen Kürdlerin kaybeden tarafla ortak yanları söz konusu değildir. Zira ABD’ nin ortaklık çağrısı milletler arası ilişki olarak ele alınmalı ülke çıkarları muhacenesinde değerlendirilmelidir. Söz konusu iç müdahale olunca Kürdistan ın Araplarla birlikte hareket etmeleri titizlikle ele alınması gereken bir konu haline geliyor. Dahası bu kaygan zeminden mümkün olduğunca uzak durmanın daha hayırlı olacağını düşünüyorum. Aksine bunun yerine Kürdistan’ın var olan milli sınırları korunmalı, milletler cemiyeti ile heyetler düzeyinde ilişkiler geliştirilmelidir. Bağdat-Ankara-Şam ve Tahran’ ın Kürd halkına verebilecekleri bir şeyleri yoktur, gölge etmesinler yeter. Amerikalılar da bunu herkesten çok daha iyi bildiklerini sanıyorum.

ASO ZAGROSİ: Güney Yönetimi sık sık bağımsızlıktan bahsediyor. Son dönemlerde Irak ordusunun İŞİD karşısındaki yenilgisinden sonra peşmerge Kerkük ve birçok Kürdistan bölgesinde mevzilendiler. Niçin Hemrin ‘den başlayarak Tüm Kürdistanı denetim altına almıyorlar? Yoksa yeniden Irak anayasasını mı temel alacaklar?

ABDULLAH SAYDIN: Evet… Tam da değindiğiniz gibi. Belli ki eski sınırlara dönmek, eskiyi korumak amaçlanıyor. Ancak Kerkük un petrollerinden daha fazla pay alabilmenin yollarını da önlerine koydukları net bir şekilde anlaşılıyor. Güneyli yönetim sırf bu parça için ‘Bağımsızlığı’ söylemde Irak için tehdit aracı olarak kullanmaktan öteye stratejik bir hedef haline getirmediklerini biliyoruz. Güneyli partilerin ‘’bağımsız Kürdistan’’ diye bir projeleri yoktur. Günü birlik petrol gelirlerinden nemalanmak, Türkiye’nin dümen suyunda Ticareti geliştirmek en büyük amaçlarıdır. Üretime dönük, sosyal refahı esas alan milli çıkarları esas alan projelendirilmiş bir politikaları maalesef yoktur.

ASO ZAGROSİ: Türkiye ile Ekonomik-Siyasi-Kültürel anlaşmalar içindeki Güneyli yönetim Bağımsızlık ilan edebilir mi? Böyle bir durumda Kuzey Kürdlerine hiçbir hak tanımayan Türkiye Güney Kürdlerin Bağımsızlığına karşı tavrı ne olur?

ABDULLAH SAYDIN: Daha önce de ifade ettiğim gibi ülkeler arası ya da milletler arası ilişkiler temsiliyet esasına göre milletin-ülkenin çıkarlarını temel alarak gerçekleştirilirler. İçinde şahsın kariyer veya rantının söz konusu olduğu münasebetleri gayri meşru olarak görmekten daha tabi ne olabilir. Partinin – gurubun – şahsın millet veya ülke adına ilişkisi olamaz.

Millet deyince örneğin Türk milleti karşısına Küre milletini, Ülke deyince Türkiye-İran-Irak-Suriye ya da başka bir ülke karşısında Bağımsız Birleşik haliyle tahayyül de edilse Kürdistan düşünülür.

Hatta isterseniz bir fizik kuralını birlikte hatırlamaya çalışalım ‘PARÇA BÜTÜNÜ İFADE ETMEZ’ , ‘Bütünün ancak parçaları olabilir’

Sorunuzun son cümlesini ise ancak şu şekilde özetleyebilirim. Güneyli zavallılar çıkar ilişkisinden kopup başlarını kaldırdılar mı ki Güneyin Bağımsızlığını düşünebilsinler? Kuzeylileri ya da Rojhelat-Rojava Kürdistanlıları Türklerden-farslardan ve Araplardan sonra düşündüklerini bizzat yaşadığım deneylerden çıkartabiliyorum. Aksini düşünen arkadaşlara birçok örnekle içinde bulundukları sosyo-psikolojik durumu ele alarak daha geniş bir platformda ele almakta yarar var.

ASO ZAGROSİ: PDK-YNK heyeti Neçirvan Barzani’ nin yönetiminde İran’da yönetimle bir dizi görüşme yaptılar ve birçok ittifaktan bahsettiler. Bu durumda günümüzde ikinci Çaldıran mümkün mü? Eğer mümkünse Kürd güçleri nasıl hareket edecekler? ABDULLAH SAYDIN: Yukarıda değindiğim şekliyle Kürdistan’ın Milli kongresini başarı ile tamamlamış 4 parçadan Kürdistan halkının gücünü arkasında alarak giden bir heyetin etkinliğini düşündükçe diplomatik alanda özellikle İran karşısında diplomatik bir başarı ile dönmeyeceği kesindir, bu düşüncelerimden dolayı yanılmış olmayı çok isterdim. En son dedesi saygı ve rahmetle andığımız Melle Mıstefa Barzani’ nin en zor günlerinde müttefik diye gittiği İran’dan nasıl bir darbe ile döndüğünü hatırlarız.

ASO ZAGROSİ: Güney Kürdistan yönetimi Arap güçleri ile çatışma içine girerlerse, ya da bağısız Kürdistan ilan ederse Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürdler somut olarak ne yapabilirler.

ABDULLAH SAYDIN : Her hal ve şart altında , parça ya da bütün için verilen mücadele ya da savaşta; içerde ya da dışarıda , metropolde ya da sınırda hatta savaş ateşinin içinde de olsa milli varlığını kimseden aşağı görmeyen her Kürd ün ittifak etme mecburiyeti milli şuurunu gereğidir. Bunu kitlelere öncelikli görevimiz olarak izah edebilmeliyiz.

25.06.2014

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.