بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Aso Zagrosi on 23 April 2014

Şerefxan Bedlîsî, Han Muhammed Ustaclu’ya ve Ustaclu aşiretine Kürd demiyor.
Aso Zagrosi

Ali Kemal Yıldırım arkadaş “İdris-i Bitlisi Mirası ve Statüko “ ana başlığı altında bir makale yayınlamıştı. Makale de yanlış bulduğum bazı hususlara dikkat çekmek amacıyla “'İdrisi Bitlisi Mirası ve Statüko' adlı makale üzerine bir kaç eleştiri” başlığı altında bir yazı yazdım.

O yazıda bir çok olayın yanı sıra Han Muhamed Ustaclu’yu ve Ustacluları Kürd olmadığını gündeme getirerek şöyle demiştim: ‘’Sayin Yıldırım’ın en büyük sorunlarından biri Safeviler tarafından Amed’e atılan Muhamed Han Ustaclu’yu ve Betlis’in başına getirilen Şarkluvi Ustaclu’yu “Kürd” olarak görmesi ve tezini bunun üzerine bina etmesidir. Bugüne kadar okuduğum kaynaklar “Ustaclu”ları bir Türkmen aşireti olarak not etmişlerdir.”

Ali Kemal arkadaş verdiği cevapta:
Mohamed Han ustaclu ve Şarkluvi Ustaclu'nun KÜrt olduğunu Şerefname söylüyor. Ceviriyi yapan M.Emin.Bozarslan. Emir Bey Musullu SEREFNAME’nin yazarı Seref Han'in dedesi bak Sayfa 328. Yine "Buna benzer daha bircok şey anlatilir.Bunlar, Kurt beylerinden adi gecen Muhammed Han'a karsi uygun olmayan birtakim durumlarin oldugunu kanitlar...(s331)

‘‘Bundan başka Şah, Diyarbekir hükümetini ve yönetimini de Mirza Bey’in oğlu Muhammed Han Ustaclu’ya verdi’’(s329)

"Çapan Sultan da hemen Kürd Bey Sarkluvi Ustaclu'yu Bedlis kalesine muhafiz olarak tayin etti ve kendisi ganimet almis olarak Tebriz'e döndü" (Serefname s327)

Verilen bu cevaptan sonra Şerefname’yi yeniden göz geçirdim. Şerefxan Bedlisi Şerefname’nin hiç bir yerinde Ustaclular için Kürd demiyor. Şerefname’nin bir çok yerinde Muhamed Han Ustaclu, kardeşi Karahan ve diğer kardeşleri olan Ulaş gündeme geliyor. Onların isimleri geçtiği yerlerde Kürd olduklarına dair hiç bir tespit yok.
Fakat, Ali Kemal arkadaş hala dediklerinde ısrarlı….

Sadece Şerefname’de Safeviler Çapan Sultan önderliğinde Bedlis kalesini ele geçirdiği zaman Çapan Sultan „Kürd Bey Şarkluvi Ustaclu’yu Bedlis Kalesine muhafız olarak tayin etti ve kendisi ganimet almış olarak Tebrize gitti“ gibi bir tespit var.(Sayfa 469)

Başka kaynaklarda sözü edilen Çapan Sultan’ında Ustaclu aşiretinden olduğunu tespit ettim.

Fakat „Kürd Bey Şarkluvi Ustaclu“ tespiti bana sorunlu sorunlu geldi. Çünkü bugüne kadar farklı dillerde İran ve özellikle Safeviler dönemine ilişkin okuduğum hiç bir kaynakta “Ustacluların” Kürd olduğuna dair tek bir kaynağa raslamadım.
Ayrıca “Ustaclular” Safevilerin ve daha sonraları da İran tarihinde çok önemli rol oynayan ve bilinen bir yapıdır.
Bu tartışmaya konu olan “Han Muhammed Ustaclu” ise bilinen bir şahıstır. Çaldıran savaşı sırasında Safevi Ordusunun sol kanat komutanıdır ve öldürülüyor. Kardeşi Karahan’da meşhur bir komutandır. Mardin savunması sırasında öldürülüyor. Bir diğer kardeşi Suleyman ise Çaldıran savaşından sonra tam bir yıl boyunca Mardin’in İçkale savunması yaptı ve beraberindeki tüm savaşçılarla birlikte öldürüldü.
Ayrıca Şah İsmail’in ölümünden sonra doğan iktidar boşluğu sırasında Rumlularla Ustaclular arasında iktidar savaşı var.. Bir dizi tarihi kaynaklar o süreci gündeme getiriyor ve onlardan “Kürd” olarak değil, “Türkmen” ve “Tatar” olarak söz ediyorlar.

Şerefname’de “Kürd Bey Şarkluvi Ustaclu” olarak geçen şahıs pek tanınan biri olmadığından araştırma imkanım yok.

Bu konuda daha önce bir tespitte bulunmuştum: “Şerefname Kitap ikinci dilden bir çeviridir. Eski bir Alman çevirisine baktım „Kord Bey Şereflu“ diye geçiyor. Bura bir dizi ihtimal var: Farsça’da yiğit anlamına gelen „Kord“ olur, Türklerin „Kurt“u olabilir, yada gerçekten sizin dediğiniz gibi „Kürd“ olabilir. İrdelenmesi gereken bir husustur” demiştim.

Ayrıca Şerefxan burada “Kürd Beyi ……..” değil de “Kürd Bey………” diyor. Cümle içinde dahi eğik duruyor ve farklı anlama geliyor.
Tarihçi Hammer, “Histoire de l’Empire Ottoman” adlı eserinin 4.cildinin 224. Sayfasında Safevi komutanlarından “Kurt Bey” adlı birinden söz ediyor.

Ali Kemal arkadaş Şah’ın Kürdlere ilişkin yaklaşını olumlu göstermek için „Şah İsmail ,merkezileştirme politikalarının bir gereği olarak, DÜLKADİR (ZÜLKADİR) oğulları ve AKKOYUNLULAR’dan (Kimi Arkoyunlular olarak adlandırmakta) ele geçirdiği Kürt topraklarına kendisine sadık olduğuna inandığı yöneticileri atar. Örneğin ŞEREFNAME’nin yazarı ŞEREF HAN’ın Diyarbakır valisi olan anne tarafından dedesi; EMİR BEY MUSALLA’ya, Şahzade TAHMESB’in lalağı görevi yanında, HERAT VE HORASAN eyaletleri verilir. Diyarbakır Hükümeti MİRZA BEY’in oğlu MUHAMED HAN USTACLU’ya verilir.” diyor.

Şah İsmail ordusunu Diyarbakır üzerine sürdüğü zaman Emir Bey Musulu fazla direnmeyeceğini düşünerek teslim oluyor. Hazinesinden bulunan tüm değerli eşyalarıda Şah’a teslim ediyor.(S.470-471)
Buna karşılık Şah kendisine Horasan ve Herat’ta görev veriyor ve oğluna Lala yapıyor.

Bunun ismi kendisine “sadık” olanları yöneticilğe atama değil, doğrudan sürgündür. Kendi toprağından halkından kopararak Afganistan’a sürmektir. Zaten oralarda “Yalova Kaymamına” döner ve istedikleri zaman da oradan kaldırırlar.
Onun yerine Diyarbakır idaresini eniştesi olan Han Muhamed Ustaclu’ya veriyor.

Aynı şey ve biraz farklı olarak Çemişgezek Mir’inin başına da geliyor. Nur Ali Halife(Türkmen) Çemişgezik’I Mir Rustem’den savaşsız almıştı. Mir Rustem Şah’a gidiyor. O da Mir Rustem’e Irak’ta bir yer veriyor. Bu iktidarına son vermedir ve bir nevi sürgündür.

Aynı şeyi Kanuni Sultan Suleyman Bitlis Mir’inin başına getiriyor. Bitlis yerine kendisine “Malatya ve Maraşı” veriyor. Bitlis Mirlerini Bedlis’ten alıp başka alanlara vermek iktidarlarına son vermektir. Daha önceki makalede bu konu üzerine kısaca durmuştum. Sonuçta Şerefxan’ın babası Bitlis Miri kendisini ailesi ve aşiretiyle birlikte İran’da buluyor.
500 yıl önce yapılan Çaldıran Savaşı bir çok tarihçiye göre bir gün sürdü. Bazıları ise savaşın 2. güne sarktığını söylüyorlar.
500 yıldan beri dünyanın bir çok yerinde köyler, kazalar ve şehirler devletlerini kurdular.
Kürdler ise 500 yıl önce yapılan bir savaş üzerine hala bölünüyorlar.
İdrisi Bedlisi 500 yıldan beri hala dip diri ve gündemimizi belirliyor. Ona ilişkin bir birleriyle tezat olan bir dizi çevrenin kendisine has tezleri var:
1)Türk İslamcıları, “Kürdleri yeniden Türklere bağlamak” amacıyla İdrisi Bedlisi’yi gündeme getiriyorlar.
2)Türk ırkçıları İdrisi Bedlisi’yi Osmanlıları “Türkmenlere karşı savaşa soktuğu” gerekçesiyle saldırıyorlaar.
3)Ermeniler ona “Ermenistanı Kürdistanileştirdiği” gerekçesiyle saldırıyorlar,
4)Aleviler “Kızılbaşlara ve Şah İsmail karşı savaşlarından dolayı” onu suçluyorlar.
5) Farslar , Safevilere karşı tavrından dolayı onu suçluyorlar
6) Bazı Kürd siyasi çevreleri “Kürdleri farklı bir zeminde Türk sultası altına sokmak için” İdrisi Bedlisi’ye sarılıyorlar.
7) Bazı Kürd çevreleri ise siyasi alandaki becerisizliklerini ve çaresizliklerini kapatmak Apo’nun politikalarını İdrisi Bedlisi ile açıklama çabaları içindeler.
Acaba İdrisi Bedlisi bugün yaşamış olsaydı bu yaşanan gelişmelere ve kendisi hakkında yapılan değerlendirmelere ne diyecekti?
Sonuçta kendisi aynı zaman da bir tarihçiydi. İlk Osmanlı Tarihi olan “ Heyş Behîştın iki cildini o kaleme aldı.

Her halde kısa ve öz cevabı “Yine birliğiniz yok ve sizi bıraktığım yerden daha kötü duruma düşmüşsünüz” olacaktı.

Silav

Aso Zagrosi

Kek Aso merhaba Aşağıdaki yazında hak etmediğim bir övgüne mazhar olmuşum.Sağolasın , var olasın ama dediğin gibi ayaklı bir kütüphane değil ayaklı bir boş kütüğüm.Çünkü onların hiç birini kaleme almadım.Her geçen gün azaldı ve azalmaya devam ediyor.Bu nedenle senin getirdiklerin hepsi yazılı ve temeli olan şeyler iken benimkiler adeta bir varmış bir yokmuş misali biraz masallara benziyor. Gelelim İdris-i Bédlisi üzerine olan yazına ; Şahsım adına ben onu uzman bir siyasetçi olarak hep gördüm.Yok olmanın eşiğinde alternativi iyi kullanma çabası söz konusudur.Görüşümü bir kenara bırakıyorum.Ailemin cemaat sohbetinde anlatılanları anlatacağım. Yani sözlü olarak o oadaya kadar gelen anlatılanları anlatacağım.Kaynağı yazılımı gelmiş onu bilmiyorum. İran Şahı Kürdistan ın doğusunu yakıp yıkıp Kürdleri zulüm altında inletirken Kürdlerin birlik olmayışı yüzünden güç getirememişler.İran şahı özellikle Türkmenlerinde desteğiyle tam bir kıyım yaşatıyormuş. Yavuz Selim doğu sınırını sağlam tutmak amacıyla Kürdlere öneri götürmüş.Kendinize bir baş seçin bizde onunla direkt ilişki sürdürelim.İdrisi Bidlisi bu öneriyi Kürdlere getirmiş ama Kürdler birlik olmadıklarından herkes ben Padişahım demiş. İdrisi Bidlisi bakıyor olacağı yok Yavuz Selim e en iyisi sen Vali ata ve bizde ona uyalım demiş.Bunun üzerine Osmanlı ordusunun mahiyetinde Kürdler İran Şahı Şah İsamilden kurtulmuşlar.Türkmenlerde nasibini almış. Ve Kürdlerde Osmanlının atadığı valiler yani beylerin mahiyetinde yaşamaya devam etmişler. Şimdi benim burda anlıyamadığım bir nokta var.Bu Türk beyleri nerdeler ? Çünkü Kürdistan başına buyruk Kürd aşiretleri tarafından yönetiliyordu.Osmanlının Kürdistanı tam işgale yönelmesi 1800 lü yıllarda başladı. O güne kadar Omsanlının adı vardı ama kendisi yoktu. Mesela Palu beylerini Türk biliriz ama Mehmet Bayrak Hoca Kürd meşhurları kitabında Arap tarihçinin aktardığı kaynağa göre onunda ismini KÜrd meşhurlarından sayıyor. İşte benim aklımda kalan sözlü hikayede özet olarak bu kadardır. Demek birlik olmayışımızın tarihi çok eskiye dayanıyor. Cevabını verdiğin yazarda senin Şerefnamede görmediğin Kürd beyi görmeside herhalde bundan kaynaklı bir şey olsa gerek ! Selam ve sagılarımla Paloyi

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.