بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

Memurluktan Özel Valiliğe!

Önemli gördüğüm bir yanlışa dikkat çekerek yazıma başlamak istiyorum. Nedir bir yanlışlık? “Görüşmeler” “İmralı Süreci,” “Barış Süreci,” Öcalan’ın “yeni çözüm süreci,” diye lanse edilen kavramlara ilişkin yaklaşımlardır. Ve bunlara yüklenilen yanlış anlamlardır. Şunu kavramak gerekir. Bu literatör Türk egemenlik sistem patentlidir. Kürdistani düşünenler, her şeyden önce kendini bu literatörü kullanmaktan alıkoymalıdır.

Yanlış anlaşılmasın. Düşmanla görüşülmez diye bir düşünce olamaz. Elbette düşmanla görüşülür. Fakat şu an olan biten bu değildir. Kürdler adına Türk egemenlik sistemi ile süren bir görüşme yoktur. Görüşülüyor denilen devlet yetkililerinin kendi arasındaki görüşmelerdir.

Bir kere bu konuda anlaşalım. Abdullah Öcalan kimin adamıdır? Daha önceleri Türk egemenlik sistemin Kemalist kanadının müşteşarı olan Abdullah Öcalan şimdi sistemi ele geçiren dinci kanat tarafından Kürdistan'da görevli özel vali yapılmak istenmektedir. Yani Abdullah Öcalan her dönem devletin bir memurudur. Türk egemenlik sistemin bir memuru olan Abdullah Öcalan Kürd tarafını temsil edemez.

Bunu daha önceki yazılarımda uzun uzun dile getirmiştim. Ne demiştim? Türk egemenlik sistemin Kemalist kanadın tetikçisi olan Abdullah Öcalan bundan sonra dinci kanadın tetikçiliğine evrilecektir. Beynini Abdullah Öcalan'a rehin bırakan kesimlerin, “Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit kaldırılsın” dediği süreçte onun eğitime alındığı ve bir müddet sonra dinci kanadı savundurulmasına soyundurulacaklarını söylemiştim. Öylede oldu. Şu an AKP ve lideri Erdoğan'ın bir memuru olarak çalıştırılıyor.

Beynini Abdullah Öcalan'a rehin bırakan kimi çeveler, Abdullah Öcalan'nın kendisiyle görüştürülen BDP'li heyetlere AKP ve Türk Başbakan'ı öven söylemleri gündeme düşünce, şaşkınlıkla karşıladılar. Çinkü on yıldır, “AKP faşizmi” deyip durmuşlardı. Fakat iradelerini teslim ettiği Abdullah Öcalan'ın eseriymiş meğer bu “AKP faşizmi.” Şimdi kuzu kuzu: “Sayın Öcalan'ın bir bildiği vardır,” deyip “AKP faşizmi”ni savunmaya başladılar. Bu da ihanettir.

Şu an empoze edilen “görüşme”lerde Kürd tarafı yoktur. Kürd tarafının olduğu koşullarda Kürd millet haklarının savunusu olur. Peki şu an sistemin memurlarının kendi arasındaki görüşmelerinde Kürd milletinin hangi hakkı dile getiriliyor? Hiç kimse kalkıp Kürdlerin millet olmadan doğan şu veya bu hakkı savunuluyor diyemez. Çünkü böyle bir hak savunusu yoktur. Peki neyin savunusu var? Türk egemenlik sistemin uniter yapısının savunusu var.

Bir süredir Türk egemenlik sistemini ele geçiren dinci kanatla mukavelesini tazeleyen Abdullah Öcalan içeride ve dışarıdaki yapısı üzerinde de; “Açlık Grevleri” ve Paris cinayetiyle egemenliği yenidn teyit etti. Yeni bir süreç başlatabilirlerdi. Yeni sürecin sloganı “Türk-İslam Sentezi”nin sloganı olan: “Rehberimiz Kuran Hedefimiz Turan” olarak belirlendi.

Şu an Türk egemenlik sistemin kendi memuru olan Abdullah Öcalan ile mutabakata vardığı olasılı “yol haritası” şunları kapsayacağı gelişmeleri takip eden her sağduyulu Kürd anlamakta zorluk çekmeyeceğine inanıyorum.

  • Yeni Toplumsal Sözleşme” adı altında: Türk egemenlik sisteminin: “Ortak millet, ortak devlet, ortak bayrak, ortak dil, ortak milli marş,” olarak öteden beri savuna geldiği amentüsünü hazırlanan yeni Türk Anayasasına koyup Kürdlere onaylatmak.

  • Türk egemenlik sistemin “misak-ı milli” dediği TC devlet sınırlarını günceleştirmek, savunmak ve genişletilmesine açık olmayı Kürdlere kabullendirmek.

  • Gerillanın güvenliğini sağlama adına Kürdistan'ın güneyine çekip el altında tutmak. Kürdlere karşı kullanmak.

  • Önümüzdeki Genel Seçimlere kadar çatışmazlık ortamını sağlamak.

  • AKP'nin getirmek istediği Başkanlık sistemini ve adayı Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklemek.

  • Suriye uniter devletini Kürdlere savundurmak.

  • Bu sürece karşı çıkanları “demokratik barış eylem planı” adı altında ortak operasyonlarla ortadan kaldırmak.

Bu ve tahmin edemeyeceğimiz birçok konuda Türk egemenlik sistemi, memuru Abdullah Öcalan ile bir mütabakata vardığı kesindir. Bu ikinci Lozan Antlaşması demektir. Hatta sonuçları birinci Lozan Anlaşması'ından daha vahim olacaktır.

Dikkatinizi çekerim. Biraz geriye gidin. Olan biteni zinhinizde günceleyin. Zorluk çekenlere yardımcı olayım. Ne olmuştu geçmişte? Geçmişte olan şuydu.

Türk devlet zirvesi 1968 yılında “Kemalist Kürd Hareketi'ni kurma düşüncesini tartıştı. Sonuçta gereklidir dendi. Üzerinde büyük hesaplar yaptığı Abdullah Öcalan'ı memur olarak tayin etti. Devletin tüm imkanları kendisine sunuldu. Evler tutuldu, düşendi, Cebine bolca harçlık konuldu. Uçaklarla yolculuk edilmesi sağlandı. Yanına koruma verildi. Devletin yürü kulum dediklerinden biri oldu.

Abdullah Öcalan'ın değişiyle: “Paraysa para, kadınsa kadın, birazda entekletüel birikiminden faydalan”dırıldı. Palazlandırılarak sokağa salındı. Abdullah Öcalan'da, “Bende Kürdlük aşkı yoktur.” Kürd kökünü en iyi biz kazarız,” deyip yolla koyuldu.

Türk egemenlik sistemi ve onun memuru Abdullah Öcalan'a Kürdler adına kurdurulan örgüt aynı merkez tarafından danışıklı bir savaşa sürüklendi. Savaş Kürdistan'da oldu. Kürd milleti, kendisinin olmayan bu kirli savaşı kapısında buldu.

Beşbin yerleşim birimi yerle bir edildi. Beş milyona yakın Kürd yerlerinden edildi. Türk metrepollerine sürüldü. Oralarda yoğun bir asimilasyona tabi kılınmasına karşın insanca olmayan bir yaşama mahkum edildi. Aileler altyapıdan yoksun şehir varoşlarında naylon çadırlarda yaşamaya mahkum edildi. Genç erkekler tinere, kapkaçağa, genç kızlar fuhuşa sürüklendi.

Kürd milliyetçi, yurtsever hareketlerine yönelindi. Tasviye edilmesi için her yolla baş vuruldu. Nerede bir Kürd yurtseveri varsa ya öldürüldü, ya zindana atıldı, ya da sürgüne gitmek zorunda bırakıldı.

Kürd-Kürdistan insanı ve tabiatiyla tarumar edildi. Bu süreçte Türk devlet zirvesine Kemalist güçler hakimdi. Abdullah Öcalan'da onların bir müşteşarı idi.

Sonra devleti dinciler ele geçirdi. Abdullah Öcalan bu kez onlara hizmet etmeye başladı. Bu, onun varediliş/varoluş gereğidir. Çünkü o Türk egemenlik sistemin bir memurudur. Kim iktidarsa onlara hizmet etmek zorundadır. Memurluğun gereği budur.

Bunu anlamak zor olmasada beynini Abdullah Öcalan'a rehin bırakanlar anlamamazlıktan gelmeyi yaşam tarzı etmişler. Bakınız Abdullah Öcalan ile kimin görüşmesi gerektiğini bile Türk Başbakanı belirliyor. Bu isim gidebilir, diğeri gidemez diyor. Ve buna uyuluyor. O halde mesele açık. Her iki tarafı belirleyen, yönlendiren aynı merkez.

Bunu defalarca söyledik. Buna “komplo teorisi” denildi. “Nasıl olurda birbirleriyle savaşan iki güç aynı merkez tarafından yönlendirildiği ve kontrol edildiği,” itirazları oldu. Bunu diyenler yanıldı. Kim ne söylerse söylesin Abdullah Öcalan'ın söyledikleri ve yapmak istedikleri açık.

''Cumhuriyetin kuruluş ve korunmasında emeği geçen tüm şehitleri şehitlerimiz bilmek, kurucusunu minnettarlık ve saygıyla anmak, bayrağını gururla selamlamak...”

Şöyle aklıselim bir düşünelim. Kürdistan'i düşünen bir insan şunları söyleyebilir mi? Elbette söylemez. Peki kim söyler? Türk egemenlik sistemini savunanlar bunu söyler. Ki Abdullah Öcalan'da onlardan biridir.

Abdullah Öcalan zaten konumunu inkar etmiyor. Onun inkar etmediğini onun adına bir başkası niye etsin? Dedikleri Türk egemenlik sistemin bir memurunun söyledikleri değilse kim bunları söyleyebilir?

Kürdistan'ı sömürgeleştiren, Kürd millet egemenliğini gasbeden, daha ötesi Kürd-Kürdistan'ı inkar ve imhaya tabi kılan bir sistemi savunan, bu sistemin kurucusu Türklerin “Ata” dediği düşkünü minnettarlık ve saygıyla anan, Türk bayrağını gururla selamlayan bir Kürd, Türk egemenlik sisteminin işbirlikçisi ve uşağı değilse peki nedir?

Bu şu demektir. Dede-nine, ana-baba, akraba-komşu ve bir bütün olarak milletinin soykırımcılarına sevdalanmak demektir. Kimin zoruna giderse gitsin, sözüm nereye giderse gitsin bunlar ana dostuna baba diyen pezevek ve fahişelerden daha aşağılık kişiliklerdir demektir.

Abdullah Öcalan'ın bu sapık düşünceleri, kendisinden mıtkal kadar namusu olan Kürdler tarafından savunalamaz. Bunu ancak ihanetçiler savunabilir. Bizde tam onu söylemiştik. Abdullah Öcalan ve ona iradsini teslim edenler vede onun başlattığı süreci destekleyenler geri zekalı değillerse haindir. Abdullah Öcalan zaten başından beri bir haindir. Onun izinden gidenlerde haindir. Değil diyenler bir adım öne çıksın ve şu dediklerini bir okusun. Ve buna bir sıfat bulsun.

Bugün Güney'de bir Kürt devleti doğuyor. Arkasında ABD ve Avrupa var. Bu devletin ideolojisi milliyetçidir. Bu milliyetçilik yerinde durmayacak. İran'dan, Türk'ten, Arap'tan, şundan bundan bir şey isteyecek. Bu da katliamları getirecek. Bunlar yaygınlaşacak. İkinci bir Siyonizm gibi Kürt işbirlikçiliğinin devletleşmesi söz konusudur. Kürt milliyetçiliğinin devletleşmesi İran ve Türkiye'ye karşı kullanılacak. Ben bunu engellemeye çalıştım.”

Siz sıfat bulamadiysanız ben söyleyeyim. Bunu söyleyen haindir. Bunu Abdullah Öcalan söylemiştir. Tersini düşünen mi var? O zaman şöyle bir soru sorayım. Kürd devletinin kurulmasını engeleyen biri hain değilse peki kime hain denilir?

Abdullah Öcalan şahsında Kürdlerin millet olmadan doğan haklarının alınacağını düşünenler aldanıyorlar. Kürd milletini zorlu bir süreç bekliyor. Bu sürece yol açan Abdullah Öcalan, ona iradesini teslim edenler ve bunların başlattığı bu sürece destek sunanlar Kürd millet haini olarak anılacaklarına bir kez daha vurgu yaparak yazımı bitireyim.

14 Mart 2013

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.