Şeyh Ubeydullah Nehri(ek 1) M. Ali Birand’ın Kürdlüğü ve Seyyid Taha Nehri’nin çocukları
 
Geçenlerde    basına   Mehmet Ali Birand’ın    Kürd  asılı   oluşu    yer aldığı zaman  bazı arkadaşlarla      uzun     sohbetlerimiz  oldu.   M. Ali Birand’ın  “Kürdlüğü”      Can Dündar’ın  yazdığı   biografisinde   gündeme   geldi.    Geçenlerde  de   Ayşe  Arman   kendisiyle   yaptığı  söyleşide   Birand  “ Asimile olmuş bir Kürt! Kendimi hiç Kürt gibi hissetmedim. Zaten bilmiyordum da. Demek ki ailem için Kürtlük bir zulümmüş. Kürt kökenli olduğunu söylemek kötü bir şeymiş. Söylemediler. Cemre, didikliye didikleye, dayım Mahmut Dikerdem’e sora sora öğrendi. Ama Kürtlerin sorunlarıyla ilgilenmemin, Kürtlüğümle alakası yok.
Peki niye şimdi bu kitapla açıklıyorsunuz?
- Herhalde daha önce ortaya çıkmasına ben de hazır değildim. Zaman aldı.
Tam olarak neresi?
- Elazığ, Palu.
Gidip gördünüz mü?
- Yok hayır. Zaten o Palu gitmiş başka bir yere taşınmış, izi mizi de kalmamış.”(  http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21953683.asp )
Her ne kadar   Mehmet Ali Birand   kendisini   Kürd  olarak  hissetmiyor, ama   çok   önemli    iki   noktaya  dikkat  çekiyor.  Bunlardan  biri  “ailem için Kürtlük bir zulümmüş”   ve  ikinci  nokta  ise     Kürd asılı  oluşunun  bu kadar  geç açıklamasının  nedeni ise  “Herhalde daha önce ortaya çıkmasına ben de hazır değildim”  diyor.
Aslında    M. Ali Birand’ın     üzerinde  durduğu  bu  iki   husus   onun   Kürd  asılı  olmasından   daha      önemlidir.  Asırlardan  beri   şehir Kürdleri,   zorla   göçe    tabi tutulan  Kürdler  ve    Osmanlı ve Türk devletlerinin   mekanizması  içinde   yer alan  Kürdler  büyük oranda     “asimile”  oldular  yada   Kürdlüklerini    gizlediler. Çünkü   Birand’ın da  dediği    gibi  “Kürd olmak  zulüm”  dür..
Acaba  bugün Kaç  yüzbin Kürd    “Kürd asılı  olduklarını”  bile bile    “açıklama   hazır”  değiller.
Türk Cumhuriyeti    sadece   şehirli  Kürdleri,  ekonomik olarak  plazlanmış Kürdleri,    devlet  içinde   görev  alan Kürdleri ve  zorla göçettirilen  Kürdleri   “Türkleşme”    ile yetinmedi.    Kürd  ulusal  bilincine    sahip olan     Osmanlı ve  Türk Cumhuriyetine  karşı    Kürdistan’ın  bağımsızlığı  ve  özgürlüğü  için    mücadele  eden Kürd  ailelerinin   çocuklarını   da   devletin   hassas   noktalarından   uzak tutarak   entegre  etmeye  çalıştı.
Ararat  Kürdistan Cumhuriyeti’nin    dorukta      olduğu  bir dönem de    Türk devleti       direnişe  katılan     ileri Kürd  ailelerinin    ileri gelenlerini   direnişten vaz geçirmek için    giriştiği  entrikaları  kısmen de  olsa    “Türkiye’ye Geri Dönen Xoybûn Üyeleri Üzerine Notlar()   adlı   yazı  serisinde   belgelere   dayanarak   açıklamaya  çılışmıştım. (    https://newroz.com/tr/forum/349882/t-rkiye-ye-geri-d-nen-xoyb-n-yeleri-zerine-notlar7  )
Hatta  Doğu  Kürdistan   direnişinin   önderlerinden  Simko Şikak’ın   oğlunun    Türk  ordusunda     subay  olduğunu  “Simko'nun Oğlu Xusrew Türk Ordusunda Subaymı Oldu?”  adlı makalede      gündeme getirmiştim. (https://newroz.com/tr/forum/336935/simkonun-o-lu-xusrew-t-rk-ordusunda-subaym-oldu )
Türk devleti,     Kürd ve Kürdistan   direnişlerinin    önderleri  olan    çeşitli       Kürd  ailelerine    “sahip”  çıkarak      kafaları  karıştırmaya  ve    Kürdlerin   “ulusal ve  sosyal   ortak  hafızalarının”   oluşumunu  engellemek amacıyla   çeşitli  etkinlikler   gerçekleştiriyorlar.
Bunlardan biri     geçenlerde    Hakkari’de     Hakkari   Valiliğinin   girişimiyle  yapılan  “SEYYİD TÂHÂ-İ HAKKÂRİ”    panelidir.    Kürdlerin   Birinci  Seyyid  Taha  dedikleri     ünlü  Kürd  din  alimi   Mewlana Xalid  Şarezori’den    hilafetnamesini alan     ve  1853 yılında  ölen  Seyyid  Taha       1880   yılında   Bağımsız ve Birleşik  bir Kürdistan  için  direnişe  geçen    Seyyid  Ubeydullah   Nehri’nin   babasıdır.  Yani    1925  Devriminin   yenilgisinden  sonra  Şeyh Said ,    oğlu Muhamed ve  daha bir çok   Kürd  yurtseveriyle  birlikte     alçakca   katledilen    Seyyid  Abdulkadir’in   dedesi,   1930’larda   İran’da  Şah  rejimi tarafından   zehirlenerek  öldürülen  İkinci   Seyyid  Taha’nın   büyük dedesidir. Birinci  Seyyid Taha’ya    Şeyh Ubeydullah Nehri  üzerine  hazırladığım   yazı  serisinde   değineceğimden  dolayı geçiyorum. Panele     konuşmacı  olarak  katılan  Van İl Müftüsü Nimetullah Arvas  ise   1914  yılında    Osmanlı devletine  karşı     Bitlis  Direnişini  gerçekleştiren   Mela  Selim ile birlikte   idam  edilen Seyyid Sibgatullah El-Arvâsî'nin    ailesindendir.
Benim    makalemin  anabaşlığında    gündeme   getirmeye çalıştığım    “Seyyid Taha’nın  oğulları”      1853’de     vefat eden     Şeyh   Ubeydullah  Nehri’nin  babası    değil,    Kürdlerin   ikinci  yada   Seyyid   Taha  Sani  dedikleri     Şeyh Ubeydullah’ın  oğlu   Seyyid Muhammed  Sıddık’ın  oğlu       Kürdistan için  yürütüğü  faaliyetlerden  dolayı    Osmanlılar,  İttihat ve Terakkiciler ve  onların  devamı  olan   Atatürk ve Kazım Karabekirin  nefretle  sözünü ettikleri    Seyyid  Tahadır.
Yeni Şafak  yazarlarından  Müfit  Yuksel    Seyyid Taha’nın  çocuklarının  1961  yılında    Türkiye  geri geldiklerini    MSP ve parelelindeki partilerde    faaliyet gösterdiklerini   “Kürdler ve Milli Görüş”  adlı  yazı  serisinde  söylüyor.  Fakat,  yazar    kim olduklarını yazmıyor.
Son yıllarda     Kürdlerle  ilgili     Türk  İslami çevrelerinin    gerçekleştirdikleri    panel ve toplantılarla    ismini   çokca  duyduğumuz ve  kendisini    ana  tarafından  “Berzenci  Kadiri Şeyhlerine”   bağlayan  A. Tarık Çelenk, Ekopolitik Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği Başkanı,   Müfit  Yuksel  ile   yaptığı  uzun  söyleşide      Seyyid Taha’nın  çocukları    yeniden gündeme geliyor.    O  söyleşide  “I. Dünya Savaşı olunca, Seyit Abdülkadir’in yeğeni olan II. Seyit Taha, o zaten Osmanlı ile bayağı bir sorunlu, İngilizleri destekliyor. Sonra Revandız kaymakamı yapılıyor Seyit Taha. Irak, Osmanlılardan koparıldıktan sonra. Basra’ya kadar kaybediyor Osmanlı. Bir süre sonra İngilizlerle de anlaşamıyor, Tahran’a gidiyor, orada vefat ediyor. 60’lı yıllarda her iki oğlu Türkiye’ye dönüyor. Her iki oğlu Milli Selamet Partisi, Refah Partisi çizgisinde yer aldı.
Tarık Çelenk: Kimlerdi onlar?
Müfit Yüksel: Bir tanesi iki sene önce vefat etti. Birisi hayatta. Şu anda İhlas Marmara evlerinde oturuyorlar. Evren Ören birer villa verdi bunlara. İngilizlerle anlaşanın çocukları bile burada Milli Selamet Partisi, Refah Partisi hareketi içerisinde yer alabiliyorlar. PKK’ya giden olmuyor. Kürt aristokrasisi içinde PKK’ya giden yok onu söyleyeyim size. Gerek eski Bey aristokrasisi gerek Nakşi aristokrasisi içerisinde.” (  http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5977 )
Aslında  çok    enteresan  bir  konu.   Sayın   Müfit Yuksel’e   doğrudan  sorulmasına  rağmen    Seyyid  Taha’nın  çocuklarının  isimlerini açıklamıyor. İlk başta   çok  masumane   ve aileyi    koruma    güdüsüyle    hareket  edildiği   düşünülür.  Ama    kimden   koruma?  Sorusu  gündeme   geldiği zaman   sorun  daha da     netleşiyor.    Herhalde   Türk  devletinden  koruma    diye   bir  şey  olamaz.  Çünkü  bu insanlar     1960/1961  yıllarında   Türkiye  geldikleri zaman    devletin   izniyle  geldiklerini    biliyoruz.  İhsan  Nuri Paşa’ya   da  af  çıkarılmıştı.   Yaşar Hanım  bir kaç  defa  Türkiye gelip gitti.  İhsan Nuri    Türklere  güvenmediğinden dolayı    Türkiye gelmedi.(İhsan Nuri Üzerine   Yazdığım  yazı serisine  bakabilirsiniz)
Türkiye’ye  geri  dönen       Seyyid Taha’nın  çocukları   Türk devletinin  bilgisi dahilinde  geldiler ve   her  Kürd  gibi    fişlendiler ve  sürekli   takip altındalar.
Geriye  kim   kalıyor?   Kürdler…….
Sayın   Müfit Yuksel’in  Seyyid  Taha  gibi  Kürdlerin  bir  ulusal  liderlerinin    çocukları    hakkında     bilgi sahibi  olmasını   istemediğinden  dolayı    isimleri açıklamıyor. 
Seyyid  Taha  Sani    yada      İkinci  Seyyid  Taha   üzerine “Şeyh   Ubeydullah Nehri”   yazı  serinde  daha  uzun   duracağımdan   dolayı   şimdilik   kısa   bir  belirlemeden   bulunarak  geçiyorum. 
Bugün  elimizden  bulunan  İngiliz,  Fransız,  Rus-Sovyet  ve  İran  arşiv belgeleri ve  ayrıca      Seyyid  Taha  döneminde  yaşıyan  Kürd şaysiyetlerin    anılarında  açık  bir  şekilde   görülüyor ki,      Seyyid Taha   1913  yılında     Bitlis’ta  baş gösteren       direnişi     Abdulrezak  Bedirxan,   Kamil Bedirxan ve  bir  çok  Kürd  din ulemasıyla birlikte   örgütleyen  Kürd   şahsiyetlerden biridir.   Yine     Seyyid Taha    Doğu Kürdistan’da    Simko ve  Abdulrezak  Bedirxan ile birlikte    Fars rejimine  karşı    Özgür bir Kürdistan  için   çalışan   bir  kaç  önder  kadrodan   biridir.   Bugün  Rus  arşiv belgelerinde   açık bir şekilde    öğreniyoruz ki,   Seyyid Taha    Birinci  Dünya  Savaşı  öncesi     Şeyh Abdulselam Barzani  ve Simko  ile birlikte   bağımsız  bir Kürdistan  için   pazarlık yapan ve  yardım almaya  çalışan  bir Kürd şahsiyetidir.   Seyyid   Taha   daha sonra      Türklerin  kurduğu bir    komplo neticesinde    Ruslar tarafından  tutuklanıyor.    Kürdlerin   Ruslara  karşı tavrı    sertleşinde  Ruslar  bir   araştırma  komisyonu kuruyor ve  Seyyid  Taha  hakkında    var  olan bilgilerin  yanlış  olduğunu    görüyor ve  serbest  bırakıyorlar.     Daha  sonraki  süreçte   Seyyid Taha ,  Mustafa  Kemal ve  Türk  Cumhuriyeti’nin     kurucu kadrosunu   idama  mahkum  eden    değerli Kürd şahsiyeti  Mustafa  Paşa Yamulki ile birlikte    Simko’yu ve  Şeyh Mahmud  Berzinci’yi     Türklere  karşı  bir  cephe de   toplama   girişimide bulunuyorlar.  Seyyid Taha ve  Mustafa Paşa  Yamulki(Türkler Nemrut Mustafa   diyorlar)    Türkleri   Kürdlerin  baş düşmanı  olarak görüyorlar. (Daha  detaylı bilgi  için  Mustafa Paşa Yamulki’nin  anısına   yazdığım  yazı serine bakınız)
Seyyid  Taha      Kürdistan’ı  özgürleştirmek  için      İngiltere’nın        yardımına     başvuruyor.  Fakat,  ne  yazık ki    o  dönemler  Kürd  liderleri arasında   birlik  olmadığından  dolayı bir  dizi  plan boşa  çıkıyor.   Şeyh Mahmud   Berzenci  önderliğindeki    Kürd  hareketi   İngiltere  ile  sorun   yaşarken   Kemalistler ve Bolşevikler   de   ortamı  kızıştırdılar.  Şeyh Mahmud’un    Kemalistlerle  girdiği ilişkiler ve imzaladığı antlaşmaya   karşı  çıkan   Seyyid Taha   ve  Mustafa  Paşa Yamulki   İngiltere’yi desteklediler.    Seyyid Taha     Özdemir Paşa’nın  önderliğindeki   Güney Kürdistan’daki  Türk   güçlerinin    dışarı atılmasında   büyük bir rolü  oldu.  Seyyid Taha   daha  sonra    Rewandiz  Kaymakamı oldu ve  Rewandiz’ı   Kürd  yurtseverlerinin    toplama  merkezi    haline getirdi.   Kürdlere   ilişkin    hesaplarını  kapatan    İngiltere   Seyyid Taha’dan  kurtulmak  için   İran Şahı ile anlaşarak    Şah  tarafından    Tahran’a  davet etmeyi sağladı.(1928)  Ve   daha  sonra   zehirleyerek  öldürdüler. 
Yeni Şafak  yazarı  Müfit   Yuksel’in   Kürdlerden  gizlediği   Seyyid  Taha’nın  çocuklarına  gelince     bazı   bilgileri   vermeye  çalışacağım.
Kürd  Ulusal  Liderlerinden    Şeyh Ubeydullah Nehri’nin  oğlu    Seyyid Muhammed  Sıdık’ın    oğulları:
1)Seyyid Taha Sani(İkinci)
2)Seyyid Reşid,
3)Seyyid  Şemseddin,
4)Seyyid  Musehaldin,
Seyyid Taha Sani(ikinci)nin erkek çocukları:
1)Seyyid  Muhammed  Sıdık Sani-ikinci-(Puşo)
2)Seyyid  Ubeydullah Sani(Tero)
3)Seyyid  Salih Darucan,
4)Seyyid  İzzedin(Çeto)
5)Seyyid  Ahmed,
6)Seyyid Haci Sani,
7)Seyyid Mazhar(Kerkes)
Seyyid Muhammed  Sıdık Sani’nin    erkek çocukları:
1)Seyyid  Kamuran,
2)Seyyid Xusrew,
3)Seyyid Perawez Teroş
4)Seyyid  Faruqi
Seyyid Darucan’ın  erkek çocukları:
1)Seyyid  İmadedin
2)Seyyid  Sami,
3)Seyyid  Egid,
Seyyid İzzeddin (Çeto)in erkek çocukları:
1)Seyyid Birzo,
2)Seyyid Feramerz,
3)Seyyid Aras,
Seyyid Ahmed’in çocukları:
1)Seyyid Taha(Çeko)
2)Seyyid  Hoşeng,
3)Seyyid  Ferheng,
4)Seyyid  Said
Seyyid  Haci Sani’nin  erkek çocukları:
1)Seyyid  İsmail,
2)Seyyid Abdulnasır,
3)Seyyid  Suleyman(Muhendis)
Seyyid  Mazhar(Kerkes)ın  erkek  çocukları:
1)Seyyid Nureddin,
2)Seyyid Gazi,
3)Seyyid Geylani,
4)Seyyid  Abdullah
Seyyid  Şemseddin’in  ise  erkek çocuğu:
1)Seyyid  Reşid,
Seyyid  Muslehddin’in  ise   çocukları:
1)Seyyid  Kazım Jajabadi,
2)Seyyid Enwer,
3)Seyyid Wahdeddin,
4)Seyyid  Reşid(     Şeyh  Ubeydullah Nehri ile    ilgili     yazı serisinde  gerekli kaynakları   vereceğim)
Şimdi 1960 yada 1961 yılında Türkiye dönen Seyyid Taha’nın çocuklarına gelelim.
8  Kasım  2008  tarihli   Türkiye  gazetesinin   verdiği  habere    göre   Mazhar Geylani   vefat  etmiş..
Ama   haber  çok  ilginç.
Haberin    ilginçliği      şöyle  “Büyük  İslam alimi  Seyyid   Abdulkadir Geylani  ve  Taha  Hakkari  Hazretlerinin  torunlarından   İhlas  Vakfının mensubu  Mazhar Geylani”  diye  kendisinden    söz ediliyor. (http://portal.tg.com.tr/haberdetay.aspx?haberid=392592#.ULI2M7T7lJF )
Tam    utanılacak  bir   durum.
Tamam Nehri Şeyhleri kendilerini Kadiri Tarikatının kurucusu Seyyid Abdülkadir Geylani (1078 - 1166) bağlıyorlar. Değerli Kürd araştırmacısı Giw Mukriyani “Soran Mirleri” üzerine olan çalışmasında onun Kürd asılı olduğunu verilerle ortaya koydu.
Tamam,   Seyyid   Mazhar(Kerkes)    Seyyid Taha  Hakkari’nin ailesinden   geliyor, ama    Seyyid  Kerkes’in     bir babası,   dedesi ve büyük dedeside  var.
Niçin   Seyyid  Kerkes’in babası    Seyyid Taha’dan  söz etmiyorlar? Çünkü   Kemalistlere  ve  Türk işgalçilerine  düşmandı.
Niçin    Kürdlüğü   ve  İslam  dinini  birleştiren,   Kürdistan’daki    dini azınlıklara  karşı  toleranslı   birleşik ve bağımsız  Kürdistan   önderlerinden    Şeyh Ubeydullah   Nehri’den   söz etmiyorlar.
Çünkü, Kürd direnişinin önderlerini unuturmaya çalışıyorlar.
Seyyid Mazhar’ın çocuklarına ilişkin verdiğim listede oğullarının biri Türkiye gazetesinin “Bilgi işlem servisinden Ubeydullah Geylani’dir”
Ubeydullah Geylani kendisine verilen bu ismin büyük dedesinin ismi olduğunu bilmiyormu?
Türkiye gazetesinin “bilgi işlem servisinde” çalışıyorsa dedesi Seyyid Taha hakkında bilgi veremiyor mu? Niçin bin yıl öncesini hatırlıyor ve dedesini hatırlamıyor?
Şeyh Kerkes’in diğer oğlu Qazi’de “İhlas Holding personelinden” olduğuna göre TGRT, Türkiye gazetesi ve tekellerinden bulunan diğer basın ve yayın organlarına sağlıklık bilgi veremezmiydi?
Mazhar Geylani’nin büyük oğlu Nureddin Geylani ise 13 Aralık 2006 da vefat etti. Mazhar Geylani’nin eşi Mahru Ana ise 22 Aralık 2011’de vefat etti.
Türk devletinin Kürdlere karşı yürütüğü zulüm ve vahşeti sürdükçe daha nelere tanık olacağız.
 
        
     
 
     
       
       
      