Gök gürleyip tufan koptuğunda zincirlerinden boşanmış vahşi bir at gibi dere boyu koşardım, yalınayak ve küçücük ellerimle. Sel sularının kavga edip devirdiği kocaman kaya ve on metreler boyundaki ağaçları seyretmekten büyük bir haz ve heyecan duyardım.
Kapkara bulutlar vadi boyu kuzeye koştukça, göz bebeklerimde şimşekler çakar, beynimin tam ortasında gök gürlerdi. Ve işte o zaman Tanrı öfkesinden gökler delirir, pamuk bulutlardaki su, sel olur çılgınlaşırdı. Dereler, nehirler kabarır, ruhum bedenimden taşardı.
Hiddeti bitince göklerin, köprüler yıkılmış, bentler devrilmiş olurdu ve sular usulca yataklarına çekilirdi. Ellerinde tahta çubuklarla akıllı insanlar da kıyıya vurmuş cansız bedenimi aramaya çıkardı. 5-6 yaşlarında bir çocuk olarak ben de toprak tümsek üstünde bir ağacın altına oturmuş o akıllı adamların budala halini seyrederdim.
İsyan süreçleri de o tufan anıdır benim için. Coşan sel sularına attığım ruhumu on binlerin isyan deryasında buldum. Kabarıp coştum ve sahile hınçla vurdum.
Üstüne çökmüş bir yıldız gibiyim şimdi. Geriye dönüp bakıyorum tarihle tükenmiş zamanıma.
Hiç unutmam. Karnımız ağrıdığında sırtımızda hep şifalı bir el dolaşırdı. “Min dî sey goştê sey xwar, deste min dermanê dila” (itin it etini yediği zamanı gördüm, ellerim yüreklerin ilacı) sözleri ruhumuzu deler geçerdi. İsyan seline kapıldığımız o süreçlerde itin it etini değil, insanın insan kanını içtiği ve içtikçe susadığı anları gördüm. Yüreğine acı indiğinde insanların, yazı diliyle elimi şefkatle sırtlarında dolaştırma isteğim bundandır.
Hüzünlüyüm bu aralar. Sanki on yıllar öncesinde sel sularına kattığım çocuk ruhum beni çağırıyor.
Şimdi göklerden yer küreye bakıyorum. Bir tufan ve insan seli, bentlerini yıkmış dünyanın. Hak diye inliyor toprak.
Ne Kemalizm’in Tunç-eli ne Molkoçoğlu Tayyip’in kılıcı, soluğunu kesemiyor isyanın. Bendi yıkılıyor TC'nin.
Gülen yüz ve çirkinleşen surat. Öpesim ve tüküresim geliyor.
Eli taş altındayken amcamın, örümceğe ördürdüğü DC tezi, şimdi paspas bezidir teyzemin elinde. DÖ barajını ise dün Beytüşşebap’ta dinamitledi Agit kardeşim.
Ve işte şimdi bendini yıkmış su, zincirlerinden boşanmış vahşi bir küheylanım.
Fars Körfezinde Hürmüz’e batan hançer, Afrin’den Akdeniz’le sevişen Asi’yim. Urmiye’de Serfiraz, Erdirumda Serdest’ım.
Kuzey'den Doğu'ya, Güney’den Batı'ya, yarasız, tel dikensizim.
İnsan kendisine verilen zamanı tüketir. Tükendiğinde zamanımız çekip gideriz, kaygısız ve kurgusuz.
Geride kalanlarla hüzünlüyüm.
Gitmeliyim…..
Hüseyin Turhallı
[email protected]
http://eu.kurdistan-post.eu/