Ülkemiz Kürdistan'ın güneyinde son yüzyılların en ileri kazanımları elde edildi. Aslında bu daha da ileri götürülebilirdi. Fakat o parçaya hükmeden KDP-YNK ikili iktidarları bunu engeledi. Devrimi daha ileri götürmek istemediler. İleri götürme niyetleride yoktur.
Bağımsız bir devlet yaratma koşulları varken paramparça olmuş Irak Arap devletini yeniden inşa etmeyi yeğlediler. YNK Genel Sekreteri ve şu an Irak devletbaşkanı Celal Talabani, “Kürt devleti imkansız ve gereksiz” deyip Iraklaştı.
KDP'nin yaklaşımı YNK'den farklı değildir.
KDP ve KRG Başkanı Mesud Barzani tarafından Kürd milletinin kendi kaderini tayin etmesi meselesi zaman zaman dile getirilir. Hatta Irak-KDP'sinin 13.Kongre sonrası Neçirvan Barzani'nin istediğimiz zaman bağımsızlık ilan ederiz açıklaması geldi.
Bu tür açıklamalar hayati önem taşısada arkası gelmez. Populist politikalar olduğu aşikar.
Zaman zaman bu tür gönülere su serpen açıklamalar yapmaktansa plan program ne onun gereği yapılır. Fakat görünen o ki, buna ilişkin bir plan-programlarının olmadığıdır.
Kerkük başta olmak üzere Kürdistan'dan koparılan topraklar sorunu bilinmeyene ertelenmiş durumda.
“Kerkük’ün kimliği Kürdistan’dır ve biz bu konuyu tartışmayız“ denilsede orta da bir sakatlık var. O halde neden 140. Madde? Gerçi bu maddenin uygulanmamasıda yılan hikayesine dönüştü ya.
“Kerkük’ün kimliği Kürdistan’dır“ eskiden beri tüm Kürdler tarafından dile getiriliyor. 2003 yılında kurtarılabilirdide. KDP ve YNK arasındaki düşmanlık bunu engeledi. Bugünde en büyük engel budur. Sorun bu her iki partinin anlaşamamasıdır. Her ne kadar çift başlılık konusunda çıkarları gereği de fakto olarak birlikte hareket etme zorunlulukları olsa da aralarındaki mücadele dinmiş değil. Aralarında milli bir siyaset temelinde bir birlik yok. Eğer Kerkük'te iki eğitim sistemi varsa ve sıradan bir ilkokul öğrenmeninin tayini konusunda akıl almaz kavgalar varsa bu koşullarda ortak bir milli politikadan bahsedilemez.
Bu türden sorunların yaşandığı bir ortam onları, Irak merkezi hükümetleri ile girilen anlaşmalarla telefisi bugüne kadar giderilemeyen sayısız taviz vermeye iter.
Başta Kerkük olmak üzere Kürdistan'dan koparılmış Kürdistan topraklarının kurtarılması mümkün olmaz. Her hükümet kurulduğunda bize söz verdiler denilerek bu hayati sorunlar habire geleceğe ertelenir. Sonuçta Irak Arapları güçlendikçe Kürdistan'da koparılan toprakların geri alınması o kadar zorlaşır. Irak merkezi devletini inşa etmede Kürdlerin payı düşünüldüğünde ne yaptık deyip düşünmek gerekmiyor mu?
KRG'nin elbette sayısız sorunları var. Onlardan ve de dış güçlerden kaynaklı olanları, güçlerinin yetiği ve yetmedikleri var. Bunun bilincindeyiz.
Fakat kabullenilemeyecek olan güçlerinin yetiklerini sürümcemede bıraktıklarıdır.
Daha hala çiftbaşlı iki merkezin varolması es geçilecek gibi değildir. Merkezi ulusal kurumlar oluşturulmamış. Oluşturma niyetleride yok. Varolanlar parti kurumlarıdır. Peşmerge, istihbarat, maliye, kültür başta olmak üzere milleti ilgilendiren tüm kurumlar KDP ve YNK tarafından çifte başlılık temelinde paylaşılmış durumdadır.
Milletin ve devletin kurumlarına dönüştürülmek istenmemektedirler. Silahlı güçler halka ve muhalif güçlere karşı kullanılmaktadır. Peşmerge ve istihbarat güçleri Latin Amerikadaki uyuşturucu baronların ve Afrikanın kabile yapılanmalarının güvenliğini icra etme gibi bir rol oynamaktadır.
Milli ordu kurulmadan kişiye veya patiye bağlı binlerce kişiden oluşan “özel kuvvet” neyin nesi? Kimin parasıyla bunlar finanse ediliyor? Kime karşı kullanılıyor?
Bu soruların cevabi verilirse KRG'nin şu an içinde bulunduğu kabulenilemez durum kendiliğinden açığa çıkar.
Kimse bunların dış düşmana karşı kullanılıyor demesin. Yok öyle bir şey.
Sahi kimdir bu dış düşman? Türkiye mi? İran mı? Suriye mi? Hayır! Peki bunlar dış düşman görülmediğine göre kimdir bu dış düşman? KDP ve YNK sorumlularına sorulursa onlar “büyük abı” oluyorlar.
Suriye kaynıyor. Güney Kürd önderliğin Suriye politikası nedir bilen var mı? Bilinen Celal Talabani'nin Beşar Esed”e ilettiği desteğimiz seninledir. Oysa tıpkı Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de Kürdler özgürleşebilir. Bir statükoya ulaşabilir. Bu da biraz Güney önderliğin girişimlerine bağlı.
Fakat onları bu durum pek ilgilendirmiyor. Çünkü Süleymaniye'de başlayan ve yaygınlaşan halk hareketin arkasında “dış kışkırtma” keşfiyle meşkuller. Mevcut yönetimin Türkiye, İran ve Suriye ile ilişkilerinin derinliğine bakıldığında kimin “dış” destekli olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. İlişkiler öylesine sarmalanmış ki, Kürdistan'ın diğer parçaları kendileri tarafından kullanılması gereken birer meta haline gelmiştir. Güney yönetiminin Kürdistan'ın diğer parçalarının sorunları ile ilgili bir plan projeleri yoktur. Öyle bir niyetleride yoktur. Bunun ötesi bir engel haline gelmiştir.
Bunun bir sürü nedeni var. Parçalanmışlık ve Kürdistan coğrafyasının düşman tarafından sarılmışlığı en büyük handikap olarak baz alınabilinir. Bundan kaynaklı Kürd siyasi aranasında egemen bir görüş haline gelen parçacı güçler gemisini kurtaran kaptandır misali kendi parçalarının çıkarı için diğer parçalardaki politik güçleri imha edecek kadar ileri gidebilecek pratik sahipleridirler.
Bugünde güneyli güçlerin diğer parçalardaki siyasi güçlere yaklaşımı değişmemiştir.
Güneyli iktidar güçleri Kürd millet düşmanı sömürgecilerimizle içiçe geçmişlerdir. Güney'deki Türk ordu birlikleri karşısında bir politikaları yoktur. Onları oradan söküp atmak için bir girişimleri yoktur. Güney iktidar güçleri bu konularla pek ilgilenmiyor. Türklerle birlikte Güneydeki zenginlikleri nasıl paylaşırız derdindeler. Verdikleri tavizlerle ekonomi Türklerin eline geçmiştir. Kendi paylarına düşenide Kürdistan'da değil, Türkiye'ye aktarmaktadırlar. Eğitim ha keza. Güney iktidar güçlerince bilinçli olarak Türk hayranlığı geliştirilmektedir. Açılan Gülen okullarıyla Türk-İslam sentezi empoze edilerek Kürd devşirilmektedir. Özeliklede iktidarda olan güçlerin çocukları bu eğitimden geçmektedir. Öyle bir durum oluşmuş ki, Kürdistan'ın Kuzeyi'ne ilişkin Ankara'da yasak olan Hewler'de de yasak hale gelmiştir.
Bunlar bile baz alındığında Güney iktidar güçlerinin diğer parçalardaki güçlere yaklaşımı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu şuna davetiye çıkarmaktadır. Çıkarlarına ters düşecek her girişimi sömürgecilerimizle birlikte ortadan kaldırmaktan bir an teredüt etmeyeceklerdir.
Güneyli politik güçlerin Kürdistan'ın diğer parçalarına karşı zere kadar ilgileri yoktur. Dün de yoktu, bugünde yoktur. Bugünden sonra hiçte olacağına benzemiyor. Nedeni çok basit.
Petrol denizi üzerine oturmuşlar. Bunu güney halkı ile paylaşmıyorlar. Diğer parçalarla haydi haydi paylaşmak istemezler. Hatta ele geçirdikleri mevzileri kaybetmemek adına diğer parçalar alehine o parçaları denetimine almış sömürgeci devletlerle her türlü anlaşmayı gözünü kırpmadan yaparlar. Ki yapmışlarda. Yapmayı siyaset edinmişler.
Bunun esas nedeni iktidar ve paranın paylaşılmak istenmemesidir. Daha açıkcası devlet olmak istememeleridir. Kişi, aile, aşiret ve parti çıkarları millet çıkarlarının üstünde tutulmasıdır. Paranın henüz devletin maliyesinin değil mevcut iki parti-KDP ve YNK denetiminden oluşunun nedenide budur. Durum bu oluncada kontrol edilmesi mümkün olmuyor. Parti yönetimleri istediği gibi kullanabiliyor.
Doğaldır ki, bu sistemde haksız kazanç elde etme ortamı daha fazla. Bu da her iki parti yönetiminin işine geliyor. Bu ortam da onlar kazanırken Kürd milleti kaybediyor. Devlet organlarının oluşturulması ve oturtulması bu vesileyle bilinmeyen bir geleceğe erteleniyor.
Dış düşmanlarında istediği tam da budur.
Güney yönetimi sadece işaret ettiğim bu birkaç boyutu ile ele alındığında Kürdistan'ın geneli için umut vermiyor. Vermediği gibi engel duruma gelmiştir. İzledikleri siyaset bunu gösteriyor. KDP ve KRG Başkanı Mesud Barzani'nin Kuzeyli Kürdlere AKP'yi destekleyin, YNK Sekreteri ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin Beşar Esed'e desteğimiz seninledir mesajı düşündürücü değil midir?
Kürd devrimi boğduruldu.
Diğer parçalardaki siyasi güçlerin Güneyin siyasal güçlerini yeniden değerlendirme zaruriyeti doğmuştur diyeceğim, ama kimki bunlar sorusu yakıcılığını dayatıyor. Görünen o ki, diğer parçalardaki siyasi güçler Kürd millet çıkarları temelinde siyaset üreteceklerine Güney iktidar güçlerinden ne kadar dolar kapabilirim hesabiyla kapılarından şeltesini sermişler. Para alan emirde alır desturu gereği bu arpacılar Güneyli iktidar güçlerin çerçevesini çizdiği sınırlar dışına çıkamazlar.
Resim budur. Bu resimde Kürdlerin millet olmadan doğan hakların elde edilmesi yoktur. Sömürgecilerin kapı eşiğinde dilencilik vardır. Gerçi ayrı bir yazının konusu, ama geçerken belirteyim son günlerde gümdeme getirilen “ulusal kongre” esprisi bu mantığın sonucudur. Kürd millet egemenliğini bu kez Kürdler eliyle sömürgecilerimize teslimini öngören bir projedir.
5 Haziran 2011