بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 18 March 2011

Kürd milletinin durumu ortada. Tarihi de. Sömürgecilerimizin ve dünya tiranlarının anti-Kürd uygulamaları ve arkasından ikiyüzlülükleri ve aldatan yalanları da.

Orta da bir gerçeklik var. Bir meşruiyet var.

Kürd-Kürdistan gerçekliği ve meşruiyeti.

Bu realite düşmanlarımız tarafından kabul görmüyor. “Tek tek”ler içine hapsedilerek yok sayılıyor.

Kürdistanı işgal eden, Kürd millet egemenliğini gasbeden güçler henüz bu coğrafyanın ismini bile bilmeden binlerce yıl önce Kürdler bu coğrafyada yaşıyordu.

Sonradan istenmeyen zoraki misafirler ardı ardı gelmeye başladı. İşgal, katliam ve soygun başladı. Gelenler o kadar barbardı ki, yerli halka etmediği kötülük bırakmadı. Derken icraatları ile yerli halkın üzerinde egemenlik kurdular. Bir statüko oluşturdular. Bu durum dünya tiranlarınında işine geldi.

O günden sonra Kürdlerin her başkaldırısında dünya tiranları Kürdlere karşı işgal güçlerini destekledi. Bugünde desteklemektedirler.

Zaten Kürdistan sorununun bugüne kadar çözümsüz kalmasının ana sebebi Kürdlerin bir tarafta, dünyanın bir tarafta oluşlarıdır.

Bu durum Kürd siyasal güçlerini çok geri istemlere mahkum etmesine yol açmıştır.

Yer yüzünde devlet kurmayan çok az millet kaldı. Bunların içinde coğrafya ve nüfuz olarak en büyük Kürdler olmaktadır.

Bunca büyüklüğe, nüfuz kalabaklığına, tabiatın her nimetinin varolmasına, bedeli ağır bir mücadele verilmesine karşın bir türlü devlet olunamadı.

Dünyaya şekil veren karar kılıcılar Kürd-Kürdistan'a dayatılan statükonun değişmesini istemedikleri gibi Kürdistanlı siyasal çevrelerin ağırlıklı kesimide bunu “imkansız ve gereksiz” olarak dile getirmektedir.

Millet olmadan doğan doğal hakları istemeden öte kırıntılar programlaştırılmaktadır. Bunu bir tarafa itmiş, Türk egemenlik sistemini demokratikleştirme mücadelesini kendilerine görev edinmektedirler.

Onbinlik nüfuza sahip topluluklar devlet kurarlarken nüfuzu 50 milyon olduğu iddia edilen koca bir millet için sıradan istemler bile çoşkuyla karşılanmaktadır. Bu sıradan haklar gündeme geldiğinde sanki devrim olmuş havasına girilmektedir.

Bırakalım sömürgeci sistem tarafından verilen kimi haklar, sistemin sıradan bir yetkilinin dönem politikalarına uygun sarfettiği bir söz bile bu Kürd siyasal çevrelerinde aylarca tartışma konusu edilmekte ve bir “değişim” havası estirilmektedir.

Yıllardır sistem Kürdleri bu psikoloji içinde yönetti. Bugünde olan biten budur.

Sistemin farklı kanatları arasında süren iktidar mücadelesinde tüm kesimler Kürdlerin desteğine ihtiyaç duymaktadır. Maalesef Kürdler bu oyuna gelmektedir. Orta da Kürdler lehine olumlu bir gelişmenin emaresi yokken sistemin farklı kanatlarının sarfetiği birkaç söze tav olmaktan kendilerini kurtaramiyorlar. Sistemin her kanatıda kendine koltuk deyneği Kürdler bukmakta zorlanmiyor.

Kimi Kürdler kışla, kimiside camici Türk siyasetinin peşine düşmüşlerdir. İşin tuhaf tarafı bu güçler birbirlerini “işbirlikçilik”le suçlamaktadır. Öyle bir bilgi kirliliği oluşturulmuş ki, Kürdler arasında kimin hain, kimin sayın, kimin işbirlikçi, kimi yurtsever olduğu birbirine karışmıştır. Yurtsever hain, sayın hain olabildiği gibi bunun terside olabilmektedir. Burada güç kimdeyse üste çıkmaktadır.

Bu, Türk egemenlik sistemin bilinçli olarak bu kesimlere empoze ettiği bir politikadır. Türk egemenlik sistemini toptan rededen Kürd milli siyaseti oluşmadığı sürecede bu yanılsamalı durum devam edecektir. Kürdlerin açmazı buradadır. Bunu ne zaman aşarlar bilemem ama sömürgeci sistem yasal sınırları içinde hapsedilmiş Kürd politikası verenlerin niyeti ne olursa olsun sistemin değirmenine su taşıyacaklardır. Bunun adı da “Kürt politikası” olmaktadır.

Hayır efendim!

Kürdlerin millet olmasından doğan doğal haklarının politikası dışında sistem içi oluşturulan politikalar Kürd politikası olamaz.

Türk devletiyle, bayrağıyla, ulusal marşıyla, diliyle bir sorunumuz yok” diyenler Kürd milli politikacısı olamaz.

Türkiye” denilen hata ülkeye “ülkemiz”, Kürd-Kürdistan'ı beyninden ve kalbinde bölen sınırlara “saygıyız” diyenler Kürd milli politikakısı olamaz.

Türk ırk meclisine gidip o ırkçı yemini içerek Kürd milli politikacısı olunamaz.

Kürt milliyetcisi değiliz. Türkiye'yi bölme diye bir politikamız yok” diyenlerin Kürd milli politikasıyla bir alakası yoktur.

Biz ilegal örgüt kurmadık. Türk devletine karşı silaha baş vurmadık” diyenlerin Kürd milli politikasıyla uzaktan yakından bir yakınlığı yoktur.

Elbette her Kürd'ün ilahi bir ilegal örgüt kurması veya üyesi olması, silaha baş vurması gerekmiyor. Fakat şu da biliniyor ki, sömürgeci sistem Kürdlere ilegal mücadele ve silaha baş vurma dışında başka bir yok bırakmamıştır. Tersi iddia edilemeyeceğine göre bu çevrelerin bu tutumu Kürdlerin sömürgeciliğe karşı baş vurdukları her yol ve yöntemin meşruluğu tartışma konusu yapar. Bunu yapma Kürd milli politikacılarının işi olmaması gerekir.

Bu nedenle Kürd milli politikacısı olunmak isteniliyorsa sarfedilecek sözlerine dikkat edilmesi gerekiyor. Aslında en doğrusu konuşmamaktır. İlahi konuşacaklarsa düşmanın değil, Kürdlerin işitmek istediği sözleri sarfetmeleri gerekiyor. Ve konuşurken kişi kendi konumuna neyi uygun buluyorsa söylemelidir. Ama bizimkiler kendilerini ne zanediyorlarsa ağızlarını açtıklarında “Kürdler böyle düşünüyor” eklemeyi ahlak ediniyorlar. Bu hoş bir durum değildir.

Bunları niye söylüyorum?

Son dönemlerde bazı Kürd şahsiyetleri etrafında “ülkeye dönüş” meselesi gündeme geldi. Çok nahoş söylemler ortalığa saçıldı. Kimi kişi gerçekten Kürd milli politikacısı misyonuna uygun olmayan söylem sahibi oldu. Kimi de Kürd milli politikacı duruşunu sergiledi. Ama tümü de ülkeye dönüyoruz dedi. Burada bir sakınca yok. Fakat ihanet doğru ile yanlışı ayırmaksızın hepsini “işbirlikcilik”le suçladı. Bu doğru değildir. Fakat elden ne gilir? İhanetin görevi de budur. Kendi ihanetlerini örtbas etmenin yolunu dünden bügüne böyle görüyorlar.

Kişi olarak konumumdan dolayı legal yollardan ülkeye dönecek en son kişilerden biriyim. Bunu baz alarak gidebileceklere “sen niye gidiyorsunda, ben niye gidemiyorum” demeyi ne siyaseten, ne ahlaken doğru bulmuyorum.

Mücadele içindeki konumu ne olursa olsun ülkeye gitme koşulları olan Kürd politikacıların ülkeye dönmelerini doğru bulur ve savunurum.

Yalnız burada bir şeye dikkat çekmek istiyorum.

Ülkeye dönecek olanların eğer Kürd milli politikası yapacaklarsa Türk egemenlik sistem sahiplerinin işitmek istediği sözlerden kendilerini sakınmalarıdır. İkincisi, kişi olarak konumları göz önünde bulundurmalarıdır. Mevcut koşullar onların dönüşü için müsait mi, değil mi mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Kuşkusuz gidenler karşılaşacakları rizukoları göğüslemeyi peşinen kabulenmişlerdir. Fakat sistem sahiplerinin sözlerinede güvenmemeleri önemle belirtmek isterim. Sistemi anlatmaya gerek yok. Çekmecelerindeki oyunlarıda.

Biz aldatılan ve ağzı yanan bir milletin fertleriyiz. Sistem sahiplerinin sözlerine kanarak düşman sahasına inildiğinde telafisi olmayan kayıplar vermişiz. Bunlar bilinmiyor değil. Temenim ülkeye dönmüş ve dönecek olanların bu durumu bilinçe çıkardıklarıdır.

Millet olarak o kadar çok aldatıldık ki, bunu unutmayalım.

Unutulmasın ki; barbarlığın, vahşetin kol gezdiği sahaya gidiliyor.

17 Mart 2011

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.