بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

Kürd-Türk Halleri!


CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş, Kocaeli'ndeki parti toplantısında: "Kürtler sonuçta bize ilgi göstereceklerdir. Yeni politikalar geliştiriyoruz. Kürtler eninde sonunda bizim kucağımıza oturacaklar" dedi.

Kimi Kürd çevreleri nasırına basılmış misali cıyak cıyak bağırdı. Niye bağırıyoruz diye düşündüklerini sanmıyorum. Sanmıyorum, çünkü en çok çığırtkanlık yapanlar ya Türk'ün kucağındaydı, ya da aday adaylığını koyanlardı.

Türk'ün kucağında oturmayı yaşam edinenler ihanet çevreleriine yerleri hatırlatıldığında kızmaları şuna benzer. Oruspo'ya oruspo, pezevenge pezeveng dediğinde gösterdikleri tepkiyi göstermektedirler.

Başkalarının hatırlatmasına gerek yok. Kendileri aynaya bakarlarsa kimin kucağında olduklarını görürler. Kötü bir şeyse vaz geçerler. Eh bulundukları yer hoşlarına gidiyor. Çok sevmişler. O halde kepazeliklerini birileri hatırlattıklarında niye cıyak cıyak bağırıyorlar? Bağırdıklarında namuslu mu oluyorlar? Hayır! Sadece fahişeleri ounuyorlar o kadar.

Niyeti, hesabı ne olursa olsun, her kim ki; Türk egemenlik sistemin şu veya bu kanadını Kürdlere adres gösterirse bunun ihanet olduğu bilinmelidir. Bu rolü oynayan sürüce Kürd var. Onlar ihanet çukurunda debeliye dursun, Kürd yurtseverin görevide bunu deşifre etmektir.

Kürd-Kürdistan sorununa karşı CHP'nin tutum ve uykulamaları belli. Kürdistan'da işlenen katliamların tamamına yakının icraatcıları CHP'dir. Bugünde aynı tutumun sahibidir. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen bunu açıkça dilendirdi. “Tunceli gibi yapılmalı” ve “O zaman kimse anaların gözyaşından bahsetmiyordu” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bunu canı gönülden alkışladı. Kendisi de Dersimli olan Kılıçdaroğlu'nun alkışladığı, Türk Dışişleri eski Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in; “Yediden yetmişe kestik, mağaralara sığınmış olanları da gaz bombaları kullanarak fareler gibi zehirledik” dediği Dersim katliamıydı.

Şapka düşmüş kel görünmüştü. Kokusu etrafa saçınca Kemal Kılıçdaroğlu: “Ben o zaman daha doğmamıştım!...Devrim dönemlerinde bu tür şeyler olur!” açıklamaıyla Onur Öymen'in kaşını yapayım derken kırdığı putla kendi gözünü çıkardı. O gözünü çıkara dursun kimi çevreler onu badem gözlü görmeye devam etmektedir. Türk Anayasası'nın kismi değişimi için yapılan referandum da Dersimlilerin tutumu ilginçtir. Bu ilginçliğin seçimlerede yansıyacağı kesindir. Peki bu Türk'ün kucağına oturma değil de nedir?

Sorun elbette CHP ile sınırlı değil. Türk egemenlik sistemi ile Kürd milleti arasındaki sorundur. Sistemin hangi kanadına bakarsanız bakın, Kürdlere karşı izledikleri politıka ve uygulamaları özde aynı olduğu görülür. Olan politikanında inkar ve imha olduğuda bilinir. Buna rağmen Kürdlerin kimi kesimleri Türklerin kucağında çıkmaz. Bu CHP olur, DP olur, AP olur, MHP, TKP, İP, ANAP... ve AKP olur. Ama her halükarda olur. Bu Kürd'ün Türk'ün kucağına oturması değil de nedir?

Bakınız!

AKP sistemin diğer kanatları ile iktidar kavgasında bazı çevrelerin desteğini almak için ballı parmağını -siz bunu zehirli olarak okuyabilirsiniz- salayınca kimi çevrelerin ağzının suyu aktı. Türk tvlerine arz-ı endam edenlerden mi bahesedeyim, gazetelerinde manşetlere çıkanları mı diyeyim, gaza gelip bavulunu hazırlayan mültecileri mi sayayım bilmiyorum ama görünen o ki, Türk'ün kucağında oturmaya o kadar hevesli var ki, düşman başına. Bu rezalet hatırlatıldığında kimi hastalıklı kişiler “bizi kıskanıyorlar” diyecek kadar gülünçlükler sergiledi. Neye inanç getiriyorsanız getirin, o inanç gücü kimseyi bu hallere düşürmesin.

AKP'ye hiçte hak etmediği ve etmeyeceği bir paye biçtiler. Türkiye'nin demokratikleşeceği ve “Kürt sorunu”nun çözüleceği beklntisi içine girdiler. Anlaşılan tarihte ders alınmadığıdır. İran'daki gelişmelerden ders çıkarılmadığıdır. İran Şahı Rıza Pehlevi'nin gitmesi ve Humeyni'nin gelmesiyle ülkeye demokrasi geleceği sanılmıştı. Şah karşıtı tüm muhalif güçler Humeyni'ye sonsuz destek sunmuştu.

Sonra ne oldu? Hepimizin gördüğü gibi Humeyni iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra ilk iş olarak kendisini destekleyen solcuları, demokratları, liberalleri, başta Kürdler olmak üzere farklı etnik yapıların dinamiklerini hapislere doldurdu, ipe çekti, kurşuna dizdi. Kimsenin konuşamayacağı katı bir şeriat devletini kurdu.

AKP zihniyetinin onlardan farklı olacağını kim iddia edebilir? Kürd millet hakları konusundaki söylem ve uygulamalarına bakıldığında Humeyni'nin Kürdlere yaptığından pek bir farkı yoktur.

Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaret ettiği Kars’ta İnsanlık Anıtı’na ucube“ ve “yıkıla” demesi Afganistan'daki Budist tapınaklarını topa tutup yok eden El-Kaide teröristlerin izleyicisi olduklarını görmemek için aptal olmak lazım. Bu aptalığı yapan o kadar kesim var ki, AKP kurmayları bile şaşırdı. Bundan cesaret alarak ajandalarında ne varsa gizlemeden açıkça dilendirmektende çekinmiyorlar.

Bir gazetecinin “demokratik özerklik konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan; “Akıl almaz şeyler gündeme getiriliyor. Bu tür durumlara karşı milletçe el ele, omuz omuza durmamız gerekiyor. Zira biz 780 bin kilometre karelik vatan topraklarında herhangi bir operasyona, herhangi bir ameliyata biz müsaade edemeyiz, tarihe bunun hesabını veremeyiz” dedi.

AKP Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik: "Son özerklik tartışmalarını, resmi dilin iki dilli olması tartışmalarını, ben Türkiye'deki gerçek demokratikleşme sürecine, gerçek açık toplum arayışlarına suikast teşebbüsü olarak görüyorum" dedi.

Türk mahkemesi Kürdçeyi “bilinmeyen bir dil” diye niteledi.

Kürşat Tüzmen: "Bu bayrağın altında yaşayıp bu ülkenin suyunu ekmeğini paylaşan insanların bu bayrağı kabul etmemesi gibi bir şerefsizlik varsa, o zaman biz onlara diyoruz ki, onlar şerefsizdir. Bunların hangi kurum ve kuruluşlara uzantıları, kim nerede olursa olsun hangi mevkide olursa olsun onlarda şerefsizdir" dedi.

Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; “Önemli olan terörü gündemden çıkarmak. Ve asla taviz vermeden bunu yapabilmek. Sen devletsin, bu konuda ki metodu uzmanlar bilir. Komutanlar, istihbarat, emniyet, güvenlik mensupları metodu belirler. Bunlar tavsiyelerini yapar. Öyle tartışmalar yapılıyor ki, devletin elini kolunu bağlıyor. Benim önümdeki hedef, terör örgütünün tasfiyesi. Terör örgütüyle asla pazarlık yapılmaz. Devlet pazarlık yapmaz.“

Elbette söylenenler sadece bunlarla sınırlı değildir. Bunlara benzer sayısız söylem var. Söylemlerin ötesinde uygulamaları var.

Hani “sayın” dedikleri Türk-islam sentez savunucuları başta Türk Başbakanı ve yol arkadaşları demokrasinin çıtasını yükseltecekti?

Kürt sorununu çözecek”lerdi?

Yetmez, ama evet”ci kesim bu olup bitenler karşısında tut yemiş bülbül kesilmişler. Sahi Türk Anayasasının kısmi değişikliği için yapılacak referandum sürecinde sokağa çıkıp pangart açanlar, konferans verenler, günde birkaç makale yazanlar şimdi dilini mi yuttu?

Evet biz demiştik. Yapmayın etmeyin beyler. Yarında söyleyecek bir sözünüz olsun. Yok ilahi Türk egemenlik sistemin şu veya bu kanadının kocağına oturacaklar. Gerçi bu zevatın siyasi mücadele tarihleri incelendiğinde bu rolü daima oynadıkları görülür. Referandum sürecindeki tutumlarının bir istisna olmadığını da bu vesileyle belirtelim.

Bu politıka kurt kapanıdır. İster AKP, ister CHP ve isterse Türk ile başlayan ve biten her ne kuzulkurtsa yapılacak dirsek teması Kürd milletinin idam fermanına yol açar.

Kürdlerin Türk egemenlik sistem sahiplerinin farklı kanatları arasında tercih etme lüksleri yoktur. Bu kanatların Kürd-Kürdistan sorunu karşısında bırakın özde bir farkları olsun, biçimsel olarak bile bir farkları yoktur. Kimilerinin bu kanatlardan birisinin Kürd millet lehine bir iyileştirme yapacakları beklentisi kendi kendilerini kandırmaktan başka bir anlamı yoktur.

Bilinen bir gerçek var ki, Türk egemenlik sistemi bir korku imparatorluğudur. Yok olan “bir ulus yaratma”nın sonucu doğan korkudur. Anayasasına koydukları “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”, “vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu” ve buradan “tek millet”, “tek devlet”, “tek bayrak”, “tek dil” şeklinde egemen kılınan tekçi otoriter faşist sistemin kutsanması boşuna değildir. Her ne pahasına olursa olsun sistem korunmaya çalışacaktır. Sistemin tüm kanatlarının yaptığı budur.

Yasaklayarak, susturarak, korkutarak bir korku imparatorluğu kuruldu.

Kimi sorabilir!

Nereye kadar?

Cevabı belli.

Gittiği yere kadar.

Eh ne olmuş mu diyelim? Beterin beteri var deyip “unutuk gitti” mi demek lazım? Elbette değil. Bunun bir bedeli olmalı. Suçlu işlediği suçun bedelini ödemese aynı türden suçların yolda olduğunu bilmek gerekir.

Dahası işlenen suçlar sıradan olmayıp soykırım gibi bir insanlık suçudur. Kimsenin “biz unuttuk” deme hakkı yoktur. Diyen varsa da, ki vardırlar. Türk'ün kocağında yuva yapmışlardır. Siyasi kimlikleri kirlidir. Elleri Kürd kanı ile yıkanmıştır. İhanet çukurunda Kürd kanı ile besleniyorlar. O kadar kirlenmişler ki, düşmanın karşısında yalakalaştıkça yalakalaşıyorlar.

Burada Kürd aydın ve siyasetcisinin önünde yerine getirilmesi gereken önemli bir görev vardır. Nedir bu? Kürdler tarih boyunca soykırımlardan geçmiştir. Bunların belgeleri dünyanın şurasına burasına serpişmiştir. Görev bunlara ulaşmak, didiklemek, bir dosya hazırlayarak Kürd milli tezini oluşturmaktır.

Türkler, Farisiler, Araplar ve Ermeniler Kürd soykırımını gerçekleştirdiklerini dünya devletleri biliyordu. Fakat görmemezlikten gelerek sessiz kalıyordu. Engelemek bir yana soykırım yapanları her alanda destekliyordu. Bunun sayısız belgesi var. Mesele bunları derleyip toplamaktır. Kürd milletinin ihanet odaklarının dediği gibi “biz bunları unutuk” deme lüksü yoktur.

Köyler yakılıyor, yıkılıyor boşaltılıyordu. Faili devlet cinayetleri işleniyordu. Kürd insanı ya evinde, ya iş yerinde veya sokakta yürürken insanların gözü önünde zorla alınıyor, alıp götürülüyordu. Araya pek zaman geçmeden cesedi ya bir köprü altında, ya bir çöplükte ortaya çıkıyordu. Ortaya çıkmayanlarında sonradan açığa çıktığı gibi ya kalorifer dairelerinde yakılıyor, ya da asit kuyularında eritiliyordu.

Uzun bir süreden beridir Kürdistan'da toplu mezarlar mantar gibi bitiyor. Yapılan sadece açılıp kapanmasıdır. Şimdiye kadar hiçbir sorumlu hakkında bir soruşturma olmadı. Olacağıda yok. Yakında Türk egemenlik sistemini tanıyanlar bilir ki, sistemin mayası kirli. Sistem sivili ve resmisiyle kirli olduğu gibi, yüzyıldır yönettiği toplumuda kirletmiş.

Kuşkusuz insanlıkdışı uygulamalara uğramış sadece Kürdler değildir. Fakat Kürdlerin diğer toplumlardan farkı daha hala aynı uygulamalara uğradığıdır. Yanısıra diğer toplum ve milletler devletleşirken, Kürdlerin hala ülkelerinin bölünmüş ve işgal altında oluşudur. Bu nedenle hala soykırımlardan geçtiğidir.

Tarihimize baktığımızda bir milletin başına gelebilecek tüm olumsuzlukların Kürd milletinin başına geldiğini görürüz. Bunun esas nedeni Kürd milletinin kendi milli devletine sahip olamayışıdır. Buradan çıkarılacak en önemli ders Kürd milletini bir devlet sahibi etmektir. Bundan sonra başına gelebilecek muhtemel felaketleri önleme ve bertaraf etmenin yolu buradan geçtiğini görmeliyiz.

Gerçeklik bu olmasına rağmen ülkemizi işgal eden ve milletimizin egemenlik hakkını gasbeden ve onun milletimiz içindeki ihanet odaklarının elbirliği ile tüm güçlerini seferber ederek önlemek istediği de budur.

Kimileri de onları bir adım takip ederek “devlet kurmanın dışında her şeyi tartışabiliriz” demektedir.

Neymiş efendim? “Koşulları yokmuş”(!)

Sanki savundukları hedeflerin koşulları varmış(!)

Bugün koşulları yokmuş denilip Kürd millet hakları förmüle edilmiyecek mi? Her çağdaş milletin sahip olduğu haklar Kürd milleti için istenmeyecek mi? Bunlar programlaştırılmayacak mı? Uğrunda mücadele edilmeyecek mi? Kürdleri bağımsızlığa ulaştırmak için koşullar yaratılmaya çalışılmayacak mı?

İşte o birileri “koşullar yok” diye empoze ettikleri bizim düşman, onların “kardeş” bildikleri Türk egemenlik sahiplerinden yerine getirin ricaları olmaktadır. Bu birilerinin niyeti ne olursa olsun verdikleri çabaları Kürd milletini devletsiz bırakıp köle statükosunun devamını sağlamaya hizmet etmektedir.

Düşünürümde sahi bu kimi Kürd kesimleri saran bu Türk hayranlığı nereden geliyor? İnsan milletinin can düşmanına bu kadar mı sevdalanır? Hiç mi tarihlerinde ders çıkarmazlar? Bu bir yana, şu an yaşananlara bakmıyorlar mı? Sistemin inkar ve imha politıkasında dört nala devam edildiğini görmüyorlar mı? Yaşanan bunca gerçekliğe karşın bu kimilerin Türk egemenlik sahiplerine güveni nereden geliyor? Bir emere mı var? Kendilerine bir güvence mi verildi? Bunların hiç birisinin olmadığını biliyoruz. Çünkü her iki tarafıda çok iyi tanıyoruz. Türk tarafın inkar ve imhadan, kimi Kürd çevrelerinde Türklerin kucağından oturmaktan vazgeçmeyeceği geçmiş ve şu an izledikleri politıkalarından biliyoruz.

9 Şubat 2011

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.