Güzel insan Ferit Uzun'un katledilişinin üzerinde 32 yıl geçti.
Ne unutuldu, ne unuturabildiler.
Sebebine gelince ne sıradan, ne de tesadüfi bir ölümdü.
Bu ölümün şifrelerini milletçe çözemedik. Çözemediğimiz için de sistem ve tetikçilerinin danışıklı kirli savaşından onbinleri aşan Kürd evladını yitirildik. Kürdistan'ın harabeye dönüştürülmesini engeleyemedik.
Ferit'in katledilişi Türk egemenlik sistemin yüzyılların biriken Kürd milletinin düşmanlarına duyduğu kin ve öfkesinin dipten uğuldayarak Kürd milli potasında örgütlenmeye yüz tuttuğu bir süreçte bir plan dahilinde tasviyeyi devreye koymanın stardıydı.
Türk egemenlik sistem sahiplerinin; “bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” anlayışı gereği “Kürt Kemalist Hareketi”ni kurdu.
Önceli Kürd hareketleri gerici, işbirlikçi ve ihanet olarak tanımlandı.
Varolanlar da, sistemin kurdukları örgütler olduğu iddia edildi.
Sistemin kucağında beslenen, palazlanan, “paraysa para, kadınsa kadın, entekletüel birikimse o” sunularak yaratılan Apocu kontra örgüt Kürd halkının üzerine saldırtıldı.
Önlerine keskin bir söylem ve tetikçi bir pratik konuldu.
Buradan hareketle “ajanlaşmış birey ve yapılara karşı silahlı yönelim” mantığı ile ortadan kaldırma planı adım adım uygulandı.
Allattin Kapan, Mustafa Çamlıbel, Ferit Uzun, Alirıza Koşar, Hakı Karer, Çetin Güngör, Enver Ata, Saime Aşkın, Lamia Baksı, Mehmet Şener... ile süren cinayetler peşpeşe geldi.
Bu zincir uzadıkça uzadı.
Nerede bir Ferit varsa vuruldu.
Kendi iddialarına göre iç infazlar yoluyla 15 bin Kürd genci katledildi. Bir o kadarını devlete öldürttü.
Bir taraftan Kürd önder ve militanları birer birer ortadan kaldırılırken, diğer yandan bir aşiretin tetikçiliği yapılarak bir diğer Kürd aşiretine karşı yok etme devreye konuldu.
Bir taraftan Kürdler birbirine düşman ettirildi, diğer yandan da işlediği cinayetlerle bir korku imparatorluğunu kurdu.
Kimi Apocu askeri ve siyasi tetikçi, kimi koltuk deyneği oldu.
“Bıjı serok” sloganları eşliğinde “halk PKK'dir, PKK Apo'dur” çığırtkanlığıyla kontra A. Öcalan'ı Kürd halkının başına bela edildi.
Bugünlere gelindi.
Daha önce “kurşuna adres sorulmaz” ile perekende kadledilen Kürdler şimdi de, “barış görüşmeleri” dedikleri rezaletle millet olarak toptan katledilmeye çalışılmaktadır.
Kontra örgütün bu güce ulaşmasında çabası olanların bir kısmı herkesten önce kendileri de, onun hışmına uğradılar.
Kimi canıyla, kimi onuruyla bunun bedelini ağır ödedi.
Kimi de arazi oldu.
Geri de tabiat ve insanıyla tarumar edilen Kürdistan kaldı.
Bu bir insanlık suçudur. Eski-yeni askeri ve siyasi Apocu komiserler ve bunu önlelemeyen diğer Kürd aktörlerin boynunda asılıdır.
Apo vandalistini Kürd milletinin başına bela eden eski-yeni askeri ve siyasi Apocu komiserler, yazdıklarıyla, konuştuklarıyla şu bu korumda “görevliydim” deyip hava atacaklarına ortak oldukları suçu itiraf etmelidirler.
Bu yapılmadığı sürece Apocu çete tarafından önce ve bundan sonra işlenecek her suçun ortakları olduklarını bilmelidirler.
Bu insanlar bunu yapacakları yerde bizi “kurtarmaya” çalışıyorlar(!)
“Kurtarıcı” mı olmak istiyorlar? Bunu yolu da var.
Ağızlarını açtıklarında “geçmiş hareketim”, “özgürlük hareketi” deyip toplumda çaka satacaklarına ortak oldukları Apocu teori-pratiği sorgulayıp teşhir etmelidirler.
Ki bunun icraatcıları, tanıkları ve mağdurlarıdırlar. Tüm olayları biliyorlar. Bildikleri için de kontra tarafından “çete” olarak adlandırılıyorlar. Buna yol açanlarda kendileridir. Bildiklerini açıklamadıkları müddetçe Apocu ihanet çetesinin ortaya çıkan her olumsuzluğunun adresi kendileri olacaktır. Bundan kurtulmanın yolu kendi kişisel suçlarıda dahil işlenmiş tüm suçları açıklamalarından geçer. Kendilerine yönelik suçlamalarından ancak o zaman kurtulabilirler.
Bunu yapmaya çalışanlar yok değil. Fakat tamamını değil. Bir yer de kırılma yaşıyorlar. İşin ucunun kendilerine dokunulacağından korkuyorlar. Mesele bu olunca samimiyetleri sorgulanan duruma düşüyor.
Apocu çeteden sayısız askeri ve siyasi komiser ayrıldı.
Tut yemiş bülbülleri oynuyorlar. Oysa yaşanan korkunç sürecin icraatcıları, tanıkları ve mağdurlarıdırlar.
Niye konuşmazlar?
Ne zaman konuşacaklar?
Konuşacaklar mı?
Konuşmalıdırlar!
Askeri komiserler binkevir edilen 15 bin Kürd gencinin trajedisini, siyasi komiserler başında bulundukları kurumların kimlerle ne tür alışveriş edilişlerini açıklamalıdırlar.
Yurtsever olmanın ötesinde insan olmanın erdemliğidir bu.
Bir ayağı çukurda olanların buna pek bir zamanları da olmayacak.
Açıklanılacaksa bugün, yoksa yarın bu şansa da sahip olmayabilirler.
Bu insanlar sanki hiçbir şey olmamış gibi bize masal anlatacaklarına şahit oldukları ihaneti deşifre etmelidirler.
Kürd milletine ancak bunu yapmakla vefa borcunu ödemiş olurlar.
Feritlere sahip olmak buradan geçer.
Mesele bu çevre ile de sınırlı değildir. Bir başka anormalik daha yaşanıyor. Kimi çevrelerin yaptığı gibi bir taraftan Ferit'in resminin arkasına saklanmak, diğer taraftan Apocu çete karşısında sinmekle de Ferit'e sahip çıkılamaz.
Apocu çeteyi Kürd tarafı adederek ona koltuk değnekçiliği yapmakla da Ferit'e sahip çıkılamaz.
Sorun sadece Ferit'e sahip çıkma meselesi de değildir. Apocu çetenin iç ve dış infazlarla katleditikleri onbinlerin hangi anlayışın sonucu olduğunu bilmek, deşifre etmektir.
Efendileri sistem sahipleriyle danışıklı bir savaşla Kürd millet haklarının katledilişine karşı durmaktır.
Bu da Apocu çeteye Kürd tarafı payesi biçmekle de olmaz.
Bu tavır kontra tetikçiler tarafından katledilen suçu sadece bir karış özgür vatan için yolla çıkan Kürd cıvanlarının anısına saygısızlıktır.
Korkunun ecele faydası yok.
Feritlere ve mezarı bile olmayan onbinleri bulan kaybedilenlere sahip çıkılacaksa yaşanan korkunç süreçte Kürd milletine karşı işlenmiş suçları ortaya koymayı gerektirir.
Ezop dili kullanmaktan vazgeçip suçluları kimlikleriyle işaret etmek gerekir.
Kimin dediğini bilmiyorum ama “mağdurlar suçlular kadar cesaretli konuşmadığı müddetçe daha çok mağduriyetlere yol açar” misali özelimize aynadır.
Kürdlerin ayna olacak yüzlere ihtiyacı var.
Temeni edelim ki, sürecin icraatcıları, tanıkları, mağdurları üstlerindeki korkuyu aşıp konuşurlar.
Bekliyoruz...
Dahası var!
Apocu çete varediliş ve varoluş misyonun gereğini yaptı.
Yaptıkları tüm bulgu, kanıt, şahit ve belgeleriyle ortada. Mesele bunu görebilmektir. Gerçi bu ta başından beri görülmeliydi. Önlem alınmalıydı. Diğer Kürd örgütlerin öngörüsüzlüğü ve kaçak oynaması korkunç sürecin yaşamasına yol açtı.
Kimse sağa sola kıvırmasın.
Taşlar yerli yerine oturmuştur.
Apocu çete varoluş misyonu gereği ihanetiyle Kürd milleti karşısında ne kader suçlu ise bunu önlemeye çalışmayan, ülke zemininde kopup Avrupa'yu mekan seçip kendilerini iradesizleştiren Kürd siyasal kadrolarıda bir o kadar suçludur.
Hiç kimse Kürd milletine karşı işlenen bu suçun dışında tutamaz.
Bu öylesine sıradan bir suç değildir.
Kürd-Kürdistan yurtseverliğinin suç sayıldığı, Türk'e ait ne kadar kirli sembol varsa Kürd'e empoze edilmeye çalışıldığı ve birilerinin daha hala bu uğursuz misyonu üslenenlere yurtseverlik payesi biçtiği ve bunu kanıksayan bir siyasal ortamda “tarih bizi haklı çıkardı”, “tarihimiz temizdir”, “silaha baş vurmadık” diyebiliniyorsa korkunç bir yanılsama yaşanıyor demektir.
Bu görülmeden, yaşanan süreçte Kürd milletine karşı işlenmiş insanlık suçunda pay sahipliği kabullenilmeden, bunu samimi olarak itiraf etmeden, bundan ders çıkarıp doğru yol budur denmeden Kürd milletinin kurtuluş yolu andınlanamaz.
Teryüz edilen KUKM ayakları üzerine oturtulamaz.
Bu yapılmadan şu an yaşanan rezaletin önü alınamaz.
Sahi bunu yapacak babayiğit var mı?
Ben göremiyorum.
Demek ki, işimiz zor.
Bu zoru başarmakla Kürd-Kürdistan davasında şehit düşenlerin anısına layık olunur. Fakat yaşananlar bunun tersi yönde gelişiyor. Kürd siyasal güçlerine bakıldığında kurtuluş, Türk egemenlik sistem içi çatışan kliklerden hangisini efendi seçmeye kadar götürülmeye çalışılıyor.
Buraya durduk yerde gelinmedi.
Türk egemenlik sistemin kucağında besleyip büyütüğü, Kürd milli potansiyelini onun eliyle teslim alınanların dışındakilerinde bir başka Türk kliğin yedeğine düşmesine yol açmıştır.
Bu yapılanlar öyle kanıksanır hale gelmiş ki, bir yerde okyanusta dev dalgalarla boğuşan adamın yılana sarılmayı kurtuluş saymasına benziyor.
Kürd milletine karşı devreye konulan planlı program Kürdleri öyle bir hale getirdi ki, dayatılan cami mi, kışla mı tercihlerinden birini seçmek kanıksanır duruma gelmesi acınacak bir durum.
Bunu teorileştirmek, halka dayatmak çaresizlik değilse siyasal literatördeki tanımın çerçevesi net olarak çizilmiştir. Düşmanımın bile bu duruma düşmesini istemem. Çünkü tutulan yol melanetle yüklüdür.
Sahi Kürdler niye kendisi ola miyor?
Düşman kiliklerinin birinin gölgesine sığınmak biz Kürdlerin kaderi mi?
Değil!
Bana sorarsanız Kürd milletinin çıkmazı siyasetci ve aydınının çapsızlığından aramak lazım.
Resim orta da.
Bu resim Kürd milli mücadelesinde şehit düşen o güzel insanlara layık değildir.
O güzel insanların bu manzara karşısında mezarlarında rahat olmadığa eminim.
Rahat uyuyun demeyi çok isterdim.
Temenim o günlerin gelmesidir.
21 Kasım 2010
mezar taslari olmayanlari yetim sayanlara