Aynı devlet sınırları içinde varolan milletlerin sorunlarının çözüm anahtarı, her millete bir devlet çözümüdür.
Kürd-Türk, Kürd-Arap, Kürd-Farisi, İsrail-Filistin sorununun çözümüde buradan geçiyor.
Zaten aynı devlet sınırları içinde varolan milletlerin sorunlarının bundan başka çözümü yolu yok.
İki de bir gündeme getirilen İsviçre örneği bizim özelimize emsal değil.
Biz Ortadoğuluz.
Ortadoğuda sorunların çözüm yolu bilinmeyen bir sır değildir.
Dahası dünyada bu yolla sorunların çözüldüğü sayısız örnek var.
Diğer çözüm biçimleri aslında çözümsüzlüğü derinleştiriyor.
Bu çözüm biçimini, İsrail-Filistin sorunun çözümü şahsında şu an İsrail Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman çok güzel özetliyor;
“Kalıcı bir anlaşmanın önündeki öncelikli engelin iki ulus arasındaki sürtüşme olduğunu idrak etmek... iki ulusun, iki dinin ve iki lisanın aynı toprak üzerinde hak iddia etmesinin sürtüşme ve çatışmaya sebebiyet verdiği“dir.
Lieberman’a göre;
“Sınırların dahillerinde oturan milletlerle uyumlu olmaması bir çatışma reçetesidir. Ana fikir, barışın sağlanabilmesi için devletlerin sınırlarının milletlerle denge içinde olması,,, Devletin uygun boyutuna indirgenmesi... Etkin bir ayrışmanın sağlandığı yerlerde çatışmalar ya önlenmiş ya dramatik bir şekilde azaltılmış ya da çözümlenmiştir.“
Bunu genelleştirebilirsinizde.
Zaten Lieberman'da bu yola çözülmüş örnekleri sayıyor.
Yugoslavya, Çek-Slovekya örneklerini veriyor.
İsrail, bağımsız bir Filistin devleti fikrini kabul ediyor.
Fakat Kürd millet egemenliğini gasbetmiş Türk, Arap ve Farisiler bağımsız bir Kürdistan fikrini kabul etmiyor.
Buna ek olarak bu fikri içselleştirmiş hatırı sayılır bir Kürd siyasi tayfanında var olduğudur.
Sorunun çözümsüzlüğünün giderek ağırlaşmasıda buradan kaynaklanıyor.
Kim ne derse desin, hangi “çözüm” dile getirilmeye çalışılırsa çalışılsın bununla yapılan sorunun çözümsüzlüğüdür.
Yok efendim “Kürt varlığını Türk Anayasasına koyun”, “yok efendim anadilde eğitimi sağlayın”, “yok efendim bilmem hangi militer yapıyı tasviye edin”, “yok efendim dağdakiler gelip devletin şevkatli kollarına sığınsın”, “yok efendim kimsenin dışlanmadığı genel bir af çıkarın” vs. süren tartışmalar sorunun kendisini değil, sorunun yarattığı yaralara kara bir melhem çalmaktan öte bir anlam taşımıyor.
Defalarca söylediğimiz şudur.
Karşımızdakiler sorunun çözümünü istiyorlarsa önce medenileşmelidirler. Medenileşebilirler mi bilemem. Ama bu konu da pozitif düşünmem için hiçbir veri yok.
Onlar çözüme yanaşmiyorlarsa geriye Kürd millet dinamiğin bunu zorla onlara kabul ettirmesi kalıyor.
Düşman cenahı bu tehlikeyi görüyor. Görmeyen Türk kapısında şeltesini sermiş, düşmanına sevdalı yalaka Kürdlerdir.
Kendi halkına güvenmiyorlar. Harikalar yaratacaklarına inançları yok. Var yok düşmandan bekledikleri sadakalar.
Yalaka Kürdler görkenli Kürd dinamiğinin uğuldayan sessini duymak istemesede düşmanın uykularını kaçırıyor.
Mehmet Ali Birand, bu korkuyu şöyle dilendiriyor.
“Karşımıza yepyeni bir kuşak çıkmaya hazırlanıyor. Son derece sert, gözünü hiçbir şeyden sakınmayan bir kuşak. Kürt kökenli gençlerden söz ediyorum. Yaşları 11-12’den başlıyor ve gözleri hiçbir şey görmüyor.“
Kürd millet geleceği bu potansiyeli doğru kanalize etmeye bağlıdır.
Buna birazda uluslararası karar kılıcıların desteği gerekiyor.
Bu da Türk, Arap ve Farisilerin uykularını kaçırıyor.
“Aman elimizi çabul tutalım. Sorunu biz kendi aramızda çözelim” sesleri yükseliyor.
Tamam kendi aramızda çözelimde ama nasıl?
Yine başa döndük.
Bu dediklerinizi kaygılarımızı bir yerde saklı tutmak kaydıyla medenileşmeye karar verdiklerine saydık.
Bu şu demektir.
Kürdler bir milletir. Kürdlerin ülkesi Kürdistan'dır.
Türk, Arap ve Farisiler için hak olan Kürdler içinde haktır.
Önce bunu kabullensinler.
Ondan sonra aramızda anlaşırız.
Özürdür, tazminattır, mal varlığının bölüşümüdür, el konularak kaçırılan sermayenin faiziyle iade edilmesidir, yeni sınırların belirlenmesidir, karşılıklı içimizdeki azınlıkların hakkıdır vs. sorunlar konusu çözülmeyecek şeyler değildir.
Çözüm bu.
Yok “af çıkarıyoruz, sizi af ettik” demekle paçayı kurtaramazlar.
Kimi kandırıyorlar.
Afedilir mi, afedilmez mi bilinmez, ama suç işleyen kendileri.
Hele bir sorulsun bakalım.
Biz sizi afediyor muyuz?
Ederiz edriz.
Adaletli Selahaddin'nin torunlarıyızda ondan.
Yeter ki insan olmaya, sorun çıkarmayan birer komşu olmaya karar verin.
18 Ekim 2010