Bir moda haline gelen ve içi boşaltılarak sık sık tekrarlanan Kürd Sorunu; özünde, Kürd Ulusu ve Ülkesi Kürdistan'ın emperyalist güçlerin Ortadoğu'daki işbirlikçilerince (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) bölünüp parçalanması, paylaşılması ve Kürd Ulusu’nun Bağımsız Devlet Kurma Hakkının Gasp Edilmiş Olmasıdır. Kürdlerin, seksen yılı aşkın savaşımlarının özü de; parçalanan, paylaşılan ve sömürgeleştirilen Kürdistan'da iktidar olmaktır.
ANADİL'DE EĞİTİM YETMEZ, KÜRDLER COĞRAFYALARINDA HÜKÜMRAN OLMALIDIRLAR!
Bu son Anayasa referandumda halkın demokratik değişimden yana irade belirtmesi, Türkiye’nin demokratik değişim ve dönüşümü açısından olduğu kadar, Kürd halkının Ulusal Demokratik Haklarının teslimine de kapıyı aralamıştır. Referandumdan sonra Başbakan Erdoğan’ın sivil demokratik bir anayasa için gösterdiği olumlu yaklaşımı takdir ederken, Kürdçenin Resmi Dil statüsünde kabul edilmesini haklı olarak dillendirenlere ateş püskürmesi ve Kürd halkı açısından kabul edilmesi olanaklı olmayan alışılagelmiş ırkçı/faşist “tek”lere atıfta bulunarak, Kürd Sorunu’nun tarihi arka planını/özünü yok sayması kabullenemez.
Tarihin kendisine özgü objektif bir belleği olduğu ve bu belleğin içerdiği bilgi birikiminde, her birey veya toplumun bir kimliği ve bu kimliklerin oluşmasındaki serüvenlerin algılanması noktasında da çok önemli bir işleve sahip olduğu bir realitedir. Bu realite toplumsal çatışmalara kaynaklık eden etkenlerin gün ışığına çıkartılmasına veya geçmişten kaynaklanan sorunların çözümüne ilişkinde de veriler/çözümler sunmaktadır.
Bir moda haline gelen ve içi boşaltılarak sık sık tekrarlanan Kürd Sorunu; özünde, Kürd Ulusu ve Ülkesi Kürdistan'ın emperyalist güçlerin Ortadoğu'daki işbirlikçilerince (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) bölünüp parçalanması, paylaşılması ve Kürd Ulusu’nun Bağımsız Devlet Kurma Hakkının Gasp Edilmiş Olmasıdır. Kürdlerin, seksen yılı aşkın savaşımlarının özü de; parçalanan, paylaşılan ve sömürgeleştirilen Kürdistan'da iktidar olmaktır.
Tarafların bunu iyi değerlendirmelerinin yanı sıra, uluslararası konjonktür ile çelişmeyen/çatışmayan ama halkların eşitliğini temel alan, Türkiye'de yaşayan azınlıkları/inançları da kapsayan barışçıl ve demokratik bir çözümün kanallarını açmaları gerekir.
Türkiye’de bir barışın sağlanmasının olmazsa olmaz koşulu, Kürd Ulusu’na yapılan tarihi haksızlıkların barışçıl, eşit hak ve hukuka dayalı bir biçimde ortadan kaldırılması, yani Kürd halkının, kendi kaderini kendisinin belirlemesine saygı duyulmasıdır.
Farklı çevrelerce kullanılan ”Kürd Sorunu” kavramı, olguyu objektif olarak tam ifade etmemektedir. Kürdistan coğrafyasından kopuk ele alınan bu kavram, halkımızın gasp edilen Ulusal Demokratik Hakları açısından çözüm biçimleri olan Otonomi ve Federasyon gibi ara çözümleri de sınırlıyor/daraltıyor veya yok saymak anlamında kullanılıyor.
Ortadoğu'da sorunlara temel teşkil eden olguların başında; Kürd Ulusu ve Kürdistan Surunu gelmektedir. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, emperyalist devletler ve onların yerel işbirlikçileri olan sömürgeci Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri tarafından yaratılmış olan Kürd ve Kürdistan Sorunu’na kalıcı ve gerçek çözüm perspektifleri de bu sorun kapsamında değerlendirilmelidir diye düşünüyorum.
Sömürgeci devlet ile aydın geçinen kesimlerin, Kürd Ulusal Sorunu’nu azınlık statüsünün bile altında yorumlayarak, üniter devlet yapısını korumayı amaçlayan çabalarını egemen pozisyonundan dolayı anlamak mümkündür. Ancak, Kürdler adına siyaset yaptığını iddia edenlerin Kürd Halkının Ulus olmaktan doğan meşru haklarını savunmada zorlanmaları/utangaç davranmalarının anlaşılır hiçbir tarafı yoktur.
Oysa günümüz koşullarında Kürd Ulusal Sorunu’nu uluslararası koşullarla uyumlu, tarih ve toprak bütünselliğini temel alan barışçıl, eşit ve gönüllü birlikteliğin olmazsa olmazlarını net bir biçimde ortaya koymak bir zorunluluktur. Zira Kürd halkının Ulus olmaktan doğan meşru haklarını savunmak, egemen ideolojilerce kabahat işlemek ile özdeşleştirilmiştir.
Kürd Sorunu'nun barışçıl ve adil çözümü; özgürce oluşacak eşit haklara dayalı Türk ve Kürdlerin birlikte yaşayabilecekleri bir ortama katkı sunabilecek siyasi ve hukuki bir altyapının inşa edilmesini zorunlu kılar. Başka bir anlatımla, Türk/Kürd gibi ikili çatışmalara kaynaklık eden Sorun'un çözümü; Türkiye'nin siyasi ve hukuki olarak yeniden yapılandırılmasını ve bu yapılandırılma sürecine Kürdleri de karar alma sürecine katan anayasal bir zeminin oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır.
Dolayısıyla, Başbakan Erdoğan’ın Kürdçe resmi dil olamaz ırkçı söyleminin tarihi hafızada karşılığı olmadığı gibi, ne günümüzde, ne de gelecekte hiçbir kıymeti harbiyesi de yoktur/olamaz. Ve hiçbir güç Kürdleri Ulusal Demokratik Haklarından mahrum bırakmaya muktedir değildir/olamaz.