Savaş, Direniş ve Kürt Birliği
Bundan 2,5 yıl önce Mersin’deki Newroz kutlamalarında çocukların eylemini bahane ederek yaratılan bayrak krizi, Türkiye’de yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. Bu olaylarla konsept değişteren TC rejimi, Türkiye’de Kürtleri hedef tahtasına koyarak, onları izole ederek kaba şiddetle asimilasyon ve yok etme politikalarını daha yoğunluklu olarak uygulamaya sokmuştur. Bu politikalara karşı Kürt Ulusal hareketinin barış ve diyolog girişimlerine şiddetle cevap verilmiş ve siyasal çözüm yolları kapatılmıştır. Son bir ayda olan olaylar, bu politikaların bir devamı olarak, Kürdistan kalıcı bir şekilde özel savaşın yapıldığı bir alan haline getirilmek amaçlanmaktadır. Bir taraftan, Irak’ın en istikrarlı bölgesi olan Güney Kürdistan’da istikrarı bozarak, Güney Kürdistan’da Bağımsızlığa doğru atılacak adımlar engellenmek istenmektedir. Diğer taraftan, Türkiye’de Kürt olmayan diğer halkları Türklüğe asimile etmek için Kürtleri topyekün hedefleyen bir iç savaşın hazırlıkları yapılmaktadır. Savaşa doğru ve direniş Konsept değişikliği çerçevesinde 2005 baharında, Türk Ordusu Kuzey Kürdistan’ın en hassas bölgesine 250 000 dolaylarında asker yığarak, Güney Kurdistan’ı sürekli olarak müdahaleyle tehdit eder hale gelmiştir. Ağustos 2006’da, Türk Ordusunu tamamıyla kontrol altına alan özel savaş ekibi, iktidarını sağlamlaştırmak için attığı adımlarla AKP’yi teslim aldıktan sonra, Gül’ün Cumhurbaşkanlığını onay vermiştir. Böylece, Kürt halkına karşı Türklerin ulusal birliği sağlanarak, Kürtlere ve Kürdistan’a karşı yürütülecek politikaların muhalefetsiz uygulanması için uygun koşullar yaratılmıştır. 28 Ağustos’ta 2007’de, 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilen Gül’e, Çankaya’ya yerleşmesi 1 ay sürmüştür. Devletin temsilindeki sorun aşıldıktan sonra, 29 Eylül’de Beytüşşebap’ın Beşağaç köyünde 12 Kürt katledilerek PKK’ye maledilmeye çalışılmıştır. 7 Ekim’de, Şırnak’ta 13 askerin öldürüldüğü haberi Güney Kürdistan’a askeri müdahale için tezkere hazırlanarak TBMM’de oylanması kararıyla sonuçlanmıştır. Bundan 3 gün sonra ise, ABD Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan Ermenilerin tehciri sırasında yaşanan olayların soykırım olarak kabul edilmesine yönelik tasarıyı 21’e karşı 27 oyla kabul etmiştir. Devamında 21 Ekim’de, Referandum oylamasından 7 saat önce Güney Kürdistan sınırında 12 askerin öldüğü haberi gelmiş ve aynı gün yapılan Referandumda evet oyları % 69 oranında gerçekleşmiştir. Ordu – Sanayi kompleksi tarafından yönetilen Türkiye’de bu olaylar tesadüf değildir. Yani, 12 Kürdün Türk Ordusu tarafından katlinden bir hafta sonra Bolu Komando tugayından 13 asker gözden çıkarılarak, Ermeni jenosidinin ABD Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi tarafından tanınmasından 3 gün önce tansiyon yükseltilmiştir. Güney’e müdahale konusunda hazırlanacak tezkere ile ABD tehdit edilerek Ermeni jenosidinin tanınması engellenmeye çalışılmıştır. Bu karar tasarısının Dış İlişkiler Komitesinde onaylanması engellenememiş, bunun üzerine kararın Senato tarafından kabul edilmesi amaçlanmıştır. Bu konuda Türkiye’nin kararlılığını göstermek için 17 Ekim’de TBMM’de Güney Kürdistan’a müdahale konulu tezkere oylanmış ve hükümete müdahale konusunda tam yetki verilmiştir. Böylece, Hükümete ABD’de alınacak karara göre hareket etme olanağı sağlanmıştır. Yapılan resmi açıklamalara göre, 21 Ekim’de Hakkari’de 12 askerin ölmesiyle sonuçlanan olay açıklanmış ve gündem bu olaya kilitlenmiştir. Neticede, Türkiye’nin ve Dünyanın gündemi Genel Kurmayın direktiflerine doğrultusunda belirlenmiş ve Kürtler hedef haline getirilmiştir. Bu süreçte Genel Kurmay aktif görünmemiş ve onun tarafından görevlendirilen Gül ile Erdoğan Ordunun avukatlığına soyunmuşlar ve AKP’yi Ordunun yedeğine düşürmüşlerdir. Türk Ordusu tesadüf gibi düzenlenen bu olaylar zinciri sonucunda, ABD’de Ermeni jenosidinin tanınmasına ilişkin oylamayı en azından Ocak 2008’e kadar ertelemiştir. ABD ve AB’den Güney Kürdistan’a yapılacak bir saldırı kısmi onay almıştır. Türkiye’de Kürtleri baskı altına almış ve Türkiye’nin her tarafında Kürt karşıyı gösteriler düzenleterek faşist bir dalga yaratmış ve emperyalist yayılmacı niyetler açığa çıkmıştır. Bu amaçlara ulaşmak için Barzani ve Talabani kişiliğinde Güney Kürdistan ve Türkiye’de Kürtler hedef haline getirilerek, Türkiye ve Kürt savaşının (İÇ SAVAŞ) tohumları atılmıştır. Sonuçta, kadame kademe yükseltilen tansiyon iç savaş noktasına doğru yönlendirilmeye başlanmıştır. TC rejimi, tüm sömürgeci güçler gibi olan sömürge Kürt halkının meşru direnişini terörizm olarak lanse ederek baskı ve asimilasyon politikalarını yoğunlaştırmıştır. TC’nin bu politikalarının boşa çıkarılması için Kürtler birlik sorununu farklılıklarını koruyarak çözmelidir. Bu alanda atılacak ilk adım ise Güney Kürdistan’daki kazanımları korumak temelinde Kürt örgütleri ve Kürtlerin bireysel olarak bulundukları alanda TC’nin saldırgan politikalarını deşifre ederek, TC’ye karşı dürenişi örgütlemelidirler. Ahmet ALİM Fransa, 25 ekim 2007