بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

Kader Yılımız 2007

2007 Yıllı Kürd millet kaderi üzerinde belirleyici bir yıl olacaktır.Bu nedenle kader yılı dedik.1.Dünya savaşı sonrası İngiltere ve Fransa ikilisinin çıkarlarına uygun olarak çetvele çizilen sınırlar içinde kurulan devletler dönemi bitmiştir. Mevcut statüko günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermekten öte yaşadığımız coğrafyanın istikrarsızlığın nedenidir. Ortadoğu’ya demokrasiyi yerleştirmek, halkların barış içinde yanyana yaşamasını sağlamak Ortadoğuya yeniden bir çeki düzen vermeyi gerektiriyor. Bu da millet ve din eksenli yeni sınırlar ve devletler demektir. Irak’ta yaşanan süreç buna işaret ediyor.Irak’ta Kürd ve Şiiler merkezden giderek uzaklaşmakta ve bağımsızlaşmaktadır. Bu da doğal olarak eski statükoda çıkarı olan güçleri rahatsız etmekte ve direnmelerine yol açmaktadır. Bunun böyle olmayacağını kim söyledi? Dahası olmaması mümkün mü?  Eski cenetleri elinden alınanlar ve alınma sırası bekleyenler doğaldır ki, zorluk çıkaracaklar. Ölümüne direnecekler. Şimdi burda kimi suçlu ilan edelim? Eskiyi koruyanı mı, yeniyi kuranı mı? Biz elbette yeniyi kuranlarla beraber olacağız. Çünkü Kürd millet çıkarı bunu gerektirir.Bunu söylediğimiz içinde ABD’ci ilan ediliyoruz. Bundan rahatsız olduğumuz yok, ama ABD’cide değiliz. Söylediğimiz ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesi Kürd millet çıkarınadır. Çıkarlarımızın ABD çıkarları ile çakışıyor olmasıdır. Bunlar yanlış mıdır? Eğer doğru ise ABD’yi niye desteklemiyelim? Ama Kürd millet çıkarı, ABD’nin Ortadoğu’da şu an izlediği politıka ile birebir çakışmadığıda bir gerçektir. Bu durumu Kürdler lehine evrilmesini sağlamak Kürd siyasal önderliğin izleyeceği politıka bağlıdır. Eğer Kürd siyasal önderliği elindeki kozlarını yer ve zamanında kullanmasını bilirse hedefe varmamak için bir engel yok.Başta Türkiye-İran olmak üzere sömürgecilerimizin kendi aralarındaki ilişkileri tarih boyunca gizli ve açık bir çekişmenin tarihidir. Daima düşman kardeşleri oynadılar. Hiç bir konu da anlaşmadılar, ama Kürdlere karşı daima birlikte hareket ettiler. Türk hükümetbaşının son İran seyahatinin nedenide Güney Kürdistan’daki gelişmelerdir. Sözkonusu gezinin Celal Talabani’nin Iran ziyaretinin hemen sonrasına denk gelmesi ayrıca Türk hükümetbaşının gezisinin anti-Kürd niteliğini ele veriyor.2007 yılı Kürdler ile sömürgecilerimiz arasında bir dönüm noktası olacaktır. Mücadele ve savaşın merkezinde Kerkük ve Kürdistan sınırlarının belirlenmesi olacaktır. Mevcut koşul Kürdler lehindedir. Araplar paramparça ve aralarında kıran kırana bir mücadele ve savaş sürmektedir. Bunun aşılması ve anti-Kürd bir cephenin oluşumu için sömürgecilerimizin tüm çabalarıda sonuç vermemektedir. Dahası sömürgecilerimizinde bu konu da çıkarları aynı değildir. Kimileri Sünnilere, kimileride Şiilere oynamaktadır. Bu durum Kürdler için büyük bir fırsat yaratmıştır ve bu fırsatan yararlanmakta Kürd siyasal önderliğin izleyeceği politıkaya bağlıdır.Irak’ta bir savaş var. Bir kargaşalık, bir kriz var. Barış ve istikrar uzak bir hedef. Fakat buna çalışılıyor. Çareler aranılıyor. Bunun için „Irak Çalışma Grubu“ bile oluşturuldu. Mevcut krize çıkış yolları aramak için oluşturulan “Irak masası” raporunu sundu. Raporun özü soğuk savaş dönemin siyaset damgasını taşımaktadır. Irak gerçekliğinden çok uzaktır. Raporun amacı Bush ve ekibinin politıkasını boşa çıkarmada denilebilir. Raporla amaçlanan zedelendiği düşünülen ABD imajını düzeltmeye yöneliktir. Bu öyle kolay mı? Kolay olmadığı herkes biliyor. Raporu yazanlar, suçu Bush ekibine yükleyerek işin içinde kolayca çıkmaya çalışmışlar. Bush ekibine biçilen deli gümleğidir. Bush’a biçilen bu deli gümleğini giydirebilecekler mi? Sanmam. Şu biliniyor. 21.Yüzyılın projesi olarak lanse edilen GOP, sadece Bush ve ekibinin değil, ABD projesi olduğu tartışma götürmez. Bu proje geniş kapsamlı ve yüzyılık yerleşik bir sistemi değiştirmeye yöneliktir. Karşısında terbiye edilmesi gereken sayısız başıboş mayın var. Bunların temizlenmesi, islah edilmesi, hizaya getirilmesi bir anlık bir mesele değildir. Asırlık bir sorundur.Sorun basite alınmış, Irak’ın demokratikleşmesine indirgenmiş. Gerçekten mesele bu mudur? Meselenin bu olmadığını herkes bilsede sorunu bu temelde ele almak işlerine geliyor. Esas amaçlar bu mecrada gizli tutulmaya çalışılıyor. Eğer bu değilse herkes şunu bilmesi gerekir. Çağdaş dinamiklerin yeterli olmadığı dini fanatizmin egemen olduğu ve toplumun aşiret, mezhepsel birimlere bölündüğü ve dahası birbirlerine karşı düşmanca konumlandığı bir toplumda ha demekle demokrasi yerleştirmek niyet meselesi değildir.Irak’ta kısa sürede barışı egemen kılmak  mümkün değildir. Istikrarda barışa bağlıdır. Barışın olmadığı yerde istikrarı sağlamak eşyanın tabiatına aykırıdır. Irak’ta olup bittenler bunun sonuçudur. Ve bu derinleşerek sürecektir. Sonuç Irak’ın parçalanmasıdır. Bu süreç çoktan başlamış ve epeyce mesafe almıştır. Bugünden sonra bunu tersine çevirmek olasılı değildir. Irak işgalı ile içte varolan çelişkileri çatışma ve çözüm masasına çıkardı. Bu çelişkilerin çözümü zaman alacak. Taraflar kozlarını paylaşacaklar. Kozlar demokratik kurallar içinde değil, karşılıklı güçlerin birbirlerin varlığına yönelerek çözülmeye çalışılacaktır. Irak’ta olan bittende budur. Birilerinin “yapmayın etmeyin ayıp oluyor” demesiyle sakinleşeceklerini kim söyleyebilir?Irak’ta topyekün bir savaş var. Kürdler-Araplar savaşıyor. Araplar kendi arasında savaşıyor. Bu savaş eski hesapların görülmesi savaşıdır. Her kesim kendi amaçlarını gerçekleştirmek için savaşıyor. Ve ortak bir hedef ve amaçlarıda bulunmuyor. Iraklılık ortak değer yargısı olarak kabul görülmüyor. Kürdlük, Şiilik ve Sünnilik bu farklı kesimlerin ortak paydası olmuş. Irak denilen coğrafyada bu payaler etrafından kümelenmiş ve bu kümelerin herbirinin çıkarı bir diğerinin çıkarı ile çatışma ve savaş düzenine gore konumlanmış. Şimdi kimin gücü bunları aynı ideal etrafında birleştirmeye yetebilir? Dahası böyle bir ideal mı var? Resmi olmayan referanduma göre Kürdler özgür iradelerini sandığa yansıttılar. %98 bağımsızlık dediler. Kürdlerin Irak diye bir ideallerinin olmadığı ortada. Şimdi kim “Yok biz sizin yerinize bir ideal belirledik, bunun etrafında birleşin” diyebilir? Denilse bile bunu sağlamak mümkün mü?Kürdler ve Araplar, Şiiler ve Sünniler arasında Iraklılık etrafında barış, uyum ve istikrar sağlamak mümkün değildir. Bunun olabilmesi için ortak bir idealin olması gerekir. Bunun siyasi çerçevesi çizilmesi gerekir. Herkesin buna biat etmesi gerekir. Bu denendi. ABD ve müttefiklerin baskısıyla “Irak toprak bütünlüğü” korunsun dendi. Bu kerhen taraflarca kabul edildi. Taraflar yanyana gelip üstünde anlaştıkları bir Anayasada ortaya koydular. Topluma sundular. Toplumun %80 gibi ezici çoğunluğun onayınıda aldılar. Peki sonuç? Sonuç ortada Araplar hiç bir zaman buna uymadılar. Onlar alevere dalevere Saddam dönemine dönüş yapmanın çabasını verdiler. Ve bugünkü kaos ortamına yol açtılar. Bu gerçeklik görülmeden eskide diretmek neyi çözecek?Bush yönetimi bu gerçeğe gözlerini kapamamalı. Ne Irak denilen bir ülke, ne bir devlet ortada var. Herkes kendi yoluna gitme savaşı veriyor. Bush yönetini buna yol vermeli. “Eski Irak’ı geri getireceğim” deyip yeni karakol kurup gardiyanlık yapmamalı. Irak’taki toplumsal güçlerin anlaşamaması ne Bush’un, ne de bir başkasının eksiğidir. Irak’taki toplumsal yapının doğal sonucudur. Bugün bir çalkantı var. Ama her halükarda durulur. Bugüne kadar durulamamasından GOP’un hezimete uğradığını hükmetmek bir yanılgıdır. GOP’un yenilgisini isteyen statükocu güçler, öyle istedikleri için buna sarılabilir, ama eski statükonun değişimini isteyenlerin böyle düşünmesi doğru değildir.Bush politıkasının yenilgisine hükmedenler, Irak’ta demokrasiyi yerleştiremediğinin yanı sıra Ebu Garip’te yaşananları, sivil Iraklıların ve ABD asker kayıplarını sayıp döküyorlar. Bunları anlamak mümkün. Fakat ABD’nin yüzyılık projesinin başarısını isteyen güçlerin soruna böyle bakmalarını anlamak zor.Bu projenin savaşsız, demokratik kurallar içinde başarılamayacağını herkes biliyor. Dahası daha sert mücadelerin sırada olduğunu unutmamak gerekir Peki Bush ekibi yenildi ve havlu attı diyelim. İktıdara gelecek Demokratlar GOP’u hangi yöntemlerle başarıya ulaştıracaklar? Yoksa Demokratlar, GOP’nden vaz mı geçecekler? Bu mümkün mü? Mümkün olmadığını ABD sistemini tanıyan herkesin bilmesi gerekir.Kuşkusuz Bush ekibine büyük bir tepki var. Tepki Bush’un kişiliğine mi? Kuşkusuz değil. Tepki ABD’nin dünyaya yeniden çeki düzen veren politıkasınadır. ABD’nin Afganistan ve Irak işgali islam dünyasında genelde Batı, özelde ABD karşıtı düşmanlığı yüksek boyutlara varmasına yol açtı. Kim iktidarda olursa olsun karşısında statükocu güçlerin tepkisine maruz kalacaktır. Bunu göze almayan bir ABD düşünülebilir mi? Hayır! ABD Başkanı George W. Bush, bu konudaki kararlılığını ortaya koydu. Hanoi zirvesinde Bush'a Vietnam'dan bir ders alıp almadıkları soruldu. Yanıtı şuydu: "Hemen başarılı olmayı istiyoruz ama Irak'taki görev zaman alacak... Yılmazsak kazanırız." ABD’nin yılacağını düşünen var mı? Var olanlar yanılır.Ama ABD’nin yılacağını düşünenlerde yok değildir. Deniliyor ki, ABD’nin bundan sonra “Savaşı bugüne dek yaptıkları gibi sürdürme imkânı yok.” (Gary Younge). Bu düşünce sadece Gary Younge  ile sınırlı değildir. Dünyada ve özeliklede ABD’nin yenilgisini isteyen çevrelerce yaygın olarak savunulmaktadır. Bu anlayışı savunanlar, „zorla 'özgürleştirdiğiniz' insanlar önerdiğiniz 'özgürlükle' ilgilenmiyorsa gitme vakti gelmiş demektir.” diyorlar. İşte bu anlayış sahiplerinin yanıldığı noktada budur. ABD, Irak’ı özgürleşletirmek için mi işgal etti? Buna inananların mantığına gülmek gerekir. GOP, ABD’nin 21.yüzyıl projesidir. Proje çok yönlü ve kapsamlıdır. Özü ABD’nin tek başına dünyaya hükmetmek istemidir.ABD, projenin başarısı için Uzakdoğu, Ortasya, Ortadoğu ve Afrikayı kapsayan geniş coğrafyada bir seferberlik başlatmıştır. Mevcut statüko ve sınırları değiştirmeyi ve yeni bir düzenlemeyi hedeflemiştir. Bu noktadan itibaren dünya ve bölge güçleri arasında yeni ittifaklar, cepheler ve çatışmalar yaratmıştır. Bu çatışmalar devam edecektir. Taşlar yerli yerine oturana kadar istikrar ve barış ufukta görülmeyecektir. Kolay değil. Yüzyıldır dayatılan bir statüko var. Bunda çıkarı olanlar var. Eski statükoda çıkarı olanlar kolay teslim olmayacaklar. Bu da doğal olarak projenin zamana yayılmasına yol açacaktır.Bu proje bir çok engele karşılaşacaktır. Zaman zaman gerilemeler ve ilerlemeler yaşanacaktır. ABD, zaman zaman projenin başarısında zorlanacaktır. Kuşkusuz bu iş kolay olmayacaktır. Fakat ABD, pes etmeyecektir. ABD’nin pes etmesi demek dünya hegemonya mücadelesinde vazgeçmesi demektir. Yarınlar ne getirir bilinmez, ama dünyanın bugünün güçler dengesine göre ABD’nin şu an pes etmesi için hiç bir neden yoktur. Bu nedenle eski statüko savunucuları boşuna heveslenmesin.Soğuk savaş döneminde kalan beyni sulanmışların ortalığı velveleye verdiği raporlarıyla statükocu güçlerin dilini uzatsada Condoleezza Rice, yaptığı açıklamalarla onların dilini kısalttı. Rice, raporun resmen açıklanmasıyla, dili uzayanlara şöyle cevap veriyordu: „Yeni bir Ortadoğu'nun zamanı geldi…Irak'ın kurtulmasına ve Saddam Hüseyin'in devrilmesine yardımcı olduğum için pişman değilim, ülkem 25 milyon Iraklıyı bir diktatörden kurtardığı için mutluyum ...Orta Doğu'daki dostlarımız, Başbakan Sinyora gibi zorluk içinde bulunan demokratik güçler, dünyanın geri kalanı gibi kendilerini tam olarak destekleyeceğimizi bilmeliler" deken şaka yapmamaktadır.Irak denilen coğrafyada savaş tüm hızıyla sürüyor. Tartışma savaşın galibi kim mecrasında sürüyor. Gerçekten savaşın mağlup ve galipleri kim? Savaşın sayısız aktörü var. Bugüne dek kaybeden ve kazananlar olsada bunun tersi ihtimalerde yok değildir. Çıkarlar zemini kaygan. Her an kazananların kaybedebileceği, kaybedenlerin kazanabileceği olasalığı var. Bu konu da tüm aktörlerin yoğun çabası var. Bu çerçevede tüm gözler ABD’nin izleceği yeni politıkasına çevrilmiş durumda. Çünkü sonucu belirleyecek olan ABD’nin yeni yönelimi olacaktır.ABD, 21. Yüzyılda uygulamaya koyduğu GOP devam edecek mi meselesi tartışma gündemi olmaya devam edecektir. Soğuk savaş döneminde ABD’nin müttefikleri Ortadoğunun statükocu güçleri iken, Sovyet blokunun dağılmasıyla bu müttefiklere ihtiyaç duymaktan öte onlara yönelmiştir. Fakat Irak’ta istikrarın sağlanamaması bu politıkanyı tartışılır hale getirmiştir. Bu durum özelikle Beker-Hamilton raporunda yüksek sesle dilendirilir olmuştur. Raporun Bush’a resmen sunulmasıyla gözler Bush’a çevrilmiştir. Bush ve ekibinin rapor karşısında kesin olarak nasıl bir tavır alması gerektiği tüm boyutları ile açığa çıkmasada raporda öngörülen önerilere bağlı kalmayacaklarını verdikleri bir kaç mesajda görmek mümkündür. Bu nedenle sömürgecilerimiz her ne kadar rapor karşısında memnuniyetlerini arz etsede ihtiyatlı bir politıka izledikleride görüldü. Bunun nedeni Bush’un bu rapora bağlı kalmayacağı düşüncesinden ileri geldiğini söylersek yanılmış olmayız.Her ne kadar Türkler, Beker-Hamilton raporunu,  "aklın yolu birdir" ve “Türkiyenin beklediği düzeyde“ şeklinde yorumlayıp yüreklerine su serpmeye çalışsada rahat olmadıkları ortadadır. Subjektif niyetlerini gerçekmiş gibi göstermeye çalışıp rahatlamaya çalışıyorlar. Haklılıklarını ispat etmek için habire gerekçe sayıyorlar. Bu tutum kendilerine ne kadar kolaylıklar sağlar bilmeyiz, ama dezinformasyon çabaları olduğuna kuşku yoktur. Başta Türkler olmak üzere statükocu güçler ABD’nin Irak işgalini „batağa saplanmak“ olarak değerlendirip boşuna nefes tüketiyor, umutlanıyorlar. Stratejilerini bu kurgu üzerine kuranlar, ABD’nin Irak işgalinin esas nedeninide anlamazlar. Saddam’ı devirip demokrasiyi kurup bir an önce geri dönüşlerini hayal ettiler. Bunu en çok ABD karşıtı sol güçler yaptılar. Bu bir çelişki olsa da bunu inatla sürdürdüler. Türk egemenlik sistem sahiplari, her ne kadar kamuoyu önünde sorunu böyle tartışsa da onların gizli gündeminde ABD’nin kalıcılığı düşmediğini biliyoruz. Tüm hesaplarınıda buna göre yaptıklarınıda. ABD’nin Ortadoğuya müdahalesinden en çok panikleyen Türk egemenlik sistem sahipleri oldu. Çünkü Türklerin bu müdahaleden kazanacakları bir şey olması bir yana, egemenliğindeki Kürdistan’ı kaybetme korkusu var. Bu kadar ortalığı velveleye vermesinin nedenide budur.Irak’ın işgaliyle birlikte, Türklerde bir panik başlamıştır. Hele Saddam’ın devrilmesiyle korkuları daha da artmıştır. Korkularının esas nedeni “Irak’ın toprak bütünlüğü”nün korunamayacağı kaygılarıdır. Irak’ın parçalanması olasalığı giderek güç kazanırken, bunun kabullenilmezliği politıkalarının esası olmuştur. Bu nedenle Türklerin bu konu da tüm kozlarını ki, -“sınır ötesi” operasyonda buna dahildir-oynadığı ve oynayacağı kesindir.Irak sonrası müdahale edilecek sırası kendisinden olmasına rağmen İran, daha temkinli bir politıkanın sahibi oldu. Türklerin aksine, Irak işgali istenmesede İran’ı kazançlı kılmıştır. Saddam gibi ezeli bir düşmandan kurtulmuştur. Kendileri gibi Şii olanlar Irak’ta iktidara gelmiştir. Iraklı Şiiler İran Mollalarına yakın bir duruş içindedirler. İktidara oturmaları herkesten çok İran Mollalarını sevindirmiş ve mutlu etmiştir. Irak işgali aynı zamanda İran karşıtı Sünni Arap devletlerdeki Şiiler için siyasal bir aktör olmanın ortamını doğurmuştur. Tüm bu gelişmeler İran’ın elini güçlendirmiştir. Bunu herkes biliyor. Bu koşullarda ABD, pılını pırtını toplayıp evine dönsün diyenler derin bir hayal yaşıyorlar. ABD, bu koşullarda Ortadoğuyu terkeder mi? Terkeder diyenler yanılır. ABD, İran işini şu veya bu şekilde haledecek. Sorun bunun ne zaman ve hangi yöntemlerle olacağı meselesidir? Hesap budur. Kimse hayal görmesin. Yanlış öngörü üzeri hesap yapmasın. Bush ve ekibi ABD iç politıkasında yenilse bile, iktidara gelecek Demokratlar, bu pastayı İran’a yedirir mi sanıyorsunuz? Bu biraz saf bir iddia olmaz mı?İran Molla rejiminin değiştirilmesi ABD çıkarı açısından kaçılmaz hale gelmiştir. İktidarda ister Cumhurriyetçiler, ister Demokratlar olsun bu değişmez. ABD, İran’ın Rusya ve Çin ile kurduğu ilişkiler, nükleer silahlara sahip olma arzusunu görmemezlikten gelir mi? Hele İran Molla rejimbaşı at hırsızının ikidebir “Çok yakında İsrail haritadan silinecek” demesini ABD sineye çekecek mi? Cumhurriyetçilerin sineye çekmeyecekleri açık. Fakat Demokratlar sineye çeker diyenlerde yanılır.Irak işgali, İsrail açısında da ikili bir durum yaratmıştır. Bir taraftan sevinirken,diğer yanda büyük bir kaygı seline kapılmıştır. Saddam Hüseyin Irak’ının devreden çıkarılması İsrail’i rahatlatmıştır. İsrail’in güvenliğinin sağlanmasına hizmet etmiştir. Ama bu durum İran’ı güçlenmesine yol açtığı içinde gaygılanmasına yol açmıştır. Saddam gitmiş, ama Saddam’ı aratmayan Ahmedinnejat gelmiştir. Ahmedinnejat, İsrail’e açıkça tehdit etmektedir. Verdiği beyanatlarla “Çok yakın bir zamanda İsrail’in haritadan silineceği”ni söylemektedir. Bu nedenle şu an İran İsrail için birinci derecede tehdit unsuru olmuş durumdadır. İsrail ve ABD bu tehdidi ciddiye almaktadır. Her ne kadar Beker-Hamilton raporu İran ve Suriye ile uzlaşma  önersede İsrail ve şu anki ABD yönetimi tarafından kabullenileceği düşünülemez. Uzlaşmak demek Molla rejimine teslim olmak demektir. Bunu ne İsrail, ne de ABD göze alır. Yapılması gereken açıktır. Hedef İran’da rejim değişikliğidir. Dahası Molla rejimin tasviyesidir. Ortadoğuya verilmiş statüko savunucuları, ABD’nin İran’a olasılı saldırısını „bölgesel ve uluslararası bir felakete yol açacağını“nı iddia ediyorlar. Sebebi ne? Niye? ABD, hergün bir yere saldırıyor. Hiçte bölgesel ve uluslararası bir felekete yol açtığı yok. Peki İran’ın özeliği nedir ki, bölgesel ve uluslararası bir felakete yol açsın? Hiç bir sebeb. Bu iddia sadece mevcut statükocu kesimlerin işkenbeden attıkları bir kehanet olabilir. Kim buna inanır? Bu iddianın sahipleride buna inanmasada başkalarını buna inandırmayı çıkarlarına görüyorlar. Kim ne derse desin, biz umudumuzu koruyoruz. Saddam diktatörü gitti. Öncelik İran Molla rejimin değiştirilmesindedir. Diğerleride sıradadır. Bunlar bizim dışımızda olup bittenlerdir. Ama dışımızdaki güçler tarafından süren bu savaşta tarafsız degiliz. Çünkü savaşan aktörlerin korumaya ve değiştirmeye çalıştıkları birebir kaderimiz üzerinde olumlu ve olumsuz etkisi olacaktır.ABD’nin sömürgecilerimizle uzlaşması bizi zor durumda bırakır. Onlarla savaşması bizi bağımsızlığa götürür. Mesele bu kadar açık ve nettir. Meseleyi felsefik kavramlarla bunalık hale getirip, yeni bir keşifmiş gibi ABD emperyalizmine hükmetmek ve buradan soğuk savaş teorilerine sarılmak Kürd politıkası olmaz. Realite ortadadır. Savaşan iki kamp var. Ülkemizin gübeğinde yer aldığı Ortadoğu’ya verilmiş statükoyu koruyanlar ve değiştirmeye çalışanlar. Bu her iki kamptan birinde yer almak zorunluysa –ki zorunludur- safımız statükoyu değiştirmeye çalışanların safıdır. Doğru olan budur. Onlar, statükoyu savunduklarında da değiştirmeye çalışmıyor muyduk? O halde mesele nedir? Mesele sistemin gölgesi olmuş bir kaç çapulcu solcunun ne söyler meselesiyse onların canları ceheneme.Umudu sıcak tutmak gerekir. Daha evel söylenmiştir. 21. Yüzyıl Kürd yüzyılı olacaktır. Türm engelemelere rağmen Kerkük dahil işgal altındaki Güney Kürdistan toprakları özgür Kürdistan’a katlması sağlanacaktır. Güney Kürdistan’da bağımsızlık ilan edilmesede büyük oranda bunun altyapısı sağlanmış olacaktır. Bir başka olasalık daha var. ABD, İran’a karşı askeri operasyonu devreye sokacaktır. Bu da Doğu Kürdistan’ın özgürlüğüne yol açacaktır. Kuzey Kürdistan şu an bu denklemin dışındadır. Kuzeylilerin bu dönem yapacakları olumlu bir şey varsa o da örgütlenme, güç toplama ve geleceğe hazırlanmalarıdır.Başta Kürd milleti başta olmak üzere dost ve müttefiklerinin yeni yılını kutluyor, 2007 yılı zafer yılı olmasını diliyorum.30 Aralık 2006

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.