Kürtlerin ulusallaşması ve Kürt Hareketi'nin gelişiminde üç ana evreden bahsetmek yanlış olmaz. Kürt ulusal hareketinin birinci dönemi, Osmanlı Dönemindeki ayaklanma, 1908 yıllarındaki Kürt örgütlenmesi ve entelektüel çalışma dönemidir. İkinci Dönem, Osmanlı İmparatorluğunun mirası üzerinde yükselen Türk Devleti'nin kuruluş evresi ve kuruluş sonrasında gelişen Kürt ulusal Hareketi dönemi. Üçüncü dönem, 1960 sonrası Kürt ulusal hareketi dönemi.
Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Ulus Devleti sonrasında gelişen Kürt Hareketi, geleneksel Kürt egemen sınıfları öncülüğünde gelişen, Kürt aydınlarının önemli bir yere sahip oldukları, Kürtlerin bütün toplumsal kesimlerinin katıldıkları bir hareketti. Bu iki dönemin hareketi ideolojileşmiş hareketler değildi. Kürt toplumunun bütün yönetici kesimleri ve diğer toplumsal kesimleri, Kürt ulusunun egemenliği, bağımsız devlet olması, kendi kendini yönetmesi, kendi kaderini tayin etmesi ilkelerinin çerçevelendirdiği program üzerinden gelişen, ilerleyen hareketlerdi. Bu bağlamda, o iki dönemdeki Kürt ulusal hareketi analize tabi tutulduğu zaman, liberal, sosyalist, nasyonalist, sosyal liberal demokrat, sosyal demokrat gelişmelerden bahsetmek olanaklı olmadığı gibi, Kürt ulusal hareketinin yabancısı olduğu ideolojik kategoriler ve fikir akımlarıydı. Bu dönemdeki Kürt ulusal hareketi, doğal ve bir millet olmanın gereği sahip olunması gereken hakları talep eden bir gelişmeyi ifade ediyordu. O dönemin Kürt aydınları da, ideolojileştirilmiş katı bir nasyonalist düşünceye sahip değillerdi. Onların düşüncelerinin nasyonalize edilmesi de, bu günkü anlamdaki bir ideolojileşmeden daha uzak, halka daha yakın, halkçı ve doğal içerikte olan bir nasyonalizm idi.
Üçüncü dönem Kürt ulusal hareketi, gelişme sürecinde her ne kadar ideolojik bir hareket, Kürdistan Demokrat Partisi'nin 1965 yılında kuruluşuyla birlikte ideolojileştirilmiş bir hareket olmamasına rağmen, o tarihten sonra sol ve sosyalist düşüncenin etkisiyle ideolojileşmeye başlayan bir hareket. O dönem, Kürt ulusal hareketinin küçük burjuva aydınlar tarafından ideolojileşmesine elverişli ulusal ve uluslararası bir ortam olmasının yanında, en önemli olan bir durumda İkinci Dönem Kürt ulusal ayaklanma hareketinin şiddetle ve kanla bastırılmasından sonra Kürt egemen ve geleneksel yönetici sınıflarının tarih ve siyaset dışına itilmesinin, Kürt ulusal hareketinden tümden tasfiye edilmeleri de önemli bir tarihsel olguolarak ideolojileştirmeye olanak sağlıyordu.
Üçüncü Dönem Kürt ulusal hareketi, 1974 yılından sonra tümden sol ve sosyalist düşünce sahibi aydınlar tarafından ideolojileştirildi, giderek de hem ideolojik ve hem de örgütsel olarak tek egemen bir yapı kazandı.
Üçüncü Dönem Kürt ulusal hareketi döneminde, farklı siyasi örgüt ve partiler olmasına rağmen, ideolojik egemenlik, sol, sosyalist Stalinist jakoben düşüncedeydi.
Bu egemenlik soğuk savaş dönemi boyunca devam etti. Soğuk savaş döneminden sonra bu alanda bir kırılma olmasına rağmen, sosyal liberal demokrat, sosyal demokrat, liberal, demokrat nasyonal eğilimler, Demokratik Kitle Partisi'ndeki cılız sosyal liberal demokrat örgütlenme dışarıda tutulursa, güçlü bir örgütlenme bir hareket tarzına dönüşemedi. Ya da böyle bir hareket tarzı ve kapsamlı örgütlenmenin ortaya çıkmasının koşulları da olmadı.
*****
Aynı şekilde, son 10 yılda İslamcı Kürtler Cephesinde de bir farklılaşma ve yeni bir gelişme oldu. “İslamcı Kürtler“, “Kürt İslamcılığına doğru evrimleşmeye başladılar.
Nasyonal ve ırkçı şovenist Türk ümmetçiliği içinde yer alan İslamcı Kürt kesimlerinde yeni bir uyanış başladı. İslamcı Kürt ümmetçileri, kendi Kürt ümmet yorumunun gelişmesi, ortaya çıkması, siyasallaşması, şekillenmesi için örgütsel ve grupsal davranışlar içine girmeye başladılar.
Türk ırkçı ve şoven ümmetçiliğine karşı bir başkaldırı dönemine girildi.
Bu İslamcı Kürtlerde başlayan yeni hareket tarzı, son yıllarda, bir akıma, grupsal ve siyasal bir yapıya doğru evrimleşerek, gelişme sürecini devam ettiriyor. Nûbihar Dergisi etrafındaki kümelenmeyi, TOPLUM-DER'deki kitlesel örgütlenmeyi, kültürel ve Siyasal Kürt İslamcılığının olguları olarak ele almak durumundayız. Bu kültürel ve siyasal kümelenme dışında, tek-tek bağımsız Kürt İslamcı Aydınları, “Haber-Diyarbakır“ etrafında kümelenen aydınların da bu kategorideki gelişmenin bir sonucu olduğu ortada. Ayrıca radikal İslamcı kesimler içinde olan tek-tek Kürtlerde de bu yönde bir gelişmenin olduğu, gövdesi büyük ağırlıkla Kürt olan İslamcı akımların ve örgütlerin içinde de Kürt İslamcılığı konsepti çerçevesinde bir kriz yaşadıkları, bir tartışma içinde oldukları, kabuğun kırılması çabalarının yoğunlaştığı bilinen başka gerçeklerdir.
Dicle-Fırat Diyalog Grubu da, net bir şekilde Kürt İslamcılar kategorisi içinde değerlendirilebilecek, Kürt ve Kürdistanî özellikleri, refleksleri güçlü olan bir grup toparlanmasıdır. Kanat önderlerinin içinde yer aldıkları, Kürtlüğe ve Kürdistaniliğe dair önemli eylemler yapan, son dönemlerde Seîd-ê Kurdî'nin, Şeyh Sait ve diğer Kürdistan liderlerinin mezarlarının yerinin tespitini siyasal iktidardan, devletten talep eden bir grup.
TOPLUM-DER etrafında örgütlenen ve kümelene İslamcı Kürtlerde de Kürtlük ve Kürdistanî değerler ağır basmaktadır. Bu grup, Mizgîn diye bir fikir organına sahiptir. Kürdistanî düşünceleri genişletmeye ve derinleştirmeye çalışmaktadır.
Dicle-Fırat Diyalog Grubu 24 Nisan'da “Seîd-ê Kurdî'nin İttihadı-İslam“ Projesi ve kişiliği üzerine bir panel düzenledi. Bu toplantıda, Kürtlüğü ve Kürdistani yönleri ağır basan Kürt İslamcılarla, Türkiyeci İslamcı Kürtler arasında somut ayrımlar ortaya çıktı.
Dicle-Fırat Diyalog Grubu, somut programsal bir toplum ve dünya tasarımına sahip değil. Bu grup, toplum ve dünya tasarım projesini, diğer kesimlerdeki Kürtlerle yaratma süreci ve arayışı içinde. Bütün Kürt kesimleriyle yakın bir diyalog içinde olmakla kalmıyor. Değişik Kürt kesimleriyle somut projeler içinde yer alıyor. Yine değişik Kürt kesimlerinin eylemlerine ve projelerine destek veriyor.
*****
Dicle-Fırat Diyalog Grubunun Seîd ê Kurdî yorumuyla diğer İslamcı Nursîci Kürtlerin yorumunun farklılığı da o toplantıda somutça ortaya çıkıyordu. Dicle –Fırat Diyalog Grubu Filozof Seîdê Kürdi'nin Kürt yönünü ve yorumunu öne çıkarmaya çalışırken, diğer İslamcı Kürt kesimleri daha çok onun İslami ve Nursî yanını önüne çıkarmaktaydılar.
O toplantıda, Seîd ê Kurdî'nin yaşamına ilişkin hazırlanan belgesel film, Türk resmi tarih anlayışıyla hazırlanan bir belgeseldi. Bu belgesel de, Seîd'in Kürtlük yanına herhangi bir vurgu olmadığı gibi, Seîd'ın Kürdü kimliği ve kişiliğine vurgu yapma gereği bile görülmüyordu. Bu belgeselde, imanlı bir İslam'ın bütün herkesten üstün olduğu anlayışı anlatılmaya çalışılırken, tehlikeli bir eğilime işaret ediliyordu. Ayrımcı, adaletli ve eşitlikçi olmayan bir yaklaşımı gündemleştiriyordu. Seîd ê Kurdî'nin Batı ve Modernizm düşmanlığının belgesel filimde öne çıkarılması ayrıca sorunlu bir durumdu.
Seîd ê Kurdî'nin Kürt milliyetçiliği üzerine hem Kürt ve hem de Kürt kesimlerinde önemli tartışmalar var. Sêîd ê Kurdî Şafi Kürt olduğunu her zaman açıklamıştır. Konuşmalarında ve yazılarında “Kürt“, “Kürdistan“, “Kürtçe“ kavramlarını kullanır. Zaten Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu kavramların kullanılması kadar doğal bir şey de olamazdı. Kürdistan, otonom bir bölgeydi, Kürtler bu otonom bölgede kendi kendilerini yönetmekteydiler. Ama Seîd ê Kurdî''nin Kürtlüğü ve Kürt Milet sorununa bakışı, Şeyh Sait Efendi'nin, Seyid Rıza'nın, diğer Kürt liderlerinin bakış açısı gibi değildir.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, genel çizgilerde Kürt haklarına gösterdiği duyarlılıktan öteye bir çerçevede bir Kürt yaklaşımı yoktur.
Seîd ê Kurdî bu bağlamda, bir Kürt ideologu değil, bir İslam ideologudur.
Seîd ê Kurdî, İslam tefekkürünün derinleşmesi, kökleşmesi ve dünya çapında etkin ve egemen hale gelmesi için çaba göstermiş bir ideolog ve filozoftur.
Seîd-î Kurdî, İslamcı-Osmanlıcı çizgiye sadık kalmıştır. Kürtlük ruhu ve Kürtlük bilinci güçlü olmasına rağmen, “Kürtçü“ değildi. Kürtlerin devlet olmasını hiçbir zaman savunmamıştır.
Türk ümmetçiliği açıkça ırkçı ve şoven bir karakter kazandığında, Kürtler üzerinde bir hegemonik ve sömürgeci yapıya dönüştüğünde, buna karşılık getirdiği açık bir yorum ve karşı duruşta yoktur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında ve sonrasında İttihat Terakkicilerin ve Kemalistlerin haksızlıklarına, Kürtleri Türk saymasına karşı gelişen Ulusal Direnme Hareketlerinin içinde yer almadığı gibi, açık bir destekleme tavrına da rastlanılmamaktadır.
Bazı Kürt İslamcı kesimlerin Seîd ê Kurdî'nin düşüncelerini tartışmasız kılmaları, ideolojileştirmeleri; Kürtlerin, bütün İslamların ve insanlığın yaşamını onun düşünceleriyle yorumlamaları; Onun düşüncelerini bütün Müslüman milletlerin yaşam reçetesi hakline getirmeleri; Kemalizm'in ve diğer ideolojileştirilmiş düşüncelerin yaşam tarzı haline getirilmeleri kadar sakıncalı ve tehlikelidir.
Yeni ortak ve evrensel yaşam için, İslam'ı ve tüm dinleri aşan da aşan demokratik, çoğulcu ortak kurallara ve değerlere ulaşılması gerekir.
Bu bağlamda, “İttihad-I İslam“ Projesi sorunlu bir projedir. Bu proje, İslam olan dünya ile İslam olmayan dünya arasında bir set çekmekte. İnsanlığı, dinler etrafında kategorileştirerek ayrımcı ve çatışmacı zihniyete temel oluşturmaktadır.
Ayrıca, “İttihad-ı İslam“ Projesi, egemen ve devlet olan Müslüman milletlerin egemen ve iktidar olduğu bir projedir. Bu bağlamda, Kürtlerin ve diğer azınlıklıkları dışlayan bir projedir.
Amed, 11. 05. 2010