بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 10 March 2010

Açlığı, hüznü, gözyaşını alabildiğine yaşadılar, tanrının cömert gökkubbesi altında, İmdatlarına ne Xızır yetişti, ne Düzgün Baba, nede döktüğü sütün kerametine koca bir ırmağı coşturan Munzur baba...

Annelerini özlediler, kardeşlerini özlediler, sularını, çeşmelerini, iri ceviz ağaçlarını özlediler, hayat özlemekle geçti onlar için...

Kocaları sevgilileri değildi, ne tanıdılar kocalarını, ne sevdiler, nede sevmeleri beklendi onlardan, yetimhanelerin, yada generallerin evlatlıklarıydılar onlar.Güzeldiler, çirkine yar oldular, çirkin önce yurtlarını bastı, kan kusturdu, annelerini kardeşlerini mağaralara hapsetti, mağaraları bombalarla havaya uçurdu, Munzur Babanın yüreği kan dolldu , kah onların göz yaşlarını akıttı, kah kanlarını, bedenlerini aldı götürdü ta uzaklara...

Şarkılarını unuttular O’nlar, oyunlarını unuttular, anılarını unuttular, düşmanlarının karıları oldular, seksen yıllık hayatları ne çilelerle örüldü biz hiç bilemedik, uzaktan duyduk, yarım ağız anlattılar, anlatılanıda duyan üç maymun rolünü oynadı...

Onların çocukları oldu, torunları oldu, torunlarının çocukları oldu, içlerinde ölenler oldu, ölüp yaşam denen acıdan kurtulanlar ve hala yaşayanlar var... acı geçmişi sırtından taşıyanlar...

Hiç tanımıyoruz onları, nasıl hüzünlenirler, nasıl ağlarlar, öfkeleri neyedir, kimedir ?
Hiç tanımıyoruz... Hiç bilmiyoruz... (acaba?)

Bir katliam yapıldı... Bir jenosid... Bir... bir.. bir ne derseniz deyin, terimlerin ne önemi var...

Önemli olan şu ki; ölenlerden geriye ölüm sessizliği kaldı, bağıracak, dünyayı ayağa kaldıracak sesleri olsa ne çare, anlatamadıktan sonra... kimse duymadıktan sonra...

Onlardan geriye kalıp, (yine onlardan) doğanların ise;

Çocuklukları ölümü dinlemekle geçti. Anneleri (belki) Ermeniydi, dayıları (belki) değil, anneanneleri Hıristiyandı (ama) anneleri Alevi,kendileri ya sunni, ya şafi, yada ’laik asker’ (!) karısı, illaki bir şeydiler ama asla kendileri olmayan bir şey... hayatları kanın içinde yoğruldu ve hala kandan kına yakıyorlar geçmişlerine...

Kızların bir kesmi, asker evlatlığı, bürokrat evlatlığı... olarak kapışıldılar.

Gençliklerinde, Her "medeni" insan gibi evlenip yuva kurma zamanları geldiğinde onlar birer devletlü karısı... Varlığı yokluğu belirsiz allah... aman allah bu neyin cezası...

Onların masalında sürgün, sürgün üstüne, ölüm, ölüm üstüne... Ölen, anne anneleri, baba anneleri, dedeleri, sonra anneleri, kardeşleri en sonunda öldürülen kardeşleri, akrabaları, nehirleri kan çağlayan ülkelerinin çocukları...

Ölene mi yanarsın ?
Öldürene mi ?

Önce kız kardeşleri canavar oldu, Türk havacılığının onuru dediler kız kardeşlerine ama o kız kardeş azrail kesildi onların başına, onbinleri bombaladı, kan kusturdu, onun da bir Ermeni olduğunu söylediler, yaptıklarını her ne olursa olsun kimse bir Ermeniden beklemez ya onun Ermeni olduğu ortaya çıkacaktı sonunda... (Sabiha Gökçen)

Bir Kominist, bir Feminist ve bir Ermeni aydını konuştular onun hakkında. Ne bu kızları, ne onların bir yıl boyunca öldürülen kırkbin akrabasını andılar. Üç aklı başında insan , bir faşist lideri övmekte hiç bir sakınca görmediler, o lider ki Ermeni soykırımından tutun, Dersim jenosidine kadar bütün katliamlarda suçluydu, daha önemlisi azmettiriciydi... Bakın onu nasıl akladılar... Aklayanların biri Komünistti sözüm ona diğeri feminist, bir diğeri Ermeni...

ilk sözü komünistimiz söylesin: " eğer bir kız çocuğunun Ermeni olduğunu bile bile onu manevi evladı olarak benimsedi ise bu, 1915'in yaşandığı bu topraklar üzerinde bir cumhurbaşkanının yapabileceği en onurlu şeylerden biridir." - Sungur Savran-

Sonra Feministimiz konuşsun: " Ben şahsen iftihar ederim Atatürk'le; Ermeni bir Türk çocuğunu ( bilmiyor olması imkansız zira Gökçen'in dini kökenini ) evlat edindiği için." -Perihan Mağden-

Şimdi de Ermeni entelektüelimiz anlatıyor: " Atatürk, Gökçen'in Ermeni olduğunu biliyor muydu ? sorusuna " Bilseydi de fark etmezdi. Belki öğrenmişti. Ama Atatürk bir başka milletin erişemeyeceği kadar önemli bir lider ve hümanistti. O milliyetçilikten, milletini sevmeyi anlıyordu ve milletini seven tüm dünya milletlerini sever. Yani Atatürk insanları milliyetlerine göre ayırmazdı." Pars Tuğlacı

Ve tüm bu bilinç çarpıklıklarına eleştiri yönelten bir isme kulak verelim son olarak: ’1915 Tehcir ve Soykırımı sırasında kadın ve çocuklar kurtarılmadı, tıpkı yağmalanan mal ve mülkler gibi gasp edildiler. Genç kızlar ve kadınlar odalık yada hizmetkar olarak alıkonuldular, paylaşıldılar; Din değiştirmeye zorlanıp müslümanlarca nikah altına alındılar. Ailesi sürgün ve soykırıma kurban giden kimi Ermeni yetim çocukları Müslüman ailelerin yanına besleme olarak verildiler. Bunu bir tür "köle edinme biçimi" olarak da tanımlayabiliriz.’ -Recep Maraşlı-

Tıpkı Sabiha Gökçen misali, Dersimli kızlarda dağıldılar nar taneleri gibi. Onlardan bir Sabiha Gökçen ( şükür-olsun ki ) çıkmadı ama onlardan biri Kenan Evren'e eş oldu. Her biri "köle edinme biçimi"nin birer kurbanı oldular.

Tüm bu katliamlardan vede iyiliklerden geriye Atatürk'e manevi kız Kenan Evren'e eş ( (Aslında eş denmemeli, eş bir karşı cinsi sevmek durumunu anlatır, bir iradeyi, oysa bilmiyoruz Kenan Evren'le nasıl evlendiler. Ama karı demekte insanın içine sinmiyor ) kaldı...

Kalanlarda, ne Ermeni olduğunu söyleyebildiler nede Kürt olduklarını...

Resmi ideolojinin " Büyük hümanizma"sı karşısında çarpık bilincimiz alenen ortada...

Bugün 9 Mart 2010 Dünya emekçi kadınlar günü kutlamaları 100. Yılı geride bıraktı.

İstedim ki,bir bakalım; Ermeni kadınlar, Kürt kadınlar Bu ülkenin ezilen halklarının kadınları neler çekti, düşünelim bir daha....

100. Yılı geride bırakmış kadın hareketine saygının bir gereği de ,bu değil mi ?

Faşizmi övmek yerine bilince çıkarmak ve eleştirmek!

(Yararlandığım kaynakça; Recep Maraşlı ’Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykırımı’. Sayfa: 327 )

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.