Kürd-Kürdistan'ı Kurtuluşa Taşıyacak Kürd Aranıyor!
Hasan H. YILDIRIM
Türk meclisi çatısı altında büyük görültülerle tartışılmaya açılan 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' oturumunda Türk İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yaptığı konuşmada dile getirdiği, 'Biz, insanımızı hiçbir ayrım gözetmeksizin onurlu birer varlık olarak görüyoruz' cümlesi Türk'ün yıllardır biz Kürdleri kandırmalarının recetesinin özlü ifadesidir.
İşin teferuatı farklı olsada teoride savunulan kurtkapanı bu.
Burada ince bir ayar var. Onu görmek gerekir. Bunun farkına varılmadan kurtulmanın imkanı yok.
Sözde Kürd-Kürdistan sorununu çözeceklerini söylüyorlar. Fakat adamların literatörlerinda bu kavramlar kırmızı çizgi olarak yerlerini koruyor. Her halükarda Kürd-Kürdistan'ı Türk ve Türkiye kavramları içinde ifade ediyorlar. Onların 'hiçbir ayrım gözetmeksizin' dedikleri bu oluyor. Bu dedikleriyle Kürdleri Türk olarak görmeye devam ettikleridir.
Kürd'ün itiraz bunadır. Kürd Kürd olarak görülmediği sürece 'insanımızı hiçbir ayrım gözetmeksizin' iddiası ikiyüzlülüğün daniskasıdır.
Hayır efendin! Bu konu da ayırım yapın. Yapabildiğiniz kadar yapın. Bizi Kürd olarak kendinizden ayırın. Bir nesne, bir aktör, bir figüran olduğumuzu teslim edin. Bunu ifade etmediğiniz müddetçe Kürd-Türk savaşı sürecektir.
Kürd'ün kavgası kendi milli kimliği ile kabul görmesi içindir. Göze alınan bunca ağır bedel bunun içindi.
Şimdi sen, 'biz ayırım yapmak istemiyoruz. Herkesin temel hak ve özgürlüklere sahip olarak eşit ve hür vatandaş olarak yaşadığı bir siyasal düzeni işaret etmek istiyoruz' dersen senin yapmak istediğin bir önceki sömürgeci hükümetlerin yaptıklarından farkın ne? Bu yaklaşımınla demek istediğin silbaştan yeniden deniyelim. Oysa bu yol çok denendi.
Analar bunun sonuçları için ağladı.
Herkes şunu net olarak biliyor. Bilmiyorsa öğrenmek zorundadır. Kürdler bir millettir. Kürd millet sorunu uniter TC devlet çatısı altında 'bireysel hak ve özgürlükler alanının genişlemesi' ile çözülecek bir sorun değildir.
Kürdistan sorununun çözüm reçetesi Türk İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın mecliste dile getirdiği anlayışın tam tersidir.
Bakan, geçmişte günümüze süregelen Türk resmi görüşü dile getirmiştir. Dediklerinin gereklerini yerine getirip getirmemeleri tartışma dışıdır.
“İşte biz, Demokratik Açılımla, mülkün temeli olan adaleti güçlendirmeye çalışıyoruz. Ülke sınırları içerisinde ve kim olursa olsun, herkesin kendisine adil davranıldığı ve bu devletin eşit ve özgür bir vatandaşı olarak görüldüğü duygusunu pekiştirmeye çalışıyoruz.“
Cumhurriyetin kuruluşundan beri yapılmak istenen bu değil miydi? Başarıldı mı? Hayır! Bundan sonrada başarılamaz. Niye başaramaz diye soran olabilir. Bunun cevabı Türk Bakan'ın mecliste yaptığı konuşmasında sonuç olarak ifade ettiği şu cümlelerde verilmiştir. Ne demişti Bakan?
“Yüce Türk Milleti ve onun değerli temsilcileri huzurunda bir kez daha ifade ediyorum. Demokratik Açılım, üniter yapımızı, birlik ve bütünlüğümüzü bozacak hiçbir unsur ihtiva etmemektedir. Aksine bu bir Milli Birlik ve Kardeşlik Projesidir.“
Bu proje tutar mı? Tutmaz.
Kürd-Kürdistan'ın inkarı üzerine inşa edilmiştir. İmha bunun ikiz kardeşi olarak sürecektir. Nihayetinde 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin tartışıldığı aynı oturumda, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen "Dersim" modelini önerdi.
"Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs'ta analar ağlamadı mı? Kimse 'analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım' dedi mi?"
Demedi!
'O zaman demediyse şimdi de demesinler' demeye getirdi.
Dediğinde de koca bir alkış tufanı başladı.
En çok alkışlayanlarda Türk Meclisi'ndeki Kürd ve Aleviler oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu bunların başında yer aldı.
Tepkiler yükselince Kılıçdaroğlu obsayıta düştü, tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı.
Öymen'i istifaya çağırdı ve 'gereğini yapsın' dedi.
Kimse Öymen'in istifa etmesini beklemesin.
Bu eşyanın tabiatına aykırı bir şey olur.
Öymen yanlış bir şey demedi. Olan bitteni yalın bir dil ile ifade etti. Etmeseydi olmamış mı olacaktı? Niye bunlar bilinmiyor muydu? Yeni mi anlaşıldı?
Bunlar bir tarafa.
Devlet partisi CHP'nin niteliği bilinmiyor muydu? Dün neyse bu gün de odur. Değişen bir şey yok. Olan kimi düşman sevdalıların kendilerini kandırmaya çok hevesli olmalarıdır.
Öymen istifa etmese, Kılıçdaroğlu'nun tutumu ne olması gerekir?
Bunun cevabı iki kelimelik bir cümledir.
Eğer onur ve bir nebzecik namus sahibiyse istifa eder.
Sadece o mu?
CHP'de görevli her Kürd ve Alevi için geçerlidir.
CHP'de kalıp kalmamak namuslu ve namusuzluk ikileminde denek taşıdır.
Bekleyip göreceğiz.
Onur Öymen, dediklerinin arkasındadır. Söylediklerinin militanı olduğunu sonraki demeçlerinde ortadadır.
„Atatürk'ün Dersim'de yaptıklarını anlatırken bize faşist diyorlar. Ben faşistsem Dersim isyanını bastıranlar neydi?
Ben mi bastırdım Dersim isyanını? O zaman Atatürk niye böyle davrandı? Celal Bayar Başbakan'dı. Fevzi Çakmak da Genelkurmay Başkanı. Onlar da mı faşistti? Biz kimseyi üzmemek için bildiklerimizi kendimize saklıyoruz. Kimseyi rencide etmemek için tarihi kurcalamıyoruz. Beni Hitler'e benzetmelerini kabul etmiyorum.
Bildiklerimizi anlatmıyoruz...Böyle önemli bir konu iç siyaset malzemesi yapılır mı?“
Evet Öymen böyle buyuruyor. Siz bunu devlet konuştu olarak algılayın.
Dedikleri tercüme edilmeye muhtaç olmayacak kadar açık ve net.
Açık ve net olsa da, kimi Kürd çevreleri bunu anlamamazlıktan geliyor. Değilse eğer her seçimde CHP'nin Alevilerden aldıkları blok oylara ne demeli. Alevileri en çok kıran CHP iktidarları olmasına rağmen. Bu nasıl bir çelişki?
Bu nasıl bir sevda? Katline aşık olma buna denir. Anlayan beriye gelsin.
Soykırım savunucusu Öymen soruyor.
'Atatürk faşist miydi?'
Evet Atatürkünüz faşistti. Hem de soykırımcıydı. Bunun inkara gelir yanı yok.
Hitler, boşuna kendini Mosolin ile birlikte Atatürkünüzün sadık öğrencisi ilan etmedi.
Atatükçüler, bundan rahatsız değildir. Fakat rahatsız olanlar da vardır. Bunlar Atatükçü olmadığını söyleyenlerdir. İşin aslına bakılırsa en tehlikeli olanlarda bunlardır.
Atatürkçüler soykırımcı yüzlerini göstermekten çekinmezken bu maskeliler kol kırılsın, ama yen içinda kalsın hasabını yapanlardır.
Bunların sözcülüğüne bu gün Ahmet Altan soyunmuştur.
Öymen'in 'Atatürk faşist miydi?' sorusundan çok rahatsız olmuştur. Rahatsızlığını şu cümlelerle ifade ediyor.
'Ve, insanları iki şıktan birini seçmeye zorluyorlar.
Ya Dersim katliamını onaylayıp "çok doğru bir katliamdı" diyeceğiz ya da o katliama karşı çıkıp Atatürk'ün "faşist metotlar" uyguladığını söyleyeceğiz.
Buna gerek var mıydı?
Bence yoktu.
Atatürk'ü "mavi gözlü, sarışın, yakışıklı, iyi kalpli, modernist" görüntüsü içinde tarihin sayfalarına bırakabilir, bugünü bugünün koşullarıyla konuşabilirdik.'
Ahmet Altan, çuvala sığmayan çuvaldızı sığdırmaya çalışıyor. Başarır mı dersiniz? Ortalıkta kendi kendini kandırmaya hazır o kadar enayi Kürd var ki, niye başarısız olsun ki.
Türk cenah iktidarı, muhalefeti, resmi ve sivili, aydın ve yazarı olarak işbölümü temelinde organizeli olarak milli birlik projesi çerçevesinde Kürdleri millet olmaktan çıkarmak, kardeşlik, eşitlik, alavere, dalavere gibi süslü püslü kelime ve cümlelerle kimliksiz bir vatandaş haline getirip eline demokrasi yazılı bir bez parçası tutuşturup uslu uslu vatandaş olmalarını kendilerine kabul etirme çabasını veriyorlar.
Akılsız Kürd'e olacağa bakmaksızın 'tarihi bir süreç' deyip arazi olmayı akılı politıka sanıyor.
TC Devleti ve onun tosuncuk aydınları Kürd milletini yok saymak, millet olmaktan doğan hakları bir yana bırakarak onun yerine bireysel haklar ikame etmek mücadelesi içindedirler.
Bu işin başarısı için canhıraş uğraş veren Ahmet Altan, Hasan Cemal gibi Türkler kuzu postuna girmiş kurt misali üstlerine düşeni yapmaya uğraşmaktadırlar. Kürd dostu pozlarını takınan bu zevat aslında Kürd milletine en büyük darbeyi vuran rolündedirler. Çünkü Kürdlerin boynuna asılmak istenen yeni kölelik zincirini kurtuluş olarak sunmaktadırlar.
Kimi Kürd aydın ve siyasi kesimleri ise bu zerzevatı Kürd dostu olarak sunma uğraşını kendilerine vazife bilmektedirler. Bu çevrelerin işi gücü Türk değirmenine su taşımacılık olmaktadır. Bunu öylesine süsleyip püfleyip sunmaktadırlar ki, dünyanın en barışsever insanları sanırsınız. Aslında meseleye bakıldığında hiçte öyle olmadığını görmek zor değildir.
Tuturdukları kardeşlik ve eşitlik türküsü sömürge kişiliğin dibe vuruşudur. Bunu miniklerinden okuyabilirsiniz. Türk karşısında gerdan kırıp yalakalaşmanın yüzlerine vuruşunu ibretlikle seyredebilirsiniz. Hani yüzüne tükürüldüğünde yağmur yağıyor diyen yüzsüzlerin ruh hali neyse onun gibi bir ruh hali sergilediklerinin şahidi olursunuz. Onlar utanmaz ama, siz onlar adına utanırsınız. Bir Kürd'ün içine düştüğü o rezalet karşısında bir Kürd olarak kahr olursunuz.
Altı aydan beri süren Kürd'e kendi eliyle kölelik zincirini yeniden takma girişimleri nihayet çıplak olarak ortaya çıktı.
Türk egemenlik sizteminde bir değişiklik yok.
Olmayacakta!
Beyaz Türk ve ihanetçi Kürd elele vererek Kürd-Kürdistan'ı inkar ve imha politıkasına devam edecektir.
Geriye yurtsever Kürdler kalmaktadır. Bunların yapması gerektiği sağa-sola bükülmeden, bin derecek su getirip sorun sulandırılmadan ismini koyup onun gereğini yapmak kalıyor.
Sorun, ülke, millet, iktidar sorunudur.
Buna ulaşmanın yolu örgütlenmek ve savaşmaktır.
Başka da bunun yolu yoktur.
Bunu boşa çıkarmanın binbir gerekçesi var.
İtiraz seslerini işitiyorum.
Ülke koşulları, dünya konjuktörü vs. dediniz mi işin başından ulaşmak istediğiniz hedefi kendi elinizle boşa çıkarmış olursunuz. Bunu yapan çok Kürd var.
Bunun tersini düşünen ve uykulayan Kürd, Kürd-Kürdistan'ı kurtuluşa taşır.
Gerisi teferuattır.