بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 3 December 2008

Gülay Göktürk*/ Hayır, devlete karşı isyandan bahsetmiyorum. Onu tarih boyunca defalarca yaptılar. Ben PKK'ya isyandan söz ediyorum. Ergenekon Davası ilerledikçe ortaya dökülen ilişkiler, PKK içinde yönetici konumda yer almış kimi isimlerin ve bizzat Öcalan'ın açıklamaları, PKK'yla derin devlet arasındaki işbirliğini inkar edilemeyecek bir biçimde ortaya koyuyor.

Kafasını kuma gömmemiş herkes artık PKK'nın ve derin devletin "stratejik bir işbirliği" içinde olduklarını görüyor. Derin devletin, savaşın bitme ihtimali ortaya çıktığı her durumda bu ilişkiyi kullanarak terörü azdırdığını gün gün, olay olay öğreniyoruz.

Silahları belki de susturacak bir affın siyasetin gündemine geldiği anda, derin devlet PKK'yı provoke ederek tezkere almış evine dönen 33 askere karşı katliam düzenletiyor. Dört yıldızlı paşaların İmralı'ya gidip geldiklerini, bizzat Öcalan'ın ağzından öğreniyoruz.

Bu paşalardan biri, Öcalan'a PKK militanlarının hepsinin ülke dışına gönderilmesinden rahatsız olduklarını söylüyor; bir kısmını içerde tutmalarını istiyor! Çünkü onlar PKK'nın silahlı gücünü kendi yedek ordusu olarak görüyor.

Artık eminiz ki devlet içindeki kimi odaklar Öcalan'ı İmralı'da kontrol ediyor. Kürt sorununun siyasi çözümü için umutların belirdiği her noktada, bu yedek orduyu harekete geçirerek şiddet ortamının sürmesini sağlıyor. Evet, Kürtlerin en azından bir bölümünün "kurtuluş" için bel bağladıkları PKK, Kürt halkının en büyük düşmanı olan Derin Devlet'in maşası durumda. Ama Kürtler buna hâlâ isyan etmiyor.

İsyan etmek bir yana, "Yaşasın Başkan Apo, Yaşasın PKK" diye pankart açmaya devam ediyor. Kimdir bu derin devlet?

Güneydoğu'daki yüzlerce sözde faili meçhulün failidir. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde bölgeyi kasıp kavuran zulmün uygulayıcısıdır. Diyarbakır Cezaevi'ni cehenneme çeviren, köylülere pislik yedirendir. Derin devlet bütün Türkiye'yi zehirlemiş, bütün halka kötülük etmiş ama hiçbir yerde Güneydoğu'daki kadar vahşileşmemiş, kan dökmemiştir.

İşte bu örgüt, sizin "kurtarıcı" bellediğiniz örgütle al takke ver külah olmuşsa, kafa kafaya verip barışın önlenmesi için provokasyon tezgahlıyorsa, eroin kaçakçılığından gelen parayı paylaşıyorsa, sizin de artık ayağa kalkmanız ve uğradığınız bu ihanete isyan etmeniz gerekmez mi?

Ben buradan, PKK'nın derin devletle kirli ilişkilerinin içinde olmayan, savaşın yarattığı suç ekonomisinden, silah ve uyuşturucu kaçakçılığından nemalanmayan ve samimi olarak PKK'ya inanmış Kürtlere sesleniyorum: Uğradığınız ihanetin hesabını ne zaman soracaksınız?

Ne zaman PKK'nın derin devletle birlikte, çözümle aranızdaki baş engel olduğunu göreceksiniz? Bakın, DTP hâlâ ve inadına PKK'nın kuruluş yıldönümünü kutluyor. DTP konvoyu tüm duraklarda Öcalan sloganları ve posterleriyle, PKK bayraklarıyla karşılanıyor.

Sanki PKK'nın siyasi uzantısı olduğunu ve Öcalan'ın tek lider olduğunu deklare ediyor. Bir yandan da var gücüyle Anayasa Mahkemesi'ndeki davanın mahkûmiyetle sonuçlanması için çalışıyor. Hem de bu kararın yerel seçimlerinden önce çıkması için elinden geleni yapıyor. Böylece Kürtlerin, siyasi çözümden umudunu keseceği ve PKK'ya yöneleceği hesabını yapıyor. Siz DTP'nin bu oyununu ne zaman bozacaksınız?

Ne zaman bu kukla siyasi partilere sırtınızı çevirip gerçekten çözüm için çalışan bir siyasi sözcü yaratacaksınız? PKK, devlet içindeki çetelerle birlikte Türkiye'yi daha büyük yıkımlara ve iç savaşa sürüklemeye çalışıyor ve siz hâlâ ona kurtarıcı diye sarılıyorsunuz. İsyanlarla dolu tarihiniz size biraz bir şey öğrettiyse, şimdi isyanın zamanıdır. İhanete isyanın...

*Bugün gazetesi/3.12.2008

Slav û rêz kek srg ez jî ji tirkan hez nakim lê... ev niviskara çi dibêje?.."Evet, Kürtlerin en azından bir bölümünün "kurtuluş" için bel bağladıkları PKK, Kürt halkının en büyük düşmanı olan Derin Devlet'in maşası durumda. Ama Kürtler buna hâlâ isyan etmiyor." Kê û li kuderê heta nuha ev gotina wek tirkekî gotiye bêxêrî rêzdar îlîmdar Îsmail Beşikçî? Bi kerema xwe nivîsên ku tu dixwinî piçekî li ser bifikire paşe rexneyan lê bike... Çi dibêje ev xatûn derbarey dewleta kûr? "Kimdir bu derin devlet? Güneydoğu'daki yüzlerce sözde faili meçhulün failidir. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde bölgeyi kasıp kavuran zulmün uygulayıcısıdır. Diyarbakır Cezaevi'ni cehenneme çeviren, köylülere pislik yedirendir. Derin devlet bütün Türkiye'yi zehirlemiş, bütün halka kötülük etmiş ama hiçbir yerde Güneydoğu'daki kadar vahşileşmemiş, kan dökmemiştir." Ma ev ne înkar û teşhîra dewleta tirk? Ez naxwazim dûr û drêj bikim kekê delal... Hêvidarim em hinek tiştan bi zaneyî û jîrî binivisînin Li gel rêz û slavên Kurdewarî Aktarmaci

ev xanim yek ji wan kesaye,ku wexta kek mesûd bersiva tirkan dida,wê jî cî ji xwe re nedidît û nekarîbû bi xwe ku dev navêje kurdistanê û bashûr. Ev xanim yek ji typic cepgir(!)a tirke. Pirs eve PKK girêdaye bi dewleta tirk? Erê Icar dewleta wan bixwaze nikare PKK li erdê rastke? erê Ev xanim nizane gello piraniya kurdan ne PKK ne erê Ev xanim nizane gello nehishtina hêza pKK bi chûna ser dewleta ku ew dibêje "derin" ve girêdayîye? erê Kurdên ku îroj diqîrin apo-pkk,gello di rastiyê de zanin ku pkk û dewlet destlidestin. Na ne gishk Na xwe rê û chare tunekirina dewleta "derin" e,deshifrekirina pêwendiyên wê û PKK piranî li ser milê tirkan dikeve û ne li ser milê kurdan Ev xanim göktürk ne dilxwazê kurdaye û ev nivîsa wê bala kurdan ji ser mesuliyeta tirkan dikshîne ser gunehbariya kurdan Ev xanim li dewsa ku xwe li me bigre,ji kerema xwe bela xwe ji me bigire û li ser karên deshifrekirina pêwendiyên dewleta xwe bi pkk re bixebite.Imkan û derfetên wan ji yên me bêhtire. Ev xanim yek ji pishtgirên ku digot "özel timler bölgeye gönderilmeli",ku "özel tim" pîsiya eshkere bû ji "derin" dewletê! ez waha fam dikim

ocalan ve pkk ordunun kemalizmin yedek tekeri akp mi zayiflatilacak pkk hemen devrede barzanimi tehdit edilecek pkk hemen devrede Kurdler icindeki ulusalci hisler mi yok edilemesi lazim pkk hemen devrede amerikada ermeni soykirim yasasimi gundemde pkk hemen devrede (garip gelecek ama sayfalari az geri cevirin ermeni soykirim yasasi gundemdeyken pkk nin bir eylemi uzeri tc iraka girecem demis ardindan amerikada biz ermeni soykirim olayini gundemden aliriz sende yerinde dur demisti) Imralida ocalanin sirti subaylardan yedigi bravo saplaklarindan dolayi nasir baglamistir aynen yola devam abdullah!!!

Kemalist Sisteme Karşı Dik Duranlar Adayımdır. Fuad Çavgun Kürd halkı; ne „Tanrı'lar“ adına, ne Melekler adına, ne de tüm semavi ve maddi değerler adına da olsa feda edilmez. Ancak, son otuz yılda yaratılan bazı olumlu değerleri kendi hanesine ciro eden Abdullah Öcalan adındaki bir zat ve onun teşkilatı; Kuzey Kürd Özgürlük Hareketini kendi bireysel yaşamını kurtarma, kullanma ve kullandırmaya çevirmiş durumdadır. Bu gerçek kahredici de olsa; tesbit edilmeli ve yüksek sesle dillendirilmelidir. Yani, ölüm gümleğini giyemeyenler, Kürd halkını temsil edemezler-etmemelidirler. İmralı'da ikamet eden zat; dağda savaştırdığı, zindanda yatırdığı ve şehir varoşlarına mahkum ettiği halkımızı inim inim inletmektedir. Söz konusu zat ve akıl hocaları halkımıza ölümü dayatıp, felce razı etme stratejisi uyguluyorlar. Öcalan'ın İmralı Savunmaları'nda; „on devlet bile kuracağımı bilsem bile, bundan sonra bir tek kuruşun bile atmayacağım“ türündeki teslimiyetçi söylemlerinin bolluğu bilinmektedir. Ardından da‚ sınırların dışına çıkın!.. diye buyurdu! Onun mecbur ve mahkumu olan gerilla komutaları, ancak bir gün bu karara karşı koyabildiler. Zira, Öcalan hiddetlendi. Yanında tuttuğu ulak avukatlarından Mahmut Şakar'a gerekli talimatı verdi. TSK yetkilleri bu Av.'ı İstanbul'dan Van'a uçakla taşıdı. Van'dan helikopterle Kandil'e götürdüler. Ve Av. Konuştu: „-Kameraları kapatın!.. Söyleyeceklerimi dinleyin! Burda söylediğim herşey İmralı'da bulunan başkanımızın kesin emridir!.. Ateşe devam. Savaşmaya devam..“ dedi. Ankara/Tuzluçayırlı'lar kuzu kuzu uydu. İtiraz etmek steyenler susturuldu. Ve acı olan bazı muhalifler de yıllarca sustu. Artık karşımızda yeni bir örgüt var. Bunun adını da o zaman koyduk: AVUKATLAR ÖRGÜTÜ!.. Artık bu adamlar; dağa, taşa, şehre, kurda kuşa talimat taşıyacaklardı. Bunların bazıları İHD başkanı, bazıları Belediye başkanları, bazıları da TBMM'sinde „vekil“ olacaklardı ve oldular da. Bunları biliyoruz. Biliyorsunuz ve biliyorlar. Yani; Türklük ve Türkçeciliğin tüm fiiil çekim halleri mevcut. Bugünlerde... Yani kurban Bayramı'nın şu günlerinde, Yerel Seçimler gündemde. Şimdiden bu yalancı pehlivanlar devrede. Belediye başkan adaylarını belirleyecek ve destekliyeceklerdir. Biz şunu tekrar ediyoruz. Kürd halkı Abdullah Öcalan'ın bu mundar tutumundan dolayı mahkum edilemez. Ona küsülemz. Onun ateşine bu halkın en önemli seçimi olan yerel yönetimlere bigane kalınmaz. Halkımız konuşur, gerçek temsilcilerini seçerse; o zaman silahların hükmü de olmaz. İmralı'daki adam da susar, pusar. Dolayısıyla, silahların sesi; ancak, halkın sesinin yükselmesi ve ayağa kalkması ile gerçek anlamda durdurulur. Dolayısıyla, Yerel Seçimler konusunda bizim de bir kaç sözümüz olmalı ve kendimizi hiçbir sınırlamaya tabi kılmadan, tavırımızı ortaya koyabilmeli ve halkımıza doğru adresleri göstermekten feragat etmemeliyiz. Bu konuyla ilgili olarak çerçeveyi sayın Berzan Botî arkadaşımız koydu. Ona katılıyorum. Ve seçimlerin ilerki tarihlerinde –belirlenecek- adaylara göre tavırımız şöyle olmalıdır diye düşünüyorum. Düzen partileri olanlar ile, Kürd ve Kürdistanlılık iddasıyla ortaya çıkanların yolları ne yazık ki aynılaşmıştır. Birleştiler-bütünleştiler-tekleştiler. MHP ile CHP kardeşleşti. Bize de düşen bir Kürd görünümlü DTP oldu. Ancak, Kürd ve Küstanlılar için CHP ne ifade ediyorsa, DTP'de onu ifade eder-etmelidir. Yani, Deniz Baykal'in CHP'sinden Kürd halkına ne hayır gelecekse, DTP'den de ancak o kadar hayır gelebilir. Bizim yolumuz üçüncü altarnatiftir. Yani üçüncü yol altarnatifiden biz şunu anlıyoruz: Kürdistanlıların temel sorunlarının çözümünün adresi, Kürd Sorunu'nu toprak temelinden soyutlamayan Kürd ve Kürdistanlı parti veya bireylerin desteklenebilirliliğine tekabul eder. Zira, ne askere hefif şehla bakan Erdoğan, ne de diğer kardeşi olan Öcalan, Kürd Ulusal surunu'nun çözüm adresi değildir-olamaz. Al birini vur ötekine. Biz; ya bağımsız adaylara, ya da hangi partiden olursa olsun, özü-sözü bir, yurtsever, namuslu bir adaya oylarımızı verebiliriz. Doğru ve istikrarlı bir parti olduğu taktirde; Kemalizm'e kan uyuşmazlığı belirtileri veren ve aksayarak da olsa, Avrupa Birliği projesine sıcak bakan AKP ile taktik anlaşma veya ittifaklara da açık olmalıyız. Zira, mevcut sistem partileriyle taktiksel itfifaklar ile, DTP ile yapılacak ittifaklar farklı şeylerdir. Çünkü, sistem partileri dışardan geliyor ve Kürdistan'da kalıcı değildirler-olamazlar. Ancak, „İmralı İrademizdir“ diyen bir DTP ile yapılacak her ittifak, öz itibariyle Kemalist Rejim'e kan verir ve ömrünü uzatır. 03.12.2008

Derin-TSK'nin Desinformasyon Merkezi: İmralı Karargâhı 02 Dec, 2008 02:12:00 CevdetAkbay Karargahimi Imrali'ya Tasiyan Devletime Cok Tesekkur Ederim... Cok Mutluyum! İmralı Karargâhı, Genelkurmay'dan bile daha fazla “Basın Açıklaması“ yapan “Resmi Kurum“ özelliğine sahiptir. “Basın Açıklamaları“nın Genelkurmay'dan bağımsız olmadığını, olamayacağını; Imrali'nin Genelkurmay bunyesindeki derin-TSK'nin desinformasyon merkezi gibi calistigini; herşeyin Genelkurmay'in bilgisi dahilinde gerçekleştiğini aşağıda göreceğiz İmralı Karargâhı, Genelkurmay'dan bile daha fazla “Basın Açıklaması“ yapan “Resmi Kurum“ özelliğine sahiptir. “Basın Açıklamaları“nın Genelkurmay'dan bağımsız olmadığını, olamayacağını; Imrali'nin Genelkurmay bunyesindeki derin-TSK'nin desinformasyon merkezi gibi calistigini; herşeyin Genelkurmay'in bilgisi dahilinde gerçekleştiğini aşağıda göreceğiz. Kürdce afişlere ve masum bildirilere karşı çok insafsızca tepki gösteren Genelkurmay görevlilerinin Öcalan'in bildirileri karşısında sessiz kalmalari Ocalan'in onlar hesabina calismasindan dolayidir. Butun bunlar, Öcalan'ın kendi başına hareket etmediğini, birileri tarafından kullanıldığını gösteriyor. İsmail Beşikçi'yi, Çürükkaya'ları ve diğer siddet karsiti insanları kendi ozgur iradesiyle hedef gösterdiği bana artik fazla inandirici gelmiyor. Cunku korkak karakteri buna musait degil. Anladigim kadariyla, korkakliginin esiri olan Ocalan'in korkaklik damarindan yararlanan derin-TSK'lilar “Rahatini bozariz!“ gibi tehditlerle Ergenekon hakkinda bilgisi olan demokrat insanlarin uzerine saliyorlar. Selim Curukkaya'nin Ocalan ve Ergenekon irtibati hakkindaki bilgisi; Besikci'nin Ocalan'in gercek yuzu hakkindaki malumati apoletlileri endiselendiriyor. Ocalan vasitasiyla bu insanlarin itibarlarini zedelemeyi hedefliyorlar. Itibarlari zedelenirse, Ergenekon hakkinda soylediklerinin bir degeri kalmayacak (Tuncay Guney'in MIT adina calistigindan istifade ederek Ergenekon Sorusturmasini hafife almalari da bundandir). Aslinda ellerinden gelse Curukkaya ve Besikci'yi de tipki derin devlet-Ocalan iliskisini kurcalayan Ugur Mumcu gibi ortadan kaldiracaklar ama yeni dunya, “Faili mechul“ susu verdikleri cinayetler icin musait degil artik. Ocalan'in derin-TSK'nin elinde esir oldugu gercegi goz onunde tutulursa, yaptığı basın açıklamalarının da aslinda kendisi tarafından yapılmadığı kolaylikla soylenebilir. Cünkü, 45 dakikalık avukatlar görüşmesine sığdırılması mümkün görünmüyor sözkonusu açıklamalar. Birçok açıklaması (belki de hepsi) Genelkurmay'daki bir heyet tarafından hazırlandığı iddia ediliyor. Sadece iddia degil, bazen “Allah sasirtiyor“ dedirtecek sekilde iliskilerini desifre ediyorlar. Mesela, Metin Delikan'in “Kara gorundu“ baslikli yazisinda (http://www.nasname.com/tr/2328.html) Sabah'tan Erdal Safak'a dayanarak verdigi bilgi gibi (http://arsiv.sabah.com.tr/2008/03/25/safak.html). Erdal Safak, programda olmayan bir gorusmeye ait gorusme notlarinin (http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=49396) aniden yayinlanmasi karsisinda sasirmis. “...Avukatların geçen hafta Öcalan'la görüşemediklerini biliyorduk. Her Çarşamba olduğu gibi 19 Mart'ta da 4 avukat Gemlik Jandarma Komutanlığı'na başvurmuşlar, ’Hava muhalefeti' yüzünden İmralı'ya gidemeyecekleri cevabını almışlardı. Yayınlanan avukat notlarında ise görüşmenin 21 Mart Cuma günü gerçekleştiği belirtiliyordu.“ Genelikle daha onceden planlanan bir gorusme bu sefer neden aniden gerceklesmisti? Gercekten boyle bir gorusme olmus muydu? Erdal Safak, boyle bir gorusmenin olmadigini, ve gorusme notlarinin baskasi (muhtemelen Genelkurmay'daki bazi subaylar) tarafindan kaleme alindigini, “Soru-cevap şeklinde gelişen diğer görüşme notlarından farklı olarak bu kez metnin bir ’Demeç' gibi yayınlanması, doğrusu içimize bir kurt düşürdü“ ifadeleriyle ima ediyor. Anlasilan, “Cok onemli bir gelisme“ karsisinda birileri disinformasyon amacli olarak Ocalan'i acilen konusturmuslar veya Ocalan adina yapilmamis bir gorusmeyi yapilmis gibi gostererek Ocalan'in agzindan kamuoyunu yanlis bilgilendirmek istemisler. Aslina bakilirsa, gorusme notlarinin sizdirildigi 21 Mart 2008'de derin-TSK acisindan “Cok onemli“ olarak nitelebebilecek bir gelisme oldu. Derin-devletin “Sivil kanat“daki en onemli elemani ve Ergenekon Cetesi'nin beyin grubundan olan Dogu Perincek (Ilhan Selcuk ve Kemal Alemdaroglu ile beraber), Ocalan'in demecinden bir iki saat once gozaltina alindi. Derin-TSK ve Ocalan ile yakin mesaisi olan Perincek'in gozaltina alinmasi derin-devlet icin beklenmeyen bir gelismeydi. Ocalan, kamuoyunu yanlis bilgilendirmek icin devreye sokuldu. Ocalan'in sozkonusu demecindeki “İlginçtir, Cheney Türkiye'ye gelirken Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Alemdaroğlu gözaltına alınmışlar. Zamanlaması ilginçtir“ ifadesiyle Ergenekon Cetesi'nin masum oldugunu, ceteye yonelik gerceklestirilen operasyonun da ABD'nin isi oldugu disinformasyonunu yaymaya calisti. Ocalan'in bu sozlerinden sonra Perincek ve tutuklanan diger Ergenekoncularin, “Bizler, Amerika devletinin iradesiyle tutuklandik“ demeye baslamasi manidardir. Imrali Adasi'nin, derin-PKK'nin kontrol edildigi bir yer olmasinin yaninda, uzun sureden beri “Disinformasyon Merkezi“ olarak kullanildigi artik biliniyor. Öcalan'ın son haftalarda sik sik kullandigi önemsiz gibi görünen bazı cümlelerinden yola cikarak disinformasyon yaptigini, Imrali Adasi'nin “Disinformasyon Merkezi“ olarak kullanildigini gostermeye calisacagim (bu vesile ile Ocalan'in Nasname'yi duzenli olarak takip ettigi de kendiliginden anlasilmis olur). Mesela, 14 Kasım 2008 tarihli gorusme notlarinda, “Burada (İmralı'da) yaşananlarla ilgili verilen kararlar politik kararlardır“ diyor, yapılanların bir muhatabının, bir sorumlusunun olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bu açığa çıkarılmalı. Bu, Başbakan mı Genelkurmay Başkanı mı, bu işin muhatabı kim bilmek benim hakkım. Burada yaşananlar Başbakan'ın bilgisi dışında olmuş olamaz. Başbakanlık Kriz Merkezi, Başbakanlığa bağlı. Ben buradaki idareyi muhatap almıyorum, buradaki idare benim muhatabım değil. İdare kendine söyleneni yapıyor.“ 21 Kasım 2008 tarihli basın açıklamasında da buna benzer ama daha net ifadeler kullanıyor: “Bu hafta odamı tekrar aradılar. Tuhaf bir aramaydı. Her tarafı dağıttılar, 12 saatte ancak düzeltebildim. Oysa daha yeni aramışlardı. Bunu niye yaptılar bilmiyorum. Ancak burada yaşananların idareyle bir ilgisi yok. Onları aşan bir durum, idare kendisine söyleneni yapıyor. Burada yaşananlar direkt Başbakan'ın bilgisi dâhilinde yapılan şeyler. Burası Kriz Merkezi'nce yönetiliyor ve Başbakan'ın sorumluluğundadır.“ Bilindigi gibi, Nasname olarak uzun sureden beri, “Imrali Adasi Genelkurmay'in sorumlulugundadir, Ocalan'in derin-PKK'yi yonetmesine goz yumuyor, belki de tesfik ediyor. Dolayisiyla derin-PKK'nin icraatlarindan Genelkurmay da sorumludur“ gibi bilgiler aktariyoruz Öcalan, önemsiz gibi görünen yukaridaki ifadelerle, “İmralı Adası, Nasname'nin iddia ettiği gibi Genelkurmay'ın değil siyasetcilerin (Başbakan'ın) sorumluluğu altındadır. PKK'yi Imrali'dan yonetmeme sivil yonetim goz yumuyor!“ mesajı vererek Genelkurmay'ı temize çıkartmaya çalışıyor. Genelkurmay'dan “Biz senin konusmana musaade ediyoruz, sen de bu tip disinformasyonla aramizdaki iliskiyi ortbas et!“ gibi bir talimat aldigi anlasiliyor. Daha önce birkaç defa yazdım, önemine binaen bir defa daha tekrarlamak istiyorum. İmralı Adası'nın 27 Şubat 1999'dan beri Genelkurmay'ın kontrolü altında olduğunu yazmaya başladığımda önce duymamazlıktan gelindi. Genelkurmay, Nasname'nin gündem oluşturmaya başlamasıyla kontrolündeki tetikçi gazeteciler vasıtasıyla dile getirdiğimiz gerçekleri yalanlama yoluna gitti. Mesela, 4 Temmuz 2007 tarih ve “Genelkurmay ve İmralı Karargahları ve Sınır Ötesi Operasyon Israrı!“ başlıklı yazımda “İmralı Adası kimin kontrolünde? 780 bin 580 kilometre kare olan Türkiye'nin yüzde 85'ini (aslında yüzde 92'si, CA), yani 663 bin 493 kilometre kareyi kontrolü altında bulunduran Jandarma'nın, yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, yani Genelkurmay'ın (....) İmralı Adası'nda görevli bine yakın kişi içinde sadece iki sivil kişi varmış... Adalet Bakanlığı'nın sözü geçmiyor orada, Hükümet'in etkisi sıfır“ diye yazmıştım. Sadece iki gün sonra (ABD ile Türkiye arasındaki zaman farkını hesaba kattığımızda bir gün sonra) 6 Temmuz 2007 tarihli ve “Muhalefet bunları niçin sormuyor?“ başlıklı yazıyla Emin Çölaşan'ı devreye soktular. “Öcalan'ın yattığı yer İmralı cezaevi. Orası doğrudan Adalet Bakanlığı'na, yani hükümete bağlı. Adanın sadece koruması askerler tarafından yapılıyor“ diye yazdırarak İmralı Adası'nin Genelkurmay'in sorumluluğunda olduğu gerçeğini örtbas ettirmeye çalıştılar (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6839549&tarih=2007-07-06). Daha once yazdigim ve asagida bir daha dikkatinize sunacagim bilgiler Colasan'in disinformasyon yaptigini gosteriyor. Ocalan'in yukarıdaki ifadelerinden anlasildigi kadariyla, Colasan'in emekliye ayrilmasiyla “disinformasyon“ gorevi şimdi Öcalan'a ihale edilmiş. Yakalandığında verdigi, “Ne iş verilirse yaparım“ sözünu harfiyen yerine getiriyor anlasilan. Oysa Ocalan'in Imrali'nin sorumlulugu hakkinda soylediklerinin dogru olmadigini kendi medyası da itiraf ediyor. Mesela, Ocalan'in, “Imrali Adasi Genelkurmay'in sorumlulugunda degil“ diye disinformasyon yaptigi 21 Kasim'dan bir gun sonra, derin-PKK'nın propaganda bülteni Gündem'deki onemli bir haberin basligi, “İmralı NATO kontrolünde“ şeklindeydi (22 Kasım 2008; http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=64403). İmrali, Öcalan'in iddia ettiği gibi Başbakan'ın mı, Gündem'in iddia ettiği gibi NATO'nun mu kontrolünde? Genelkurmay'ı temize çıkartmak için aceleyle görevlendirilen Öcalan ve medyasınin ortak bir isimde anlasamadıklari anlasiliyor. Oysa daha once yazdigimiz, asagida Gundem'in de itiraf ettigi gibi, İmralı Karargahı ne Öcalan'ın iddia ettiği gibi Başbakan'ın ne de Gündem'in iddia ettiği gibi NATO'nun sorumluluğundadır. Kimin sorumluluğunda olduğuna Gündem'in haberiyle cevap verelim: Haberde DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, “BKM kağıt üzerinde Başbakan'a ama fiili olarak Genelkurmay'ın emir ve direktiflerine bağlı“ ifadelerine yer verilmis. Tek bu ifade bile Öcalan ve Gündem'i yalanlamaya yetiyor aslında. Kaplan, Milli Savunma Bakanlığı'nın 2009 yılı bütçesinin görüşmeleri sırasında da buna benzer ifadeler kullanmıştı (http://www.rojaciwan.com/haber-42259.html): “İçerde gardiyan var Adalet Bakanlığına, etrafında jandarma var İçişleri Bakanlığına bağlı... Genelkurmay Başkanlığı, neden ikide bir cevap veriyor, muhatap oluyor? Kriz merkezinin başında Genelkurmay Başkanlığının olduğunu biliyorum. Öyleyse muhatap kim?“ Imrali Adasi BKM'ne bagliysa ve BKM'nin basinda da fiili olarak Genelkurmay Baskanligi varsa Ocalan'in 21 Kasim 2008 tarihli gorusme notlarindaki “Burası Kriz Merkezi'nce yönetiliyor ve Başbakan'ın sorumluluğundadır“ ifadesi ve Gundem'in “İmralı NATO kontrolünde“ basligi disinformasyondan baska birsey olamaz. Cunku Gundem'in ve ozellikle Ocalan'in bu gercegi bilmemesi mumkun gorunmuyor; Ocalan, ya gonullu olarak ya da derin-TSK tarafindan zorla Genelkurmay namina disinformasyon yapiyor. Kaplan'in verdiği bilgilerin bizi yanıltmaması için şu hatırlatmayı da yapmamız icab ediyor: İmralı'da görev yapan çoğu subay 1000 civarındaki kişinin ancak birkaç tanesi sivildir (iki veya üç kişi olduğu söyleniyor), gerisi asker ve direk Genelkurmay'a bağlıdır. Siviller de sanıldığı gibi Adalet Bakanlığı'nın değil direk Genelkurmay'ın onayıyla oradadırlar. Gundem'in sozkonusu haberindeki bu detaya da dikkatinizi cekmek istiyorum: “Başbakanlık Kriz Merkezi (BKM), Türkiye'nin gündemine ilk kez 1997 tarihinde girdi. O günü Resmi Gazete'de yayınlanan yönetmelikle BKM ilk kez resmiyet kazandı. Yönetmelikten sonra MGK Genel Sekreterliği binasında BKM adı altında bir birim oluşturuldu. (...) Yönetmeliğin 3. maddesinde BKM'nin sorumlulukları tanımlandı. Buna göre, yönetmeliğin uygulanmasından Başbakan veya görevlendireceği bir Devlet Bakanı, hizmetlerin yürütülmesinden Genelkurmay Başkanı, Bakanlar, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile kamu kurum ve kuruluşların en üst düzey yöneticileri sorumlu olacaktı.“ Asıl dikkat çekici detay haberdeki şu ifadelerdedir: “Kağıt üzerinde sorumluluk Başbakan'a ait görünüyordu ancak yetki tamamen Genelkurmay ve MGK'ye aitti. Çünkü MGK Genel Sekreterliği, BKM'nin devamlı faal halde tutulmasından, sistem içerisinde yer alan birimlerin bilgilendirilmesinden, kriz hallerine ait faaliyetleri Başbakan adına koordine etmekten sorumlu kılınmıştı.“ “Yetki tamamen Genelkurmay ve MGK'ye aitse (MGK'nin kismen sivillesmesiyle yetki Genelkurmay'a gecti) habere “İmralı NATO kontrolünde“ seklinde bir baslik atmak ancak “Disinformasyon“la izah edilebilir. Haberdeki şu tamamlayıcı bilgiyi de aktarmak istiyorum: “15 Şubat 1999'da Türkiye'ye getirilen Öcalan, İmralı Adası'na konuldu. Adaya konulmasından sonra devreye BKM girdi. 27 Şubat 1999 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan Milli Savunma Bakanlığı'nın Tebliği ile, Bakanlar Kurulu İmralı Adası ve çevresini Askeri Yasak Bölge ilan etti.“ Haberdeki bu ifadeler acik birsekilde Ocalan'in soylediklerinin ve attiklari basligin dogru dogru olmadigini bir kez daha ortaya seriyor cunku ulkenin yuzde 92'sine hakim oldugu halde daha fazlasinda gozu olan TSK, “Askeri Yasak Bolge“ ilan ettigi bir adayi sivillerin sorumlulguna vermez. Cevik Bir gibi bir cok ust duzey apoletlinin kiralik tetikci olarak kullanildigi 28 Subat surecinden Ocalan'in yakalanip adaya konmasina kadarki surece bakilirsa, Imrali Adasi'nin Ocalan'in tutuklanmasindan cok oncesinden, onunla anlasmali bir sekilde ozel olarak hazirlandigi anlasiliyor. Yani 1997'de resmiyet kazanan BKM'nin Genelkurmay'in sorumluluguna verilmesi; 1999'da Ocalan'in yakalanmasiyla Imrali Adasi'nin bu merkeze baglanmasi Ocalan ile derin-TSK arasindaki gizli bir anlasmaya dayandigini gosteriyor/dusunduruyor. “Kriz Merkezi'ni olusturan askerler, Ocalan'in teslim olup Imrali'ya yerlesecegine dair ondan daha once soz almislardi; hazirliklari da verilen bu soze gore yaptilar“ diyebiliriz. Bunu, suna dayanarak soyluyorum. Ciller'in basbakanligi doneminde devletin bazi birimlerinin Ocalan'i ortadan kaldirmak icin harekete gectikleri biliniyor; hatta Ocalan'a karsi duzenlenen birkac suikastin de derin-TSK icindeki yuksek rutbeli askerler tarafindan engellendigi biliniyor (bunlardan bir tanesi Cevik Bir'di). Gudumlerinde bulunan Ocalan'in can guvenliginin olmadigini goren derin-TSK, Ocalan'la beraber hazirlayip uyguladiklari bir senaryo ile (Ocalan ve ekibi bu isbirligini ortbas etmek icin “uluslararasi komplo“ diyorlar) kendisini Bekaa Karargahi'ndan alip daha guvenli Imrali Karargahi'na yerlestirdiler. Derin-TSK ile Ocalan arasindaki anlasmayi tam gorebilmek icin biraz geriye gitmemiz gerekiyor. Bilindigi gibi Ocalan'in Suriye'den cikma sureci, Kara Kuvvetleri Komutani Atilla Ates'in 16 Eylül 1998'de Hatay Reyhanlı'daki Hudut Bölük Komutanlığı'nda Suriye'ye kukremesi ile basladi. Ates'in Suriye'ye karsi olan tehditleri bahsettigimiz senaryonun bir parcasiydi cunku Ates, Ocalan'in Turkiye'den ciktiktan sonra Suriye'ye yerlestigini biliyordu. Ates'in neden PKK'nin silahli mucadeleye basladigi 1984'te degil de aradan 14 yil gectikten, onbinlerce masum insan hayatini kaybettiketen, binlerce koy yakilip yikildiktan, milyonlarca Kurdun surgun hayati yasattiktan, bir o kadarini sakat birakan veya perisan ettikten sonra sona kukredigi bu kirli iliski hakkinda yeterince ipucu veriyor zaten. Simdi ortaligi karistirmak, daha fazla Kurd kani dokturtmek, sistemin demokratiklesip Kurdlerin insan gibi yasamasini engellemek icin Imrali'dan sikayetci olan Ocalan'in Suriye'den tarifeli bir ucakla ve kendi istegiyle ayrildigini; Pakistan'da bir villada yasamak yerine Imrali'yi ozellikle sectigi biliniyor. Ocalan'in senaryo icabi direk Turkiye'ye gelmek yerine Avrupa seyahatine ciktigi gunlerde Roma Büyükelçisi olan İnal Batu'nun soyledikleri bu senaryoyu dogruluyor (http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=23212): “Şekil itibariyle ilkeli bir duruş sergilemek için (Öcalan'ın) iadesini istedik ama iade edilmeyeceğini biliyorduk. Benim kapalı kapılar ardında D'alema'yı (donemin İtalya Başbakanı Massimo D'alema, CA) her ziyaretimde kendisinden istediğim onu İtalya dışına çıkarmasıydı. Zararlı olamayacağı, politika yapamayacağı, Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunamayacağı bir ülkeye örneğin Pakistan'a gönderilmesiydi.“ Batu ile gorusen ANKA muhabirinin Pakistan adının açıkça telaffuz edilip edilmediği sorusuna ise soyle cevap veriyor Batu: “Ettim. Ben ettim bir-iki defa ve danıştılar o (Öcalan) da reddetti. (...) Dışişleri müsteşarıyla gece vakti biz konuştuk, sabaha karşı da bana Pakistan'a gitmek istemiyor diye haber geldi. (...) O zaman kabul etseydi Öcalan, şimdi Pakistan'da bir villada bir misafir olarak yaşıyor olacaktı...“ Derin-TSK ile derin-PKK arasindaki bir anlasma ve dayanisma ile surdurulen kirli savasin arkasindaki asil gucu gostermek icin “Imrali Kimin Sorumlulugundadir?“ diye sormaya devam edecegiz. Duyarli olan herkes bu bilgiyi yaymalidir. “Kral ciplak“ diyerek kirli savasin arkasindaki kirli gucleri desifre etmeye devam edecegiz. Cunku bu kirli savasi durdurmak herkesten once en cok zarar goren biz Kurdlerin gorevidir.

ne yani, jitem-Ergenekon -mit adina direk mi gitmis ? Yok ! nasil gittigi acik uzun süre bu devlet görevlisi gazeteci kilikli degilmiydi? hala yüzlerce Gazeteci kilikli mit ajani gazete köselerini isgal etmiyorlarmi? (24 tanesi ifsa edildi bile!!!) Bunlar bakanlarla, basbakanlarla, cumhurbaskanlariyla her yere gitmiyorlarmi? Bu Tuncay denen devlet ajanida bu sekilde gidip görüsmüstür... Bu haber mi yani? gec onu gec! 0099 Kurdistan parastin

Rahmetli Hasan Deger Diyarbekirden Ankaraya ucak yolculugunda yanindaki bir bayan gazeteciye yaninda getirdigi yemegi birlikte davet etmis. Bayan gazeteci "ben almiyayim Hasan bey benim perhizim var"demis... Hasan bey de hemen cevabi yapistirmis: "de hele buyir buyir, buni birlikte yiyax senin perhizi birlikte sonra yiyerix" diye cevaplamis... "asmin"? sen hele once su pkk ergenekon iliskileri konusunda dusuncelerini acikla! sonra senin "perhiz"i hep birlikte yeriz! tabi amacin sayin pek cok degerli ajanimiz 009'un vurgulamaya calistigi gibi dezinformasyon degilse!

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.