بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

Koskoca dağ fare doğurdu! Bu, yenilir yutulur gibi değil; değil, çünkü başından tırnağına kadar “çelikten yoğrulmuş“ “yenilmez“ büyük Türk ordusu; ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in Ankara ziyaretinden ardından ve daha sonra W. Bush “çağrısı“ üzerine “Güneş Harekâtı'nı“ bir gecede bitirdi! Bu durum Türk basınında korkunç bir şaşkınlık, meclisinde ise bir telaş yarattı! Bu şaşkınlık ve bu telaşın ayyuka çıktığı bir noktada Abdullah Gül Celal TALABANI'yi Ankara'ya davet etti! Türk ordusunun geri çekildiği akşamın sabahında Hasan Cemal'ın Milliyetteki köşesinde (04.0308) Türkiye'yle AB'de barış ve demokrasi iç içedir! yazısı çıktı ve bu yazısının yazıldığı sırada Washington Post, iki muhabirinin PKK'nin daveti üzerine KCK kamplarında olduğunu açıkladı! Bu iki muhabirin Kandil dağında PKK yöneticileriyle olan görüşmesi tamamlanmıştı! Ve bu görüşmenin yapıldığı sırada çekilen savaş görüntüleri ise bir biri ardınca Pentagon'a aktıyordu! Bu hay huy içinde M.Ali Brand'ın Brüksel seferi tarihin tozlu sayfalarında eskirken Hasan Cemal ile Cengiz Çandar'ın Avrupa seferi başladı! Washington Post muhabirleri ise Türk ordusunun PKK'ya “yönelik“ hava saldırısının ardından başlattığı kara hareketinin tozu dumanı içinde dünyaya şu mesajı aktarıyordu: KCK liderlerinin artık bağımsız bir Kürt devleti için savaşmadıklarını söylüyor.“ Tarihin cilvesine bakın ki 1988 yazında Bekaa da M.Ali Brand'la görüşen Abdullah Öcalan ise: Türk ordusu güçlüdür onu yenemeyiz. Türkiye'den toprak talebimiz yok!“ diyordu. Bu korkunç benzerliği kavramayan Kuzey Kürdistanlı siyasi kadroları ise rüzgar kırmış dal gibi sallanıp dökülüyor bir biri ardınca! Bahar geldi çiçek açtı yaz geldi yonca bitti edebiyatının derinliklerine sinmiş TC'nin Kürt sorununda “yeni çözüm“ arayışları sürecine Kürdistanlı “bağımsızlıkçı“ siyasi kadroları da katıldı. Bu sürece ilk adım atanlar 06/03/2008 tarihli Radikal gazetesinde ERTUĞRUL MAVİOĞLU ile yapılan röportajda nasıl bir çözüm istediklerini bir güzel beyan etiller! Tabi bu adımdan geri Kalmayan Hasan Bildirici de kendi köşesinde “Bizim çözüm önerimiz“ makalesiyle ortaya çıktı. Süreç bermuda üçgenine benziyor, hem de çok benziyor. Kuzey Kürdistan da TC. ABD. PKK üçlüsü, Güneyde FKB, IRAK. ABD üçlüsü Türkiye'nin Milli Misak-i sınırları korunması karşılığında bir güzel anlaştılar. Bu anlaşmanın detayları önümüzdeki süreçte ortaya çıkacaktır. Bu iki üçlünün arasında oluşturulacak köprü ise Abdullah Gül'ün resmi davetlisi olarak Ankara'ya gelen Celal Talabani'nin seferiyle atıldı. Celal Talabani'nin Ankara seferinde TC Genel Kurmayı kendisine yönelik muhalefetin baskısını bertaraf etmek için merasimde yer almadı. Bir “aşiret“ liderini Cumhurbaşkanı sıfatıyla karşılamak ağrına gittiği için kaprisleri oynadı ve bu kaprisini pratik hayatta Celal Talabani'yi linç etme eylemi olarak geçen DPT'nin Celal Talabani karşıtlığını da İmralı hanedanı vasıtasıyla bir güzel örgütledi! Celal Talabani ise Cumhurbaşkanlığı köşkünde Kürdistan kelimesini kullanması her ne kadar TC yöneticilerin rahatsız etse de öte yandan şu mesajı verdi onlara: kendinizi Kürt realitesine hazırlayın! Evet, Kürt realitesi! Peki, bu Kürt realitesine hazırlanma neyi karşılığındadır? İçerde ve dışarıda Kürt özgürlük ve bağımsızlık hareketini içeriğinden boşaltılarak mı bu realiteye hazırlanılacak? Tabi bu iki üçlünün anlaşması sonucu Türk ordusu “güneş hareketini“ bir gecede bitirdi. Fakat asıl hareket yeni başlıyor ve hareketin biçimi sivil olarak Kürt sorununu “çözme“ tartışma sürecidir. Bu süreç iki üçlü tarafında hazırlanan bir program çerçevesinde oluşturulmuştur. Kuzey Kürdistan siyasi cenahını bağımsızlıkçı yanından arındırarak, aykırı sesleri boğarak sürdürülecek bir programdır. Bu programın mimarları da bu tartışma sürecinde yerini alacaktır, fakat o mimarlar şu anda perde arkasında ödevlerine hazırlandırılıyor henüz açığa çıkarılmadı. Pek yakında bu sinemada oynayacak ve hep beraber göreceğiz gerilla direnişinin nasıl ve kaç boyutlu olduğunu! Ve gerçekten İzmir Marşıyla gidip Ankara marşıyla mı döndü Türk ordusu; onu da anlayacağız, çünkü hayat maddidir! Celal Talabani Ankara seferiyle Türk devletinin resmi ideolojik politikasının ezberini bir Kürt olarak cumhurbaşkanı sıfatıyla bozduğu gibi bir “aşiret“ lideriyle görüşemeyiz diyen TC devlet yöneticilerinin tükürdüklerini kendilerine yalattı. Yıllardır kendisini muhatap alınması için çırpınan ve çırpındıkça da batan İmralı Kemalist'ini çileden çıkardığı için Celal Talabani'ye karşı linç hareketi başlattı. Bu linç hareketinin açığa vurduğu asıl gerçeğin TC'nin PKK ile yaptığı gizli anlaşmaya rağmen muhatabın İmralı hanedanı değil de Celal Talabani olması rahatsızlığıdır. ABD tarafından verilen mesaja uygun olarak PKK den radikal çıkışların yapılmasıdır. PKK de bu mesaja uygun olarak hareket etmektedir. Geçmişte YNK'yi ulusal Kurtuluşçu olmayan, emperyalist çevrelerin ajanı olmakla suçlayan PKK uluslar arası kuşatmanın bir sonucu olarak PKK YNK ittifakına girmek zorunda kaldı ve sonra bu süreç birden bire tersine döndü; ajan ve işbirlikçi kavramların yerini yurtsever devrimci kavramlara bıraktı. Yurtsever ve devrimci olan YNK lideri Celal Talabani'nin Abdullah Öcalan ile el ele çekilen fotoğrafları basında çıkınca PKK geçmişte söylediklerini unutarak tükürdüğünü yalamak zorunda kaldığını hep beraber gördük. Tabi aşkta hep sevinç olmaz hüzünde vardır. Hayat bu nelere kadirdir! Döne döne aynı yere gelerek eski hamamlara yeni taslar koyma sürecine girdik! Bu süreç PKK'nın ehlileştirilmesi süreci değil Kürt hareketini ehlileştirme sürecidir, çünkü PKK'nın ehlileşme süreci bitti ve şimdi onun asıl görevi Kürt hareketinin ehlileşmesi sürecinde farklı bir yere getirilmesi süreci başladı. Orta-Doğu cehenneminin ateş çemberi Güney Kürdistan bölgesinin bağımsızlığıyla parçalanarak tüm Orta-Doğu'yu sarma sancısı başta bölge sömürgeci devletleri olmak üzere ABD, RUSYA ve AT ülkelerine dehşet verecek bir tablo sunuyordu. Bu tablonun bertaraf edilmesi için ABD Türk ordusuna Güney Kürdistan bölge topraklarına girmesi için yeşil ışık yaktı. Türk ordusunu Güney Kürdistan bölge topraklarına girdiği günden bir gün önce Kosova bağımsızlığını ilan etmişti ve başta ABD olmak üzere AT ülkelerinden birçoğuyla birlikte Türkiye'de Kosova'nın bağımsızlığını tanıdığını açıkladılar. Bu açıklamaların yapıldığı sırada Türk ordusu ABD desteğinde Güney Kürdistan bölge topraklarını bombalıyordu. Buradaki mesaj şuydu çok açık bir şekilde: “olduğunuz yerde durun!“ Orta-Doğu statükosunun değişimini gerektirecek bir adıma izin vermeyiz! Bugün Orta-Doğu'nun kaderini belirleyen ABD'nin kendi rızası olmadan gelişecek hiçbir harekete müsaade etmeyeceğinde açık bir şekilde göstermiştir. Olaya neresinden bakılırsa bakılsın Kürt hareketi açısından trajik bir durumdur. Celal Talabani'nin Ankara'ya gelmesiyle başlayan süreç çok iyi kavranmalıdır. Kürt hareketinin ehlileştirilmesi süreci ahlaksız Türk basınından köşe yazarlarına kadar, oradan da Kürd siyasi cenahına uzanan tartışma sürecidir. Bunun İlk'i Diyarbekir'de başlatıldı Avrupa ayağı da geliştirilecek.. Diger yanda ise Türk ordusu, Celal Talabani'nin Ankara'ya doğru yola çıktığı sırada Kürdistan dağlarını yeniden bombalıyordu. Türk ordusu bu saldırısıyla Celal Talabani'nin Kürt ayağını kırıp Irak Cumhurbaşkanı sıfatıyla görüşme masasına oturması için mesaj veriyordu. Nitekim Celal Talabani de bu mesaja uygun olarak şöyle bir açıklama yapıyordu: Stratejik, sağlam ve uzun süreli bir ilişki kurmaktır" (...) "Siyasi, ticari, petrol, güvenlik, ekonomi ve bütün alanlarla ilişki kurmak istiyoruz. Aramızdaki ilişki, Ortadoğu'da iki komşunun örnek ilişkisi olmalıdır. Aramızda ortak çıkarlar ve felaketler mevcuttur. Bu zorlukları ortadan kaldırmak için de ortak biçimde hareket edeceğiz."(*) Bütün hikâye buydu ve her iki tarafta memnundu(!) bu yapılan görüşmeden diğer yanda ise gerek bölge devletlerini gerekse ABD ile birlikte AT ülkelerini rahatlatan bir durumdu. Sıra Türkiye'de Kürtlere bir takım kültürel hakların verilmesi için “Kürt realitesine kendinizi hazırlayın!“ mesajını TC Cumhurbaşkanıyla Başbakana ileten Celal Talabani, kendisinin de bu süreçte yardımcı olacağını söylüyordu. Türkiye de PKK sorunu karşısında ise tavrını şöyle açıklıyordu: ''Irak'ın yaklaşımı net ve açıktır. Irak'ın anayasası, Irak toprağında herhangi bir silahlı grubu barınmasına izin vermez. Aynı zamanda Türkiye ile Irak arasında güvenlik alanında bir işbirliği söz konusudur. Irak, buna bağlıdır (...)Siyasi çözüm konusu Türkiye'nin hususudur. Biz bu konuda müdahale etmeyiz“(**) Diplomasi'nin kuralları unutulduğu ve aşıldığı noktada politika yapılamaz! Celal Talabani de kendi bulduğu yerin konumuna uygun olarak hareket etmektedir. Irak Cumhurbaşkanı'dır ve o sıfatıyla da siyaset yapma görevi vardır. Lakin o YNK lideri olarak Kürt ulusal özgürlük mücadelesinde sosyal demokrasiyi savunmuştur hiçbir zaman Kürdistan'ın Bağımsızlığını hedefleyen ulusal bir programa sahip olmamıştır. Sosyal demokrasi mücadelesiyle sürekli zikzaklı hareket ettiği gibi her ortama uygun politika yürütebilen Orta-Doğu da gelmiş geçmiş en ender siyasetçilerden biridir. Böyle görmek gerekiyor. Siyasette ahlaklı olmak gerekiyor. Siyasi ahlakın çürüdüğü, değerlerin alt-üst olduğu bir ortamda siyaset yapılamaz, bu mümkün değildir. Celal Talabani'yi işbirlikçilikle, Kürtleri satmakla suçlayan DTP her şeyden önce kendi çöplüğünü temizlemelidir. O siyasi legal kurumlara paraşütle indirilmiş kişilerin kimlerin işbirlikçisi olduğunu, Kürtleri sattığını görmeden, Abdullah Öcalan'ın nasıl Kemalist olduğunu Türk Genel Kurmayı ile işbirliği yaptığını görmeden Celal Talabani'yi işbirlikçi olarak görmek, Kürtleri sattığını söylemek pek ahlaklı bir tutum değildir. Karşımızdakini suçlarken kendimizi parmak arkasında saklayamayız. Her şeyden önce HZ. İsa'nın dediği gibi ilk taşı günahı olmaya atsın. [email protected] (*) 08.03.2008 tarihili basından (**) 08.03.2008 tarihli basından

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.