Toplumsal ve siyasal projelerin temel hedefi, toplumun o an içinde bulunduğu noktadan daha iyi bir konuma ve kazanıma kavuşması için çabalamaktır. İleriye yönelik toplumsal kazanımların üst düzeyde gerçekleşmesini amaçlayan siyasal projelerin tabandan yoksun biçimde vuku bulması günümüz toplumsal yaşamı ve yapısı açısından pek mümkün görünmemektedir.
Bunun açık örneğini 17 Aralık sürecinde Cemaat ve Ak Parti çatışmasında cemaatin kendisini konumlandırmaya çalıştığı geniş siyasal yelpaze içerisinde ne kendisine nede yer alamaya çalıştığı o siyasal yapılara kazanım oluşturamamasında görmek mümkündür. Yerel bazda cemaatin farklı siyasal tercihlerde bulunması ve iradesini bu yönde ortaya koyması toplum nezdinde itibar kaybına uğradığını ortaya çıkarmıştır.
Bugün Türkiye sınırları içerisinde yer alan Kürd hareketinin oluşturmayı hedeflediği siyasal projenin elbette gelecekte istenilen sinerjiyi yaratması ve kazanımlar elde etmeyi amaçlamaktan yoksun olduğu ileri sürülemez. Her siyasal hareketin attığı yeni adımlarla gelecekte daha üst düzey kazanım ve sinerjiyi yakalama amacında olduğu yadsınamaz. Kürd hareketinin bundan yoksun yola çıktığı ileri sürülemez.
Siyasi partiler gelecekteki kazanımlar adına siyaseten yeni tercihlerde bulunma hakkına sahiptirler. Kimlerle, nasıl ve hangi argümanlarla ne tür bir siyaset yaparak gelecek tasarımı oluşturmaları onların uhdesinde olan bir konudur. Ancak Bakur, Kürd siyasal hareketinin amaçladığı toplumsal projenin istenilen amaca ulaşması açısından yürüttüğü çalışma ve çaba konusunda bu serbestiyete sahip olup olamadığının sorgulanması gerekir. Yani dayandığı toplumsal tabanın bu tür bir talepte olup olmadığı mutlaka belirlenerek buna göre hareket etme zorunluluğu vardır.
BDP yapısındaki bir partinin varoluş gerekçesinin dayandığı kitlenin zihin dünyasıyla örtüşmeyen bir siyasi serüvene girişmesi varlığının devamı açısından pek mantıklı görünmüyor. Görünen o ki BDP yakın bir süreçte HDP'’le bütünleşerek yoluna devam etme kararı almış durumda. Tercihlerini bu yönde kullanma hakkına sahipler ama bu tercihlerinin hitap ettikleri taban olan Kürdler de ilerleyen süreçte oluşturacağı zihinsel ve duygusal tahribatın ne olacağı konusunda iyi hesap yapmadıkları da açıkça görünmektedir.
Parti içerisinde üst perdeden olmasa da bu hesabı yapanlara karşı bir kısmının sessizliğe bürünmeleri, bazılarının da medyaya konu hakkında bilgilendirilmediklerini ve kendilerine danışılmadığını ortaya koymaları en azından bu konudaki endişelerin göstergesidir. Ancak BDP siyasal aklının bunu ilerleyen süreç açısından bir sinerji kaynağı olarak gördüğü ve buna göre strateji oluşturduğu da açıkça ortadadır.
Abdullah Öcalan’ın 2013 Newrozundaki çıkışının doğrusu toplumda bir sinerji oluşturduğu kesin idi. Ama HDP yapılanmasının oluşturularak bu çatı altında birleşme hedefinin aynı sinerjiyi oluşturmadığı ortaya konulan tepkiler üzerinden açıkça görünmektedir. Seçim sonuçları BDP ve HDP açısından analiz edildiğinde ileriye yönelik amaçlanan projeye ait sonucun toplumda karşılık bulmadığı da net bir biçimde görünmektedir.
Proje, Kürd kamuoyunda Türkiyelileşme çabası olarak algılanmış ve toplumda marjinal durumdaki sola soluk aldırma niyetine matuf olduğu kanaatini oluşturmuştur. Toplumsal bir karşılığı olmayan marjinal Türk solunun Kürd hareketini kuşatacağı endişesini gündeme oturtmuştur. Buna veri olarak da parti içerisindeki Türk sol geleneğinden gelenlerin Gezi ve 17 Aralık süreçlerindeki tutumları gösteriliyor.
Projenin, barış sürecinin istenilen kazanım ve sonuçlara ulaşarak ete kemiğe bürünüp toplumda karşılık bulmaya yönelik amaçlara matuf olduğu düşünülebilir. Ancak bu düşüncenin reel karşılığının marjinal Türk solu olamayacağı da ortaya konulan tepkiler üzerinden açığa çıkmıştır. Dolayısıyla gözden geçirilmesi gereken bir adım olduğunu düşünüyorum.
Tüm bunlara rağmen parti içerisinde projenin tüm bileşenlerce benimsendiği halde sessizliğin olması hayra alamet olarak görülemeyecek bir durumdur. Eğer proje gelecek açısından Kürdler için kazanımlar içeriyorsa bunun topluma izah edilmesi ve toplumun bu konuda ikna edilmesi gerekiyor. Bu inanç söz konusu değilse suskunluğun bir çözüm olacağını düşünmüyorum. Doğuracağı olumlu ve olumsuz sonuçların parti yetkilileri tarafından halka izah edilmesi gerekiyor.
2013 Newroz’undan sonra barış sürecinin başarıya ulaşması için Erdoğan ve Öcalan’ın birbirine ömür dilemek zorunda olduklarını kendi tabanlarından çok karşısındakinin tabanına mesaj vermek zorunda olduklarını ifade etmiştim. HDP projesinin buna matuf olarak Öcalan tarafından ortaya konulan bir adım olduğunu düşünüyorum. Erdoğan’ın da benzer adımı Diyarbakır’da bir yanına Barzani’yi diğer yanına Şıvan Perver’i alarak attığını söylemek mümkün. Ancak atılan bu adımlarda Erdoğan’ın izlediği stratejinin toplumda daha fazla karşılık bulduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Sonuç:
Kürd siyasal hareketi marjinal Türk solu ile zoraki birliktelik yerine bütün Kürd bileşenleriyle bu tür bir birlikteliğe yönelmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. DTK’nın düzenlediği kutlu doğum etkinliğinin bunun bir adımı olmasını umuyorum. Bunun Kürdler içerisinde oluşturacağı sinerjinin toplumsal kazanımların elde edilmesi için kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğu kanaatindeyim.
HDP projesinin hayata geçirilmesi durumunda Kürdistan davasını en az otuz yıl geciktireceğini bir tarafa not edelim. Çünkü toplumda oluşturacağı ruhsal çöküntü kolay kolay tedavi edilemez. BDP'liler halkta oluşacak bu ruhsal travmayı mutlaka dikkate almalılar.
Kürdlere ait siyasal yapıların tümü bu evrede birliktelik yönünde çağrı yaparak her yapı bu konuda elini taşın altına koymak zorundadır. Bu zorunluluğu göremeyen/görmek istemeyen her yapı tarih önünde halkın vicdanında mahkûm olacaktır.
20 Nisan 2014
Kaynak: yziyadoger.blogspot.com.tr