Aso Zagrosi
40 bin Çemişgezekli ailenin Tahran’dan Xorasan’a gönderilmesi olayından söz ettiğim zaman Tahran’ın o dönemler de küçük bir yerleşim birimi olduğunu vurgulayalım. Hatta Tahran’ın ismi dahi Kürdçedir. Değerli Kürd tarihçisi M. Cemil Rojbeyani İran’da yayın yapan Kürdçe radyoda yayınladığı “Wlatekem Baştir benase” adlı programda bu meseleyi gündeme getirmişti. (M. Cemil Rojbeyani, Wlatekem Baştir benase, s. 510-548)
Aslında Şah Qulî Sultan Çemîşgezek’in asıl ismi Mîr Şah Alixan Çemîşgezekî dır. Yani Çemişgezek Miri Şah Alixandır. Daha sonra ismi Şah Qulî Sultan olarak değiştiriliyor.(Yani ismi Şah’ın kulu Sultan olarak değiştiriliyor)
Xorasan o dönemler Özbeklerin saldırıları altındaydı. Şah Qulî Sultan Çemîşgezeki ve daha önce Hamadan valisi olan ve sonrada Bestam Hakimi olarak gördüğümüz Huseyinxan Çegeni(Kurdi) ile birlikte birlikte Özbeklere karşı kanlı çatışmalara girdiklerini ve Özbekleri bölgeden kovduklarını biliyoruz. Çemişgezeklerin Miri Mir Şah Alixan’ın önderliğindeki Çemişgezekler Bojnud ve Kar savaşlarında önemli rol oynuyorlar. Mir Şah Alixan’ı Herat savşlarındada görüyoruz.(İskender Munşi, age, s. 712, 755; Kelimulay Tewehudi, age sayfa 41-42)
İşkender Munşi takip ettiğimiz zaman Şah Qulî Sultan Çemîşgezek, daha sonra “Xan” ünvanını alarak Darun Valisi oluyor(İskender Munşi, age, s. 822)
Kürdlerin Xorasan ile ilişkileri ve yerleşmeleri Safevilerin çok öncesine dayandığını daha önce yazmıştım. Konumuz Safeviler dönemi olduğu için sınırlamak zorundayım. Şah Abbas döneminde Kürdlerin göçü en üst boyutlara açıktır. Ama, bu göç İsmail ve Şah Tahmasb döneminde de yapıldı.
Mesela C. Ritter, die Erdkunde von Asien’in VIII. Cildinde yayınladığı Xorasan Kürdleri makalesinde “ 4000 Kürd ailesi Şah İsmail tarafından Xorasan’a sürgün edildi” diyor.(age, sayfa 392)
Yine Şah Tahmasb döneminde Oxlan Budaqxan Çegeni ‘nin Quçan valisi olduğu, Xalife Oçi Şadulu’nin Meşhed yöneticisi olduğu biliniyor.
Şu noktanın altını çizmek istiyorum. Bugün var olan Quçan Safeviler döneminde var olan Quçan ile aynı alanda değil. Mamoste M. Cemil Rojbeyani bu husus üzerine duruyor ve şöyle anlatıyor: “Bu bölgede bir çok defa deprem oldu. 1311-1312(h)yılında büyük bir deprem oldu ve Quçan şehri viranhaneye döndü. 10.000 den fazla insan yaşamını yitirdi. Büyük Zaferanlu aşiretinin lideri Mehemed Nasirxan Şucah eldewle şehrin halkına büyük bir arazi verdi ve şehri yeniden inşa etti. Quçan’ın şimdiki yeri eski Quçan’dan 12 km uzaklıktadır. Şehir 1313(h) yılında yeniden inşa edildi.”(M.Cemil Rojbeyani, age s.676)
Bilindiği gibi Zaferanlular Çemişgezeklerin bir kolu olarak hala Xorasan’da ciddi bir güç olarak varlar.
Şah Abbas’ın 15,000 Mukri Kürdünü, 40.000 Çemişgezekli Kürdünü, Şikkakları ve daha bir çok Kürd yapılanmasını kendi iktidarı için sorun olan Kürdistan’dan Xorasan’a sürmesi bir taş iki kuş vurmaktı. Bir yandan Safevi ve Osmanlılar arasındaki dengelere oynayarak bağımsızlığa gitmek isteyen Kürdistan Mirlerinden ve Kürdlerden kurtulmak, Kürdistan’ı Kürdlerden arındırmak; diğer yandan ise Kürdlerin “eti ve kemiğinden” Özbek, Tatar, ve Afganlara karşı Xorasan’da bir duvar oluşturmaktı.
Şah Abbas’ın yürüttüğü bu siyasetin tümden başarısız olduğunu söylemek zordur. Emîrxanê Lepzerîn´in çöplüğü Urmiye, Rewadilerin başkenti ve Kürd Qazixan’ın Osmanlılara karşı direnişinden sonra Safevilerin eline geçen Tebriz’de ve daha başka alanlarda yaşanan demografik değişim büyük oranda o dönem başladı. Çünkü, Şah Abbas Kürdlerden boşaltılan yerlere Türkmen ve başka etnik kesimleri yerleştiriyordu.
Bu tahribatlar sayesindedir, ki Akihiko Yamaguchi gibi Kürd ve Kürdistan tarihi hakkında derin bilgiye sahip olmayan kesimler yalan ve yanlış bilgileri Kürd okuyucularına empoze ediyorlar.
Kürt Tarihi dergisi 7. Sayısında kapak manşeti yaptığı Akihiko Yamaguchi’nin “Safeviler ve Kürdler” adlı makalesinde “16.yüzyılda Doğu Anadolu bölgesinde geniş bir alana serpişmiş sık bir şehir öbeği vardı ve bu bölgedeki Kürt Mirleri geçen tüccarlardan gelir toplayacakları umduyla bu şehirlerin bazılarını yönetmekteydi. Ancak muhtemelen bölge ticaret yolu olarak kullanılmadığından, bu dönem Safevi Kürdistan’ında kayda değer bir gelişme gösteren kent olmadı. 16.Yüzyıl boyunca , Safevi başkenti ülkenin kuzeyinde kaldığından ve Safevi-Osmanlı ilişkileri gergin olduğundan Bağdat’tan gelen ticaret yolu nispeten daha durgun kalmıştı. Bu dönem kentlerden yoksun olan İran Kürdistanı, Safevi devletinin geri kalanından muhtemelen izole olmuştu.”
Yazar makalesinin devamında ise 17. Yüzyılın ortalarında ise “Nitekim günümüzde İran Kürdistanı’nın en önemli şehirleri olan Kirmanşah, Senendec(Senna) ve Soğukbulak(günümüzde Mahabad) bu dönemde ortaya çıkmıştır” diyor.
Sayin Akihiko Yamaguchi’nin ciddi problemi ya Kürd coğrafyasını tanımamasından yada Fars ve Türk perspektifiyle Kürdistan’a yaklaşımından kaynaklanıyor.
Çünkü, Sayin Akihiko Yamaguchi Safeviler dönemindeki Kürdistan’dan söz ederken Osmanlıların denetimi altındaki alanlara “Doğu Anadolu”, Safevilerin denetimi altındaki şehirleri ise Kirmanşah, Sanandaj ve Mahabad ile sınırlıyor.
Bu perspektif Fars ve Türk sömürgecilerinin Kürdlere empoze ettikleri bir perspektiftir. Doğru Kürd Mirleri tarafından Kirmanşah, Sanandaj ve Mahabad yeniden inşa edildiler. Fakat, yazarın görmek istemediği Tebriz, Urmiye ve Xoy gibi şehirler Kürdistan şehirleriydi. Bu şehirler o dönem Aderbeygan olarak olarak adlandırılıyordu. Bu adlandırmanın tarihçesi Medlere gider. Yani Türk kabilelerinin Orta Asya’dan gelişlerinden 1700 yüzyıl önce bu şehirler ve daha bir çok şehiride kapsayan bu bölge böyle adlandırılıyordu.. Kaldık, ki Safevilerle Kürdlerin tüm kavgaları, savaşları ve Kürd kırımı bu bölgede yaşandı. Kürdler bu bölgeden sürüldüler. Buralar Kürdlerin tarihi yerleşim yerleridir. Safeviler ve daha sonra gelen İran yönetimleri bu bölgelerin demografik yapılanmasını değiştirmek amacıyla Kürdlere karşı savaştılar. Kürdler sürekli olarak dışardan getirelen yabancıların yerleşimine tavır aldılar.
Şêx Ubeydullah Nehrî 1880’de Bağımsız Kürdistan için harekete geçtiği zaman ilk iş olarak Urmiye ve Tebriz’I ele geçirmek olarak olarak tespit etmişti.(daha detaylar için Şeyh Ubeydullah Hareketi hakkında yazdığım yazı serisine bakınız)
Tüm bu realiteden sonra “Kürd şehri yoktu” gibi tespitlerlerle o dönemi kavramak zor.
Yazar makalesinde Osmanlıların Kürd Mirlerine karşı “yumuşak “ ve Safevilerin “sert” olduğu yolundaki kanıyı eleştirirken bir uçtan diğer uça savruluyor.
Bir kere Kürd Mirlerine karşı ne Osmanlı Sultanların ve ne de Safevi Şahların sabit bir politikaları vardı. Yavuz Sultan Selim Kürd Mirlerine karşı “pragmatik”, Şah İsmail “sert”ti... Şah Tahmasb babasına göre Kürdlere karşı daha pragmatikti... Şah Abbas’ın bir başka politikası oldu. Keza aynı şeyler Osmanlılar için de geçerlidir.
Bir örnekle daha fazla detaya girmeksizin açıklamaya çalışayım.(aslında bu meseleye ilişkin uzun bir yazı serisi gerekiyor)
İdris-i Bedlisi’nin Yavuz Sultan Selimle girdiği ilişkiler ve Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrası konumu biliniyor. Bu konu hakkında çok yazıldı. Ayrıca İdrisi Bedlisi “Selim Şahname”sinde detaylara kadar bu ilişki üzerine ve pratikleri konusu üzerine duruyor.
Devam edecek...