Skip to main content

Kürd siyasi liderliği yeterince öngörülü mü?/Faysal Dağlı

Ortadoğu'da oluşan yeni siyasi konjöktör ve buna bağlı olarak meydana gelen olaylar Kürdistan sorununda yeni ufuklar açmıştır. İsabetli değerlendirmeleri halinde Kürdler bu tarihi fırsatı özgürlük ve bağımsızlık yolunda ciddi bir şansa evirebilir. Kürdistan'daki hakimiyetlerini sürdürmek uğruna şimdiye dek biribirleri ile olan çelişkilerini erteleyip bir araya gelebilen rejimler, soğuk savaşın bitmesi ardından globalleşen politik iklimde ittifaklarını sürdüremez duruma gelmiştir. Bunun da ötesinde, Kürdistan'ı kuşatan kolonyal zincirin halkaları dağılmış, karşıt politik blokların bileşeni haline gelmiş ve birbirlerine karşı mevzilenmişlerdir. Yakın zamana dek Kürdlerin bastırılmasında TC ile ahengli bir ortaklık sergileyen İran, Irak ve Suriye rejimleri şimdi TC ile stratejik düşman olmuştur. Bu durum 1. Dünya Savaşı sonrasında kurulan 20. yüzyıl statükosunun son kullanım tarihinin yaklaştığına işaret etmektedir.
Öte yandan neredeyse tümü yapay sınırlarla oluşturulmuş ve Kürdler ile diğer kimi ulusların ve etnik-dinsel grupların imhası üzerine inşa edilmek istenen bu kolonizatör devlet-uluslar, üzerine binâ edildikleri kaidelerin dağılması ile içlerinde de derin ayrışmalar, çelişkiler ve çatışmalar yaşamaktadır. Geçtiğimiz yüzyılın siyasi mühendislik ürünü olarak ortaya çıkan bu devletlerin tümümün sınırları artık geçerlilik sürelerinin sonuna yaklaşmış ve siyasi-sosyal birliklerinin miadı görülür hale gelmiştir.
Ancak bu durumdan istifade etmenin şartlarından biri, Kürd siyasi sınıfının ölümcül hatalardan imtina etmesinde yatıyor. Son zamanlarda Kürdistan'ın geleceğini çok yakından ilgilendiren kimi gelişmelerde Kürd siyasi liderliğinin öngörülü davrandığı konusunda kuşkular belirmiştir. Bu nedenle yazının başlığını bu soru ile ifade etmek daha da uygundur!
Beklenmedik hamlelerin geliştiği Irak ve Güney Kürdistan'da Kürtlerin mevcut kazanımlarını bile tehlikeye atacak kimi gelişmeler yaşanmaktadır.
Kürd liderliğinin tehlikeli girişimi!
Güney Kürdistan siyasi liderliğinin Bağdat rejimi ile ilişkisi gerek taktik gerekse de stratejik açıdan bir yol ayırımına dayanmıştır.
Başta Kürdistan Federal Bölgesi Başkanı Mesud Barzani olmak üzere Kürt siyasi liderliği, Kanun Devleti Listesi kurucusu ve Irak Başbakanı Nuri Maliki'yi diktatörlük özlemi içinde olmak ve Irak'ın demokrasisini baltalamakla suçluyor. Bu nedenle yasal yollarla devrilmesi için harekete geçmiş durumda. 275 sandalyeli Irak Meclisinde, Maliki muhalifi 172 milletvekillinin güvensizlik imzasını toplayıp onu devirme girişimine önderlik eden Kürdler, Maliki'nin Kürdistan bölgesine yönelik kısıtlama ve uygulamalarından vazgeçmemesi halinde de „bağımsızlık seçeneğine" yöneleceği „tehdidinde" bulunuyor.
Barzani'nin yanısıra, Irak Cumhurbaşkanı ve YNK Lideri Celal Talabani de şu sıralar Bağdat'taki krizi çözmek konusunda başat rolü oynuyor.
Maliki rejimi, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve El Irakiye Bloğu lideri Tarık Haşimi'yi tasfiye ederek Süniler ile ipleri koparmış durumda. Amerika ile yollarını ayıran, Kürtlerle köprüleri atan Maliki, Şii güçler arasındaki bloku da bozmuş ve ancak gasbettiği yetkiler ile iktidarını sürdürebilir hale gelmiştir.
Maliki siyasi geleceğini İran'a havele ettiği için bölgesel sorunlarda, özellikle Suriye konusunda tamamen Tahran merkezli bir siyaset izleyerek Esad rejiminin arka bahçesi haline de gelmiştir.
Oldukça zayıflamış ve Irak'ın siyasi ve toplumsal birliğini artık sağlayamayacak duruma düşmüş olan Maliki'yi‚ "daha istikrarlı bir Irak, daha güçlü bir Bağdat" vizyonu ile değiştirip yerine daha dinamik bir Arab siyasetçiyi getirmek Kürdlere ne kazandıracak?
Bağdat'daki dengeler hangi yöne kayarsa kaysın, İran ile komşu olduğu ve kolonyal egemenliğini sürdürme refleksi ile davrandığı sürece, Maliki'nin haleflerinin ondan daha demokrat ve Kürdlerin hak ve hukukuna daha saygılı olabilecekleri söylenebilir mi?
Öte yandan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in de mayıs başında yaptığı Bağdat ziyaretinde şimdilik devrilmesine onay vermediği Maliki'ye yönelik Kürd liderliğinin tavrında da çatlama oluşmuş durumda.
Geçtiğimiz hafta, Sadr, Alawi, Haşimi, Caferi, Mutlak grupları ve Kürd listelerinden 172 milletvekilinin güvensizlik oylarını toplayan Barzani'nin elini güçlendirmek için istifa dilekçesini Kürdistan Bölge Başkanı'na sunduğu söylenen Talabani aniden fikir değiştirdi ve son anda Maliki'nin görevini sonlandırmaya yönelik toplanan imzaları meclis gündemine getirmekten vazgeçti. Barzani ile arasında soğuk rüzgarlar estiren, YNK ile PDK arasındaki detanta darbe vuran Talabani'nin bu manevrası, her ne kadar Cumhurbaşkanı olarak konsensüs arama çabası olsa da Kürdlere "güçlü Irak" vizyonundan vazgeçme şansı verebilir.
Sünilerle kopmuş, diğer Şii partilerle koalisyonu bozmuş, Ortadoğu'daki siyasi hengamede kaybedecek tarafta yani İran/Suriye blokunda yeralmış ve dolayısı ile uzun bir siyasi geleceği olmayan Maliki'yi değiştirip, onun yerine daha tehlikeli olacağı kuşku götürmeyen Türklerin „bizim adamlar" diye tanımladığı Caferi veya Haşimi veya Tahran'ın elçisi gibi davranan El Hekim veya Muktada El Sadr gibi muhterisleri Bağdat'taki yönetim makamına getirmek Kürt siyasi liderliğinin mi görevidir?
Barzani'nin şimdi devirmek istediği Maliki'yi yaklaşık 9 ay önce Erbil Konferansı Anlaşması sonucunda bulunduğu makama getirdiği de unutulmamalı. 7 Mart 2010 tarihinde yapılan Irak parlamento seçimlerinin ardından, siyasi partilerin bir türlü anlaşamaması üzerine Bağdat 9 ay gibi bir süre hükümetsiz kalmıştı. Barzani'nin girişimleri sonucunda 21 Aralık 2010'da Erbil Anlaşması yapılmış, Nuri El-Maliki liderliğinde (Şii ağırlıklı) Kanun Devleti listesi, Eski Irak Başbakanı ve Irak Milli Reform Hareketi lideri İbrahim Caferi'nin Başkanlığında (Şii ağırlıklı) Irak Ulusal listesi, Eski Irak Başbakanı İyad Allavi liderliğindeki (Şii, Sünni ve Türkmenlerden -ITC- oluşan karışık) El Irakiye listesi ve Kürt listesi birlikte bir koalisyon oluşturarak, Maliki ikinci dönem başbakan olarak seçilmişti. Onun diktatörlüğe giden yolunu açan Savunma, İçişleri ve Ulusal Güvenlik bakanlıklarını da vekâleten yürütmesini serüveni böyle başlamıştı.
Kürd liderliğinin, Maliki'yi iktidara taşırken gösterdiği çabayı, O'nu güvensizlik oyu ile indirmeye çalışırken de göstermesi, bir hesap yanlışını ifade etmesinden başka, sonuçları iyi hesaplamış bir adım olmalıdır!
Öncelik Kerkük ve işgal altındaki bölgeler!
Hala işgal altında olan Kerkük ve diğer bölgelerde Irak anayasında öngörüldüğü şekilde nüfus sayımı ve referandum yapmayı ve akabinde bu bölgeleri Kürdistan'a bağlamayı gündemine bir türlü almayan Hewler Hükümeti'nin, son zamanlarda başta Celewla olmak üzere Diyala eyaletinin Kürt kasabalarının Kürdlerden arındırılmasına seyirci kalması da ayrıca kaygı veriyor. Bu eyalette Irak ordusunun gözetiminde Kürdlere karşı girişilen terör saldırılarına karşı korumasız olan halk Kürdistan'ın güvenli bölgelerine göçüyor.
Mayıs ayının son günlerinde Celewla Belediye Başkanı Enwer Hisen'ın çaresiz bir şekilde PKK'den halkı korumak için yardım istemesi, Kürdistan Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani'nin Celewla, Sadiye ve Kerkük'te her gün Kürt vatandaşların öldürülmesi ve göçertilmesini "eski rejimin politikasının farklı renklerdeki devamı" diye nitelemesi ama tüm bunlara rağmen bu uygulamaların devam etmesi Kürd liderliğinin içinde bulunduğu çaresizliğin ve politikasızlığının trajik bir yansımasıdır.
Durum böyleyken Kerkük ve işgal altındaki diğer bölgeler dahil olmadan Kürdistan'ın bağımsızlığından sözetmek Güney Kürdistan liderliğinin vizyonunu ve ondan beklentileri de bulanıklaştırmaktadır. Kürdistan'ın bağımsızlık ilanı, Irak'tan ayrılma veya referandum seçeneğinin zaman zaman „tehdit veya şantaj" unusuru olarak kullanılması da ayrıca bu hakkın meşru özünü zayıflatmaktadır. Bu sonuçsuz söylem bu stratejik opsiyonun bir süre sonra harcanmasına da neden olabilecektir.
Nitekim son zamanlarda Kürd liderliğinin yaptığı „ayrılma" tehdidine, Irak Başbakanı Nuri Maliki, 8 Mayıs'ta Kerkük'te ardından Musul'da bakanlar kurulu toplantısı yaparak yanıt verirken, Kürdler siyasi bir işgal ritüeli gibi yapılan bu şovu çaresizce izlemiştir. Şiddet ve yoksulluk batağındaki Kerkük, artık rakamını bile unuttuğumuz anayasanın; nüfus sayımı, refarandum ve kaderini belirlemeyi düzenleyen maddenin uygulanması (140) için sokaklara dökülmemiş ve Maliki'yi şehire sokmamayı veya kovmayı gündemine almamıştır!
Kürdler enerjilerini bu saatten sonra birleştirilmesi olanaksız bir şekilde parçalanmış Irak'ın siyasi birliği uğruna harcamak yerine, Kerkük ve diğer bölgeler ile birleşmeye yöneltmelidir. Halkın siyasi liderlikten beklentisi budur!
Yapılması gereken Irak'ın dağılan yapay sınırlarını bir arada tutmaya çalışmak mı, Kürdistan'ın sınırlarını tahkim etmek midir?
Kürd liderliği Maliki veya haleflerine hava saldırı silahlarına ve üstün ateş gücüne sahip modern zırhlı araçlara kavuşma zamanı ve şansı verirse, Kerkük'ü üzerinde yüzdüğü petrol denizi kuruyuncaya dek kaybedecektir! Bu durumda bir kez daha Amerika'yı beklemek yerine Godot'yu beklemeleri daha realistçe olur!
Kürdistan'da özgürlük, güvenlik, refah ve bağımsızlık umudu sadece siyasetçilere bırakılamayacak kadar değerlidir. Kürdistan'da siyasete baskı yapacak, gözetleyecek sivil toplum hareketinin ve örgütlerinin de aktif bir şekilde devreye girme zamanı gelmiştir. Ancak böylesi bir müdahele siyaset sınıfının zaafını giderebilir, elini güçledirebilir, riskleri paylaşabilir ve halkın kazanım ve çıkarlarına sahip çıkarak Kürdistan demokrasinin de temelini oluşturabilir. barzani talabani
Kuzey ve Batı Kürdistan'daki Kürd siyasetinin Güney'den farkının olup olmadığı da ayrı bir yazı konusu.

Kaynak : Rojevakurdistan

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.