Arap baharı olarak adlandırılan ve hızlı bir biçimde Orta Doğu’yu etkisi altına alarak yayılan halk ayaklanmaları, öyle kendiliğinden hiç bir neden yokken ortaya çıkmış direnişler değildir. Herhangi bir Avrupa ülkesindeki bir hükümetin uyguladığı günlük, politik bir olaya karşı oluşan, Avrupa coğrafyasın da ki muhalif hareketlerin örgütlediği eylemler ile karıştırılmaması gerekir. Ayaklanmaya neden olan sebepler Orta Doğu coğrafyasında bizzat uluslararası güçlerinde desteği ile bu coğrafyada 20. yüzyılın başında oluşturulan, iktidar yapılarının kendisi ve çağımız gerçekliği ile hiçbir biçimde bağdaşmayan politikalarıdır. Ayaklanmalar, günlük politika içerisinde herhangi egemen bir sistemin uyguladığı bir haksızlığın giderilmesine yönelik olmaktan ziyade, bizzat sistemin kendisine yöneliktir. Teknik ve bilimsel alanda bunca gelişmenin yaşadığı 21. yüzyıl gerçekliği, dünya insanlığının demokrasi, insan hakları konularında aldığı mesafe, göz önünde bulundurulduğunda, Orta Doğu devletlerinin tüm ucubelikleri ve anti-demokratik yapıları ile bugüne kadar ayakta kalabilmiş olmaları bile, bu devletler ve diktatörcükler açısından bir şanstır. Temellerini şövenizm, fundamandalizm ve benzeri katı ideolojilere dayandırarak, korku imparatorlukları yaratanlar, sonlarının yaklaştığını sezmektedirler. Saddam rejiminin yıkılması ile beraber bu süreç tüm hızı ile devam etmektedir.
2003 yılın da ABD müdahalesi ile birlikte Irak’ta BAAS diktatörlüğünün yıkılması, Orta Doğu’daki statikocu güçlerin paniklemesine ve kendi aralarında ittifak arayışlarına yönelmelerine vesile oldu. Türkiye, İran ve Suriye gibi Kürdistan’ı kendi aralarında paylaşmış olan devletlerin bu süreçten sonra gerçekleştirdikleri toplantılar dikkat çekicidir. Bu toplantıların asıl amacı değişim sürecine giren Orta Doğu coğrafyasında Kürdistan’ı hakimiyetleri altında tutarak, şekillendirdikleri statikoyu, nasıl daha fazla devam ettire bileceklerine yönelik, fikir alış verişinde bulunmaktı. Bu ittifakın en zayıf halkası olan, Irak’taki BAAS rejiminin kardeş rejimi olan Suriye’deki BAAS rejimi bu anlamı ile büyük bir panik yaşıyordu (yaşamaya devam ediyor) çünkü Saddam’ın yıkılmasından sonra, tüm politik çevrelerde yaygın olan kanı sıranın Suriye’ye gelmiş olduğu yönündeydi.
Suriye Baas rejimi bu süreçten sonra kendi egemenliği altında yaşayan Kürdlere yönelik insanlık dışı uygulamalara başvurdu. İleride kendisine yönelik tehdit oluşturabilecek Kürd çevrelerine karşı yoğun bir baskı politikası uyguladı. 2004 yılın da Qamışlo kentinde bir maçta yaşanan olayları bahane ederek Güneybatı Kürdistan’ında yaşayan Arap aşiretlerini devletin askeri ve polisi eşliğinde Kürd şehirlerine saldırttı. Bu saldırılara karşı direnen Kürdleri tutuklayarak onlarca yıl hapis cezalarına çarptı. Kürd şehirlerinde haftalar ve aylar boyu süren bir insan avı başlatıldı, Seré Kaniyé, Qamışlo, Amudé başta olmak üzere tüm Kürd şehirlerinde, BAAS rejiminin kendisine yönelik tehdit oluşturabileceğini sandığı Kürdlerin, evleri ateşli silahlar ile tarandı, iş yerleri yağmalandı, ateşe verildi, sayısız insan gözaltına alınarak kaybedildi bu insanların akibetleri hala bilinmiyor. Suriye ordusun da askerlik yapan Kürd gençlerine yönelik sistematik bir şekilde infaz etme olayları gerçekleşti, infaz etme olayları’nın, basına yansımasının önüne geçemeyeceğini anlayan Baas rejimi olayları intihar vakası olarak kamuoyuna sundu. Yaşanan bunca baskıya dayanamayan on binlerce Kürd yerlerini, yurtlarını bırakarak Güney Kürdistan’a ve Avrupa’nın değişik ülkelerine sığınmak zorunda bırakıldı.
Güneybatı Kürdistan ve Suriye’nin tamamın da 2004 yılında yaşanan olaylardan sonra, 2011 yılı Arap ülkelerinde fitili ateşlenen ayaklanma dalgasının başlamasına kadar, sisteme karşı ciddi anlamıyla tek bir muhalif ses çıkmadı. Suriye’deki Kürdler 2004 olayları sırasında yeteri örgütlülüğe sahip olabilselerdi, o günün şartlarında durum Kürdlerin lehine döndürülerek anti-demokratik Baas rejimine büyük darbe vurulabilirdi. Kürdlerin Suriye’deki örgütsüz, birlik olmaktan uzak duruşları yaşanan acı durumu daha vahim bir hale dönüştürdü. Kuzey Kürdistan’da son 30 yıldır sürdürülen silahlı mücadeleye tüm dinamikleri ile destek veren Güneybatı Kürdistan’lılar büyük umut bağladıkları kuzey’li kardeşlerinden de maalesef gereken desteği göremediler. Destek yerine Kuzey’li kardeşlerinden, ayrıca ‘’Baas rejimi ile aranızı iyi tutun’’ yönünde yapılan baskılara da maruz kaldılar.
Arap baharı, hareketlerinin domino etkisi yaratarak tüm bölgeye yayılması, kısa bir süre sonra Suriye’de de etkisini gösterdi. Son üç aydır Suriye’de aralıksız olarak rejim karşıtı protestolar devam ediyor. Suriye Baas rejiminin idam kararını, uluslararası güçler imzaladılar, bunu saklamaktan da çekinmiyorlar, sürecin geri kalan kısmını ülke içindeki muhalif grupların direnişleri belirleyecektir. Bu kapsamda Güney/Batı Kürdistan’lıların durumunu Mısır, Libya ve Suriye’de yaşayan Arapların durumları ile karıştırmamak lazım. Evet, Orta Doğu’nun diğer halkları da, anti-demokratik rejimlerin baskısı altıdadırlar fakat, Kürdlerin buna ek birde sömürge bir ulus olma durumları tüm can yakıcılığı ile ortadadır. Kürdler anti-demokratik sistemlere karşı mücadele ederken, ulus olmaktan kaynaklanan haklarını bu mücadeleye kurban edemezler. Bu durum Kürdlerin, örgütlü olma ve ulusal haklarını elde etmeyi temel alan bir şekilde hareket etmelerini zorunlu kılıyor. Güney/Batı da etkili olan siyasi güçler bugüne kadar sergiledikleri tutum ile böyle bir konumda olmaktan hayli uzak bir durum sergilediler. Son süreçte neredeyse Beşar Esad ile görüşme bile yapacaklardı. Uluslararası egemen güçlerin tasfiyesine karar verdikleri Baas rejimi ile uzlaşı arayışına girmek Kürd ulusal mücadelesine ihanettir.
Bu yakıcı gerçekliği gören, hiçbir parti ve örgütle bağı bulunmayan bağımsız Kürd gençleri, uzun zamandır hazırlık çalışmasını yürüttükleri direniş örgütünü kurdular. Kendilerini Shére Welate Kurda (S.W.K) olarak adlandıran örgüt, Baas Partisini terörist bir örgüt olarak tanımladıklarını belirtiyor. Baas rejimi ile yönetilen Suriye devletini tanımadıklarını ve bu rejimin yıkılmasına kadar mücadele edeceklerini vurguluyorlar. SWK, Güney/Batı Kürdistan’da direnişi örgütlemek için yoğun çalışma içerisinde bulunuyor. SWK sosyalist, İslami vb. bir yapının oluşumu için örgütlenen bir örgüt değil, ana amacı Baas rejimini Kürdistan’dan çıkartmak, Baas rejiminin yıkılmasından sonra Kürd halkının kendi yönetimini, kendi iradesi ile belirleyeceğini özellikle vurguluyor. SWK, silahlı bir direniş örgütü, bu anlamda Alişer, Ferzend beg ve İhsan Nuri Paşa’ gibi direnişçilerin geleneğini esas alan bir yapılanma. SWK silahlı olarak örgütlenmesinin gereğini çok yalın bir şekilde açıklıyor. Suriye’de rejim değişse bile Kürd halkının özgürlük sorununun devam edeceğini, Baas rejimi sonrası ortaya çıkacak yapının Kürdler için neleri doğuracağının belirsizliğine vurgu yapıyor. Kürdlerin ayrı bir ulus olarak kendi kaderini tayin etmesi gerektiğine inanıyor. Baas rejiminin, katı faşizan yapısından kaynaklı reform-e edilebilmesinin mümkün olmadığı görüşünü savunan Shére Welaté Kurda, önümüzdeki süreçte Suriye siyasetinde adını duyuracağının sinyallerini veriyor.