Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 26 December 2008

1914; Bitlis Kürt Milli Direnişi Üzerine...
Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi, yalan, iftira ve inkarın da tarihidir... 19.yüzyılın başında, oluşturulan milli devletlerin bir çoğunda, resmi tarih; yalan, iftira ve inkar üzerine kurulmuştur.... Bu milli devletlerde tarihi yazan egemenler, kitlelerin cehaletinden yararlanarak, subjetiv ve ırkçı düşüncelerini; tarihi olaylar gibi göstererek; yeni nesilleri biçimlendirmeye çalışmışlar...

Bu konuda, Rusya, İran ve Türkiye gibi ülkelerin tarihleri eşi görülmemiş, dezinformasyonlarla doludur...Mesela; sosyalizmin tarihine biraz aşina olanlar; Lenin'in, Troçki ile çekilmiş resimlerinin, Stalin tarafından fotomontaj metoduyla nasıl temizlendiğini, iyi bilirler ...

Türkiye'nin tarihinde böylesine tahrif edilmiş binlerce örneğe raslamak mümkündür... Hele Kürtler ve Kürdistan söz konusu olduğunda, yalan, iftira ve inkarcılığın ölçüsü, bir insan havsalasının alamayacağı kadar soysuzlaştırılmıştır.

Dünya'nın hep kapalı bir kutu gibi kalacağını tahmin edebilecek kadar basiretsizleşen Kemalistler, İran, Irak ve Suriye devlet sınırları içinde kalan Kürtlerin de varlığını unutarak, Kürt diye bir milletin olmadığı fikrini ortaya atmıştır.... (Türk Başbakanı; Recep Tayyib Erdoğan; hala da Kürt milletini; matematiksel yöntemlerle, Türklerin bir unsuru gibi gösteriyor...)

19.yüzyılın başlarında karmaşık siyasal durumundan yararlanarak, bölge halkları arasına nifak sokarak, milli devletini kuran Türk ırkçılığı, yalan, iftira ve inkar üzerine inşa ettiği tarih anlayışını sürdürebilmek için bir ’'tarihçiler'' ordusuda oluşturmuştur.. Resmi ideolojiyi yaygınlaştırmaya çalışan ve özenle yetiştirilmiş bu ’'tarihçiler'', bir doğrunun yanına, iki yalnışı koyarak, kitleleri yalan ve iftira ile yönlendirmeye çalışıyorlar...

Bu insanlardan biri de Hüriyet gazetesi yazarlarından; Soner Yalçın'dır...

Soner Yalçın, son günlerde enerjisinin % 90'nını Kürtleri karalamak ve Kürtlerle diğer milletleri birbirine düşürmek için harcıyor...

21 Aralık 2008 tarihinde, Hüriyyet gazetesinde; Ermeni soykırımıyla ilgili yazdığı uzun yazıda cümlelerini evirip çevirip sonra sözü yine Kürtlere getirerek, onlara iftira atıyor.. Aşağıya aldığım ve gerçekle hiç alakası olmayan iftira şöyle:

’'Ermenilerin bazıları ikna olacakken bu kez ne oldu dersiniz; 1914 Mart ayında Kürtler ayaklanıp Ermenileri keserek Bitlis'in yarısını ele geçirdiler. Neyse, bu haftanın konusu bunlar değil. Merak edenler, "Halil Menteşe'nin Anıları" adlı kitaba bakabilir. Ancak sahaflarda bulabilirsiniz; artık bu tür kitapların yeni baskıları yapılmıyor!''... (Dikkat ediniz! satır aralarında iftirasını attıktan sonra:''neyse, bu haftanın konusu bunlar değil'' diyerek, meseleyi geçiştirmeye çalışıyor...)

1914 Bitlis Kürt Milli direnişi ile ilgili tarihi gerçeklere geçmeden önce;Soner Yalçın'ın kaynak gösterdiği, Halil Menteşe'ye kısa değinerek geçeyim...Halil Menteşe; Osmanlı Meclisi Mebusan'ın başkanı ve Ermeni katliamının baş tertipçilerinden biridir... Ermeni katliamını planlayan ve uygulamaya koyan çekirdek kadronun üçüncü üyesi değilse, dördüncüsüdür...

Türk tarihçileri Enver ve Talat paşaları katliamın sorumlusu olarak göstererek, fırtınayı onlar üzerine kopartıyorlar, bunu yaparken de, Ermeni katliamında; en az onlar kadar günah işleyen, yüzlerce İttihat-ı Terakki kadrosunu saklamaya çalışıyorlar...

Şimdi; azgın bir Türk ırkçısı ve yeminli bir Kürt düşmanı olan Soner Yalçın'ın iftiralarına gelelim; Tarihi gerçekler, Kürt ve Ermeni kaynakları;1914 Bitlis'teki Kürt milli direnişinde; bir tek Ermeni'nin burnunun bile kanamadığını gösteriyor...

Ermeni Kaynakları; Bitlis direnişinde; Kürt ve Ermeni güçleri arasında ittifaktan bahsederken, Kürt kaynakları; Ermeni kadınların; damların üzerinde zılgıt atarak, Kürt direnişçilerini desteklediğini, Ermeni demircilerin, Kürt direnişçilerini kılıç ve palalarla donatıklarını yazar....

Bitlis direnişinin dini önderleri; Şeyh Şahabettin ve Seyit Ali'dir...Direnişin fiili önderi ise Melikan aşiretinden olan Molla Selim'dir....Molla Selim 1913 yılında hazırlık çalışmalarına başlarken; Muş yakınlarıda Surp Garabet manastırına uğrar, Taşnak merkez komitesi üyesi olan Vartan Varabet'le görüşür... Bölgenin geniş özerkliğe sahib olmasını konuşurlar...(Ermeni tarihçi Garo Sasuni; Molla Selim ile Taşnak liderleri Vartan Varabet, Görün ve Rupen arasında imzalanmış yazılı bir antlaşmadan bahseder...)

Doğrusu; 1914 Bitlis Milli Kürt direnişi konusu, Kürt milli direnişleri arasında en az incelenen ve en az bilinen bir direniştir.. Direnişin lokal olması ve bu direnişi yaşayan nesilin; birinci dünya savaşında heder olması, bu direniş konusundaki bilgilerin yeni nesillere ulaştırılmasını zorlaştırmıştır... Bunu fırsat bilen Türk tarihçileri de, ya hiç böyle bir direniş olmamış gibi davranır ya da direnişi sadece dini motifler içinde göstererek, milli yanını saklamaya çalışır... Bazen de Soner Yalçın'ın yaptığı gibi Ermeniler ve Kürtler arasına nifak koymak için, satır aralarında iftira biçiminde kullanılır......

1900 lü yılların başında: Osmanlının desteğiyle, siyasal sahneye çıkartılan Kürt toprak ağalarının bir kısmı Osmanlının yanında yer alırken... Kürdistan'da siyasal nufuzu ellerinde bulunduran dini önderler, Osmanlı devletinin çöküşe gittiğini kavramıştı... Balkan ve Arap halklarının; Osmanlı sömürgeciliğine karşı giriştikleri kurtuluş savaşlarından etkilenen Kürt aydınları (şeyh, molla ve fakıhlar ) Kürtlerin milli bağımsızlığını sağlamak için harekete geçmişlerdir...1914 Bitlis Milli Kürt direnişi de bu koşullarda ortaya çıkmıştı...

Rusların vaadettiği desteğe güvenerek direnişe geçen Molla Selim'in tutuklandıktan sonra;''Trablus'u araplara; Girit'i rumlara verdiniz, Kürdistan'ı da bize bırakınız'' diye yaptığı savunma bunun açık örneğidir...

1914 Bitlis direnişiyle aynı döneme tekabül eden Şeyh Abdulselam Barzani önderliğindeki Musul direnişi de (14 Mart 1914); Şeyh Ubeydullah Nehri den beri devam ederek gelen Kürdistan bağımsızlık düşüncesinin bir halkasıdır...

Şeyh Ubeydullah geleneğinden gelen Kürt liderlerin tümü; Kürt milletinin kurtuluşunun; komşuluk ilişkileri içinde yaşadıkları tüm gayrı müslüm halklarla yapılacak ittifaklardan geçtiğinin bilincindeydiler...

Bu yüzden; ırkçı Türk tarihçilerinin iddia ettiği 1914; Bitlis direnişinde Ermenilerin kesildiği iddiası açık bir yalan ve bir iftiradir... Bunu idida eden Soner Yalçın gibi ırkçılar da halklar arasına nifak koymak isteyen müfterilerdir...

Bir de; Türk kaynaklarının iddia ettiği gibi; 1914 Bitlis Kürt Milli direnişi 3 gün değil, 18 gün sürmüştür...

Başta Şeyh Şahabettin ve Seyit Ali olmak üzere 14 kişi idam edilmiştir... Molla Selim ise direnişten üç ay sonra, sığındığı Rus konsolsluğundan çıkartılarak idam edilmiştir... Kürt direnişçileri 18 gün gibi kısa bir sürede, cesaret ve kararlılığın zirvesine ulaşarak, yüz yıl sonrada unutulmamanın gururunu hak etmişlerdir...

Yüz yıl sonra (1914 Bitlis Milli Kürt direnişi; 5 yıl sonra 100. yılına girecek) bile düşmanları onlardan bahsediyorsa, dostları da onlar için yakılan ağıtları söylüyorsa, bu direnişe katılanların ve şehit olanların ölümsüzleştiklerinin açık bir kanıtıdır...
Ruhları şad olsun....

24 Aralık 2008
Battal Aziz

Bu yazıyı;Kürt araştırmacı Celilê Celil'in;19 Yüz yılın Başlarında Kürt Aydınlanması ile Ermeni tarihçisi Garo Sasuni'nin Kürt Ulusal Hareketleri ve Ermeni-Kürt İlişkileri adlı eserlerinden yararlanarak hazırladım..

Anonymous (not verified)

Fri, 12/26/2008 - 01:11

Celilê Celil, bir Kürddür ve onun araştırması da kale alınacak bir araştırmadır. TC nin, ya da Ermenilerin tarih değerlendirmesinden çok daha makuldur. Bu makalede anlatılanlar, Kürd- tarih tezine daha yakındır. 1914 yıllarında Bedlis te ki Kürd direnişi ve Ermeni -Kürd ilişkileri bağlamında ele alındığında, o günün koşullarına ışık tutar umarim. Belki derli toplu değil ama, okunmaya değerdir. Tartışmacı arkadaşların dikkate alacağını umarım. Tarihimizden kısa kesit bağlamında gözönünde bulundururuz dileğiyle... Selamlar.

Kajin (not verified)

Fri, 12/26/2008 - 02:03

Kamil Bedirxan perdenin arkasındaki adamlardan biridir ve Bitlis Ayaklanmasından sonra aranıyor.. Kamil Bedirxan durumu şöyle anlatıyor.. Kürd, Ermeni ve Rusya ilişkileri(12) Kamil Bedirxan ve Prens Şachovsky Kamil Bedirxan ve Prens Şachovsky 29 Eylül 1917 Türkiye Kürdistan'ın durumunu, savaş öncesi ve sonrası Kürd ve Ermeni ilişkilerini bir yandan, diĝer yandan ise bunun ile ilişkili olan olayları bir kaç cümle ile izah etmek çok zahmetlidir. Göz önüne alınması gereken bir çok olay ve faktlar var. Çünkü, bunlar siyasal durumun ve bazı stratejik hedefler üzerine büyük etki yapmışlardı.. Bundan dolayi raporumuz ön görüldüĝünden daha fazla uzun olacaktır. Gerçi bizim görüşlerimiz ön yargılı, partizan ve amaçlı olarak olarak deĝerlendirmeye çalışılabilinir.. Ama, biz burada anlatılanların gerçekler olduĝunu ve tarafsız davranacaĝımıza söz verbiliriz.. Bu ortak çalışmamızda biz tarafsız ve her hangi bir amacı gütmüyoruz. Bedirxan ailesi 13. Yüzyıldan Türklerin gelişlerine kadar Kürdistan'da iktidar sahipleriydiler.. Bu Mirlerden biri olan Nesredin'in kendi özel parası ve kendi sembolleri kazılmış altın ve gümüş külçeleri vardı. Sultan Abdumecid gelene kadar bu durum devam etti.. O, dönem Botan Miri benim rahmetli babam Bedirxan Azizi'ydi. Onun bütün Türkiye Kürdistan'ında ve hatta Urmiye ve Selmas Kürdleri içinde de iktidarı olduĝunu söyleyebiliriz.. 1850 yılında Sultan Abdulmecid iktidara geldikten sonra Anadoludan Vezir Osman Paşa'nın komutanlıĝında bir ordu ve Istanbul'dan Omer Paşa komutasında ( Daha sonra Omer Paşa Rusya'ya yapılan Kırım Savaşında Türk Askeri güçlerinin genel komutanıydı) 15 bin kişilik bir orduyu Kürdistan'ın üzerine gönderdi. Bir yıldan daha uzun süren bir savaşın sonucunda Botan Miri esir alındı ve Istanbul'a götürüldü.. Oradanda Girit adasına sürgün edildi. Sultan Abdulhamid gururla bu başarıdan sonra Kürdistan Madalyasını oluşturdu.. Tüm Bedirxan ailesinin için Kürdistan'a geri dönüşleri yasaklandı. Rusya ve Türkiye arasında yapılan 1877 savaşı döneminde iki kardeşim olan Osman Paşa ve Hüseyin Paşa Kürdistan'a geçerek Türklere karşı ayaklanma başlattılar. Abdulmecid'in ayaklanmayi bastırmak amacıyla gönderdiĝi kardeşim Fexri Paşa sayesinden ayaklanma barışçıl bir şekilde sona erdi.. Türk devrimi esnasında çogunluĝu Ermeni aydınları olan binlerce Kürd ve Ermeni Xalid Oĝlu Kilisesinde yapılan konferasta bir araya geldiler.(Bizim ailenin büyün fertleri de bu konferasta hazır bulunduĝunu söyleyebilirim.) Iki taraf komşu olarak barışçıl bir şekilde birlikte yaşama konusunda yemin ettiler.. Türk yetkililerinin öneri ve hilelerine kulak asmayacaklarına ve ayaklar altına alınan haklarını almak için birlikte çalışacakları konusunda anlaştılar. Fakat tüm bu güzel sözlere raĝmen, Ermeniler Jön Türklerin yalanlarla dolu boş sözlerine kanarak bize ihanet ettiler ve Türklerle elele verdiler. Bitlis ayaklanması esnasında Kürdlere karşı savaşmak için Ermeniler valiye giderek silah istediler.. Ermeniler Türklerden aldıkları 700 silahla Türklerle birlikte bize karşı saldırıya geçtiler. Böylelikle Abdulmecid'in düşürülüşüne ve Meşrutiyetin ilanına kadar ailemizin üyelerinin Kürdistan'a geliş ve gidişleri yasaktı. Ben, iki kardeşim ve kardeşim oĝullarından biri haklarımızın geri verilmesi için çalışmak amacıyla Kürdistan'a geçebildik. Botan'da yaptıĝımız uzun gezintiden sonra biz kendi gözlerimiz ile Türkler ve yöneticileri tarafından Kürdlere karşı yapılan zorbalıĝı ve yaratıkları zorlukları gördük.. Kürdler canı gönülden Türk zorbalarını orada görmek istemiyorlardı. Sencaq ve Mardin Kürdleri rahatsızlıklarını ifade etmek amacıyla baçlarını vermediler ve bölgede bulunan bir çok Türk memur ve yöneticisini zorla bölgeden çıkardılar. Bu arada kardeşim Hüseyin Paşa öldü ve Kürd hareketi belli bir dönem ara verdi. Musul'daki Alman Konsolosu bu ayaklanmaların bastırılması için çok aktif bir şekilde Türkleri destekliyordu.. Sonra Türklerin lehine propaganda yapmak amacıyla Kürdistana bir seyahata çıkmıştı.. Bende bizim Kürdlere kendisine karşı saldırı yapmaları konusunda emir verdim. Sonuç olarak onu sözü edilen konsolosu soyuyorlar ve o ise geri evine gidiyor. 18-31 Mart 1914 tarihlerinde gerçekleşen Bitlis ayaklanması bizim tarafımızdan tertiplenmişti. Ilk defa Kürdler başarıya ulaşarak Bitlis'in bir kesimini ele geçirdiler. Fakat, Türkler Muş ve Van'dan büyük askeri güçler getirdiler. Kürdler onların makineli tüfeklerine ve toplarına karşı koyma imkanlarından yoksundular. Ayaklanma bastırıldı ve bir kaç Kürd lideride Bitlis'te idam edildi. Benim kardeşimin oĝlu Suleyman Bey Cizire'den 35 km uzaklıkta bulunan Şak köyünün alınması sırasında öldürüldü. Bende Siirt şehrinde tutuklandım ve Beyrut'ta gönderildim.. Oradanda „Misajir Martin“ gemisiyle Istanbul'a gönderildim.. Ben onlardan Rusya'nın izni olmadan beni Türk devletine teslim etmemeleri için imza almıştım. Istanbul'dan Rusya ve Fransa elçilerinin çabasıyla beni „Odeseya“ gönderdiler ve oradan Temmuz ayının başından Tiflis'e geldim.. Tiflis'te ben Rusya'nın yardımıyla Kürdistan'da yeni bir ayaklanayi örgütlemek amacındaydım.. Fakat, Talat Paşa ve ikinci Nikolay arasındaki antlaşma yüzünden, benim, kardeşimin oĝlu Abdulrezaq ve Şêx Berzan'ın birlikte örgütlenmeye çalıştıĝı büyük ayaklanmayının başlangıcında ben Iran topraĝında yakalandım.. Çünkü, Çar Türklere karşı ayaklanma olanaklarını vermeyeceĝine dair Talat Paşa'ya söz vermişti.. Ben de Rusya ve Türkiye savaşının başlangıcında mecburen kendi işime koyuldum. Türk devleti tüm imkanlarını seferber ederek Kürdistan'da yaşıyan 7 milyon insanın ilerlemesini engelliyor... Bundan dolayi aydın sınıfı çok çok zayiftir. Tüm bunlara raĝmen Türkiye'deki general, elçi ve üst rütbeli subaylar içinde , memurlar, avukatlar ve muhendisler içinde Kürdler var. Türkiye'nin büyük şehirlerinde büyük bir Kürd kesimi var ki yurt dışında eĝitimlerini tamamlamışlar, az veya çok halka bilgi ve bilimi öĝretiyorlar. Komiteler içinde Şerif Paşa önderliĝinde kurulan Paris Komitesinden söz edebilirim. Ayrıca Cenevre'de Kürdçe Kürdistan gazetesini çıkaran özel bir komite var. Türk ordusundan esir düşen Kürd subayları Tiflis'e getirilmişler. Onlar bana Kürdistan büyük şehirlerinde ve hatta Istanbul'da Kürd subaylarının önderlik ettiĝi illegal komitelerin var olduĝunu söylediler. Ben itina ile Kürd ve Ermeni ilişkileri üzerine, Kürdlerin savaş esnasında Ruslarla girdiĝi ilişkiler üzerine konuşabilirim. Çünkü, ülke içinde ve tüm Kafkas çephesinde tam olarak neyin yaşandıĝını detaylarına kadar ortaya koyma imkanım yok. Biz savaş olaylarının tiyatrosunun içindeydik ve savaş yönetimi merkezinin aldıĝı aldıĝı haberler uzaktan geliyordu. Her şeyden önce Kürdleri iki bölüme yada iki desteye ayırmak gerekir: Van ve Erzurum vilayetleri, Muş sancaĝı, Musul, Diyarbakir ve Bitlis vilayetlerinin Kürdleri; Xarput vilayetinin(kızılbaş) Kürdleri özel bir kesimi oluşturuyor. Bu ayrıştırma temele göre veya sabit bir özgüllüĝe göre deĝildir.. Işi kolaylaştırmak için yapılmıştır. Kuzey Kürdleri birinci kesim ve Güney Kürdleri ikinci kesim olarak alalım.. Olayların gelişiminden söz etmeden önce bugün Kürdistan'da büyük bir faktör durumuna gelen şimdiki Kürd ve Ermeni ilişkilerini bilmek gerekir. Var olan Kürdlere Ermeni düşmanlıĝi miras olarak kalmiş yönündeki düşünceler doĝru deĝildir. Ermenilere karşı tavır Berlin kongresinden sonra başladı.. Orada Ermeniler kendilerine otonom bir yapılanma oluşturmak için çaba sarfettiler. Tam o döneme kadar Ermeniler diĝer halklar gibi Kürdlerle birlikte yaşamışlardı. Onlara yönelik Kürdlerin ne az ve nede çok zararları olmadı. Onlar her zaman Kürd beylerinin sorunlarının hizmetindeydiler. Hıristiyan vatandaşlar tarımsal nedenlerden dolayi Kürd beylerine baĝlıydılar. Bu durum zayif bir nokta olarak zarar veriyordu. Örnek olarak Hıristiyanların bir Kürd beyine yönelik saldırıları, Kürdistan'ın diĝer beylerinin çıkarınada karşıydı, onlar içinde zarar ve ziyana neden oluyordu. Aynı zamanda Kürdlerin katledilmesinde acımasızdılar ve umurlarında deĝildi. Bu kaygı verici gelişmeler bir yandan korunma altına alınan ve diĝer taraftan saldırılan tüm bölge halkı için bir trajediydi. Berlin Kongresinden sonra Sultan Abdulhamid Anadolu bölgelerinde yaşanan gelişmeler karşısındaki korkuyu bahane ederek Ermenileri tutuklamaya ve avlamaya girişti. Ermeni Komitesi Daşnak savunmaya ve Ermeni isteklerinde (otonomi)ısrar etme hususunda çaba içíndeydi. Kamil Bedirxan ve Kinyaz Şachovsky 29 Eylül 1917 Devam edecek Çev: Aris Arda [email protected] 28.04.07

Fermo: Kürt Düşmanlığına Yargıtay'dan Onay nemruthaber 01-10-2008, 01:45 PM Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Cüneyd Zapsu'yu kastederek “Erdoğan'ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye düşmanlarını yanlış yerde arıyor“ diye yazan Uğur İpekçi'yi suçsuz buldu. Kapanan Habertürk gazetesinde Uğur İpekçi ismiyle yayımlanan, gerçek yazarının ise Soner Yalçın olduğu iddia edilen yazı hakkında Cüneyd Zapsu dışında Egemen Bağış ve Ömer Çelik de dava açmıştı. Bağış ve Çelik, İpekçi'yi mahkûm ettirirken, Zapsu'nun davasını yerel mahkeme reddetti. Temyizde, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi “Etnik kökene vurgu yapılmıştır“ diyerek tazminat ödenmesine karar verdi. Yerel mahkeme kararında direnince dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na geldi. Kurul, İpekçi'nin yazısının “kamuyu bilgilendirme amacı taşıdığı“ gerekçesiyle Zapsu'nun tazminat talebini haksız buldu. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gazeteci Uğur İpekçi'nin isim vermeden eleştirdiği ve “Başbakan Erdoğan'ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye, içindeki düşmanları yanlış yerde arıyor, kafasını kaldırıp yukarı bakması gerekir“ şeklindeki yazısı aleyhine Eski AKP MYK üyesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eski danışmanı Hasan Cüneyd Zapsu'nun açtığı tazminat davasının reddedilmesi gerektiğine karar verdi. Zapsu'ya tazminat verilmesi gerektiğine dair Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin verdiği kararın bozulmasına hükmeden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda karar 41'e karşı üç oyla alındı. YEREL MAHKEMEDEN RET • Gerçek kimliğinin Soner Yalçın olduğu iddia edilen İpekçi, aynı yazısında isim vermeden Başbakan Erdoğan'ın eski danışmanları ve milletvekilleri Egemen Bağış ve Ömer Çelik'i de eleştirdi. Zapsu, İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dava açarak, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat talep etti. Mahkeme, yayımlanan yazıda Başbakanın danışmanının davacı olduğunun anlaşıldığını, yazının içeriğinin bir bütün olarak değerlendirildiğinde Başbakanın danışmanlarını seçme şeklinin eleştirildiği, kamunun bu şekilde aydınlanmasının amaçlandığı, hukuka aykırılık unsurunun oluşmadığına dikkat çekerek davayı 30 Aralık 2004'te reddetti. “TAZMİNAT GEREKİR“ • Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise 1 Aralık 2006'da yerel mahkemenin kararını oy çokluğuyla bozdu. Bozma gerekçesinde, “Her ne kadar isim verilmemiş ise de, yayında sözü edilenlerden birisinin davacı olduğunun anlaşıldığı, bu anlamda muafiyet olgusunun gerçekleştiği, yayının içeriğinde ise, davacının etnik kökeni ile ilgili bilgiler ve özel yaşamı konusunda değerlendirmeler yapıldığı ve davacının bu yönlerinin Başbakanın danışmanı olarak seçilmesine etken olduğunun açıkça vurgulandığı, bu durumda, yapılan yayında hukuka aykırılık unsurunun oluştuğunun kabulü ile uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir“ görüşünü dile getirdi. MAHKEME HAKLI BULUNDU • Yargıtay 4. Hukuk Dairesi üyesi Mehmet Uyumaz, karara muhalif kalarak, Yargıtay'ın bozma gerekçelerine katılmadığını belirterek karşı oy kullandı. Yerel Mahkeme, Yargıtay'ın bozma kararına direnince, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine geldi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Mahkeme'nin verdiği red kararının onanmasına geçen çarşamba oy çokluğuyla karar verdi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda karar 41'e karşı 3 oyla alındı. Aynı yazıda eleştirilen Egemen Bağış ve Ömer Çelik, açtıkları davalarda tazminat almaya hak kazanmıştı. UĞUR İPEKÇİ'NİN DAVA KONUSU YAZISI • Uğur İpekçi, kapanan Habertürk gazetesinde 17 Nisan 2003'te, “Deniz Akkaya ile flört eden AK Parti'li“ başlıklı yazısında Zapsu'nun adını vermeden şunları yazmıştı: “Bu danışman, Güneydoğu'nun en büyük Kürt aşiretinin üyesi. Dedesi, ilk Kürt tiyatro eseri yazan bir edebiyatçı. Ehl-i Sünnet dergisinin sahibi. Türkçe-Kürtçe yayınlanan ’Jin' dergisinin önde gelen isimlerinden. Danışmanın halası, faili meçhul bir cinayete kurban giden Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden bir aydının eşi. Danışmanın eniştesi öldürüldüğünde Abdullah Öcalan başsağlığı mesajı yayınladı. Öldürülen bu Kürt aydının yeğeni milletvekili de yine faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Danışman, yakın akrabaları gibi Doğu ve Güneydoğu'da gezmiyor. Onun bir ayağı hep Amerika'da. Orada da sıradan yerlere gitmiyor. Örneğin bugünlerde Florida Tapma'da ABD Askeri Komuta Merkezi'nin bulunduğu Mac Dill Hava Üssü'ne sık sık uğradığı söyleniyor. Biliyorsunuz, ABD'nin Irak işgalini komuta ettiği dokuz merkezden biri burası. TÜSİAD üyesi bu danışman, Başbakan Erdoğan'ın özellikle yurtdışındaki tüm önemli-özel görüşmelerinde bulunuyor. Erdoğan'ın aklının yarısı olduğu iddia edilen bu danışman, işin tuhaf yanı daha çok Korkut Özal'a yakın... Başbakan Erdoğan'ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye, içindeki düşmanları yanlış yerde arıyor, kafasını kaldırıp yukarı bakması gerekir“. taraf Diyar 01-10-2008, 11:03 PM Sayin Alikolik, zerdest ve dersimgöcmeni konuyla iligili cevap yazin..Konuyu kisisel tartismaya döndermissiniz. Mesajlar tarafimca silinmistir..Saygilar enelhak 01-10-2008, 11:13 PM Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Cüneyd Zapsu'yu kastederek “Erdoğan'ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye düşmanlarını yanlış yerde arıyor“ diye yazan Uğur İpekçi'yi suçsuz buldu. Kapanan Habertürk gazetesinde Uğur İpekçi ismiyle yayımlanan, gerçek yazarının ise Soner Yalçın olduğu iddia edilen yazı hakkında Cüneyd Zapsu dışında Egemen Bağış ve Ömer Çelik de dava açmıştı. Bağış ve Çelik, İpekçi'yi mahkûm ettirirken, Zapsu'nun davasını yerel mahkeme reddetti. Temyizde, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi “Etnik kökene vurgu yapılmıştır“ diyerek tazminat ödenmesine karar verdi. Yerel mahkeme kararında direnince dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na geldi. Kurul, İpekçi'nin yazısının “kamuyu bilgilendirme amacı taşıdığı“ gerekçesiyle Zapsu'nun tazminat talebini haksız buldu. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gazeteci Uğur İpekçi'nin isim vermeden eleştirdiği ve “Başbakan Erdoğan'ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye, içindeki düşmanları yanlış yerde arıyor, kafasını kaldırıp yukarı bakması gerekir“ şeklindeki yazısı aleyhine Eski AKP MYK üyesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eski danışmanı Hasan Cüneyd Zapsu'nun açtığı tazminat davasının reddedilmesi gerektiğine karar verdi. Zapsu'ya tazminat verilmesi gerektiğine dair Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin verdiği kararın bozulmasına hükmeden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda karar 41'e karşı üç oyla alındı. YEREL MAHKEMEDEN RET • Gerçek kimliğinin Soner Yalçın olduğu iddia edilen İpekçi, aynı yazısında isim vermeden Başbakan Erdoğan'ın eski danışmanları ve milletvekilleri Egemen Bağış ve Ömer Çelik'i de eleştirdi. Zapsu, İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dava açarak, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat talep etti. Mahkeme, yayımlanan yazıda Başbakanın danışmanının davacı olduğunun anlaşıldığını, yazının içeriğinin bir bütün olarak değerlendirildiğinde Başbakanın danışmanlarını seçme şeklinin eleştirildiği, kamunun bu şekilde aydınlanmasının amaçlandığı, hukuka aykırılık unsurunun oluşmadığına dikkat çekerek davayı 30 Aralık 2004'te reddetti. “TAZMİNAT GEREKİR“ • Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise 1 Aralık 2006'da yerel mahkemenin kararını oy çokluğuyla bozdu. Bozma gerekçesinde, “Her ne kadar isim verilmemiş ise de, yayında sözü edilenlerden birisinin davacı olduğunun anlaşıldığı, bu anlamda muafiyet olgusunun gerçekleştiği, yayının içeriğinde ise, davacının etnik kökeni ile ilgili bilgiler ve özel yaşamı konusunda değerlendirmeler yapıldığı ve davacının bu yönlerinin Başbakanın danışmanı olarak seçilmesine etken olduğunun açıkça vurgulandığı, bu durumda, yapılan yayında hukuka aykırılık unsurunun oluştuğunun kabulü ile uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir“ görüşünü dile getirdi. MAHKEME HAKLI BULUNDU • Yargıtay 4. Hukuk Dairesi üyesi Mehmet Uyumaz, karara muhalif kalarak, Yargıtay'ın bozma gerekçelerine katılmadığını belirterek karşı oy kullandı. Yerel Mahkeme, Yargıtay'ın bozma kararına direnince, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine geldi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Mahkeme'nin verdiği red kararının onanmasına geçen çarşamba oy çokluğuyla karar verdi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda karar 41'e karşı 3 oyla alındı. Aynı yazıda eleştirilen Egemen Bağış ve Ömer Çelik, açtıkları davalarda tazminat almaya hak kazanmıştı. UĞUR İPEKÇİ'NİN DAVA KONUSU YAZISI • Uğur İpekçi, kapanan Habertürk gazetesinde 17 Nisan 2003'te, “Deniz Akkaya ile flört eden AK Parti'li“ başlıklı yazısında Zapsu'nun adını vermeden şunları yazmıştı: “Bu danışman, Güneydoğu'nun en büyük Kürt aşiretinin üyesi. Dedesi, ilk Kürt tiyatro eseri yazan bir edebiyatçı. Ehl-i Sünnet dergisinin sahibi. Türkçe-Kürtçe yayınlanan ’Jin' dergisinin önde gelen isimlerinden. Danışmanın halası, faili meçhul bir cinayete kurban giden Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden bir aydının eşi. Danışmanın eniştesi öldürüldüğünde Abdullah Öcalan başsağlığı mesajı yayınladı. Öldürülen bu Kürt aydının yeğeni milletvekili de yine faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Danışman, yakın akrabaları gibi Doğu ve Güneydoğu'da gezmiyor. Onun bir ayağı hep Amerika'da. Orada da sıradan yerlere gitmiyor. Örneğin bugünlerde Florida Tapma'da ABD Askeri Komuta Merkezi'nin bulunduğu Mac Dill Hava Üssü'ne sık sık uğradığı söyleniyor. Biliyorsunuz, ABD'nin Irak işgalini komuta ettiği dokuz merkezden biri burası. TÜSİAD üyesi bu danışman, Başbakan Erdoğan'ın özellikle yurtdışındaki tüm önemli-özel görüşmelerinde bulunuyor. Erdoğan'ın aklının yarısı olduğu iddia edilen bu danışman, işin tuhaf yanı daha çok Korkut Özal'a yakın... Başbakan Erdoğan'ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye, içindeki düşmanları yanlış yerde arıyor, kafasını kaldırıp yukarı bakması gerekir“. taraf Özgürlükten,Hukuktan ve Demokrasiden bahsediyorsunuz ama olumsuz bile olsa ki katılmıyorum ifade şekline ifade ettiğine değil(Kürt Kısmı hariç),bir şahsın düşündügünü dile getirmesini mahkemeye taşımışsınız,yetmemiş mahkemenin vermiş olduğu kararı eleştiriyorsunuz bu ne biçim demokrasi anlayışı anlamakta güçlük çekiyorum.Saygılar....

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.