Skip to main content
Submitted by hasanyildirim on 15 March 2008

ABD'nin icazetiyle Türk ordusu Kürdistan'ın Güneyinin dar bir alanını belli bir süreliliğine işgal etti. Yine ABD'nin emri ile geri çekildi. Her kes o andan itibaren bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demeye başladı.
Doğru ya! Türk egemenlik sistemin amacı yapılanlarla sınırlı olmadığına göre, sorunsuz geri çekilmesi de neyin nesiydi?
Bu gelişmelerle taraflardan kim ne kazandı, ne kaybetti şimdilik bir muama. En aşağı işin perde arkasını bilmeyen bizler için. Fakat ortalıkta olan verilerde var. Bunlara bakıldığında ABD en karlı çıkan güç oldu. Bölge de tartışmasız söz sahibi olduğunu herkese bir kez daha hissetirdi. Duruma bakılırsa herkesi hizaya getirdikleridir. Özeliklede Türk egemenlik sistemini ve Güney Kürd iktidarını uzlaşma zeminine getirmek esas amaçlarıydı. Bunu şu veya bu şekilde başardılar. Zaten baştan beri istediğide buydu.
Türkler, bu zemine neyin karşılığında geldi henüz bilmiyoruz ama, eğer kazanımlar Kerkük'ün mevcut statükosunun devamı, Kürd'lerin bağımsızlık istemlerinden vazgeçilmesi ve Iraklılığın savunulması ise onlarında kazandığı söylenebilinir. Bunlara ek olarak kendi güdümünde olan PKK'yide güçlendirdikleride eklenilince kazanan denilebilir.
PKK, Türk egemenlik sistemine hizmet sunmaya devam etmektedir. Kürdistan'ın kuzeyinin potasiyelini şu veya bu oranda tasviye etti. Tasviye süreci sürüyor. Bu da yetmiyor. Şu an en büyük hizmeti güney'de sunuyor. Türk işgal güçlerini güneye çekmek, oradaki Kürd kazanımları yok etmek için büyük hizmet vermekte kusur etmiyor.
Güney'deki varlık nedeni ve amacı bilinmeyen değildir. Bu amacın Türk egemenlik sistemin Güney üstündeki emellerini gerçekleştirmek olduğu aşıkardır. Genel de Kürdistan'da ve özelde de Güney'de bir çıbanbaşı olduğu görülmelidir. Oradan sökülüp atılması Kürd millet çıkarınadır.
Daha önce söylenildi. İşgalin esas nedenlerinden biri PKK'yi güçlendirmektir. Ve bu sağlandı. PKK'nin güçlenmesi Türk egemenlik sisteminin elinin güçlenmesi demektir. Güney Kürd siyasal önderliği bunu kavrayıp, buna göre politıkasını belirlemese daha çok zorluklarla karşı karşıya gelecektir.

İşgal ve geri çekilme ile Kürd'lerinde kazanımları oldu.

Türk ordusu, istisnalar hariç bir bütün olarak Türk denilen ucube toplumun tüm desteğini arkalayarak ABD'nin icazetiyle uzun bir dönem Kürdistan'ın güneyini bombaladı. Bu da yetmedi karadan işgal etmeye başladı. 8 gün gibi bir zaman zarfında karadan ve havadan Kürd'e ait ne varsa yok etmeye çalıştı. Genelkurmay menşeyli yaptığı açıklamalarla tüm hedeflerin vurulduğu söylendi. Kendileri buna inanmasada buna inanananlar oldu. Fakat daha da vur diyenler, daha fazlaydı. Askere ha aslanların girmişken Kerkük, Suleymaniye, Hewler'e kadar git. Yık yak. Şu aşiret reisleri Talabani ve Barzani'yi yakala, sınıra getir. İbreti alem olsun, as onları.
Amaç buydu. Ama Ankara'daki hesap Hewler'dekine uymadı. Hewler, Kürd milletine Türk işgal güçlerine karşı direnişe hazır ol emri verdi. İşgal güçlere icazet veren ABD'yede mesajını iletti. Hewler'in mesajı muhatapları tarafından doğru okundu. ABD, Türklere verdiği krediyi kesti ve geri dön dedi. Onlarda işin ciddiyetini anladı ve gerisin geriye döndü. Bu ara da karizması yerde süründü.
ABD'nin zorlaması ile Türkler, aşiret lideri dediği Kürd lider Celal Talabani'yi resmen davet etmek zorunda kaldı. Sözü geçen davet sadece Türk Cumhurbaşkanı A. Gül'ün istemi değildi. Asker ağırlıklı MGK kararı olduğuda biliniyorken Talabani'nin Türkiye ziyareti Türklerin tükürdüklerinin yalamasıydı.
Kürd cephesine gelince Talabani tek başına bu kararı vermedi. Hewler'in onayı alınarak gerçekleştirilen bir ziyarettir. Bunun tersini ileri sürüp te Talabani hakkında kuşkular yaratmakla ömür geçiren unsurların kimlikleri kirli olduğu bilinmeyen bir sır değildir.
Kirli kimlikli bu unsurların yer aldığı cephe Türk egemenlik sistemidir. Zaten yaşamları buyunca bu kuruma hizmete kusur etmemişlerdir.
Türk Genelkurmayı, CHP, MHP, DTP ve bu şer cephesinin kenerından köşesinden tutunan resmi ve sivil zevat elele vererek Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün resmi davetlisi olarak Ankara'ya gelen Celal Talabani'yi linç etmek için çabaladılar.
Fakat başaramadılar. Mam Celal, kendi uslubu ve duruşuyla bu şer cephesini ezdi geçti.
Mam Celal'ın Ankara çıkartması bir çok yönüyle değerlendirilebilir.
Daha önce aşiret liderleriyle görüşmeyiz diyenlere tükürdüklerini kendilerine yalatırdı.
Türk Cumhurbaşkanlığı köşkünde, Türklerin işitiklerinde deli divaneye döndükleri Kürdistan kelimesi Mam Celal'ın o tatlı dilinden dökülü verildi.
Böylelikle Türklerin ezberini bozdu.
Mam Celal, bununlada kalmadı.
Ortak bir sorunumuz var. Bu gerçekten kaçamasınız. Bunu birlikte çözeceğiz. Muhatabınız Hewler'dir mesajını verdi.
Kim ne kazandı ve kaybetti meselesi daha çok tartışılacak.
Tüm bu saydıklarımız görecelidir.
Şuna inanmak gerekir.
Kürd önderliği iyi yoldadır ve onlara inanç getirmek gerekir.
Bir de dostlarımıza haksızlık etmemek gerekir.
ABD'nin devreye koyduğu BOP sancılıda olda işliyor. Bu projede Büyük Kürdistan doğacağına kanaat getirmek gerekir. Şu an birilerine yanlış gelen bazı olumsuzluklar olsa da, sonucu etkilemeyecektir. Her şey insanın istediği gibi gelişmiyor. Bazen istemediğimiz gelişmelerde olacak. Buna bakıp pire için yorgan yakmaya gerek yoktur.
Kürd milleti önemli mesafeler kaydetti. Daha da kazanacakları var. Bu bir süreçtir. Süreç işliyor. Hele İran'a bir savaş açılsa...
Biraz sabır, biraz da sağduyu...

15 Mart 2008

[email protected]

Anonymous (not verified)

Sat, 03/15/2008 - 18:34

Herkes konuşuyor. Herkes yorumlar yapıp kendine göre değerlendiriyor. Kürd'ü ile Türk' ü ile herkes kendi bakış açısına göre irdeliyor. Bilmeden, öğrenmeden, tanıma zahmetine katılmadan yazılıp, çiziliyor. Ölçü yok, etik değerlere, ulusal hassasiyetlere gereken özen gösterilmeden üstelik.  Dilin kemiği yok ya dileyen, dilediği gibi kulaç atma özgürlüğünü kendinde bulabiliyor. Lehte konuşanlar, aleyhte konuşanlar. Adeta bir yarış. Ölçmeden, biçmeden atıp-tutanlar. Yönetenler ve yönetilenler. Silahsızlar, silahlılar. Herkes ama herkes kendi küçük penceresinde, kendi dar dünyasında irdeliyor, sentezler yapıyor, sonuçlar çıkarıyor. Dünya görüşleri, siyasal perspektifler ayrı olmasına rağmen, Kürd'lerden de Türk'lerden de aynı sonuca varanlar var. Söylemleriyle yaşamın her alanında birbirlerine ters düşünler, demek ki bazen sonuçlarda birleşebiliyorlar. Evet, Mam Celal'ın Türkiye ziyareti ile ilgili yazıyorum, tüm bunları. Herkes konuştu, herkes yorumladı. Öyle görünüyor ki daha da konuşulup, yorumlanacak. Genellikle önyargılar egemen oldu değerlendirmelere. Uzak görüşlülükten yoksun kaldı, yorumlar. Olayları ve olguları kendi kişisel hırslarınızın ve egolarınızın tatmin aracı olarak değerlendirdiğiniz zaman, sağlıklı sonuçlara ulaşmanın mümkün olmadığı gerçeği bir kez daha kanıtlandı.    Uzağı görmeden yapılan hesaplar, önyargılı görüşlerle olayları ve olguları değerlendirmek, beraberinde büyük yanılgılar getirir. Yazar da olsanız, aydın da olsanız, hele-hele siyasetçi de olsanız kişisel hırslarınızın tutsağı olduğunuz sürece, sağlıklı değerlendirmeler yapma, geleceği yakalama şansınız olmaz. Bilmeden, araştırmadan, öğrenmeden gerçeklerden uzak, dipsiz yorumlarda bulunduğunuz zaman gerçeğin o görkemli duvarı yüzünüze çarpar. Yılların yıpratmadığı, yaşamının elli yıldan fazlasını  sıcak siyasetin içinde geçiren, kendi halkı tarafından “Mam“lıkla taçlandırılan, mücadeleci insan Mam Celal'ın ziyareti nedeniyle eski deyimle, “adabı muaşeret“ kurallarının asgarisini bile beceremeyenler diplomasi hocası kesildiler. Adı Kürd mücadelesiyle sembolleşen bu politika ve diploması hocasına ders vermeye çalıştılar. Bir devlet başkanının pozisyonunu, dernek başkanlığı düzeyine indirgemeye çalıştılar, değerlendirmelerini bu düzeyde yaptılar, yapıyorlar. Sloganların diplomatik ilişkileri de öreceğini sandılar, sanıyorlar. Yanıldılar, yanılıyorlar.   Ulusal onuru ve hassasiyetleri hesaba katmadığınız zaman, halkın teveccühünü alamazsınız. Öze ve biçime uygun tavırlar sergilemediğiniz zaman, Protesto çağrılarınız, muhalif duruşunuz yanıtsız kalır, kitleler size gerekli referansı vermez. Keşke herkes konuşmadan, yazmadan, yorumlamadan önce iyice düşünüp, taşınsa. Enine-boyuna ölçüp, biçe bilse. Hislerinin tutsağı olmadan, olayları salt kendi değer yargılarına göre değil de toplumsal işleyişin norm ve prensiplerine göre algılıya bilse. Biraz empati yapabilse. Sonradan da dedikleri ve yazdıkları ile çelişmezse. Pişman olmazsa ve doğrular kanıtlandığı vakitte yanlışlarını görme erdemini yakalıya bilse. Keşke herkes geçmişini hatırlasa, dediklerini ve yaptıklarını unutmasa. Ret ve inkârı defterinden silme olgunluğunu göstere bilse. Bu bağlamda hemen belirteyim ki bazı Kürd siyasi çevreleri ve kişilerinin Sayın Talabani'nin ziyareti ile ilgili getirdikleri temelsiz eleştirileri ve takındıkları olumsuz tavırları anlamak mümkün değildir. Bu eleştirileri ve tavırları, kangrenleşmiş çocukluk hastalığı olarak görüyorum. Bu hastalıktan hızla kurtulmamız gerektiğine inanıyorum. Linç kültürünün bütün araç ve gereçleri ile adeta bir yaşam biçimi haline geldiği, ret ve inkârın, zulüm ve zorbalığın alabildiğine boyutlandığı bu acılı süreçte, bizim birbirimize karşı rezervlerimiz olmamalıdır, diyorum.   Hele-hele kendilerine Kürd siyasetçileri, Kürd Milletvekilleri, Kürd Belediye Başkanları diyenlerin, ulusal irademizi ayaklar altına alanlarla aynı tavrı sergilemelerini büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Unutulmasın ki zorbalara inat, alanlara, karşılamalara onbinleri seferber ettiğimiz gün, siyasetçilerimizi ve aydınlarımızı rezervsiz ve ayrımsız bağrımıza bastığımız zaman, ulusal erklerimizi yerine getirmiş olacağız. Bu nedenle Mam Celal'i, güçlülükleri aşarak, Esenboğa Hava Alanında karşılayan ve ulusal hassasiyet gösteren Sayın Şerafettin Elçi'yi, Sayın Sertaç Bucak'ı, Sayın Melik Fırat'ı, Sayın Haşim Haşimi'yi ve diğer Kürd siyasetçilerini candan kutluyorum. Peki, yıllardır ve özellikle son dönemlerde ismi etrafında bunca yaygara koparılan Mam Celal kimdir ve özellikle Kürd siyaset ve aydın dünyası O'nu ne kadar tanıyor? Mam Celal'i tanımak, uzaktan kumandalı görüşlerle olmaz. Gazete ve televizyonların taraflı, şovenizim ile yoğrulmuş, defolu haberleri ile hiç olmaz. Kendi küçük dünyalarına hapsolmuş ve bu dar çerçeve içinde dünyayı ve kürdlüğü yorumlayanlar da Mam Celal'i tanıyamazlar. Klasik politikacı profilinin normlarıyla O'nu anlatmak oldukça zor. Başkalarının ülkelerini, mücadelesini, tarihlerini avuçlarının içi gibi bilenler, onların liderlerinin mücadelesini ve yaşamlarını zêr û zeber edenler, lütfen biraz kafa yorup önce kendilerini, ülkelerini, tarihlerini ve şeytan üçgenin dışındaki dünyanın gıpta ve saygıyla izlediği kendi ülkesinin yetiştirdiği liderlerini de zahmet edip öğrensinler. Yoksa loş eyvanlarda, entel sofralarında dudak büküp alaycı tavırlarla onları konuşup, yorumlamanın ciddiyete alınacak yanı yoktur.    Mam Celal, Ortadoğu denilen belalı ve ateşten gömlek olan coğrafyanın yetiştirdiği ve mücadeleleriyle dünya tarafında tanınan bir kaç seçkin liderden bir tanesidir. O, kıvrak zekâsı, siyasi ve diplomatik yetenekleri ile düşmanlarının korkusunu ve dostlarının takdirini kazanan, büyük bir beyin, karizmatik bir liderdir. İki tümce ile anlatmak istiyorum Kürd'lerin “Mam'ını“. Yorumunu da okuyucuya bırakıyorum.* Mam Celal, Kürd'lerin Yaser Arafat'ıdır. O, bir damla suda boğulabilen, ama engin bir denizi bir nefeste geçebilen, çok yönlü, oldukça renkli bir liderdir. Mam Celal, bu gezisiyle ulusal onuru zirveye taşıyan liderlik payesine erişti. Kürdistan'ı Çankaya'ya taşıdı. Kürd siyaseti bunu görmeli, iyi okumalı. Mam Celal, bu gezisiyle genel olarak Kürdleri güç duruma sokacak davranışlarda bulunmadı. Tam aksine siyasette ve diplomaside ustalığını bir kez daha kanıtladı. Sen çok yaşa Mam Celal.   10.03.2008 [email protected] Rızgari Online'den Akt.

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.