Ararat kadar büyük bir aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(12)
Ararat kadar büyük bir aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(12)
Aso Zagrosi
Dr. Ali Haydar yeniden Yaşar Hanım’a öğütler vermeye ve ikna etmeye çalıyor. Bu arada Yaşar Hanım hiç bir cevap vermeden ağlamaya başlıyor. Dr. Ali Haydar’ın 6 yaşlarındaki oğlu Oğuz teyzesinin ağladığını duyunca o da ağlamaya başlıyor. Oğuz bir yandan Yaşar’a niye ağladığını soruyor ve diğer yandan kendisi ağlıyordu.
Evde tam bir matem havası hakimdi.
Bu arada Polis’ten bir yetkili Dr. Ali Haydar’ın evine geliyor ve Yaşar Hanım’ı karakola davet ediyor. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ile birlikte polis karakoluna gidiyorlar.
Polise gittikleri zaman baş komiser Yaşar Hanım’a “Vali kendisiyle görüşmek istiyor” diyor.
Yaşar Hanım annesiyle Vali’ye çıkıyorlar, Vali Yaşar Hanım’a: “Pasaportlarınız hazırdır, istediğiniz gün yola çıkabilirsiniz” diyor.
Bu arada Vali pasaportları çıkarıp Yaşar Hanım’a veriyor ve kendilerine iyi yolculuklar diliyor. Yaşar Hanım da kendilerine sağladıkları kolaylıklardan dolayı teşekkür ediyor ve eve dönüyorlar.
Dr. Ali Haydar ev de Yaşar Hanım ile annesini bekliyor. Yaşar Hanım abisine Vali ile olan görüşmelerini anlatıyor, pasaportları aldıklarını ve Pazartesi günü yola çıkacaklarını söylüyor.
Dr. Ali Haydar yaşanan gelişmelerden ve gidişattan çok rahatsız olmuştu ve elinden bir şey gelmiyordu.
Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri İstanbul’da okuyordu ve Denizli’ye gelmişti. Hayri’de annesi ve bacısının gitmelerine karşıydı.
Pazartesi günü Yaşar ile annesi çantalarını aldılar ve aileleriyle vedalaştılar. Yaşar Hanım abisi Dr. Ali Haydar’a sarılıyor ve onun gözlerinin içine baktığında çok zayıf düştüğünü ve çaresiz bir halde olduğunu fark ediyor.
Yaşar Hanım Oğuz’u kucaklıyor ve öpüyor. Oğuz ağlayarak teyzesine “ben de sizinle geleceğim” diyor.
Sonuç olarak Yaşar Hanım, İffet Hanım ve Hayri Denizli’den trene binerek İzmir’e doğru yola çıkıyorlar. Hayri’de İstanbul’daki okuluna dönüyordu. İzmir’e vardıkları zaman Hayri Mersin’e gidecek olan gemi için iki bilet alıyor, fakat gemi iki gün sonra yola çıkacak.
Yaşar Hanım annesi ve kardeşiyle İzmir’de bir otele yerleşiyor ve kalan iki gün boyunca İzmir’i geziyorlar.
İki gün sonra gelen gemiye binen Yaşar Hanım ve İffet Hanım göz yaşları içinde Hayri ile vedalaştılar.
Böylelikle iki kadın bilinmezlerle dolu bir yolculuğa başladılar.
Yaşar Hanım, annesinin kendisiyle gelmesinden memnundu. Yalnız başına nasıl bu yolculuğa çıkabilirdi ki?
Yaşar Hanım ile annesi gemi ile önce Kıbrıs’a ve oradan Mersin’e vardılar. Mersin’den Diyarbakır’a giden trene biniyorlar. Bu tren Suriye topraklarında geçiyor. Suriye’de trenden indikten sonra Halep’e doğru yola çıkıyorlar.
Yaşar Hanım’ın tüm yolculuk boyunca tek hayali İhsan Nuri Paşa’ya kavuşmaktı.
Yaşar Hanım ile annesi tren ile Halep’e vardıktan sonra bir fayton ile İhsan Nuri Paşa’nın mektubunda sözünü ettiği Fransa Hoteline gittiler. Hotel’e vardıkları zaman salonda Yaşar Hanım’ın çantası yere düşüyor ve içindeki para da dahil olmak üzere her şey yere dökülüyor. Bu arada Hotel’in salonunda bulunan Araplar paraları almaya başlıyorlar.
Bu arada Yaşar Hanım yüksek sesle parayı alanları uyarıyor ve onlarda paraları yeniden yere bırakıyorlar. Orada bir genç Yaşar Hanım ile annesine yardımcı oluyor ve eşyaları topluyorlar.
Hotel sahibi biraz Türkçe biliyordu. Yaşar Hanım iki kişilik bir oda alıyor ve yerleşiyorlar. Fakat, Arapça bilmediklerinden dolayı nasıl yiyecek isteyeceklerini bilmiyorlardı.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım: “ Kızım niçin kendine dert ediyorsun dünyanın her tarafında ‘ekmek’ ekmektir, ‘su’ sudur” diyor.
Bu arada Hotel’de çalışan bir genç kendilerine geliyor ve Arapça bir şeyler söylüyor, fakat Yaşar Hanım ve annesi hiç bir şeyi anlamıyorlar. İffet Hanım kendisinden yiyecek istiyor, fakat çocuk anlamıyor.
Yaşar Hanım aşağı inerek Hotel sahibinden yiyecek istiyor. O da Yaşar Hanım ve annesi için gereken yiyecek ve içecekleri gönderiyor.
Yaşar Hanım ve annesi İhsan Nuri’nin Halep’e gelerek kendilerini bekleyebileceğini düşünüyorlar. Bundan dolayı Yaşar Hanım Hotel’de Türkçe bilen birine “Hotel’de tek başına kalan birilerinin olup olmadığını” soruyor.
Türkçe bilen “evet burada İstanbullu bir adam var. Eşi İstanbul’dan gelecek sürekli olarak tren istasyonuna gidip geliyor” diyor.
Yaşar Hanım Hotel sahibinden söz konusu İstanbullunun odasına gitmek istediğini söylüyor. Kapıyı çaldıkları zaman İstanbullu yok. Hotel sahibi kapıyı açıyor ve içeri baktıkları zaman Yaşar Hanım İhsan’dan hiç bir izin olmadığını fark ediyor. Odadaki elbiselerden hotelde kalan adamın imam olabileceği düşüncesi hasıl oluyor.
Öğle saatlerinde Yaşar Hanım’ın odasının kapısı çalınıyor. Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman bir İmam’ı karşısında buluyor. İmam Hotel çalışanları bana İstanbul’dan gelen kadınlardan söz ettiler. Ben eşimin geldiğini sandım ve özür dileyerek gidiyor. Bu arada Hotel sahibi Yaşar Hanım’a göz dikiyor ve sürekli olarak Arap elbiselerini değiştirerek ilişki kurmaya çalışıyor.
Yaşar Hanım annesine “İhsan mektubunda Ali Hoca’dan söz etmişti. Halep’te Fransa Hoteline geldiğinde Ali Hoca’yı sor o seni benim yanıma gönderir” demişti.
İffet Hanım sitem ederek : “kızım şimdiye kadar niye Ali Hoca’yı sormadın?” diye soruyor.
Yaşar Hanım bir çok kimseye Ali Hoca’yı sordu, fakat kimse Ali Hoca’yı tanımıyordu.
Suriye o dönem Fransızların denetimi altındaydı. Gece birileri kapıyı çalıyor. Yaşar Hanım odanın kapısına gidiyor ve kim olduğunu soruyor.
Kapıyı çalan “benim Hotel sahibi gelin birlikte polis karakoluna gidelim” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi Hotel sahibinin ısrarlarına rağmen “bu gece vakti karakola gitmeyeceklerini ve sabahın ilk saatlerinde gideceklerini” söylüyorlar.
Sabah erken saatlerinde Yaşar Hanım çay almak için aşağıya indiği zaman küçük bir çocuğu görüyor. Küçük çocuk Ermeni asılıydı ve birazda Türkçe biliyordu. Yaşar Hanım kendisine “Ali Hoca’yı tanıyıp tanımadığını” soruyor.
Küçük çocuk: “Evet Ali Hoca’yı tanıyorum” diyor.
Yaşar Hanım küçük çocuğa biraz cep harçlığını veriyor ve Ali Hoca’yı aramaya gönderiyor.
Yaklaşık 2 saat sonra birileri Yaşar Hanım’ın bulunduğu odanın kapısını çalıyor.
Yaşar Hanım kapıya giderek: “Kimsiniz?” diye soruyor.
Kapıya gelen: “Benim Ali Hoca kapıyı açınız” diyor.
Yaşar Hanım sevinçle kapıyı açıyor.
Ali Hoca: “ siz kimsiniz? Beni sormuşsunuz? Benden ne işiniz var?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “Ben İhsan Nuri’nin eşiyim. İhsan Ağrı’dan bana haber gönderdi, Halep’e gelmemi ve sizi sormamı istemişti. Sizin beni onun yanına göndereceğini söylemişti” diyor.
Ali Hoca: “İhsan Nuri buradan çok uzak bir yerdedir. Ben size yol gösteremem. Burada İhsan Nuri’nin arkadaşları Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey var. Ben onlara haber vereceğim ve sizin yanınıza göndereceğim” diyor.
Not: Burada söz Memduh Selim Bey’e gelmişken bir yanlış anlamaya açıklama getirmek istiyorum. Kürd yazarı rahmetli Mehmet Uzun “Sîya Evînê” adlı romanında Memduh Selim Beyin Agirî’ye gittiğini yazıyor. Memduh Selim ile ilgili yazı yazan bir çok kişi bu tezi kullanıyor. Memduh Selim’in Agirî’ye gitmesi meselesi romanda bir kurgu olarak yer alıyor. Bir çok Kürd çevresi bu kurguyu realite ile karıştırıyorlar. Aso
Devam edecek
Aso Zagrosi