Daha önce dedik. 21. yüzyıl Kürdlerin yüzyılı olacaktır diye. 20. yüzyıl Kürdlerin inkarı ve imha edilmesi politikasına sahne oldu. Fakat bu politikayla Kürd milletine çok ağır bedeller ödetilmesine rağmen ne Kürdlerin inkarı tuttu, ne de Kürdler korkunç katliam ve soykırımlardan geçirilmesine rağmen yok edilebilindi. Bu nedenle paniğe gerek yok. Kürdler millet olarak bugün bir aktör olarak sahadadırlar. Devlet olarak tarih sahnesinde yerlerini alacaklarına kuşkumuz yoktur.
21. yüzyıl da, dünyaya şekil veren karar kılıcıların politikası değişti. Kürdler artık yok sayılmıyor, soykırımlardan geçirilmesinede mevcut dünya konjöktürü yol vermiyor. Bundan öte Kürdlere bölge de bir aktör rolü verilmesi kabul gören bir politika oluşturulmuştur.
ABD'nin 21. yüzyılın politikası olarak kabul gören GOP ile bu durum netlik kazandı. Irak'a müdahalesiyle Kürdistan'ın Güneyi'nde kazanılmış Federasyon ile gerçeklik kazanmış oldu. Sıra da; Suriye ve İran'a müdahale var. Kürdistan'ın bu parçalarınında bir statükoya kavuşma süreci başlamış bulunmaktadır. Bu artık geriye çevrilemeyecek bir süreçtir.
Başta TC devleti ve ezeli Kürd millet düşmanı devlet ve onların her renkteki -sağ ve sol dahil-örgütlenmelerinin ABD, İsrail ve Kürd millet düşmanlığını üst perdeden seslendirmeleri buradan ileri geliyor. Bu nedenle devreye konulan GOP gereği sömürgecilerimize yönelik müdahaleye karşı kim duruyorsa bilinsin ki; Kürd millet düşmanlarıdır. Bu Türk olur, Farsi olur, Arap olur ve hatta Kürd olabilir. Ama her halükar da; gerekçesi her ne olursa olsun kim sömürgecilerimize yönelik dış müdahaleye karşı tavır alırsa bilinsin ki, bu çevreler Kürdlere dayatılmış mevcut kölelik statükonun savunucularıdırlar. Kürdler bunu bilince çıkarmalıdırlar.
Suriye ve İran'a müdahale sonrası hedef Türkiye olacaktır. TC bu tehlike ile yatıp kalkmaktadır. Suriye ve İran'a müdahale TC devletini çok korkmasına neden olmaktadır. Öyle zorlu bir süreçle karşı karşıya gelmesinden dolayı dış politikaları günlük değişmektedir. Bunun ötesi direk yapamadığını oluşturduğu paravan kontra örgütlenmelerine yaptırmaktadır. Es Nusra en son sahaya sürdürdüklerindendir. Bunlarla hem sömürgecilerimize yönelik dış müdahaleyi engelemeye çalışmakta ve hem de Kürdlere saldırtıp katliam yapmaktadır.
Fakat el attığı her dal elinde kalmaktadır. İddiaya göre El Nusra vasıtasıyla Suriye'de kimyasal silah kullanması içine girdiği çıkmazın son çırpınışı olsa gerek. Bunun açığa çıkmasıyla başının büyük belada olduğunun korkusunu yaşamaktadır. Yine iddiaya göre kimyasal gazın TC devletinin El Nusra'ya teslim anının Rusya tarafından filime çekilmesi ve Potin'in bunu Obama'nın önüne koyması gündemdeki Suriye'ye müdahalenin şu an rafa kaldırılmasının nedeni olarak sayılıyor.
TC devleti artık şunu net olarak görüyor. Bölgenin dizginlenmeyen laf dinlemez korsanı değildir artık. Batıyla, özelikle ABD ve İsrail ile uzlaşmaz çelişkiler yumağıyla karşı karşıya kaldığının bilincindedir. Bu da; onu daha da uzlaşmaz ve saldırgan ruh haline nedendir.
TC 20. yüzyıl politikasının sürdürücüsüdür. Bu politika da Kürdleri inkar ve imha üzeri inşa edilmiştir. Bunu değiştirmeye hiçte niyetli değildir. Her ne kadar iç ve dış koşullar sonucu “sorunu çözüyorum” desede “çözüm” biçimi yine inkar ve imha üzeri sürmektedir. Bu düşüncesi değişmemiştir, değiştirmeyede hiç niyetli değildir. Kolay da değildir.
Her ne kadar Türkiyeci Kürd çevrelerinde bir beklenti olsa da TC devletinin varoluş parametreleri değişmeye müsait değildir. Her şeyden evvel iddia ettikleri gibi “var olmayan bir ulus yaratık” meselesi en zayıf zaaafiyetleridir. “Yoktan ulus inşa ettik” dedikleri toplum kendi değişleriyle “yetmişikibuçuk milleten oluşmaktadır,” gerçeği şu an başlarının belasıdır. Buçuk kendileri olduğu gerçeği en büyük korkularıdır. Bu nedenle TC devleti mevcut etnik dokusuyla Kürd milletine en ufak bir hak kırıntısı vermeye hazır değildir. Bunu verdiği andan itibaren diğer millet ve azınlıklarda “ben de isterim” diyeceklerdir. Herkese hak verilmesi durumunda da; TC devleti ve de üzerine inşa edildiği “yetmişikibuçuk milletten müteşekül Türk ulusu” diye bir şey ortada kalmaycağını çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle her ne kadar bizim Kürd/Kürdistan, onların Kürd sorunu dedikleri “çözdük ha çözecağiz” yaklaşımı bir beklentiden öte bir anlamı yoktur.
TC devletinin varlığı başta Kürd milleti olmak üzere diğer millet ve milli azınlıkların yok sayılması üzerine kurulmuştur. Asimilasyon, sürgün, katliam ve soykırımlarla bugüne gelinmiştir. Eğemenliğindeki millet ve milli aınlıklar dokusunda çok ağır yaralar açsa da onları planladıkları gibi ne yokedebildiler, ne de Türklük prokust çarkıyla dönüştürebildiler. Ve şimdi bu dünya konjüktöründe ben de varım diye sahadadırlar.
Fakat TC mevcut konjöktüre kendini adapte edememektedir. Mevcut dokusu buna müsait değidir. Bu nedenle dünyaya yeniden şekil vermeye kalkan ve bunu yaşadığımız Ortadoğu coğrafyası'nda başlatmalarıyla onlarla karşı karşıya getirmektedir. ABD'nin Irak'a müdahalesiyle TC-ABD arasındaki çatışma hatırlanılsın. Aynı durum bundan sonra ABD'nin Suriye ve İran'a karşı muhtemel müdahalesinden de yaşanacaktır. Her ne kadar “bölge ve dünya devletiyiz” deseler de gelişmeler karşısında elleri böğürlerinde kalacaktır. Zorunlu olarak kendine ne zaman sıra geleceği korkusuyla yaşayacaktır. Ve sırası da gelecektir. Kendi iç dinamikleriyle çözemediği sorunlar dış müdahaleyle çözülecektir.
Gelişim seyri budur. Bunu Türkler görüyor. Görmeyen varsa kimi Kürdlerdir. Kürdlerin büyük oynaması gerekirken kendilerini kırıntılarla uyalaması lükstür. En son Hewler'de toplanılması öngörülen ve defalarca ertelenen ismine “Kürd Kongresi” denilen “hilkat garibesi”nin hazırlık komitesinin basına yansıyan bildirisinde “Kürdlerin birliği hiçbir devlete karşı değildir,” belirlemesi bile mevcut Kürd partilerin içleracısı durumunu gözönüne sermektedir.
Bu mantıkta Kürdlerin millet olmadan doğan doğal hakları yoktur. Bu mantıkla milli birlikte olmaz. Milli birlik millet olmadan doğan doğal hakları istemi üzerine kurulur. Bunun en üst kurumlarından biride “Ulusal Kongre”dir. Ama işin garibi son girişimde Kürdlerin millet olmadan doğan doğal hak istemi yoktur. Kendi bildirgelerinde “Kürdlerin birliği hiçbir devlete karşı değildir,” diyorlarsa peki bu birlik kime karşıdır diye düşünmek gerekmiyor mu? Onu da ben söyleyeyim. Kürdistan'ın bağımsızlıkçı güçlerine karşı olacakları geçmiş teori ve pratiklerinden bellidir. Zaten bağımsızlıkçı güçlerin “ulusal kongre” dedikleri “hilkat garibesi”ne çağrılı olmamasıda bunun somut delilidir.
Mevcut Kürd örgüt ve partilerin çoğu medeti Kürd millet egemenliğine el koyan sömürgeci ülkelerde gelişecek demokrasi beklentisine kendilerini endeksleye dursun Kürdistan halkı çarşı-pazara çıktığında elinde ne varsa Türk polis ve askerine fırlatıp “defolun buradan, burası Kürdistandır” demektedir. İşte TC devleti ve Türkiyeci Kürdlerin sıkıntısı buradan başlıyor. Kürdistan bağımsızlıkçıların rolü buradan önem kazanıyor. Bağımsızlıkçıların acilen örgütlenmesi ve sahaya inmesi kaçınılmazlığı kendisini buradan dayatıyor.
Bu bağlamda PYK (Platforma Yekitiya Kürdistan/Kürdistan Birlik Platformu)'nun çıkışı bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor.
Bu çıkışın mevcut ortam da, yani TC devleti ve Türkiyeci Kürdlerin çemberini kırıp nasıl hayat bulacağı meselesi tartışma konusu olmakla beraber her bağımsızlıkçı Kürdün desteklemesi gereken bir girişimdir.
Şu an ki girişimciler her ne kadar bir gelenekten geliyor olsa da; bence bunun aşılması ve tüm geleneklerin bünyesinde varolan bağımsızlıkçıların bir şemsiye altında örgütlenmesine gidilmesi en doğru olandır. Umarım süreç öyle gelişir ve bir an önce yüklenilen misyona uygun bağımsızlığın adresi olunur.
TC devletinin ve Türkiyeci Kürdlerin tüm baskı ve enrikalarına karşın iç ve dış koşullar Kürdistan bağımsızlıkçı güçlerin örgütlenmesine fırsat sunuyor.
Temenim PYK (Platforma Yekitiya Kürdistan/Kürdistan Birlik Platformu) bu ihtiyaca cevap olmasıdır.
19 Eylül 2013