Medyadaki Kürt düşmanlığı ve bel bağlanan taşeron örgütler- Analiz
09:49 / 23 Temmuz 2012
AKP rejiminin direktifi olmadan günlerdir nasıl bir reaksiyon göstereceğini bilemeyen Türk medyası, psikolojik savaş merkezlerinin direktifleri doğrultusunda sessizliğinden çıkarak Kürt düşmanı kampanyasına olduğu yerden “devam” dedi. 2010 yılının sonunda Tunus’ta başlayan ve Mısır’la devam eden halk ayaklanmaları karşısında tutarlı bir politika yürütemeyen AKP rejiminin, “komşularla sıfır problem” politikası iflas ederken, yakın döneme kadar “sadık müttefiki” olan Esad rejimine olan karşıtlığı da “Kürt düşmanlığından” öteye geçemiyor. İyi ilişkilerinin olduğu tek komşusu kalmayan Türk hükümeti, yoğun sancısının yaşadığı Ortadoğu’daki gelişmeler “kendisinden muafmış” gibi davranmaya devam ediyor. Yeni dönemin kaçınılmaz en önemli aktörü olan Kürtlerle iyi ilişkiler kurmak yerine, 90 yıldır dürdüğü “düşmanlık” politikasında ısrar ediyor. İçerde faşizm ve “siyasi soykırım” olarak tanımlanan sert baskı kampanyasını sürdüren AKP rejimi, Suriye’de Mart 2011’deki ayaklanmanın başından bu yana en barışçıl bir pozisyon içinde bulunan Kürtleri ve bölgesini bölmek ve istikrarsızlaştırmak için elinden geleni yapıyor. Kürtlerin en ufak bir kazanım elde etmemesi için çalmadık kapı, girişmedik komplo bırakmayan AKP rejimi, Batı’nın da işbirliği ile yoğun dezenformasyon ve manipülasyon kampanyası ile Kürt mücadelesini karalamayı ve başarısız kılmayı umuyor. 19 Temmuz’da Kobani’de, ardından Afrin ve Derik’te Kürtlerin kendi topraklarını şiddetten korumak için yönetime el koyması ardından günlerce reaksiyonsuz kalan AKP medyası, iktidarın psikolojik savaş merkezlerinden aldığı yeni direktiflerle suskunluğunu bozdu ve dezenformasyona kaldığı yerden devam etti. ÖZGÜR SURİYE ORDUSU PKK’Yİ YOK EDECEKMİŞ! Bir yandan manipülatif ve yalan haberler yayınlayarak Kürtleri hedef yapmaya çalışan medya, diğer yandan da taşeron örgütlere bel bağlamış görünüyor. HaberTürk gazetesi “Muhaliften Ültimatom” başlığı altında Suriye Özgür Ordusu’nun PKK’yi “yok etme” tehdidinde bulunduğunu ileri sürdü. Açıklamanın video paylaşım sitesi Youtube’da yayınlandığı iddia edildi. Açıklamada kullanılan dil rezil, tam “özgürlük düşmanı” bir dil. Bu dili, Kürtler yakından tanıyor ve sonuçlarını da 90 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Bildiride sık sık “Katil PKK” ifadesi kullanılması Türkiye destekli çetelerin, 40 yıldır Suriye’de iktidarda olan Baas rejimi zihniyetinden hiçbir farkı olmadığı gibi, Suriye’ye “özgürlük” getireceğini vaat edenlerin zihniyetini de bu vesile ile bir kez daha ortaya koyuyor. Suriye Özgür Ordusu’nun böyle bir açıklaması olduğu yönünde başka bir yerde herhangi bir habere rastlanmadı. Ancak sadece Türk rejiminin hassasiyetlerini içeren böyle bir açıklamanın medyadaki Kürt karşıtı kampanyanın başlatılmasıyla paralellik göstermesi dikkat çekiyor. Bu da açıklamanın hangi merkezlerin direktifiyle hazırlandığını ve yayına sürüldüğünü gösteriyor. Tek bir soru bile bu beklentinin bir karşılığı olmayacağını göstermeye yetiyor: “NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye, Batılı destekçileri ile birlikte 30 yıldır PKK’yi yok edemezken, dünün taşeron örgütü mü yok edecek?” Ayrıca Kürtlerin özgürlük mücadelesinin bu tür tehditlerle durdurulabileceğini düşünmek, 30 yıldır süren direniş karşısındaki körlüğe ve çaresizliğe işaret ediyor. AKP rejimini neredeyse içeri atmadığı tek bir Kürt kalmadı, seçilmişlerini hapsetti, gazetecilerini tutukladı, gazetelerini kapattı, tüm muhalif seslere karşı terör estirdi, yetmedi Kürtleri katletti, hak ihlallerinde rekor kırdı, ama Kürtleri susturabildi mi? DEMOKRAT OLMAYAN MUHALİFLER VE PARALI ASKERLER Öte yandan adına Suriye Özgür Ordusu denilen silahlı grupların, Suriye rejiminden daha az baskıcı olmayan Türkiye-Katar-Suudi Arabistan üçlüsü tarafından eğitildiği, himaye edildiği ve finanse edildiği artık bir sır değil. Lideri Türkiye’de bulunan bu silahlı grubun yine başta Türkiye olmak üzere çeşitli bölgelerde Batılı istihbarat servislerince eğitildiği ve silah verildiği de defalarca medyaya konu oldu. Bu konuda hem istihbarat yetkilileri konuştu, hem de adına silahlı grup içerisinden itiraflar geldi. Silahlı grubun, esas olarak kiralık katiller olarak da isimlendirilen paralı askerler ile Esad rejiminden ayrılan kesimlerden olduğu bildiriliyor. Sözkonusu kişiler zaten Esad rejimi altında birçok suç işlemiş insanlardan oluşuyor. Kısaca ortada demokratik bir muhalefetten söz edilemez. Tıpkı Libya’da olduğu gibi oluşturulan silahlı gruplarla rejim devrilmek istenirken, demokrasi ve özgürlük kaygısı, altındaki yüzü açık seçik görünen bir maske olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Dıştan dayatılan müdahalenin “özgürleştirme ve demokratik bir yönetim oluşturma” gibi bir kaygısı bulunmazken, Suriye’de demokrasi ve özgürlük için on yıllardır mücadele eden halklar ve kesimler var. Bunların başında da Kürtler geliyor. 2004’te Kürtler Qamişlo’da katledilirken, AKP rejimi hem de Batı dünyası sessiz kaldı. Bugün kendisine “muhalif” diyerek Esad rejimine karşı savaşanlar da ortada yoktu ve belki bazıları bizzat bu katliamın içinde yer almıştı. KÜRTLER ÜÇÜNCÜ YOLUN TEMSİLCİSİ Hiçbir talebine olumlu yanıt vermedikleri için İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Meclisi’ne (SUK) katılmayan ve baskıcı Esad rejimi ile savaşırken katliamlar yapmaktan çekinmeyen “Özgür” Suriye Ordusu’na asker olmayan Kürtler, meşru talepleri doğrultusunda üçüncü bir yol izleyerek, demokratik özerklik inşa etmeye koyuldular. Bir yandan Kürtlerin taleplerini kabul etmeyen güçler, diğer yandan ahlaksız bir şekilde Kürtleri Esad rejimine destek olmakla suçladılar. Oysa bu rejimin esas mağdurları hep Kürtler oldu. “Arap Baharı” olarak adlandırılan sürecin en büyük unutulmuşları olan Kürtler, tüm istikrarsızlaştırma ve “yok sayılma” politikasına rağmen, Ortadoğu denkleminin kaçınılmaz en önemli aktörü olarak varlığını barışçıl pozisyonu ile ortaya koymaya devam ediyor. Ne AKP rejiminin kirli politikaları, ne de Türk medyasının dezenformasyon kampanyası ve taşeron örgütlere bel bağlamasının, Kürtlerin meşru hak taleplerindeki kararlılığını ve mücadelesini geriletmesi beklenmiyor. |