Direkt zum Inhalt
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 6 Juni 2012

“Kaybedilmiş ülke,” “Cennet ülke,” halkı için “avukatsız” denildiği Kürdistan halkı, düşmana inat kendi küllerinde kendini varetmeye devam ediyor.

Diyarbekir halkı, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan şahsında Türk egemenlik sistem sahiplerine “artık yeter dedi.”

İşgalcı bir devletin Başbakanı olduğu kendisine hatırlatıldı. Zaten o da, caddelere yığdığı panzerli polisleriyle, hava da uçurduğu helikopterleriyle bu mesajı verdi.

Kürd aydın ve siyasetçisinin yapamadığını, aslında yapmak istemediğini halkımız yaptı.

Bu kez elinde taşı ve sopası ile sokaklara inmedi. Pusuda bekleyen Türk’ün olmuş yalaka Kürdlerin eline “provakasyon” deme kozunu vermedi. İş yerini kapatarak, evine çekilerek sessiz protestosuyla herkese ne demek istediği mesajını verdi.

Bu mesaj doğru okunmalı.

Bu, farklı kimlik bildirimidir. Hak ve hukukunu isteme girişimidir.

Kimi Kürd aydın ve siyasetçinin “demokrasi kahramanı,” “büyük değişimci,” “Kürd sorununu demokratik yöntemlerle çözecek adam” olarak lanse ettikleri, referandum ve seçimlerde destekledikleri ve buna “sorunun çözümüne katkı sunma” yükledikleri politikada bu vesileyle çöktü.

Hepimizin bildiği gibi yanılsamalı bir siyasi zemin üzerinde yürüyoruz. Reel durum kabullenileceği yerde dilekler hakim kılınmaya çalışılıyor. “Kürt sorununda yeşeren barışçıl çözüm umudu”(!) Kimi Kürd ve Türk aydın ve siyasetçinin dilinde düşürmediği klişe cümle. Gerçekten öyle mi? Ne gezer. Bu klişeyi dilinden düşürmeyenler, kendileri inaniyorlar mı bilmiyoruz ama sanırım öyle olmasını istediklerinden olsa gerek.

Fakat yaşadığımız coğrafyada dileklerin bir hükmü olmuyor. Siyaset zeminine savaş politikası egemen. Türk egemenlik sistemi istemesede bu politikanın vereni olmak zorunda. Kimi çevrelerin kendisinden “büyük değişimler” bekledikleri Türk Başbakanı ve ekibide bunun vereni olmak zorunda. Zorunda diyorum, çünkü bunun dışında izlenilecek bir politika sistemin sonu olduğunu biliyorlar. En aşağı Kürdistan ellerinin arasında kayıp gitmesi kaçınılmazlığı orta yerde doruyor. Sistemin isteyeceği en son bu olsa gerek. Bu nedenle savaş siyaseti sürece damgasını vurmaya devam edecektir.

Sistemin “tek”ler üzeri kurulu “çözümü” sürece damgasını vurmaya devam ediyor. Sistemin planı açık. Kürd kimliğinin kabullü ve Kürd milletine statüko tanıma yok. Eskiden beri dillerine pelezenk edilen “hak, hukuk, fırsat eşitliği, evrensel normlar” vs. ile süren yanılsamalı bir söylem.

Fakat Türk işgal devleti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan gittiği diyarbakır’da; somut bir şeyde söyledi. “İnşallah 10 bin kişilik bir camiyi Diyarbakır'a kazandıracağız.“ “30 bin kişilik statı Diyarbakır’a kazandırıyoruz. “ Doğru ya, tek eksiğimiz bunlardı, bunlar da olacağına göre başka ne istenir ki?

Kürdlerle dalga geçiliyor.

Yani eski tas eski hamam. Şimdi bu resimle sorun mu çözülür? Hak hukuk, fırsat eşitliği evrensel normları alın başınıza çalın.

Devrede olan Türklerin coğrafyamıza ayak bastığından bu yana uygulaya geldiği “güvenlikçi politika.” Bu politikanın ret, inkar, sürgün, asimilasyon, katliam ve soykırım olduğu malumumuz. Roboski katliamı bunun son örneği.

Benim ki merak. “Sorunun çözümüne katkı sunuyoruz,” diyenler bu zeminde kendi değişleriyle “Türk’ün elini güçlendirmek”ten başka ne halt ediyorlar?

Onlar Diyap Ağaların, Rayberlerin, Hecı Bedir Ağaların günümüzdeki rolü oynuyorlar.Kiminin eline silah, kiminin eline kalem vermişler. Türk’ün elini güçlendirmek için farklı kulvarlarda canhıraş uğraş veriyorlar. Bu rolü oynayanların kendilerinede bir şey kazandırmadıklarını, dahası her an bir künverdiye geleceklerini bilmeleri gerekiyor. Rayberlerin ve Hecı Bedir Ağaların akibeti biliniyor. Bilmiyorlarsa bizden hatırlatılması.
Sadede gelelim.

Kürdistan işgal altında. Dört devlet tarafından paylaşılmış durumunda. Kürd millet egemenliği gasb edilmiş. Dünya da çözümü en zor olan sorunlardan biri. İsmi Kürd-Kürdistan sorunu.

Çözümü parçalı ülke ve milletin birliği ve bağımsızlığı. Yani: Yabancı güçlerin Kürdistandan atılması, Kürdistan’ı bölen sınırların kaldırılması ve bağımsız Kürdistan devletinin kurulması.

Gerçekçi nihai çözüm budur. Diğer çözüm önerileri hayat bulsa bile geçici ara çözümlerdir.
Irak ile Kürdistan’ın Güneyi’nin deneyimi bunun örneğidir.

Kürd-Kürdistan sorununun gerçekçi nihai çözümü sancılı ve kanlı olacaktır. Kürd milletinin istemi elbette bu değildir. Kürd milleti gasbedilmiş haklarına kavuşmak istiyor. Ülkesinde yabancı işgal gücü istemiyor. Kendi kendisini yönetmek istiyor. Bunlar meşru ve tabii istemlerdir. Bundan daha doğal ne olabilir?

Burada Kürdistan’ı işgal eden ve Kürd millet egemenliğini gasb edenlerin olmaz sesleri yükselir. “Kölemiz kalmaya mecbursunuz,” denilir.

İtirazı olanı kovuşturur, işkenceden geçirir, zindana attırır, ya da katledilir. Yaygın tanımlama ile inkar ve imha temel politikaları olur.

Tarafların kabaca yaklaşımı budur.

Türk tarafın bu konu da bir zorluğu yok. Onlar planlarını rizokosuz uyguluyor. Zorluk Kürd tarafın içinde bulunduğu yanılsamalı durum. Düşmandan “kardeş” keşfetmek gibi teklikeli bir politikanın verenleri olması. Kürd milli hareketin kırılma noktası. Bu aşılmadığı sürece Kürdler kaybetmeye mahkumdur.

Kürdler kazanmak istiyorlarsa düşmanına düşman muamelesi etmesi gerekir. Bunun ötesi millet olmasından doğan haklarının mücadelesini vereni olması gerekir.
Bunun dışında kazanmanın bir başka yolu yoktur.
Kürd-Kürdistan sorununun çözüm dili budur.
Benden bir kez daha hatırlatılması.

6 Haziran 2012

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.