Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 24 February 2012

Tartışma kültürü en önemli gelişmişlik göstergelerinden biridir. Bir toplum, doğru tartışma yöntemlerini hayata geçirebiliyorsa, gelişimi ve ileriye dönük projelerini, çok kısa bir süreçte başarıya ulaştırma şansı da çok yüksektir. Ancak, biz Kürtlerde böylesi bir gelenek henüz hayata geçmiş değil. Kürtler arası tartışmalar genelde ak mı, kara mı üzerinden yürüdüğü için, tartışmalardan sonuç almak da bir türlü mümkün olmuyor. ’’Hainli, ajanlı’’ kavramların havada uçuştuğu ve bu kavramlar çok rahat birilerine yakıştırıldığı, Ortada ‘’ben yanlış yaptım’’ diyen birileri de olmadığı için, sonuç almayı ummak gerçekçi değil.

Bazı genel doğrular vardır. Bu doğrular herkes tarafından kabul görür. Ancak bu doğrulara, herkes kendi penceresinden baktığı için, kendince yorumlamakta ve bundan çıkardığı sonuçlarla da, bazen bireyi, bazende topyekün bir toplumu yargılayabilmektedir. Böylesi kaskatı kesilmiş bir ideolojik bakış demokratik tartışma yöntemlerinden de uzaklaştırmakta dır. Demokratik tartışma yöntemleri ne kadar gündemde tutulur, doğru ve somut bilgiler ile toplum ikna edilebilinirse o zaman sonuç alıcı tartışmalar da hayat bulmaya başlar. Biz Kürtdlerin en çok ihtiyacı olan şey de budur.

Tartışmadan kaçmak ya da korkmak, daha sonra o tartışmalar yapılamadığı için büyümüş sorunlar halinde Kürtlerin ayağına dolanacağı gerçeği herkes bilmekte, ama gereğini kimse yapmamaktadır. Bu durumada da türlü türlü gerekçeler sıralanmaktadır. En gerçek ve bilim dışı olan da ‘’aramızda tartışalım, kimse duymasın, Biz Kürtler sorunlarımızı sömürgecilerin önünde kamoyunda tartışarak kendimizi küçük düşürürüz’’ gibi basit ve hataları görmezden gelen, bir çok olumsuzluğu da meşrulaştıran bir düzeye çekilmek istenmesidir. Bu gibi antidemokratik yöntemlerle onulmaz yaralar açacak önermelere Kürtlerin kulakları tıkalı olmalıdır. Bu gibi önerileri yapanlara dikkatlice yaklaşmak, mümkünse ikna etmek, eğer ikna edilemiyorsa deşifre etmek gerekiyor. Çünkü bu gibi önermeleri yapanlar, bilerek ya da bilmeden bir çok günahın üstünü örtmeye çalışan bir anlayışa sahiptir.

Kürtler her türlü tartışmaya, içeriği ne olursa olsun, sonuçları nereye varırsa varsın, kimden, nerden, nasıl gelirse gelsin, açık ve aleni yapmaya büyük özen göstermelidir. Böyle davranmak biz Kürtleri küçük düşürmez ama geleceğimizi oluşturmamıza büyük katkılar sunar. Aynı zamanda bütün dünyaya aleni davranışımızla örnek oluruz. Nerde görülmüş! adamı öldüreceksin ama, aramızda kalsın diyeceksin; sömürgeci yöntemleri meşrulaştıracak, adına da, ulusal kavgadayız şimdi tartışmayalım diyeceksin. Bunları tartışamamanın sonuçlarını göz önüne getirdiğimizde üstüne bastığımız binlerce Kürt gencinin cesetleriyle karşı karşıya kalırız. Nitekim mezarsız Kürd gençlerinin tek sebebi, bu olanların tartışılmaması olduğunu görememek için kör olmak gerek. Böylesi çirkin olaylara ortak olmak anlamına geliyor mu? Tabi bu gibi talihsiz olayları aile içi sorunlar gibi görmek, hatta adınıda ‘’aile içidir’’ deyip geçiştirmek ahlaki değildir. Nitekim aile içi ilişkilerde bile çok daha devrimci tavırlara şahit olmuşuzdur. Kullandığımız yöntemler binlerce Kürdün ölümüne sebep olmuşken, aile içi kavga deyip, tartışmaları onursuz bir davranış olarak görenler, asıl onursuzluğu yapmakta ve elini Kürd kanına bulaştıranlarıda aklamaktadırlar.

Dünyadaki milletlerin, geçmişlerindeki kara lekeleri bir bir açıklamaları onları kötü kılmadığı gibi, ileriye dönük gelişmelerinde yol açıcı olmuştur. Bunu farkedenler, gelecek nesilerine temiz bir miras bırakmanın cesaretle tartışmaktan geçtiğini anlamış durumdadırlar. Bu davranışları onları küçültmemiş, aksine saygın bir yere taşımıştır.

Biz Kürtlerin bu milletlerden farkımız ne? Feodal değerlere sığınıp, örgüt içi infazlar karşısında susmayı önerenler, bu tür olumsuz anlayışların sürmesini isteyenlerdir.

Kürdistan’ın örgüt içi infazlara verdiği kurban sayısının bu gün mevcut olan PKK nin sayısından az olmadığını herkes bilmektedir. PKK nin tüm bu 2infaz” iddiaları karşısında yapacağı özeleştiri onu küçültmez aksine büyütür. Mezarsız Kürd gençlerinin hesabını vermeden yeni bir gelecek oluşturmak ne yazıkki çok zordur. Zaten gelecek oluşturma fırsatı oluşursa bile binlerce günahsız Kürdün cesetleri üzerine basarak oluşturulacak gelecek, daha da kanlı bir iç hesaplaşmaya hazır olmayı da göze almak anlamına gelir ki bunu hayal etmek bile korkunç.

Türk devleti binlerce Kürdü öldürdü. Bunu her alanda ve her yerde yaptı. Öldürülen Kürtlerin anaları babaları cenazeleri omuzlayarak mezarlara gömüp hiç olmazsa ziyaretine gidebildi. Son otuz yılda Devletin öldürdüğü ve mezarı olmayan Kürd sayısı ile PKK nin öldürdüğü ve mezarsız Kürtleri bir düşünün kaç katıdır siz hesaplayın.

Dikkat edilirse devletin öldürdüğünü değil, PKK nin öldürdüklerinin hesabını soruyorlar, gibi ucube bir savunma güdüsü geliştirilmiştir. Ancak devlet sömürgeci bir devlet. Kürtlerde bu sömürgeci katil devlete karşı onurlu bir savaş içinde olan bir millet. Savaş esnasında ölümler bizim şaadetlerimizdir. Onlar Kürdistan tarihine altın harflerle yazılacaklardır.

Ya PKK nin öldürdüklerini kim nereye yazacak. İşte asıl problemde burada gün yüzüne çıkacaktır. Hiç bir hukuki gerekçe gösterilmeden üç beş insanın aldığı pespaye kararlarla katledilen bu Kürd gençlerine sahip çıkacak ve bundan sonra hesapsız kitapsız ölümlerin önüne geçecek ve deşifre edecek yürekli insanlarında olduğu bilinmelidir. Daha ileri gidip bu gibi olaylar karşısında kurumsal bir yapıya dönüştürülebilinirse kimse kimseyi hain, ajan ilan etmeyi aklına bile getirmez.

İnsanlar öyle gerekçelerle öldürülüyorki insan duydukça küçük dilini yutuyor. Kimler bu ölümlere karar verebiliyor. Neye göre hain, neye göre devrimci oluyor? İki kelimeyi biraraya getiremeyenler sömürgeci yöntemleri kendilerine ajanda yapıp ölüm fermanları verebilmektedir. Kullanılan yöntemlerle sömürgeci yöntemleri bir kıyaslayın. Hiç olmasa sömürge mahkemeleri formalite icabı bile olsa sana savunma hakkı, seni savunacak bir avukat vermekte, daha ileri giderek yüksek ve daha yüksek mahkemelere de başvurma hakkını sana sunarken sen kavga arkadaşını iki dudağının arasından çıkan ölüm kelimesiyle yok edebiliyorsun. Hangisi daha adeletli. Sakın bana devrimci adelleten söz etmeyin. Benim şahit olmadığım bir tarafa, gördüklerim arsında devrimci adelet diye bir şey hiç olmadı. Tercih yapmak zorunda kalırsam bu topraklardaki ”devrimci adelet”e sığınmayacağımda bir gerçektir. Zindanlarda devrimci adelet adına katledilen militanların sayısını unuttum. Hukukçu olmayan hukukun h’sinden bile bi haber insanların devrimci hukuk adına aldıkları kararlara çok şahit oldum.

Birileri ulusal kavgadır, bir diğeri aile içidir der, bir diğeri örgüt içidir diyerek insanları susturuyorlar. Demokrasi kimsenin tekelinde ve istediği gibi yorumlayacağı bir şey değildir. Demokrat olmak, insanın kendisiyle başlayan bir süreçtir. Kendisiyle başalayan bu süreç, ardından aile içi demokrasiye dönüşür. Sonra komşuna, mahallene, kasabana, şehrine ve milletine kadar uzar gider. Kendi ailesine karşı demokrasiyi uygulamayanın, bir örgüte bir ulusa demokrasiyi taşıyabileceği düşünülebilinir mi? PKK’nin kendi içinde uygulayamadığı demokrasiyi, bir topluma uygulama becerisini göstereceğinin garantisi var mıdır? Ama pratik ortadadır ve uygulamaları bunu binlerce kez bize göstermektedir.

PKK ona buna saldırarak hain ilan edeceğine, çıkıp öldürülen insanlarla ilgili bir şeyler söyleyeceğine, en azından başlangıç olsun diye adı geçen militanlar hakında hakkaniyetli bir açıklama yapmaları gerekirken, tartışmaların yapılmaması için tehtid ve sindirme yöntemlerini meşrulaştırma cabaları icindeler.

Bilindiği gibi PKK, kendi dışındaki tüm Kürdistanlı örgütleri, onların yöneticilerini ve üyelerini, hain, işbirlikçi kabul etmiştir. Onunla kalmamış, toplumun yönetici sınıflarının tümünü, aydın ve demokratları kendisinden yana olmayan tüm Kürtleri de hain ve işbirlikçi kabul etmiştir. Bu anlayışını da kuruluş manifestosunda açıkça ifade etmiştir. Tüm bunların dolayı, Karayılan, kendilerini eleştiren her yaklaşımı ve farklı görüş ve önerilerini “ihanet” olarak gören PKK geleneğine uygun davranıyor. Bu nedenle Başta Murat Karayılan olmak üzere KCK yöneticileri, kendisini gibi düşünmeyenleri, eleştiri yönetenleri ihanet ve benzeri ahlak dışı etiketlerle yaftalamaktan vazgeçmelidirler.

Türk meclisinde oluşturulan komisyon bizatihi PKK nin talebi üzerine kuruldu . Bu komisyonda BDP li vekilerde görev almaktadır. Niye oraya gidenlerden rahatsız olunuyorki. Ben oraya gidilmesinden rahatsız oluyorum. Ama sizin rahatsızlığınız nedir! Siz o parlementoyu meşrulaştıranladan değilmisiniz! Siz o parlementoyu tanımadınız mı? Kuzu kuzu gidip o ırkçı yemini etmediniz mi!

Birileride orayı meşru görüp gidip sorunları paylaşması sizleri niye rahatsız ediyor ki! Gerçi Sayın İbrahim Güçlü muhataplık konusunda komüsyonda söyledikleri övülmeye değer bir söylem içerisinde durdu. Gözlerinin içine baka baka onları meşru görmediğini söylediğinde o komisyonda bulunan BDP liler ne düşündü acaba. Bunuda bi kenara not düşmek lazım.

Türk meclisindeki komisyona gitmeyi doğru bulmama gelince.

Kürtlerin katilerine, Kürtlerin öldürdüğü Kürtlerin listesini vermek bence büyük bir çelişkiyide içinde barındırıyor. O dosyayı eline alan Türk meclisi bu Kürdleri öldüren Kürtlere madalya mı verecek yoksa onları yargılayacak mı? Oysa Türk devletinin ve PKK´nin suçlarının araştırılması ve yargılanmasında her iki taraf da sanık konumundadır. Bu bakımdan bu tür komisyonlarda ne PKK´nin ne de Türk devletinin elemanları yer alamazlar.

TC devletinin üstünü örttüğü cinayet, işkence, köy yakma,bosaltma, kimyasal silah kullanma gibi savaş ve insanlık suçlarını da uluslararası kuruluşlara iletip yargılanması nı sağlamamız gerkirdi.

Yüzümüzü Kürt halkına dönüp onlara bunu anlatmak daha iyi olmazmıydı. Bunu bütün dünya kamoyuna duyuracak bütün yöntemler kulanılarak yapılabilinir. Yapılmalıdır da.

PKK´nin Kürd yurtseverlerine, silahsız sivillere karşı gerçekleştirdiği infaz ve işkencelerini Yargılamak üzere, Bağımsız demokrat Kürd hukukçularından oluşacak bir araştırma ve yargı mekanizması kurulmalıdır. Uluslararası af örgütü, İnsan Hakları izleme örgütü gibi bağımsız kuruluşlardan temsilciler de bu oluşuma gözlemci ve hatta üye sıfatıyla katılmalarını sağlamak gerekir . İşte o zaman sonuç alıcı çözümlere ulaşma şansımız olur, Aksi durumda yaşanan infazların açığa çıkarılması değil tam tersi bı infazların üstünün örtülmesi anlamına gelebilirir.

Son olarak

Sayın Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü’ye yönelik PKK’nın merkezi düzeyinden gelen ’’hain, işbirlikçi,’’ gibi gerçek dişi tehditler, bu insanları hedef haline getirmektedir. Bu insanlara yönelik her hangi bir fiziki saldırının, kimden gelirse gelsin, tek adresi PKK’dir, Çünkü bu tehdidi açık bir şekilde kamoyuna açıklamıştır. Bu da, Türk devleti tarafından hiçte yabancısı olmadığımız bir biçimde provake edilebilir. Eğer böyle bir şey yaşanırsa, bunun tek suçlusu PKK dir. Şimdiden duyarlı Kürtlerin bu saldırıya karşı sesini yükselterek karşı koyması ve böylesi bir tehtit karşısında sesiz kalınmaması yaşanacak pravakasyonlarında önüne geçebilir.

Saygılar.

Kadir Satık
[email protected]

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.