Direkt zum Inhalt
Submitted by M. Kobal Aryali on 5 January 2012

cindoruk-tan-dersim-aciklamasiM.Kobal Aryalı /10 Kasım 2010 Tarihinde, CHP li Onur Öymen, “bu bir savaştir, analar ağlar” biçiminde Dersim katliamını haklar nitelikte görüş belirtmesi, Kemalist Cumhuriyetin sorgulanma Tartışmasını hızlandırmıştı. Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin 23 Kasım 2011 tarihinde, Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada,1936-1939 arasında Dersim'de (1935'ten beri resmi adıyla Tunceli'de) Türk ordusu tarafından uygulanan katliamlar dolayısıyla, devlet adına özür diledi.
Resmi belgelere dayanarak, "havadan, karadan, toplarla, gaz bombalarıyla" kadınlar ve çocuklar dâhil 14 binden fazla kişinin öldürüldüğünü,12 bin dolayında kişinin yurtlarından sürüldüğünü, 2 bin kişinin daha sürülmesi kararı alındığını”elindeki belgeleri göstererek açıkladı.

Meclis Başkanlığıda yapan, eski milletvekili Hüsamettin Cindoruk; Radikal muhabiri Ezgi Başaran'a 29/11/2011 tarihinde verdigi mülakat'ta Dersimin ikinci dönem soykırım başbakanı, Celal Bayar'ın ağzında şunları aktarıyordu:“Ben Bayar'ın son 25 yılında avukatlığı yaptığımdan bu konuda da konuşmuştuk.
Rahmetli Bayar'ın Dersim'le ilgili bana söylediği şudur: "Cumhuriyet Milli Misak-i sınırları içerisinde egemen olmuştu. 1937 öncesi isyanlar bastırılmıştı. Hakkâri dahil,! bütün ülkede Cumhuriyet egemendi, bir tek Tunceli dışında. Tunceli'deki mütegallibe Tunceli'yi Cumhuriyet'in dışında tutuyordu. Polis, jandarma oraya giremiyor, vergi alamıyordu. Atatürk sonunda bize vurun dedi, vurduk. Tenkir ve tedip ederek Cumhuriyet topraklarına Tunceli'yi kattık."
Cindoruk aynı mülakatta, Dersim meselesinde, R.Tayyip Erdogan'a gönderme yaparak, CHP kadar DP'nin'de sorumlu olduğunu ve “Hukuken Meclis'in kolektif özrü" gerektiğini belirterek devleti işaret etmişti. Dersim bölgesi'de,1937-8 kapsamında, Koçgiri 1919-21, Seyh Sait 1925, Ağrı 1930, benzeri, Kürt Ulusal hereketlerin bir devamı ve sonuncusu olarak, Kemalist Cumhuriyetin Meclis kararıyla kırılmıştır.
Görüldüğü gibiTürk sömürgecilerin, Kürtleri yönetme siyaseti Hitlerin Yahudilere bakış siyasetidir. Türk işgal ordusunun Komutanları, istediğini istediği yere sürgün ediyor, tutukluyor, öldürüyor. Bu zulme direnen savunmasız insanlar, çaresizlik ve korku içinde, bütün dünya devletlerin gözü önünde, kitlesel katliamlarla imha ediliyorlar. Şimdi 90 yıl sonra Türk cumhuriyetin sömürgeci, işgalcı, jenosit geleneği, Başbakan, Cumhurbaşkanı ve bütün yöneticileri tarafından kabul edilmesi önemlidir. Ancak bütün arşivlerin kamuoyuna açılmaması ve bağımsız araştırmacı komusyonların görvlendirilmemesi jenosit boyutunun açıklanandan daha korkunç olduğunu akla getiriyor.Arşivler Devletin müsade ettiği kadar açılıyorsa. İlerde ağır sonuçlar doğurucaktır.
Genelkurmay’ın 1972 yılında yayınlayıp kısa süre sonra yasakladığı ‘Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar’ isimli kitapta yer alan belgelere göre, Dersim’e yönelik temizlik harekatı, Devlet Başkanı Atatürk ve İsmet İnönü’nün Başbakanlığı döneminde çıkarılan 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile başladı. Bölgeden sürgüne gönderileceklerin sayılarının bile belirlendiği Bakanlar Kurulu kararında şunlar belirtiliyor:
«Köyleri kamilen (toptan) yıkın. “Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek (toptan yıkmak) ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür. Paraya acımaksızın içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır.” «Ağır zayiat verdirilmelidir.»
Katliamın ve harekâtın ayrıntılı anlatıldığı Genelkurmay arşivlerinde dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’in harekat sırasında gösterdiği “üstün başarı“'da övülüyor. Belgelere göre isyancı aşiretlerin liderlerinin toplantısına bin hava harekatı yapıldığı belirtilerek, Bu hava taarruzunda özellikle Sabiha Gökçen'in attığı 50 kiloluk bombalar Keçizeken köyünden kuzeye doğru kaçan gruplara oldukça “ağır zayiat verdirdiği yapılan gözetlemeden anlaşılıyordu.”
Kürtlere ağır bir haksızlık yapılmıştır. Birinci dünya paylaşım savaşı sonrası devletsizlikle cezalandırılan Kürdistan, dört parçaya bölündü.' İngiliz, Fransız emperyalistlerin ve Sovyetler Birliğin, dört bölge devletlerin (Türkiye, İran, Irak, Süriye) çıkarlarına uygun çekilmeleriyle birlikte sömürgeci şiddet, kitlesel katliam, soykrım politikalarıyla Kürdistan'a hakim oldu. Bu barbarlığa neyin karşılığında vize vererek çekildikleri gizli tutulan, mevcut devletlerin, bütün Kürt isyanların kanlı bastırılmasından'da sesizliklerini korumaları, halen merak konusudur.!
Türklerin Arapların, Acemlerin, inkâr ve kitlesel şiddet politikalarını görmezlikten gelen, AB,ABD devletleri Kürtleri suçlu görme riyakârlığını terk etmiş değiller. Kürtlere yapılan kötülükler ve Kürt statüsüzlüğünden ciddi pay sahibidirler. Kürt direnişçileriyle çatışma halinde olan Türk, Acem, Arapların tarafını tutuyorlar. Türk Cumhuriyetin kirli siciline, operasyon ve kimyasal silah kullanmasına sesiz kalıyorlar. Ermeni, Suryani, Rum, ve Ezidi Kürtler'in beşte dördü, Cumhuriyet kurucuları tarafından yok edilmiş ve göçertilmiştir. Kalan beşte biri de ya susturulmuş yada unutulmuştur.
Kürtlerin sunni ve kızılbaş inancına mensup çoğunluk kesimin yarısı ise kendisinden başka herşeye benzetilmiştir. Kalan yarısı ise her türlü inkâr ve soykırım politikalarına direnerek, ya Federasyon, yada Ayrı devlet olma ikilemiyle çözümünü dayatmıştır. AKP on yıldan beri iktidardır . AKP'nin hükümet dönemi, gerek bölgesel, gereksede konjöktürel bakımda kendisinden önceki bütün hükümetlerden daha olumlu bir atmosferde ve şanslı bir dönemi yaşamıştır.
Geçmiş parti ve zihniyetlerden farklı olma, Kürt sorununa barışçıl çözüm bulma söylemiyle iktidar olan AKP yönetimi, kolaylaşan sorunların çözümünde ayak diremiştir. Son seçim sonrası daha bir saldırganlaşmıştır. Bütün Kürtlerin kendisine secde etmesini isteyen TC hükümeti, iyi Kürt, Kötü Kürt, tüccar politikasını esas almıştır.
AKP yönetimi, bünyesinde topladığı Kürtleri zaaflarına göre organize ederek birer emir kulu haline getirmiştir. AKP yönetimi, devletleştikçe özellikleKürtlere saldırı dozajını artırmıştır. Sülyman Demirel, Mesut Yılmaz gibi Diyarbakır'da söz vermiştir, Ankara'da terör estirmiştir. R.Tayyip Erdoğan ilk iktidar yıllarında, kürtlere ilişkin belirtiği“olumlu” söylemlerin tümü birer manpulasyon olduğu açığa çıkmıştır.Türban sorununu çözen AKP, Kürt meselesinde uzatmaya oynamıştır.
Türk Cumhuriyeti Kürtleri Kapatma zihniyetiyle yönetmiştir. Sistem Partilerine tecavüzünü legalize etme misyonu vermiştir. Mevcut zihniyet ve uygulamalar dolayısıyla Kürtlerin ulusal, siyasal, kollektif, yasam haklarını gasp etmiştir. AKP Hükümeti ise Kürtlerle ilişkisi, imam nikahı misali kabul ilişkisidir. Her iki haldede, Kürtleri yönetmek esas alınıyor. Toplumsal irade tanınmıyor. Millet ve toplumlar için en ağır ceza kendi kendilerini yönetme haklarını ellerinde almaktır.
Kürtlere bu yaşamı reva görenler, arkalarına bakarlarsa toplu mezarlardan başka bir şey göremeyecekler. Kürt milletin toplumsal hakları halen kabul edilmemiştir. Statüsü toplumsal hukuku tanınmayan Kürt milletin siyasetçileri, aydınları, gruplar halinde tutuklanıyor, direnişçileri imha ediliyor. Geçmiş isyanlarda, hangi nedenlerden dolay öldürüldülerse, bugünde aynı nedenlerle yakalanıyorlar ve bütün bir topluma göz dağı verilerek haps ediliyorlar.
Türkler, şimdiye kadar sömürgeci cumhuriyetin, Kürt toplumunu inkâr ettiğini ve Kürdistan topraklarını zorla gaspettiğini inkâr ve imha ettiğini bilmiyor havasındaydılar. Ama artık hiç bir gerekçeleri kalmamıştır. Şimdi solcusundan, sağcısına, faşistinden “komunist”'ine herkes biliyor ki; Kürtlere soykırım uygulanmıştır.! Türk Başbakan, cumhurbaşkanı, bütün cumhuriyet yöneticileri bu gerçeği itiraf ediyorlar. Zaten mevcut klasik sömürgeci siyasetin dünyada emsali kalmamıştır. En uzun ömürlüsü Kemalist cumhuriyet olduğu kanlı uzun bir geçmişten sonra kabul ediliyor. Dolayısıyla Kürtlere uygulanan zulumlerden habersiz görünen türklerin bundan sonra soykrımcı yöneticilerine karşı tavırları eskisinden farklı olup olmayacağı bir çok bakımdan önemli olacaktır.

«Atatürk Bize Vurun Dedi, Vurduk.»-ll

M.Kobal Aryalı

Osmanlı Meclis-i Mebusanı, 1920-23 Büyük Millet Meclisin Dersim mebusu Hasan Hayri Bey, Koçgiri İsyanın (1921) bastırılması için görevlendirilen Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa ve takviye milis gücü olarak çetesiyle orduya yardıma giden Topal Osman’ın bölgede uyguladığı kırım, tecavüz ve yağma uygulamalarına mecliste karşı çıkma girişimi, Harbiye’den sınıf arkadaşı olduğu belirtilen, Mustafa Kemal ve çetesinin düşmanlığını kazanır.

25 Kasım 1925 tarihinde Elazığ’da ondört arkadaşıyla birlikte idam edilen Hasan Hayri Bey: “Ey Kürt Halkı! Bizden de ibret alın ve bilin ki, dünyadaki en güvensiz söz, Kemalist cumhuriyet yöneticilerin verdiği şeref sözüdür.”der. Tabii M.Kemal ve Cumhuriyet çetesinin ortak kararıyla gerçekleşen bu zorbalığın belgeleri, dönemin meclis zabıtlarında bütünüyle kamuoyuna açıklanmamıştır henüz.

Hasan Hayri Bey'in ondört Kürt ileri gelenleriyle birlikte idam edilmelerinin gerekçesi; «Lozan Anlaşması müzakereleri sırasında Kürt giysisiyle Meclis'te bulunması ve 1925, Şeyh Said isyanına katıldığı iddiasıdır. Vaktinde zor durumdayken Türkler'le Kürtlerin ortak cumuriyet sözlerini veren Mustafa Kemal, iktidarını sağlamlaştırdıkça soykırım politikalarını hızla uyguladı. Kemalist çetenin kalleş, politik oyunlarıyla gafil avlanan Kürt politik zumresi ve ileri gelenleri halen bu yaşananlardan gerekli dersleri çıkardıklarını zanetmiyorum. M. Kemal çetesinin takibatından ötürü ömrünün son yılını, Dersim halk önderi, Pir Seyyid Rıza ve Koçgirili Alişer Bey'in yanında kaçak yaşayarak geçirdiği belirtilen, Hasan Hayri Bey'in, olacakları geç fark etmesi, yaşanan sonucu değiştirmeyecekti.

Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim jenositin mimarı olan Atatürk'ü haklı çıkarma açıklamasında şöyle demişti: “Olaya o dönemin tarihi koşulları içinde bakmak gerekiyor. Dersim olayı özür dilenecek türden bir olay değildir. Dersim'de isyan çıkmasın diye vergi bile alınmamıştır, okullaşma oranı artırılmıştır. Ama yine de isyan çıktı ve isyan da bastırmıştır. Dersim katliamını, Cumhuriyet tarihinin çok karanlık ve derin bir olayı olarak algılamamak gerekiyor." !

Albay Hulusi Yahyagil, “o dönemde binbaşı hatıralarında şöyle diyor: “1938’de bizi Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de; bazı dağ köyleri o yıl vergi verememişti. Bize verilen emir tek kelime idi: İMHA. Canlı bir şey bırakmayınız; genç, ihtiyar; çocuk, kadın vs.”

Öyle sanıyorum ki, o yıllarda ülkenin başka yerlerinde de, “vergi verememe” veya “askere evladını gönderememe” durumları vardı. Verilen cevap ise asla kitlesel değil, Yani asker kaçakları takip edilip bulunur; askere alınır; vergi cezaları ise gecikme zammıyla birlikte tahsil edilir; bu da yapılamıyorsa, borçlu vatandaş yol inşaatlarında çalıştırılırdı.

Ancak söz konusu Dersim olunca...” !

Bütün dünya biliyor ki; Kemalist cumhuriyetin 1935 te çıkardığı “Tunceli Kanunu,” Tüyler ürperten maddelerle, Kürtlerin kuşatılmasını, imhasını kanunlaştırmıştı. Bu projeyi acımasızca uygulayacak yönetici kadrolar özellikle görevlendirilir. Yani, Sıkıyönetim komutanı, vali, aynı zamanda ummumi müfettiş olarak atanır.! Bölgede görevlendirilen bütün memurlar, atanan mufettiş'in emrine mecbur kılınır. Bölgede Kürtçe konuşmak cezalandırma nedeni olur. Yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için bölge dışına çıkmak bile yasaklanır.

TC'nin sömürgeci valisi, ummumi müfettişi ve sıkıyonetim komutanları istedikleri kişileri, tutuklatır, cezalandırır, öldürür ve idam ettirir. Türk Cumhuriyetin mimarı, M.Kemal tarafından olağan üstü yetkilerle görevlendirilen bu cellatlar; iddianame, yargılama, ve infaz'ı, beş günde bitiriyorlar.! Kemal Kılıçdaroğlu'na göre, “Cumhuriyet tarihin karanlık bir olayı” gibi kabul edilmeyen bu soykırım nasıl isimlendirilmesi gerekirdi acaba?

Hüseyin Aygün,7 Ocak 2010 da Ali Bayramoğlu'nun Demokrasi programında. Dersim soykırımına ilişkin,”CHP yi savunanlar artık çocuklarına CHP rozetini utanarak gösterecekler. Aleviler CHP yi savunanlardan utanarak söz edecekler.” Demişti. Ama aynı Huseyin Aygün. Bir yıl sonra CHP de milletvekili olacaktı.! CHP, inkâr, sürgün, soykırım emirlerini veren ve uygulayan, ittihatçı kadroların oluşturduğu tekçi bir parti olduğu bilinmiyor mu? Oysa Dersim Tedibine giden yolda 1925 Şark İslahat Kanunu, 1927 İskan Kanunu, 1927 ummumi Müfettişlikler, vb. Genelgelerle, 1937-1938 Jenositi dolayısıyla Kürt halkının kırılma planı çiziliyor.

1920, 1930,1945 dolayında dönemin diktatör, faşist yönetimlerin ömrü çok uzun sürmemişti. 1930’lar, Almanya’sında Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya'da Franko, Türkiye’de Kemalist faşist yönetimlerin ideolojik, politik benzerlikleri çarpıcıdır. Dönemin soykırım, faşizan politikalarıyla yönetilen bu devlet sistemlerin tümü (Kemalist yönetim dışında) kanlı kansız yıkılmışlar ve işgalleri altında bulunan uluslar, halklar özgürlüklerine kavuşmuşlardır.

Kemalist diktanın putlaştırılması, muhalefetsiz tek parti dönemin uzun sürmesi, burjuva demokratik anayasaların kopyacı bir zihniyetle alınması, hiç bir gerçek reforma imkan tanınmaması ve bütün Kürt ulusal başkaldırıların kanlı bastırılması, soykırımlarla sonuçlanması vb. politikalar Sömürgeci, kemalist cumhuriyeti yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğine kadar taşırmıştır. 1921,1925,1930 ve 1937-1938 Kürt katliamları ve soykırımıda bu barbarlığın bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Kürdistan sorunu, Kılıçdaroğlu gibi sadece soyuna değil, insani değerlere bile yabancılaştırılmış, kendinden kaçan zavalıların kabul edemeyeceği kadar riskli ama erdemli bir meseledir.

Kürdistan davası için mücadele edenler ve döveşenlerin adresi bellidir. Seyyid Rıza’nın İdama götürülürken M. Kemal’e hitaben dile getirdiği, “Ben senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu, ben de senin önünde diz çökmedim bu da sana dert olsun” sözleri. »Bütün erdemli Kürtlerin ruhuna, hafızasına işlenmiştir.

Ermeni, Suryani halkların kökünü kazıyan Türk sömürgeci Cumhuriyeti, Kürtleri aynı akibette uğratmak için çok acımasız katliamlar yaptı. İstiklal Mahkemeleriyle, suçludan delile giden Türk Cumhuriyet sistemin temel paradigması günümüzd'de sürdürülmektedir. Ama eskisinden ders çıkarılarak, farklı biçim ve politik oyunlarla. Ulusal Demokratik, haklarından yana ve sömürgeciliğe kafa tutan, politize olmuş bütün Kürtler geçmişte olduğu gibi bugünde hedefdir. Son bir yılda hapsedilenlerin sayısı binlerle ifade ediliyor.

Uzun sömürgeci politikalarla yönetilen Kürdistan halkı, iç hainlerine rağmen emsalsiz direnişleriyle çözümünü dünya gündemine taşırmış, ulusal demokratik çözümünü haketmiştir. Türk hükümeti, Kürt sorunun çözümünü istemeyen CHP'MHP gibi çeteci, faşist partileri gerekçe göstererek çözümsüzlüğü daha fazla uzatırsa altında kalacaktır. Bilinmelidir ki; yenilikler, reformlar, devrimler veya uluslar bazında ayrılmalar, boşanmalar; ortak konsessüsler kurularak geçekleşmiyor. Konjöktürel ve bölgesel algılara ilişkin politikalar her manada birbiriyle çatışma halindedir. Demokratik gelişmelere ayak uyduranlarla, uydurmayanlar her dayim çatışma halinde olmuşlardır.

Kürt sorunu gibi uluslararasılaşmış, ancak sömürgecilerin ortak konseptiyle ulusal demokratik gelişimi, geciktirilmiş ve halen klasik sömürgeciliğin yasalarıyla, kitlesel şiddet temelinde yönetilen bu mesele daha fazla iktidar rantı için kullanılmasına kimsenin tahammülü kalmamıştır. Türk başbakan'ın özür dilemeye yatkın olması önemli, ancak bu türk işgal cumhuriyetin kirli sicilini temize çıkarmaz, suçunu hafifletmez. Kürdistan sorunun çözümü; siyasi, tarihi, felsefi, kültürel bir ulusal potansiyelin özgürleşmesi meselesidir. Türk cumhuriyet tarihi top yekun sorgulanması gereken bir hadisedir.

M.Kobal Aryalı 28/12/2011

“Atatürk Bize Vurun Dedi, Vurduk”-III

"Komutan mermi pahalı kullanmayın dedi, kadınlara, çocuklara dipçikle vuruyorduk. Sonra tüfekler zarar görüyor dendi. Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura 10 yaşındaki çocukları öldürdük.” Kürtleri doksanyılönce vahşice öldüren Türk cumhuriyeti, bügünde aynınedenlerden dolayıöldürmeye devam ediyor. TC'nin kurucusu M.Kemal, Sol ve sağkolu olarak birinci, ikinci dönem başbakanları; İnünü, Bayar ikilisi ve 23 yıl süreyle Genelkurmay Başkanlığınıyürüten Fevzi Çakmak,1927-1938 dönemin içişleriBakanıŞükrü Kaya, 1936-43 dönemin Ummumi MüfettişiKorgeneral Abdullah Alpdoğanve benzer sömürgeci yönetim kadrosu, Kürtleri olağanüstüyetkilerle yönetiyorlardı.

İttihatçılarınırkçı,işgalcızihniyetiyle kurulan Türk Cumhuriyeti, Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin soykırımıüzerine kurulmuştur. Türk yönetimi, bu etnisite ve dini inançlarınbarışiçinde yaşamalarındansürekli korkmuşve hiç biriyle barışıkyaşamamıştır, Kemalist Cumhuriyet, bu ruh paranoyasıylaKürtleri yönetmiştir. Dolayısıylasözkonusu vahşeteboyun eğmeyenDersim Bölgesi, soykırımdangeçirilen son Kürt isyanıolmuştur.

Seyyit Rıza'danönce, oğluibrahim, Abdullah Alpdoğan'ınkurduğutuzağadüşürülerekmart 1937 de katledilir. Seyyit Rıza,”Halvori'de yediye yakınaşiretledirenme kararıalır. Abdullah Alpdoğan,direnişkararınınbütün Kürtlerive aşiretlerikapsmamasıiçin devlet yanlısıbazıaşiretlerikandırır. Alişerve Zarife tuzağadüşürülür. Ağırişkencelerden sonra kafalarıkesilipGenelkurmay ve Alpdoğan'ınönüne bırakılır.Şahinağa'da iç ihanetle ayni akibete uğrarTürklerin bu kelle avcılığı,Kürt gerillalarına'dadefalarca uygulandığınıve halen devam ettiğiniözellikle belirtmeliyim.
Belgelere göre Dersimi imha harekatınkontrolü genelkurmay BaşkanıFevzi Çakmak'tadır, 1. Dersim Harekatının başlatılmasından üç gün önce dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Elazığ’a gelerek hazırlıkları bizzat denetler. 4 ay süren katliam harekatının ardında, Seyyit Rıza, oğlu ve bir arkadaşıylabirlikte 10 Eylül’de Erzincan'da tuzağadüşürülerekyakalandığıbelirtilir.

Daha önce sağyakalanabilmişKürt ileri gelenlerin tutulduğuElazığzindanınagönderilir. İşkenceli sorgudan sonra göstermelik bir mahkeme ile 15 Kasım1937'de,ElazığBuğdaymeydanındasabaha doğru;oğlu Resik Hüseyin, Kamer Ağa’nın oğlu Yusufanlı Fındık, Şeyhan reisi Usê Seydi, Demenan reisi Cebrail ve oğlu, Kureşanlı Hasan ve Haydaranlı Kamer Ağa. İle birlikte toplu olarak idam edilirler. Kürtlere eziyet etmekten zevk alan,Türk cumhuriyetin cellat başları, gençleri babalarındanönce idam ettirme ve izletme işkencesiniözellikle uygulamayıihmal etmezler.
Kürtlerin Piri Seyyit Rıza’nınson sözleri:Ewladê Kerbelayme Bêxetayme Aybo, zulmo, cinayeto!

Seyyit Rızaile birlikte idam edilen, ve önceden katledilen Kürt halk önderlerin, ve direnişkadrolarınHaberi duyulması üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve Başbakanİsmet İnönü, Genelkurmay BaşkanıFevzi Çakmak ve sıkıyönetimkomutanıAbdullah Alpdoğan’a tebrik mesajı gönderirler. Birbirlerini tebrik eden türk cumhuriyet yönetimi, Kürtleri başsızbırakmave daha kolay yenilgiye uğratmasevincini yaşarlar. Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi,“Tarihe Gömülen Dersim“ başlıklı 18 Kasım 1937 tarihli yazısında,“Senelerden beri adına Dersim denilen mesele tarihin ummanına katılmış ve ebeddiyen ölmüştür.”diye başlıkatacaktı!

Dersim katliam'ınikinci etabıdaha kurkunçtur. Bütün Kürt toplum önderleri, şahsiyetleri, imha edilmiş,halk kıyımdangeçirilmişve bölgede hakimiyet sağlanmışken, iki ay sonra, 2 Ocak 1938’de İkinci kırımharekatına start veriliyor. Zaten asıl büyük soykırımlarda ikinci harekatta yaşanır. “Kürtler okşamakla kazanılmaz” diyen Fevzi Çakmak, gene ordunun başındaydı. TC yönetimin bu «seçkin» İttihatçı kadrosundaki tek değişiklik; İttihatçıİnönü'nün yerine İttihatçıBayar Başbakanolur. Direnenlerin imhasıtamamlanınca, yaşlıgenç, kadın,çocuk, herkes hedef alınır.Bütün bir bölge potansiyel bir imha planıyla acımasızca yok ediliyor ve dağıtılıyorlar. İttihatçı Celal Bayar tâ 90 yaşındayken, “İttihat Terakki bitmez” bu devletin kendisidir.! Demişti. Kemalist cumhuriyetin asimilasyon, sürgün, inkâr, katliam, soykırımpolitikası,meclisin karar ve kanunlarıylauygulamaya konulmuştur.Bu sömürgeci politikadan geri dönüşünyolu ve devlet özrü'de aynıyöntemle gerçekleşmekzorundadir. Hiç süphesiz son söz ve karar Kürt Milletin olacaktır.

Kendisini Kemalizmin ırkçı, faşist, soykırımcı kimliğinden ayrı tutuğunu var sayan AKP hükümetin Kürt direnişçilerine karşı pratiği ürkütücü boyotlara ulaşmıştır. İttihat Terakkinin; tek bayrak, tek vatan, tek millet ırkçı ideolojisi iktidardır. Güne uyarlanmış, biçimdeğiştirmiştir. Yüzlerce Kürdü toplu öldüremiyor. Ama onar, yirmişer,otuzar kürdü, terorist adı altında vahşice öldürüyor ve diğer tarafta hiç bir geçerliliği olmayan açıklamalarla, Kürtlerin bütün haklarını vereceklerini belirtiyorlar.!
Bu söylem Türk cumhuriyet yöneticilerin ilk yalanı değildir.Türk sömürgeciliği, Kürdistan ulusal hakları için direnenleri elimine ettikten sonra geri kalanlarınasılsürüleştirdikleribütün kanıtlarıylaortadadır.Kürtler; bir daha bu tuzağadüşmemelidir.

Kürtlere zulum uygulamaktan seçici davrandigi iddiasinda olan AKP, Türk islam sentezin ırkçıcemaatçı dehşetiyleerıtme amacındadır. Sürü haline getirmeye çalıştıklarıkürtlerle bir sorunlarınınolmadığınıbelirten AKP yönetimi, direnen Kürtlere Kürtçe'yi bile yasaklamıştır.Kemalist Ergenekon, CemaatçıErgenekon'la yer değiştirmiş. Kemalist faşistlerin başaramadıklarını, Cemaat faşizmiyle başarmaya çalışıyorlar. Kürdün beynine inen sopa aynı sopadır.
Bu nedenden dolayı, bir tarafta cezalandıran, diğer taraftan duygulara oynayan AKPhükümeti, sorunun politik ve etnik boyutunu, inanç boyutuylaharmanlayarak karartmak istemektedir.Ne yazık ki, bir çok Kürt, AKP'nin bu riyakâr, sinsi politikasını ya görmeyecek kadar sefil bir durumdadır, yada, grupsal ve breysel menfatine yenik düşecek kadar apolitikleşmiştir.

Eşit ulusal haklar temelinde, barışçıl çözümü engellenen Kürt meselesi, iktidar olmanın kaldıracı olmaktan çıkarılmadığı sürece, inkâr katliamı, her an fiziki katliama dönüşebilir. Daha dün yirmi yedi Kürt direnişçisiniŞırnak ve Cudi'de öldürdüğünüve bir evelki günde yirmi Kürt gerillasınıDıyarbakırkırsalındaöldürdüğünübelirten AKP hükümetiyle, 1937-38 hükümeti arasındakitek fark, seçerek öldürmektir.! Demek ki zihniyet ve sonuç aynıdır.! Değişentek şey biçim yanıdaha bilinçli öldürmek. Eminim koşullaruygun olsaydıtoplu olarak'ta öldürmekten imtina etmeyecektıbu zihniyet.
Bekaroğlu; “Bundan 14 yıl önce KTÜ Tıp Fakültesi'nde öğretim üyesiyken 70'ini aşmış bir erkek hasta İntihar girişiminde bulunmuştu; depresyon tanısı ile takibini ve tedavisini yapıyorduk. Bir seansta Dersim harekatına katıldığını öğrendim; görüşmenin devamında ağlayarak özetle şunları söyledi: "Komutan mermi pahalı kullanmayın dedi, kadınlara, çocuklara dipçikle vuruyorduk. Sonra tüfekler zarar görüyor dendi. Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura 10 yaşındaki çocukları öldürdük.»

Dersim soykırımsuçunu, kendileri ile mezara götürmek istemeyenlerle, Bu vahşettenkurtulabilenler hatırladıklarıölçüde sorunu anlatarak insanliğinbilincine işlemeyeçalışırken. Kılıçdaroğluhalen CHP' ve yönetici katilleritemize çıkarmauğrasındaolmasıkorkunç bir ruh haliolsa gerek. Yaşatılanbarbarlığınşahidi, dönemin emniyet amiri ve sonrasınındışişleribakanıolan İhsan Sabri Çağlayangil'i sarsan ve Muhsin Batur'u korkutan, itiraf etmesini zorlaştıran,yazamayacak kadar etkileyen bu türk işgalinzorbalığınasıloluyor, akrabalarıylasürgün edilen zarar gören Kılıçdaroğlunuhiç etkilemiyor.?
Kılıçdaroğlu,milletini, aşiretini, dilini yaşananlarıunutmuşolabilir, ama Dersimle ilgili açıklamalarıylabu denli alçalması ve yaşananvahşetinkapatılmasınıistemesi, CHP, Atatürk, gururunu mevcut soykırımdan daha çok önemsemesi, üstün tutması,insanlığınıyitirmişbiri haline getiriyor.

Atatürk Bize Vurun Dedi, Vurduk”! IV

“Bize verilen emir tek kelime idi: İMHA”! Inönün'ün torunu Gülsün Bilgehan, Dersim kırılmasıyla ilgili yaptığı açıklamada şöyle diyordu;"Bence sonuca bakmak lazım. Sonuçta bugün Tunceli bölgesi en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar da var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı."

Şimdi bu katil torununa ve soyuna aynı yöntem uygulanırsa daha iyi yetişip, iyi bir eğiti mi almış olacaklar.? 73 yıl öncesi Dersim'i orta çağ olarak değerlendiren, Türk talancılığını ise çağdaşlık bulan, dolayısıyla Kürtleri aşağlayan bu kadın kılıklı yaratık, söz konusu insanlık dışı açıklamalarıyla yaşanan jenosit'i haklı çıkarmaktadır. Kendilerini efendi, Kürtleri'de köle gören, Türkler, her türlü hakaret ve saldırı ayrıcalığına sahip bulunuyorlar. Mevcut ayrıcalığın kırılması türk işgalin bitmesiyle ancak mümkün olabilir.

İşgal altında kurtulan ve devletleşen bütün dünya milletleri bu yolu izlemiştir. Dünya'da hiç bir ulus, büyük devletlerı karşısına alarak özgürleşmemiştir. Kürt Ulusu, devlet hakkı'da dahil geleceğini özgür iradesiyle belirlemelidir. Başka türlü türklerin sömürgeci algı ve uygulamaları asla son bulmayacaktır. Mezopotamya cografyasına jenosit, ayırımcılık, savaş ve göz yaşından başka bir şey vermediler. Kürt ulusuyla beraber inkâr edilmiş, yasaklanmış bütün halklar, inançlar özgürleşmediği sürece bu durum değişmyecektir.

Türk “demokrasisi” öyle bir şeydir ki; İttihatçı İnönün'ün vekil torunu, Gülsün Bilgehan'a soykırımcı dedesini ve CHP'yede bu soykırımın mimarını, yirmi birinci yüzyılda bile savundurur.
Ama soykırımdan geçirilen Kürtlerin torunlarına, dedelerin mezar yerlerini öğrenme hakkını bile tanıyamaz.! Türkçülük tarihçesi, yalanın, güvensizliğin, kalleşliğin, devşirmenin, manipulasyonun ve imhanın tarihçesidir. Sözlerine inanan bütün Kürt lider ve ileri gelenlerin ya kelesi kesilmiş, yada idam edilmiştir.

Geçmiş Kürt isyanlarda yaşanan katliam sırasının kendilerinde olduğunu gören Dersim halkı, nefsi müdafasını yapmaktan başka şansı kalmamıştı. Meşru savunmasını yapacak imkân ve araçlardan bile yoksundu. İşgal ve talan zihniyetiyle, köle efendi ilişkisinin hakim kılınmak istendiği bir ortamda, onur, gurur sahibi her insanın tepki vermesi, direnmesi normal bir refleksdir. Hiç bir insan öldürüleceğini bile bile boynunu uzatamaz.Türk yöneticilerin direnenleri suçlu gösterme geleneği bugünde devam ediyor.

Dersim halkı, çocuklarını, akrabalarını, insanlığını korumak için direndi. En az katliamcılar kadar suçlu olanlar o günde bugünde bireysel çıkarlarını temel alarak, devlet siyasetini savunanlardır. Kamer Genç halen Tunceli'lerin oylarıyla seçiliyor. Bir konuşmasında,“ben onlara iş buluyorum, karınlarını doyuruyorum, onlarda oy veriyorlar”demişti. Ama dersime uygulanan türk zulmunu görmezliktan gelecek kadar “uyanıktır”.! Dersim halkı, ne pahasına olursa olsun bu karektersizlerden kurtulmalıdır.

Türk sistamin inkâr ve katliamına özellikle tabii tutulan Kürt aleviliği, halen CHP aracılığıyla sömürgeciliğin hizmetinde kullanılmak isteniyor. Türk Cumhuriyeti zaman aşımıyla kendini temize çıkaracağını düşündüğü Dersim katliamını Erdoğan'a açıklatıyor, Kılıçdaroğlu ile karşı koyuyor.Tavşana kaç, Taziye tut misali. Sonra bu hadise birden kapatılıyor, sıradan bir olaymış gibi gündemden düşürülüyor.! Neden açıklandığını, neden kapandığını sorgulamayacak bir sürüye sahip olmanın rahatlığıyla yola devam ediyorlar.!

Erdoğan'ı, Ermeni diasporasına benzetme tehdidiyle, Ermenilerı tehlikeli gösteren, aşağılayan Kılıçdaroğlu'na aynı seviyede cevap veren, Kasımpaşalı'da, Ermenilere benzememe hakeretiyle “anlını karışlayacağı” salvosunda bulunyor. Türkten daha fazla türk görünme kompleksiyle sorunların çözümünden söz eden Kılıçdaroğlu, Kürt kızılbaş inancını kullanarak Dersim halkını, katillerine sempatiyle bakmasını sağlamak için vitrine alınmıştır. Kürdistan kurtuluş davasına karşı, Hamidiye alaylarından günümüze dek, Kürt Milletine ihanet edenler, lekeleyenler kandırılanlar ne yazık ki, hiç yakamızı bırakmadılar.

Kürtleri bireysel “savunma” yanaşma haline getirmek bir devlet politikasıdır. Bu günkü iktidar'da Ulusal özgürlüğü için ayağa kalkan Kürtleri öldürüyor, yakalıyor ve sindiriyor. Ancak iş ve ihale arayanları ise “savunuyor,” manipule ediyor. TC yönetimi Kürtlerin ulusal özgürlüğünü engellemek. Kürtleri son bir kez daha elde etmek, olmazsa inançlara, bölgelere ayırarak yönetme hazırlığındadır.

Kürtlerden daha beter jenosit'ten geçirilen Ermeniler karşısında, başlarını eğip utanç duymaları gereken,Türkler; halen hükümet ve muhalefetiyle, Ermenilere kin örgütlüyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenlere öfke duyuyorlar. Bu kadim toprakları kuraklaştıran, çok etnisiteli çoğul inançlı, hoşgörülü Mezopotamya insanlarını tek tipleştiren ve bütün renkleri siyah, beyazdan ibaret gören ırkçı, sömürgeci türk sistemi,yarattığı halklar mezarlığı üzerine oturmuştur.

Bu kadar ağır katliam ve soykırımdan geçirilen Kürt ulusu, halen türk işgaliyle yönetiliyor.! Kürtleri politik ayak oyunlarıyla, bölücü, terörist ve bölücü olmayanlar olarak bölmüşler. Direnenleri öldürerek, direnmeyenlere izletmeyi bir başarı olarak kabul ediyorlar. Kürtleri, sömürgci projelerle bir asırdır zorun gücüyle yönetiyorlar. Binlerce aydın, entellektül, politik kadro ve şahsiyetlerle birlikte önemli referans ve imkânlara sahip Kürtlerin, Hertürlü insani, Ulusal, Siyasal, Demokratik haklarından yoksun bir yaşamla yönetilmeleri insanın kanını donduruyor.!

Anlaşılan o ki; Kürt milletini, soykırımdan geçirenlerin bu derece canavarlaşması ve her firsatta cesaretle Kürtlere saldırmalarının sorumluları, sadece kendileri değildir. Ulusal algı problemi yaşayan ve Kürdistan Ulusal Mücadelesini yanlış yönlendiren, Temel ulusal hedefleri sulandıran, şantaj amacıyle kullanan, vizyonsuz, istikrarsız Kürt politik hareketlerin payı büyüktür. Ve tabii Kürt medyası, sivil toplum örgütleri, şahsiyetleri, entellektüel ve bütün ulusal kadroları, yani hepimiz bu temelde pay sahibiyiz.

Sömürgecilik Nefret Eder, kendine benzetir ve öldürür. Seni sen olarak asla yaşatmaz ! Yetmiş üç yıl önce Kürt direnişçilerin kafasını koparıp gülerek poz verenler, aynı vahşeti son otuz yılda defalarca gerillalara uygulayarak yaptılar. Çünkü,sömürgeci cumhuriyet,işgalci ordu ve zihniyet aynıdır. Nefret aynı nefrettir.! Kimse kendini kandırmasın. Kürt, Suryani ve Ermeni'lerden nefret ediliyor. Bu nefretin bitmesi, terk edilmesi ve bir daha yaşanmamasının tek güvencesi Kürdistan Ulusal Özgürlüğün gerçekleşmesidir.

Kürtlerin özgürlüğü; Ermenilere, Suryanilere ve her türlü ayırımcılığa uğramış herkesin özgürlüğü olacaktır. İnsanların ölü bedenlerini parçalayan, kesik başlarla poz veren ve çok öldürmekle övünen bir zihniyet ile, insanı kıble bilen, ölü bedenlerine ağlayan, ağıt yakan bir felsefe barış içinde bir arada yaşayamaz. Zira Türklerle Kürtlerin savaşı; Sömürgeci ile sömürgenin savaşıdır. Dersim'de dahil, Kürdistan tarihinde yaşanan bütün katliamlar, soykırımlar, bir etnik temizliktir. Bu etnik katliamların, çatışmaların son bulması, türk işgalin bitmesiyle mümkündür.

Kürtlere uygulanan toplu katliamlarla birbirlerini iktidar'da düşüren türk sistem geleneğin partileri, Kemalist faşistlerle, cemaatçı, gericilerin iktidar kapışmasında, Kürtler sürekli kullanılıyor. Osmanlı ümmetçilik ile Kemalist tekçiliğin zihin dünyasında kendilerine benzemeyen halkların, Kürdistan Ulusal Özgürlüğün yeri yoktur. Her iki ideoloji'de Kürdistan'ın sömürge satatüsünü sürdürme, güçlendirme programını uyguluyorlar.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.