Direkt zum Inhalt
Submitted by Rêvebir_D on 5 December 2011

AKP’nin sorunlara pragmatik yaklaştığı ve bir süre sonra sorunların çözümünü, yarı yolda bıraktığı dikkatlerden kaçmıyor. AKP’nin mevcut tavrı, bilinçli bir şekilde Kürd ve Kürdistan meselesini PKK ile özdeşleştirerek içini boşaltmak oldu, Türk medyası ve kendilerine aydın denilen kesimler vasıtasıyla da kendi kamuoyu desteği sağlandı. Amaç Kürd meselesini basit insan hakları meselesine indirgemek, milli bütünleşme projesini hayata geçirmek ve gelişecek bir Kürd muhalefetinin önünü almak ve sorunsuz bir şekilde Kürdleri sisteme entegre etmektir.

PKK ve BDP ise Kürdlerin haklı davalarını dünyada terörize etmek, Kürdlerin milletsel haklarının içini boşaltmak, kolektif haklardan vazgeçmek, kendi liderlerinin özgürlüğünü, Kürd özgürlük mücadelesinin önüne koymaktır. Onun için KCK tutuklamaları siyasal bir oyundur. İki taraf da bu oyundaki rollerini çok iyi oynamaktadırlar. Birisi mağduriyet psikolojisi ile güçlenirken, diğeri ise, KCK ve PKK’yi bahane ederek demokratik adımların atılmasından vazgeçmektedir.

Daha önce Almanya’da, Türk toplumuna yönelik konuşmasında, asimilasyon bir insanlık suçudur, buna karşı durun ve arkasında da, Almanya hükümetinden, Türkçe anadilde eğitim hakkı isteyen, Başbakan Erdoğan, BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada ise, Gazze ablukasının kaldırılmasını, Filistin devletinin tanınmasını, Kuzey Afrika’da ki muhalefetin tanınması ve desteklenmesini, Kıbrıs’ta Türklerin devletleşmesini istiyor ve devam ediyor. Balkanlar da barışın kalıcı olmasını istiyorsanız, Kosova devletini tanıyın diyor. Bunların hepsi doğru ve haklı istemler. Ama aynı Erdoğan, Kürdler söz konusu olunca her şeyi unutarak, devletin resmi ideolojisine sarılmaktan geri kalmıyor.

Eğer PKK ve BDP Kürdistani düşünmüş olsalardı, Başbakan Erdoğan’ı kendi silahı ile vururlardı. Avrupa ve Amerika kamuoyun da çok zor duruma sokabilirlerdi. Dünya devletlerine ve kamuoyuna, Başbakan Erdoğan’ın istemlerine harfiyen katılıyoruz, bu istemlerin aynısını, Kürdistan halkı içinde istiyoruz. Bunlar çok insani ve ahlaki istemlerdir demeleri gerekirdi. Bunu kesintisiz her gün tekrarlamalıydılar, sivil ittiatsızlığı bu istemler üzerinde örgütlemek gerekirdi. Avrupa Parlamentosunun önünde, günlerce oturma eylemiyle bu istemler dile getirilebilinirdi.

Peki PKK ve BDP ne yaptı…Türkiye’de ve Avrupa da eylemler yaptı. Bu eylemler Kürt ve Kürdistan sorununu, Dünya kamuoyunda haklı bir yere oturtmamakla birlikte T.C.nin, arayıp ta bulamadığı imkânları sundu. Eylemlerde Kürd ve Kürdistan sorununu, Öcalan’ın özgürlüğüne bağlayan bir anlayışa, ne Avrupa ne Amerika kamuoyu destek vermemekle birlikte, Kürd meselesi de terör meselesi ile anılmaya başlandı. Böylece Öcalan; PKK ve BDP eliyle, Türkiye’yi büyük sıkıntılardan kurtarmak için, hazır ve nazır olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu. Bana göre, AKP ve PKK siyam ikizleri gibi birbirlerini beslemektedirler.

Devlet ve Türk basını PKK dışında, Kürd muhalefeti istememektedir. Çünkü PKK dışındaki Kürd muhalefetinin güçlenmesi, Kürd sorunun, ulusal ve eşit temelde çözümünde yana görüşleri barındırdığı için, Devleti ciddi anlamda sıkıntıya sokacaktır. Buda devletin işine gelmemektedir.

Bunun son örneği Star gazetesinde yapılan röportajda, ismim ve fotoğrafım kullanıldığı halde, söylediklerim AKP’yi ve devleti rahatsız ettiği için yayınlanmamasıydı. Bunu Kürd kamuoyu ile paylaşmak istediğim için röportajı aşağıda sunuyorum.

FETTAH KARAGÖZ: Bu sorun bu günün sorunu değildir, Osmanlı'dan bu yana gelmektedir. İslamiyet o gün öncelikli ve bir zamk vazifesi gördüğü için, o günden günümüze kadar, Kürdler kendi milletsel haklarını kullanmadan bugüne gelmişlerdir. Kürdler, geçmişten günümüze, İslamiyetin korunmasından, devletin korunmasına kadar, devlete hep açık çek vermişlerdir. Mesela Yavuz Sultan Selim Çaldıran savaşından dönerken, annesi; Doğu sınırını ne yaptın diye soruyor. Verdiği cevap çok ilginç. Diyor ki; ben bir set inşa ettim, Annesi; altı ayda seti nasıl inşa edebildin deyince, o da bu set, Kürdler’den oluşturulan bir settir diyor… Kürdler’in bu desteği şüphesiz İslami yete olan bağlılıklarında kaynaklanmaktadır. Ama Osmanlı Devleti ne yapmıştır, Hilafeti kullanarak, İslamiyeti kendi devlet menfaati için kullanmıştır.

Cumhuriyet dönemine gelince...Türkiye’de ulus devletin oluşum biçimi, Batıda ki ulus devletlerin oluşum biçimlerine benzemez. Batıdaki ulus devletler, tepeden inme ile değil, iç dinamiklerin nicel birikimleri sonucunda, ulusal burjuvazinin kendi pazarına, diline, kültürüne sahip çıkması ve feodalizme karşı savaşımıyla ortaya çıkmıştır. Osmanlı bir ulus devlet olmadığı için, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, askeri bürokrasisinin zora dayalı vesayeti altında, bu coğrafya üzerinde yaşayan, başta Kürd milleti olmak üzere, diğer azınlık halkların inkârı üzerinde kurulmuştur. Yeni bir dil, yeni bir kültür, yeni bir tarih oluşturulmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla çok çetrefilli, çok acı verici, kan ve gözyaşıyla dolu bir süreçten geçirilerek bugünlere gelinmiş ve halen devam etmektedir.

Bu meyanda bakıldığında, bugün çözüm aslında bellidir. Devlet, bunu bana sormadan bile, geçmişe bakarak, bugün ne yapacağını bilir durumda olmalıdır. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki müslüman halkların idari ve kültürel hakları konusunda mücadele eden bir Başbakan, Kürdler konusunda da çok açık ve net konuşmalı. Ama bu konuda pek iyimser değilim. Çünkü devlet Kürd sorununu, PKK sorunu olarak bakmaya çalıştı. Bunu da dünyaya bir terör meselesi olarak anlatmaya çalışıp, Kürdleri yalnızlaştırmak istedi. Ama herkes biliyor ki Kürd meselesi PKK meselesi değildir. Bizim söylediğimiz çok net.

Sorunun çözümünde diğer Kürt grupların dikkate alınmamasından epeyce şikayetçi görünüyorsunuz?

FETTAH KARAGÖZ: Biz bugüne kadar her platformda hep aynı şeyleri söyledik. Kürd meselesi ile PKK meselesi aynı şeyler değildir dedik. Ama devlet bunları duymazdan gelerek, işine geldiğinden dolayı, Kürd meselesini PKK ile özdeşleştiren bir tutum takınmakta. Bunu bilinçli yapmakta, Dünyaya da, bakın Türkiye de terör sorunu var, Kürd sorunu yok mesajı verilmekte. Kısacası Kürd sorununu terörize edip, hiçbir şey vermeden, sorunu PKK ile çözmeye çalışmakta. Çünkü bugün PKK'nin elinde büyük bir güç var. Bizim gibi düşünen muhalif Kürtler hem devletin hem PKK'nin vesayeti altında kaldı. Çünkü ikisi de muhalif sese katlanamıyor. Şu anda devlet Kürt meselesini görüşüyor, ama kimlerle görüşüyor ona bakmak lazım.

FETTAH KARAGÖZ.:. Bugün hükümet Dersim meselesini ortaya atıp tartışırken ve Başbakan Dersim'le ilgili Devlet adına Dersim’li halktan özür diliyorsa, elbette bu alkışlanacak bir durum. Eğer iktidar bu konularda samimi ise Cumhuriyetin geçmişiyle de yüzleşmelidir. Kürd coğrafyasında yapılan katliamları da samimiyetle dile getirmesini bekliyoruz. Yani hükümetin samimiyetini anlamaya çalışıyoruz. Gerçekten devlet geçmişiyle yüzleşecek mi, bunu anlamaya çalışıyoruz.

Bunu CHP'ye vurmak için mi yapıyor, yoksa gerçekten geçmişle yüzleşip Kürd meselesinde bir çözüme ulaşmak için alıştırmalar mı yapıyor, bunu öğrenmek istiyoruz. Evet, Dersim'de yapılan büyük bir katliamdır. Ama ondan önce 1920-21'de Koçgiri de, bu devletin görevlendirdiği çeteci Topal Osman ve sakallı Nurettin Paşa çok büyük bir katliamlar yapmışlardır. Düşünün o dönemde, Sivas Valisi olan Nevşehirli Hazım Bey, devalarca Millet Meclisine telgraflar çekerek beş yaşındaki kızlar süngülerden geçiriliyor, durdurun bu katliamı diye feryat ediyor. Atatürk ise “yaptığımız tetkiklerde böyle bir katliamın olmadığını” söyleyerek olayı örtbas etmiştir. Katliamın baş sorumlusu olan, sakalı Nurettin Paşayı da terfi ettirerek Bursa’ya atamıştır. Keza 1925 hareketinde, akabinde, 1927-28 Ağrı ve Zilan hareketlerinde böylesi vahşi katliamlar yapılmıştır. Devlet bunlarla da yüzleşmelidir. Eğer İktidar bu konularda da adım atarsa, o zaman Kürtlerin daha bir güvenini kazanır.

Peki ne yapmalı sizce?

FETTAH KARAGÖZ: Bana göre devlet her şeyden önce niyetini açıklamalıdır. Birincisi; Ergenekon’un Sivas ötesi ayağı, mutlaka deşifre edilmelidir. Bu kadar üst düzey subay içeri alınmışsa ki çoğu Kürdistan’da görev yapmışlar, onların bağlantıları açığa çıkarılmalıdır. İşin o tarafına eğer dokunulmuyorsa, o zaman bu göstermelik bir dava demektir. İkincisi üç senedir bir açılım lavı var, ama biz hâlâ açılımın ne olduğunu anlamış değiliz.

Şimdi niyet şu. Doğuştan gelen bazı haklar var ki benim bunları talep etmem bile abestir. Bu benim doğal hakkımdır. Bu nedir? Kürd meselesi bir millet meselesidir bunu net ortaya koymak lazım. Kürdler bir millettir. Kürdlerin bir dili vardır, Kürdlerin bir kültürü vardır, Kürdlerin üzerinde yaşadığı bir coğrafyası vardır. Öyleyse siz, bir milletin temel hakları nedir, oturup bunları yerine getirmeniz lazım. Mesela ben Kürtçenin resmi dil olmasını istiyorum. Ben Kürdlerin yaşadıkları coğrafyada kendi kendilerini yönetmelerini istiyorum. Bu ille de bağımsızlıkla algılanacak bir formül değildir.

Yani, bugün Irak, İran, Türkiye, Suriye topraklarında yaşayan Kürtlerin ayrılıp bir devlet kurmasını mı söylüyorsunuz?

Hayır hayır. Kuzey Kürdistan dediğimiz, Türkiye bölgesindeki Kürdler merkeziyetçi bir yapıyla yönetilmek istemiyor. Mesela şimdi Irak’taki Güney Kürdistan baz alınabilir. Federal bir yönetim biçimiyle, kendi kendilerini yönetiyorlar, parlamentoları vardır, okulları vardır, herşeyi vardır. Ama aynı zamanda Irak devleti içinde bir birliği vardır. Böyle bir yönetim biçimi, bizim için de niye olmasın? Bana göre bu, Kuzey Kürdistan için ideal bir yönetim biçimidir.

Ama ortada barışı ve demokrasiyi savunup da PKK vesayetini reddedenlerin organize ve örgütlü bir hareketi yoksa, devlet burada teker teker fertleri mi arayacak görüşmek için?..

Bu o kadar zor değil. Eğer devlet sorunu çözmek istiyorsa, gerekirse herkesle konuşmalı. Birde PKK den ayrılıp, silahı ve şiddeti ret eden, sorunun çözümünü demokrasi çerçevesinde isteyen, barışı ve demokratik mücadeleyi esas alan, kişi ve çevrelerde var. Devletin bunları da görmesi gerekir. İşin ilginç tarafı hem devlet, hem de PKK daha çok bu insanlara yöneldiler. Bakıyoruz devlet, arama listesinin başına, bu insanları yerleştirmiş. Bu şu algılamayı yaratıyor; ne yaparsan yap, bu devlet tüm Kürdlere karşı, hasma ne bir tutum içerisindedir.

Geçmişte bunun örnekleri çok olduğu için, haklı olarak büyük bir güvensizlik yaratmaktadır. Devletin bu konulardaki sicili pek temiz değil.

Saygılarımla

04/12/2011

Fettah Karagöz

[email protected]

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.