Direkt zum Inhalt
Submitted by Aso Zagrosi on 20 November 2011

Bir milletin kendisini „özgür“ bir şekilde ifade edebileceği bir devleti yada bağımsız bir siyasal ortamı yoksa o millet kendisini siyasal ve kültürel olarak ifade edemez ve siyasal bir aktör olarak dünya halkları içinde gereken yerini alamaz.

Kürdlerin ve Kürd edebiyat tarihine baktığımz zaman bu gerçekliği çok açık bir şekilde görüyoruz. Eğer Ardelan Kürd Mirliği olmamış olsaydı, İslam dünyasının ilk tarihçi kadını Mesture Kurdistanî ve Ardelan Tarihi adlı şaheser olmayacaktı ve biz Mesture’nin o güzelim şiirlerini, Nalî ile yarışacak olan şairsel kabiliyetine tanık olmayacaktık.

Eğer Baban Mirliği olmamış olsaydı biz Nalî, Salim ve Kurdî Soran edebiyatının 3 temel kurucu şairine ve ondan sonra gelen Haci Qadrî Koyî ve Şeyh Riza Talabanî gibi yüzlerce şair ve edebiyatcıya sahip olmayacaktık. Eğer Botan Beyliği olmamış olsaydı, biz Melayê Cizrî’ye, Ahmedê Xanî’ye ve daha onlarca şair ve alime sahip olmayacaktık.

Eğer Bitlis Beyliği olmamış olsaydı, biz Şerefname gibi Kürdistan Tarihi’ni anlatan bir şahesere sahip olmayacaktık.

Eğer Kürd Beyliklerinin o yarı bağımsız da olsa siyasi statüleri olmamış olsaydı, ne Ali Heriri, ne Feqiyê Teyran, ne Ali Termuxî ve ne de daha sonra Kürd tarihini ve Kürd şairlerinin yaşam ve eserlerini hasret ile kaleme alan Mella Mehemedî Beyazidî de olmayacaktı.
Kürd edebiyatı Kürdlerin sahip olduğu kısmî bağımsız siyasal yapıları çerçevesinde şekillendi ve gün yüzünü gördü. Eğer o siyasal yapılar olmamış olsaydı, belki bugün sahip olduğumuz Kürd edebiyatı da olmayacaktı. Kürd edebiyatı olsaydı dahi bu boyutlarda olmayacaktı.
Ne yazık ki, hâlâ bugün 21.yy başında bazı Kürdler bağımsız bir Kürd siyasal yapısını hatta otonom bir Kürd yapısını gereksiz görüyorlar ve tartışma konusu yapabiliyorlar.

Bu pazar, Kürd Beylikleri ve Kürd edebiyatı ilişkisine üzerine durmayacağım. Zaten böyle bir konuyu küçük bir makale çerçevesinde inceleme imkânı yok.

Bugün biraz daha gerilere Dostikî yada Merwani Kürd Devletine gideceğim. Bilindiği gibi Merwani Kürd Devleti 981-1085 yılları arasında yaklaşık olarak 100 yıl gibi varlığını sürdürmüş bir Kürd siyasal yapılanmasıdır. Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinden daha fazla yaşamış bir yapıdır.Meyafarqîn, Abbasi, Fatimi ve Bizans Bermuda Şeytan(Êzidi kardeşlerim beni afetsinler) üçgeninin tam ortasında Kürd’ün özgür diyarıydı..Meyyafarqin, Merwani Kürd devletinin başkenti olduğu zaman, Merwanileri Arzan, Hasankeyf, Xelat, Malazgirt, Erciş, Nusaybin, Cizre, Urfa ve Musul’a kadar tüm bölgeleri kontrolleri altında bulunduruyorlardı.. Bazen bu bu bölgelerin biri yada diğeri onların denetiminde çıksa dahi, ama her zaman Merwanilerin magnetik alanı içindeydiler.

Farqîn, Merwani Kürd devletinin başkenti olduğu zaman Farqîn ve Amed bir dizi yerli ve yabancı şair ve edebiyatçıların uğrak yeri ve merkeziydi. Farklı bölgelerden şairler ve edebiyatçılar Farqîn’e gelerek Merwani Kürd devletinin Mirlerine methiyeler okuyor ve karşılığında yüklü paralar alıyorlardı.

Dostikî/Merwani sarayında ve saray çevresinde bir dizi tanınmış şair ve edebiyatçı vardı. Merwani Kürd devletinin kurucusuMîr Baz hakkında methiye şiirlerini yazan Hasan İbn Dawud El Basnewi (ölüm tarihi 1072-1073) bunlardan biriydi.

İbn Sinan El Hafaxi el Habibi(ölüm tarihi 1073-1074) hadisler üzerine çalışmaları vardı ve Merwani veziri İbn Cahir üzerine methiye şiirlerini yazmıştı.

İbn Sinan El Hafaxi el Habibi, büyük Merwani Kralı, Mîr Nasir Dewli’nin devlet sekreteri olan Ebu Nasir El Manazi’nin (ölümü 1045-1046) öğrencilerindendi.

Manazi, Merwani Kürd devletinin Kralık sarayındaki medrelerde sadece edebiyat ve diğer bilim dallarında hocalık yapmıyordu, aynı zamanda iyi bir idareci ve diplomattı.. Mîr Nasir’ın temsilcisi olarak Musul’daki Uqayliden Qirwaş ile yapılan antlaşmaya Manazi katılmıştı. Yine Manazi Mîr Nasir’ın temsicisi olarak defalarca Bzans devletinin başkenti Konstantinopel(İstanbul)i ziyaret etmiş ve Bzans yetkilileriyle görüşme ve antlaşmalar yapmıştı. Manazi, Mir Nasir’ın temsilcisi olarak Mısır’a giderek oradaki Fatimi yetkilileriylede görüşmeler yapmıştır. Manazi Mısır yolculuğu sırasında meşhur şair Ebu Alla El Mahari ile karşılaşıyor. El Mahari’nin gözleri görmüyordu. Merwani Kürd Devletinin veziri Ebu Qasim El Mağribi ile çeşitli mektuplaşmaları var ve El Mağribi öldüğü zaman onun üzerine bir şiir yazıyor. Manazi yolda El Mahari ile karşılaşırken onu yeren bir şiir okuyor ve ilişkileri bozuluyor.

Abu Ridal El Fadil İbn Mansur Es Şerif El Farqinî de o dönemler Farqin’de yaşamış ve orada dünyaya gelmiş bir Kürd şairiydi. Farqinî de vezir İbn Cahir üzerine methiye şiirlerini yazmıştır.
Abu Ali El Amidî gençliğini Merwani topraklarında geçirmiş, sonra Bağdat’ta gitmiş ve sonunda İsfahan’a giderek orada vefat ediyor.

Abu Hasan El Tihamî’de Merwani kralı Mir Nasir hakkında methiye şiirlerini yazmış bir şairdir.
Merwani Kürd devletinin saraylarında ve saray çevresinde bir çok daha başka edebiyatçı ve şairler var. Burada hepsinin isimlerini vermek zor. Ama bunlardan bir tanesi var ki mutlaka üzerine durulması gerekir.

Bu şair, İBN ASAD EL FARQÎNÎ dir. İbn Asad El Farqînî Merwani Kürd devletinin Mirlik sarayında Methiye şiirinin babası olarak nam salmıştı. İbn Asad El Farqînî Kürd Mirlerine methiye şiirlerini yazıyor ve okuyor. O dönemler methiye şiirlerini yazan şairler farklı ülkelere ve diyarlara giderek Mirlere ve krallara methiyeler diziyor ve karşılığında aldıkları paralarla geçiniyorlardı.

Fars şairi El Xassanî uzun bir yolculuk yaparak Farqîne geliyor ve son Merwani Kürd devletinin Mîr’i olan Mîr Muzafer Mansur’a methiye şiirlerini okumak istiyor. Mîr Muzafer Mansur’un bir huyu varmış, uzaklardan gelen şairleri 3 gün bekleterek yorgunluklarını gidermelerini ve şiirlerini yazmalarını sağlıyormuş.

Fars şairi El Xassanî 3 gün boyunca uğraşmasına rağmen Mîr Muzafer Mansur’a bir methiye şiiri yazamamış.

3 gün sonra Mîr Muzafer Mansur, El Xassanî’yi Diwanı’na çağırıyor. El Xassanî 3 gün boyunca bir methiye yazmadığından dolayı, durumu idare etmek için İbn Asad El Farqînî’nin bir kasidesini okuyor. Mîr Muzafer Mansur, bu kasidenin Asad El Farqînî’ye ait olduğuna dair kuşkusunu belirtiyor.El Xassanî kasidenin kendisine ait olduğundan ısrar ediyor. Mîr Muzafer Mansur, durumu netleştirmek amacıyla Asad El Farqînî’yi huzuruna davet etmek için haber gönderiyor. Bu arada El Xassanî, adamlarından birini Asad El Farqînî’ye gönderiyor ve kendisinden “kasideye sahip çıkmamasını ve El Xassani’ye ait olduğununu söylemesini” rıca ediyor. Asad El Farqînî, Mîr ve Mîr’in elçileriyle yaptığı görüşmede Kasideyi tanımadığını ve kendine ait olmadığını söylüyor.
Böylelikle El Xassani hem kellesini kurtarıyor ve hemde “eseri” için Mîr Muzafer Mansur’dan yüklü hediyeler alıyor.

Bilindiği gibi Selçuklular tarafından Merwani Kürd devleti 1085 yılında yıkıldı ve Mîr Muzafer Mansur Bağdat’a yakın Harbe denilen yerleşim alanına sürgüne gönderiliyor.

1092 yılında Melik Şah’ın ölümü(zehirlenerek!!) ve baş veziri Nizami Mülk’un yine aynı yıl İsmaili Hasan Sabah’ın adamları tarafından öldürülmesiyle birlikte Selçuklularda bir iktidar boşluğu doğuyor. Melik Şah’ın eşi, çocukları ve kardeşleri arasında da bir iktidar kavgası başlıyor. Bilindiği gibi Melik Şah Farqinî bir yardımcısı aracılığıyla merkezden idare ediyordu. Melik Şah’ın ölümünden sonra Farqin’deki yardımcısı Bağdat’ta gidiyor ve iktidar boşluğu doğuyor. Melik Şah öldüğünde çocuk yaşlarındaki oğlu Mahmud’u mirasçı olarak bırakıyor. Fakat her şeyi eşi yürütüyor. Bu arada Melik Şah’ın kardeşi Tutuş Şam’ın başındadır ve Melik Şah’ın yerine geçmek için hemen harekete geçiyor. Tutuş bazı bölgeleri ele geçirdikten sonra Nuseybin’i kuşatma içine alıyor. Nuseybin halkı teslim olmuyor ve büyük katliamlarla karşı karşıya kalıyorlar.

Tutuş’un Nuseybin’i kuşatma altında tutuğu dönem Farqin’in ileri gelenleri bir toplantı yapıyor ve Farqin’deki iktidarı Tutuş’a devretme kararını alıyorlar. 1085 ve 1092 yılları arasında Selçukluların denetiminde bulunan Farqin ileri gelenleri yararlandıkları nimmetlerini kaybetmemek için Tutuş’a şehiri teslim etmek için bir delegasyon Nuseybin’e gönderiyorlar.

Bu arada Kürd şair Asad El Farqînî, Farqin’in alt tabakalarına dayanarak bir örgütlenmeye gidiyor, Farqini ve Farqin Kalesini elegeçiriyorlar. Melik Şah’ın ölümünden sonra Merwani Kürd devleti’nin son Miri, Mîr Muzafer Mansur Irak’tan kaçarak Cizîre Botan’a geliyor. Şair Asad El Farqînî, Cizîre bulunan Mîr Muzafer Mansur ile ilişkiye geçiyor ve ona yeniden Farqini’nin başına geçmesini teklif ediyor.Mîr Muzafer Mansur Farqin’e geliyor ve yeniden Merwani Hanedanlığını tesis ediyor.Asad El Farqinî’, Mîr Muzafer Mansur’e vezir oluyor.

Fakat, Merwanilerin yeni baharı fazla sürmüyor. Tutuş Nuseybin’de gerçekleştirdiği katliam tüm çevre bölgelere korku salıyor. Tutuş Nuseybin’den sonra Amedi işgal ediyor ve Farqin üzerine yürüyor.Mîr Muzafer Mansur Tutuş ile antlaşamaya gidiyor ve şehri teslim ediyor.

Böylelikle 5 yada 6 aylık yeni bir denemeden sonra Merwani Kürd devleti tarihe karışıyor.Mîr Muzafer Mansur 1097 yılında Cizire’de bir Yahudi’nin evinde ölüyor.

Şair Asad El Farqînî, Farqin’in yeniden Selçuklulara teslim edilmesi kararından sonra gizli bir şekilde şehirde çıkıp kaçıyor.Asad El Farqînî, belli bir dönem gizlendikten sonra Harran’da Tutuş’a teslim oluyor. Tutuş’unda hazır bulunduğu bir toplantıda Asad El Farqînî bir şiir okuyor ve şiir Tutuş’un hoşuna gidiyor. Bu arada toplantıda bulunan biri Tutuş’a “Farqin alt tabakalarını ayaklandıran ve iktidarı yeniden Merwanilere teslim eden şair budur” diyor. Tutuş orada şair Asad El Farqînî’nin başını kestiriyor.(1094 yılında )

Şair Asad El Farqinî’nin Tutuş tarafından öldürülmesinden sonra, Tutuş tarafından Farqîn’in idare etmekle görevlendirilen Ebu Tahir Salema İbn El Anbari, Asad El Farqinî’’nin yasını tutmak amacıyla tüm görevlerini bırakıyor ve Farqini terkediyor. Ebu Tahir Salema İbn El Anbari, babası Ebu Fadil İbrahim El Anbari’nin ölümünden sonra(1065-66) Merwani Mirlerinden Mir Nizameddin ve Mir Muzafer Mansur’a vezirlik yapıyor. Merwani devletinin yıkılmasından sonra farklı işlerle uğraşıyor. Daha sonra Tutuş tarafından Farqini idare etmekle görevlendiriyor.(1093-1094). Tutuş tarafından Asad El Farqinî’ öldürülünce Farqini bırakıp gidiyor. 1096 yılında Ebu Tahir Salema İbn El Anbari, Selçuk Sultanlarından Tutuşa teslim ediliyor ve o da Asad El Farqinî’ gibi öldürülüyor(1096 yılında)..

Tüm yazı boyunca Asad El Farqinî’ olarak adlandırdığım bu değerli Kürd şairinin ismi Azad El Farqînî de olabilir.

Azad yada Asad El Farqînî‘de Farqin ileri gelenleri gibi iktidarı Selçuklulara teslim edebilirdi. Fakat, o başka bir yolu seçti ve Farqin’in başına 100 yıl boyunca Merwani/Dostikî hanedanlığının son Mir’ini getirmeyi tercih etti. Bu anlamda Farqini, Cizîrî’nin Xanî’nin, Haci Qadrî Koyî’nin ve Şeyh Riza Talabanî’nin hasretini çektikleri Kürd idaresinin yeniden tesis etmeye çalışan şair bir lider olarak ortaya çıkıyor.

Not: Merwani Kürd devletinde şairler meselesinde başka kaynaklar yanı sıra sayın Thomas Ripper’in , “Die Marwaniden von Diyar Bakr” adlı doktora çalışmasından yararlandım.

Silav
Aso Zagrosi

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.