Kürdistan şirket mi?..
TC’nin ilk kadroları, Libya, Suriye ve Bulgaristan’da casusluk faaliyeti yürüten Atatürk, Türk devletinin ilk entelektüelleri Ziya Gökalp, İstiklal Marşının yazarı Mehmet Akif, adaletinin İstiklal Mahkemeleri mensupları dahil, hepsi İttihat ve Terakki’nin „Teşkilatı Mahsusa Teşkilatı“ mensubuydu.
Teşkilatçıların uzmanlık alanı çetecilik, günün yaygın deyimiyle terördü. Adam kaçırıp, cinayet işlemek, katliam yapmak, kargaşa ve kandırmaca üzere entrikacılıkla toplumu yıldırarak, teslim almak…
Teşkilat için övünme vesilesiyse eğer, Hitler’e de ilham kaynağı olan en unutulmaz eserleri, Ermeni kırımıydı. Fakat, ektikleri terör, bugün „kurtarıcı rolü“ oynadıkları Libya ve Suriye dahil, bütün Arabistan’da boyunlarına dolandı. İngiliz yazarın deyimiyle, ayakkabılarını da bırakıp, kaçmak zorunda kaldılar.
Şimdi, aynı topraklarda Batı’nın tetikçisi olarak „kurtarıcı“ rolünde, ancak günün toz ile dumanı içinde gözler kör, kulaklar sağır da olsa, tarih gördüğünü, duyduğunu not edendir. Tarih, Suriye’nin içine sokulan terör dalgalarını, sivil giydirilmiş „Özel Tim“lerin Libya harabiyetinde üstlendiği rol ve cinayetleri görmezlikten gelemeyecektir.
Recep Erdoğan’ın, işgal topraklarındaki işbirlişkçiler tarafından kutsanırcasına alkışlanmasına bakmayın siz. Serhoşluk ve uyku yayan bulutlar geçecek, bu halklar da başlarına gelenleri görüp, anlayacaktır. Geçmişte de benzeri olmuştu. Türk devleti, geçmişte (1950’lerde) Mısır’da, Tunus ve Cezayir’in kurtuluş mücadelesinde, işbirlikçiler tarafından alkışlanan tetikçiydi. Ama sonra ne oldu? Toz bulutu dağılınca halklar, „katil“ diye bağırmaya başladılar. Türk Başbakanı Turgut Özal, 1980’lerde diz çökerek, af dilemek özür zorunda kaldı.
Mafya, devlete sırtını dayıyan çetedir. Çete devletlerinin dayanak efendisi ise dünyaya hükmeden güçtür. Bu güçler tarafından kuruldu. Onları dayanak yaparak, yayılmacılık hırsını emzirdi. Fransa ve Britanya’nın teslim ettiği toprakları, bu sayede çetecilik faaliyetiyle genişletti. Fransa’ya, yaşama biçimini taklit ederek yanaşıp, desteğini alarak Hatay’ı haritasına kattı. Sonra Kıbrıs’a göz dikti. Bağımsızlık savaşı başladığında, Britanya’nın yanında yer alarak, sızmaya çalıştı. Bağımsızlıkçı Rumlar, teröristti. Mutemet adamları Rauf Denktaş, Britanya’nın savcısı olarak, teröristlikleri tutukluyordu.
Ancak, Britanya kendi derdiyle meşguldu. Adadan çekilirken, TC’ye verilecek pay yoktu. Zamana yayılan Türk çeteciliği bundan sonra başladı. İşgal zemini hazırlandıktan sonra, Britanya ve Amerika’nın onayı ile adanın yarısını ele geçirdi.
TC şimdi güneye sarkıp, yayılma, Kürt halkının soykırımdan geçerek kurtardığı Güney Kürdistan’ı, askeri ve ekonomik işgalden sonra, ilhak hesabında. İlhak plan, Kıbrıs örneğindeki gibi yürüyor. Kıbrıs’ta da önce üsler elde etmişti, onu kullanarak vuruşunu yapmıştı. Güney Kürdistan, daha kolay lokma. Çünkü yönetim, Türk üslerine dokunmamış, „vakit tamam, artık gidin“ dememiş, ek olarak ekonomik kapıları da ardına kadar açmış, kurtarıldı denilen ülke, bir avuç kişinin özel şirketi oluvermişti.
Milliyet gazetesinin yazdıkları doğruysa eğer, şirket şimdi statü değiştiriyordu. Türkler, PKK ile savaş adı altında yedi ayrı koldan yürüme ve ülkenin hakim tepelerinde yeni üsler elde etme konusunda, Güney yönetimiyle anlaşmıştır. Ki gazetenin kimin gümünde olduğu ve bu satırların yazıldığı saatlere kadar, Güney yönetiminden „ülkeyi şirket niyetine satma yok“ açıklaması gelmediğine göre, yazılanlar doğrudur.
Çetecilere kapı açılıyor, halkın kazanımları şirket varlığı misali devrediliyor demektir. Demektir çünkü, Güneyli efendilerin gözleriyle gördükleri askeri üsler tanık, Kıbrıs ve Hatay örnektir ki, çetenin ayağına yer edince, onu çıkarmak mümkün değildir.
Yine de yanılma ve Türk propagandasına pay bırakarak söyleyelim ki, Güney Kürdistan yönetimini ayıplamak, tarihe bırakmadan peşinen kınamak mı, yoksa kutlamak mı gerekiyor bilemiyorum, eğer haber doğruysa, dünyada bir ilktir, bu. Yer yüzü tarihi, pek çok garipliklerle dolu, ama aç kurtlar gibi göz dikip, dişlerini çak çak ederek kapısından bakan düşmanına, „buyur ülkem senin olsun“ diyen bir başka benzer yönetim yoktur. Halkın kanıyla kazanılmış onursal değerlerin, onun, bunun „lüküs“ hayatı uğrunda peş-keş çekilmesi bir yana, şirket yönetiminde bile benzeri yoktur.
Yazık. Milyonlarca kere yazık ki, Kürdistan bir kere daha kurtuluş yollarına dökülecek, eğer şirket misali çeteye sunulursa…
AHMET KAHRAMAN
274
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
STOP DEZIFORMATIF HABERCILIK veya AKTARMACILIK!