Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 25 April 2011

kurdlerin Secime katilmasina gerek varmidir? Temsil ama ise bunu Esir lider her gün kürdleri temsil etigini
hata TC ile kurdler adina pazarlik yaptigini acikliyan bizan pkk nin esir lideri öcalan kendisidir BDP nin de iaradesi
öcalan olduguna güre secime girme sahtakarligi neyin nesi oluyor dunyanin neresin de bir esirn bir halk adina pazarlik yaptigi
duyulmustur yada gürülmüstür? BDP girmesnin tek amaci vardir bölgesel diktatürlükte tc ile beraber ortak hereket etmek
ve bölgesel rant elde etmektir yoksa hangi beledye Baskani yada BDP LI MILLETVEKILI kurdler adina pazarlik yapacak
güctedir? Her seyin basi Esir Öcalan olduguna güre BDP YE DÜSEN SADECE Imrali esirin istedigi sekilde kurdleri ankaranin kazigina saglam baglamaktir

bu yazi Kurginfo.com dan aktarilmistir

Esir PKK lideri Türk devleti ile Kürd halkının geleceği hakkında pazarlık yaptığını söylüyor tek başına.Pekala, adına pazarlık yapılan bu halkın kendi adına bir söz söyleme hakkı yok mudur, olmamalı mıdır? Karar vermek zamanıdır, “Biz ne istiyoruz” diye
F.Özcelik

Toprağın rengi Subcomandante Marcos 11 Temmuz 2008 Cuma Meksika Kenti... Geldik. İşte burdayız. Biz, Ulusal Yerli Kongresi ve Zapatistalar, hep birlikte sizi selamlıyoruz. Hükümet başından beri arkamızda olduğu için şu anda burada bulunmamız bir raslantı değil. Bazen silahlı helikopterlerle, bazen paramiliterlerle, bazen bombardıman uçaklarıyla, bazen tanklarla, bazen askerlerle, bazen polislerle, bazen vicdanları satın alma ya da satma ve bazen de haklarımızdan vazgeçme teklifleriyle, bazen yalanlarla, bazen yüksek sesle yapılan deklarasyonlarla, bazen unutkanlıklarla, bazen beklenti dolu ve bazen de bugünkü gibi büyük iktidarsız sessizliklerle. Hükümet bu nedenle bizi hiç görmüyor, bu nedenle bizi hiç duymuyor. Eğer biraz acele etselerdi belki bize ulaşabilirlerdi. O zaman bizi görebilir ve duyabilirlerdi. Zulüm gören ama kedere kapılmayan insanın geniş ve güçlü ufkunu keşfedebilirlerdi. Erkek kardeşlerim, kız kardeşlerim Yerli, işçi, çiftçi, öğretmen, öğrenci, ev kadını, şoför, balıkçı, memur, emekçi, işportacı, sokak çetesi, işsiz, gazeteci, dindar, homoseksüel, lezbiyen, transseksüel, sanatçı, militan, entelektüel, eylemci, denizci, asker, atlet, meclis üyesi, bürokrat, erkek, kadın, çocuk, genç, yaşlı. Ulusal Yerli Kongresi'nin erkek ve kız kardeşi, Meksika'nın yerli halkları... Biz burada olmamalıydık. Bunu duyduktan sonra, benim arkamda olanlar eminim ki beni ilk kez kızgınlıkla alkışlamak isteyecekler. Bu nedenle tekrar ediyorum: Biz burada olmamalıydık. Burada olması gerekenler, yerli Zapatista komünleri, onların 7 yıllık mücadele ve direnişleri, sesleri ve yüzleridir. Zapatistalar, erkekler, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, Zapatista Ulusal Özgürlük Ordusu'nun dayandığı temeller, yürümemizi sağlayan ayaklar. Konuşmamızı sağlayan ses, bizi görünür kılan yüz, bizi yönlendiren akıl. Burada olması gerekenler, başkaldıranlar, onların inatçı gölgeleri, sessiz dirençleri, canlanan anılarıdır. Başkaldıranlar, EZLN'nin sıradan neferleri olan kadın ve erkekler, halklarımızın yüreğinin bekçisi olanlar... Sizi görmeyi, sizi duymayı ve sizinle konuşmayı hak edenler onlardır. Biz burada olmamalıydık. Ama buradayız. Ve biz Meksika'nın her tarafından yerli halklarıyla buradayız. Yerli halklar, ilk başta gelen halklarımız, ilk başta konuşması, ilk başta duyulması gerekenlerimiz. En başta olmaları gerekirken en sonda görülenler ve ezilenler... Yerli kardeşlerim, Tenek. Biz çok uzaktan geliyoruz. Tlahuica. Zamanı yürüyoruz. Tlapanecco. Toprağı yürüyoruz. Tojolobal. Biz ok ve yayız. Totonaco. Yürüyen rüzgârız. Triqui. Biz yürek ve kanız. Tzeltal. Savaşçı ve koruyucuyuz. Tzotzil. Dostça kucaklaşmayız. Wixaritari. Yenildiğimizi düşünüyorlar. Yaqui. Duyarsız. Zapoteco. Susturulmuş. Zoque. Biz, ellerimizde çok uzun bir zamanı taşıyoruz. Maya. Biz buraya kendimizi adlandırmaya geldik. Kumiai. "Biziz" demeye geldik. Mayo. Görülmek için geldik. Mazahua. Görüldüğümüzü görmeye geldik. Mazateco. Burada yürüyüşümüzle adımız kondu. Mixe. Biz buyuz. Çitler arasında büyüyen. Şarkı söyleyen. Eski sözü önemseyen. Konuşan. Mısıra ait olan.. Dağlarda yaşayan. Toprakta yürüyen. Bir düşünceyi paylaşan. Gerçek biz.. Gerçek insan. Ata. Bir dokunun parçası. Tarihe saygı duyan. Alçakgönüllü giyinen. Çiçeklerden konuşan. Yağmur olan. Verecek bilgisi olan. Oklarla avlanan. Nehir olan. Çöl olan. Deniz olan. Farklı. Kişi olan. Daha hızlı yürüyen. Halk olan. Dağ olan. Renkleri olan. Gerçeği söyleyen. Üç yüreği olan. Baba ve ağabey olan. Gece yürüyen. Çalışan. İnsan olan insan. Bulutların üstünde yürüyen. Sözcükleri olan. Kan ve düşünceleri paylaşan. Güneşin çocuğu. Farklı bir yola giden. Siste yürüyen. Gizemli olan. Dili çalışan. Dağda yöneten. Kardeş olan. Amuzgo. Tüm bunlar adımızı söylüyor. Cora. Ve daha fazlasını söylüyor. Cuicateco. Ama zorlukla duyuluyor. Chinateco. İsimlerimizde sancak olan bir başka isim. Chocholteco. Biz olanlarla birlikte olmak için buradayız. Chol. Görüldüğümüz ve olduğumuz bir aynayız.. Chontal. Biz toprağın rengiyiz. Guarijio. Bundan böyle derimizden utanmayacağız. Huasteco. Dil. Huave. Giysi. Kikapu. Dans. Kukapa. Şarkı. Mame. Yükseklik. Matlatzinca. Tarih. Mixteco. Bundan sonra artık hiç utanç yok. Nahuatl. Burada, bundan böyle, toprak renginde olmanın gururu. Nahnu. Burada, bundan böyle, toprak renginde, olduğumuz renkte görülmenin onuru. O'Odham. Bizi doğuran ses. Tame. Bundan sonra artık sessizlik yok. Popoluca. Bundan sonra haykırış. Purepecha. Burası gizli yer. Raramuri. Burası karanlığın aydınlandığı yer. Burası zamanın ve duygunun yeri. Yerli kardeşlerim Yerli olmayan kardeşlerim Biz bir aynayız. Burada, görmek ve görülmek için, bizi görmeniz, kendinizi görmeniz ve ötekinin kendisini bizim görüntümüzde görmesi için biz buradayız. Buradayız ve biz bir aynayız. Gerçek değil, yalnızca bir yansıma. Işık değil, yalnızca yansıyan ışık. Yol değil, yalnızca birkaç adım. Rehber değil, bizi sabaha çıkaracak sayısız yollardan biri. Meksika kentinin kardeşleri Biz "biziz" dediğimizde, aynı zamanda "biz değiliz" ve "biz olmayacağız" demek istiyoruz. Yukarıdakiler paradır ve onun için konuşanlar bu sözleri dikkate alıp dinlemeli ve ne olduğuna dikkatlice bakmalılar ki, baktıklarının neyi istemediğini görsünler. İşte bunun için. Amacımız iktidar ya da iktidar sahibi olmak değil. Bir yol ve bir söz dayatmak değil. Asla böyle olmayacağız. Biz, onurumuz ya da diğerlerinin onuruna fiyat biçenlerden değiliz. Mücadeleyi, projeleri değil de müşterileri tartışan tüccarların oluşturduğu politikalar pazarına değişenlerden değiliz. Böyle olmayacağız. Biz, var oluşu, iddiaları ve talepleriyle aşağılayıp özür dilemeyenlerden, yardım eder gibi görünüp gerçekte satın alanlardan özür ve ayrıcalık bekleyemiyoruz. Biz bu değiliz. Biz, yalnızca aşağıdan gelebilecek olan adaletin, yalnızca birlikte kazanılabilen özgürlüğün, her zaman ve her aşamada mücadelesi verilen demokrasinin yukarıdan gelmesini aptalca umut edenlerden değiliz. Biz böyle olmayacağız. Biz, bittiğinde, arada bir nostalji ile bakmak üzere ülkenin yanlışlar takvimine kaldırılacak gelip geçici bir moda değiliz. Böyle olmayacağız. Biz, yeni birtakım sözcükler ardına kendini gizleyen kaypak bir hesap değiliz, biz sonsuz savaş özlemindeki sahte bir barış değiliz, biz, önce "üç", sonra "iki", sonra "dört" ya da "hepsi", ya da "hiçbiri" diyenlerden değiliz. Böyle olmayacağız. "İyimser" ve "sağduyulu" gibi davranıp her şeyi geçiştirmeye çalışan ve gittikçe gülünçleşen bir iktidarın "sabah pişmanlığı" değiliz. Böyle olmayacağız. Biz, yürüyüşle artıyoruz ve artacağız. Yerli onurunun yürüyüşü. Toprağın renginin yürüyüşü. Meksika'nın altında gizlenmiş ve örselenmiş sayısız Meksikalıyı ortaya çıkaran yürüyüş. Biz onların mikrofonu değiliz. Bütün seslerin arasında bir sesiz. Bütün sesler arasında tekrarlanan onurun yankısıyız. Kendi sesimizi onlara katıyoruz ve onların sesiyle çoğalıyoruz. Biz bir yankı olmaya devam edeceğiz, biz bir ses olmaya devam edeceğiz. Biz bir yansıma ve çığlığız ve her zaman öyle olacağız. Biz bir yüze sahip olabilir de, olmayabiliriz de, silahlı ya da silahsız, biz Zapatistalarız ve sonsuza dek böyle olacağız.. İktidardakiler doksan yıldır Zapata olarak adlandırdıkları aşağıdakilere sordular: "Hangi izinle beyler?" Ve biz aşağıdakiler yanıtladık ve yanıtlıyoruz: "Bizim iznimizle." Ve kendi iznimizle tamı tamamına doksan yıl önce haykırdık ve onlar bizi "asi" olarak adlandırdılar. Ve bugün tekrar ediyoruz: Biz asiyiz ve asi olacağız. Herkesle birlikte olmak istediğimiz için olacağız. Savaşsız, bir yer ya da bir yol olarak. Çünkü toprağın rengi böyle buyuruyor: Mücadelenin birçok yolu ama yalnızca tek bir yönü var: Toprağı örten tüm renklerle birlikte bir renk olmak. Onlar, yukarıda olanlar, sarsıntının sonuna gelindiğini söylüyorlar. Her şeyin geçeceğini, eskisi gibi kalacağını söylüyorlar. Onlar, bir gösteri seyretmek için ve hatta dinlemeden duymak için burada olduğumuzu söylüyorlar. Bizim az olduğumuzu, bizim zayıf olduğumuzu, bir fotoğraftan, bir anekdottan, bir manzaradan, son kullanım tarihi yakın, kolayca tüketilen bir üründen daha fazla bir şey olmadığımızı söylüyorlar. Bizi yalnız bırakacağınızı söylüyorlar. Geldiğimiz topraklara yalnız ve boş olarak geri döneceğimizi söylüyorlar. Unutmanın bir hata olduğunu söylüyorlar. Sizin unutmanızı ve hata yapmanızı umut ediyorlar. Biliyorlar ama söylemek istemiyorlar. Hiçbir zaman unutuluş olmayacak ve toprağın rengi yenilmeyecek. Bunu söylemek istemiyorlar çünkü bunu söylemek her şeyin değişeceğini kabul etmek demek. Ve kabul etmek de her şeyin değiştiğini görmektir. Ve her şey, bir hiç için değil, değişeni değiştirdiği için değiştirmiştir.. Toprağın renginin bu hareketi sizindir ve sizin olduğu için bizimdir. Biz toprağın tüm renkleri olduğumuz için "siz" ve "biz" olmaması, şimdi onların korkusu budur. Fox ve ona hizmet edenlerin bizi dinlemelerinin zamanıdır. Fox ve ona emir verenlerin bizi görmelerinin zamanıdır. Sözcüklerimiz yalnızca bir şey söylüyor. Biz sadece bir şeyi arıyoruz. Yerlilerin hakları ve kültürünün anayasal olarak tanınması. Toprağın rengine onurlu bir yer. Yalnızca paranın rengini taşıyan bu ülkenin, bu ayıba bir son vermesinin zamanıdır. Bugün yerlilerin günü, toprak renginin günü, aşağıdaki renklerin günü. Bizler paranın renginin aksine toprağın rengini taşıyoruz. Biz asiyiz. Çünkü toprak yokmuşçasına, bizim rengimiz yokmuşçasına alıp satanlara karşı toprak isyan eder. Meksika kenti... Biz buradayız. Toprak renkli asiler olarak buradayız ve haykırıyoruz: Demokrasi! Özgürlük! Adalet! Meksika Biz buraya size ne yapmanız gerektiğini söylemeye ya da size belli bir yol göstermeye gelmedik. Sizden saygı ve alçakgönüllülükle yardım istemeye geldik. Toprağın rengini taşıyan bizler bu bayrak altında onurlu bir yer edinmeden güneşin doğmasına izin vermeyin.

Fadil Özçelik [email protected] Kitaplar tarihteki köle isyanlarının ilkinin M.Ö 73-71 yılları arasında Spartaküs ile başladığını yazarlar. Ezenler ezilenler, sömürenler sömürülenler, başkalarına ait hakları zorbalıkla gasp edenler ile hakları ellerinden alınanlar arasındaki kanlı kavga, 2000 yıldan bu yanadır aralıksız olarak sürüyor. Daha çok hak, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, adalet, hukuk, demokrasi ve insan hakları talep ve sloganlarıyla ezilenlerin ezenlere karşı kavgası çoğu kez başarıya da ulaştı. Köleler kölecileri, yoksul köylüler toprak sahiplerini, işçi sınıfı kapitalistleri ve sömürge ülke halkları da sömürgecileri ‘öncüleri’ ile mat etmeyi başardılar. Ancak, “gelen, gideni aratır” misali iktidari ve gücü eline geçiren ezilen ve sömürülenlerin kendileri bu sefer ezenler ve sömürenler konumuna düştüler. Halkı “kurtarmanın” bedeli olarak halkın eline, kendisine kayıtsız şartsız olarak itaat etme faturasını tutuşturdular. Kendileri adına düşünen ve gecesini gündüzüne katarak çalışan öncü, lider, doğru yolu gösteren çobanlar varken ‘beyinsiz’ koyun sürüsüne konuşmak, düşünmek, akıl yürütmek, itiraz etmek, yakınmak ne hacet! Kendileri için neyin doğru, neyin yanlış olduğunu beyinsiz koyun sürüleri, çok kitap okumuş akıllı çobanlardan daha mı iyi bileceklerdi! Halkın kurtarıcısı olarak kendilerini eleştiren herkesi, memnuniyetsizliğini dile getireni halk düşmanı, ajan ilan ederek devirdikleri diktatörlerden devraldıkları akıl hastanelerine vehapishanelere tıktılar, darağaçlarına gönderdiler veya kurşuna dizdiler. Halk adına halkı cezalandırmakta bir beis görmediler. Oysa yaptıkları tıpkı kendilerinden öncekiler gibi sadece iktidar ve güçlerini muhafaza ve müdafaa etmekten ibaretti. Hak, özgürlük, adalet, eşitlik, demokrasi ve insan hakları mücadelesi onlara karşı yapılır hale geldi. Halk, kendini kendi “kurtarıcılarından” kurtulmayı umar hale geldi. Ortadoğu’da diktatörlere karşı halk isyanları olanca hızıyla devam ediyor. Haklılığının yanısıra, mevcut isyanların birer demokrasi ve özgürlük mücadelesi olup olmadığı ise çok tartışma götürür. Güney Kürdistanda ilginç gelişmeler yaşanıyor. Güvenlik güçleri hükümete karşı gösteri yapan sivil halkın isteklerine kurşunlarla, tutuklamalarla cevap veriyor. Oysaki daha düne kadar aynı muammeleye maruz kalanlar kendileri idi. Ne de çabuk unutmuşa benziyorlar. Ya da artık hesaplarına böyle geliyor. Dün dündü, bugün bugündür. Kuzey Kürdistanda sivil ittiatsizlik eylemleri BDP ve ESP adaylarının veto yemesi ile yeni bir merhaleye taşındı. Esir PKK lideri Türk devleti ile Kürd halkının geleceği hakkında pazarlık yaptığını söylüyor tek başına. Pekala, adına pazarlık yapılan bu halkın kendi adına bir söz söyleme hakkı yok mudur, olmamalı mıdır? Karar vermek zamanıdır, “Biz ne istiyoruz” diye. Baskıya, zulme ve sömürüye karşı, sömürüsüz ve baskısız bir hayat mücadelesi veren sosyalist sistemin Komünist partileri nasıl oldu da birer canavara, birer diktatöre dönüştüler ve halk tarafından iktidardan uzaklaştırıldılar? Nasıl oldu da yıllarca halk adına savaşan Nikaragua Sandinistleri diktatör Somoza`yı devirip iktidara geldikten hemen sonraki seçimlerde iktidarı sağcı bir partiye kaptırdı? Adı özgürlük mücadelesi konan mücadeleler, bir haksızlığın toptan olarak yokedilmesi için midir yoksa bir zorbalığın yerine bir başka zorbalığın ikame edilmesi için mi? Fikirlerimiz, örgütlenme tarzlarımız, davranışlarımız, halk ile olan ilişkilerimiz, karar alma ve verme sürecindeki tutumlarımız, seçimlerde aday gösterme uslubumuz ve amaçlarımız bizi özgürlükçü bir noktaya mı taşıyor yoksa yarının baskıcı bir iktidarına mı? Statükoya itiraz edenlerin bu konularda farklılıkları olmadı mı kimin kimden ne farkı kalacak? 2000 yıllık bir tarihe baktığım zaman karşıma tek bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi çıkmıyor. Sosyalist sistemin yıkılmasından başka, çekici ve albenili retoriğine rağmen dünyada sol hareketin yerlerde sürünüyor olmasının bazı elle tutulur nedenleri olmalı. Bu nedenlerin bizde yeterince sorun olduğunu ve dolayısıyla hak etttiği kadar tartışıldığını sanmıyorum. Anlaşılan tartışılması ve gündemleştirilmesi de mevcut statükonun işine gelmiyor. Ne de olsa herkes kendi mahallesinde Kral`dir. Bu da aklımıza bir başka soru işaretini getiriyor, adına özgürlük mücadelesi denilen mücadele gerçekten bir özgürlük mücadelesi midir yoksa ötesi olmayan sadece işgal ve ilhaka karşı sınırlı bir isyan, bir başkaldırı, bir kavga mı? Her Kürd kendini bulunduğu yerde özgür hissediyor mu gerçekten, başkalarından farklı bir birey olmanın özgürlüğünü yaşıyor mu? Ya kurumlarımızın nezdinde örgütlediği bireylerin yeri nedir? Bireyler kendileri için görev ve sorumlulukları ön planda olan birer asker midir, yoksa tıpkı kendileri gibi eşit derecede hak ve özgürlüklere sahip birer insan mı? Daha tam anlamıyla güç ve iktidar olmadan kendi sınırlı çevresinde muhafazakar ve statükocu olabilmek çabası gelecek için hiç de iyimser umutlar yaratmıyor ve özgürlük mücadelesinin ruhuna aykırı gölgeler düşürüyor. İnsanı birey olmaktan dışlayan ve köleleştiren otoriter bir zihniyet ve örgütlenme tarzı ile kitlesel bir kurtuluşu hedefleyen özgürlük mücadeleri eninde sonunda kaos ve yenilgi yaratıyor. Tarihte hep böyle oldu, bizde de böyle olmaması için bir sebep yok. Bireye özgürlük tanıyan, bireyi özgürleştiren sistemler ise ayakta kalabiliyor. Her toplum layik olduğu rejimle yönetilir mealinde bir deyim vardır. Tercih artık halkın kendisine kalmıştır. İhtirası kendinden büyük birilerinin iradesine hayatını ve geleceğini teslim edenler, eline tutuşturulan faturanın bedelini de ödemeye hazır olmalıdır. Fikirleri, örgütlenme tarzı, davranışları; iktidar ve gücü hedeflemeyen amaçlarıyla Meksika’ da tam anlamıyla gerçek bir özgürlük ve demokrasi mücadelesinin rüzgarları esiyor ve dünyayı aydınlatıyor. Yüzünden hiç çıkarmadığı kar maskeli Zapatista Ulusal Kurtulus Ordusu (EZLN) Subcommandate’ in 1998 yılında yaptığı bir konuşmasını dinlemenin biz Kürdlerin tam da zamanıdır inanciyla aşağıya aktarıyorum. Gerçek adı ve kimliği bilinmeyen Subcommandate’ nin kar maskesini çıkarmamasının nedeni de korktuğu ve açığa çıkmak istemeyişinden değil; herkesin dikkatini üzerine çekmeye çalışan, hep alkışlanma ve övülmeyi bekleyen artistler gibi ortalıklaklarda dolanmaya tenezzül etmemesindendir,. Herkesin merak ettiği o yüzün, aslında kitlenin ortak bir yüzü olduğunu, sadece bir bireye ait bir yüz olmadığını söylüyor Subcommandate. Ismini gizlemesinin nedeni de zaferden sonra iktidar olmak veya bir post kapmak değil de gidip toprağında sıradan herkes gibi çalışmak istemesinden, sıradışı olmayı reddetmesindendir. Subcommandate, yardımcı komutan demektir. 1919 yılında tuzağa düşürülüp öldürülen EZLN’ in kurucusu ve önderi Emiliano Zapata’ da „kim oluyormuş“ demeyip, O’ nu gerçek lider kabul ettiği için kendisine bu „alçak gönüllü“sıfatı layık görmüştür. Asağıdaki konuşmasından da anlaşılacağı gibi bu yardımcı komutanlık da halka çobanlık eden, ardımdan yürüyün, ben bilirim, sen bilmezsin diyen bir yol göstericilikten ziyade, sorunun esas muhatabı olan halkla birlikte düşünen, arayan, karar alan ve halkın aldığı kararları uygulamaya koyan bir hizmetçiliktir. Subcommandante daha çok tanımak ve anlamak umuduyla..

Ja, sommige vragen zijn curricaal en heel blangrijk voor de persoon-zelf die opzoek is naar de waarheid of tewel naar zichzelf... een van die vragen is: WAT WIL IK? Ja zo simpel is 't! wat wil ik.. niet wat die een ander of welke persoon dan ook, juist alleen ik,, wat wil ik eigenlijk...? en naar mijn mening (in de zin van wat dat vraag betreft) in prencipe moet ieder Koerd aan zichzelf vragen! wat wil ik? niet, wat abdullah ocalan of barzani of talabani of wie dan ook wat zegt, of probeert overtuigen dat jij of ik of een ander moet geloven... nee, juit jijzelf als een koerd wat wil jij? wil je nog steeds in een levensomstandigheiden blijven leven zoals het altijd was? wat wil jijself? dat is de vraag! gercekleri ve kendini arayan sorgulayan her insanin hayatinda kendisine sadece ve sadece kendisine sormasi ve sadece kendisinin cevaplamasi gereken sorular vardir.. yukaridaki aktarmalarin yazilarinda biz ne istiyoruz diye formule etmis.. biz yerine ben diye her kurdun kendine, sadece ve sadece kendine sormasi gereken sorudur.. ben ne istiyorum? bu gune kadar bana reva gorulen bir yasam biciminde devam mi? ne istiyorum? diye kendine sormalidir.. abdullah ocalanin barzaninin talabaninin veya herhangi birinin ne istedigi ne dusundugu degil,, sadece ve sadece ben ne istiyorum? diye sormalidir her kurd insani.. basina ne oyunlar dezgahlar oruldugunun bilincine ve gercegine varmak istiyorsa her kurd kendine once bu soruyu sormalidir.. bu soruya vercegi cevap aslinda bu kisinin bu dezgahta almis oldugu pozisyona bagli oldugunu gorecektir.. kendini gorecektir.. kurdekí bénav

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.