Şerrê Seyîdxanê Kerr û Sidîqê Hecî Mistefa Begê”’ye Zeyil
Peyama Azadi’de yayımlanan, oradan da “BAJARÊ AGIRΓ adlı bloga geçen “Şiir ve Stran Tahlilleri – 3: Şerrê Seyîdxanê Kerr û Sidîqê Hecî Mistefa Begê” adlı yazımıza, aynı blogda yazımızın altında, yazımızda adı geçen Kör Hüseyin Paşa’ya yönelik değerlendirmeler için torunu Sayın Kemal SÜPHANDAĞ’ın gösterdiği ve hakarete vardırdığı tepkiyi yeni fark ettik; doğrusu çok şaşırdığımızı söyleyemeyiz; zira adı geçen yazımızın daha başlarında şöyle yazmıştık:
“Stranın, özellikle muhteva bakımından tahlili yapılırken, stranda adı geçen kimi şahısların yaşayan akrabalarından memnuniyetsizlikler alabileceğimizi kestirebiliyoruz. Her ne hikmetse geçmişte kendi ulusuna ihanet eden ya da ihanet edecek çizgiye varacak kadar olumsuzlukları görülen şahısların günümüzdeki ardılları (torunları ya da diğer akrabaları…) bunu kabul etmeye pek yanaşmak istemedikleri gibi bunların dile getirilmesine karşı da son derece hoşgörüşsüzdürler; ne ki 80-90 yıl önceki tarih, çok eski bir tarih değildir. Realiteleri uzun süre insanlardan saklamaya hiç kimse muktedir olamıyor artık günümüzde. Biz bu tahlilleri bilimsel kriterlere uygun olarak yapmaya çalışıyoruz. Elimizde veri olarak dengbêjin stranı ile o günleri anlatan, değerlendiren kitaplar vardır. Olabildiğince subjektif yargılardan, değerlendirmelerden kaçınacağız; objektif olmaya özellikle özen göstereceğiz. Bununla birlikte eleştirileri ya da düzeltme bilgileri olursa, bunları da büyük bir dikkatle değerlendirmeye alacağımızı ve aynı sitede yayımlatmaya çalışacağımızı da belirtelim. e – mail adresimiz yazımızın altında yer alacaktır. Encamında bu bir epik strandır. Stranı söyleyen Reso (1908-1983), bunu en az 55 – 60 yıl önce yaparak söylemiştir. İnanıyoruz ki Reso bu stranı söylediğinde, o günleri yaşayan bir dizi canlı tanıktan olayın parçalarını derlemiştir. Ayrıca kendisinin de o olayların yaşandığı yıllarda 20 yaş dolaylarında olduğunu n kestirilebilineceği unutulmamalıdır. Ve son profesyonel dengbêj olan Reso’nun tüm yaşamı o mıntıkada geçmiştir.”.
Biz, sözkonusu yazımızda Sayın SÜPHANDAĞ’ın dedesi Kör Hüseyin Paşa’ya doğrudan bir suçlama getirmedik; böylesi bir amacı da yoktu yazımızın. Biz, aynı zamanda bir destan şairi olarak da nitelenebilecek olan ünlü dengbêj Reso’nun (1908 – 1983) klasik bir epik stranının analizini yapmaya çalıştık ve yararlandığımız kaynaklardan alıntılar yaptık. Bu kaynaklar arasında Sayın SÜPHANDAĞ’ın da bir “eser”i vardı. Ve bu alıntıları hep “iddia” olarak gösterdik. Nitekim İhsan Nuri Paşa’nın Kör Hüseyin Paşa hakkında “Cibranli Xalid Beg’in Erzurum’da tutuklanıp Erzurum – Karaköse – Patnos – Erciş – Adilcevaz güzergâhında Bitlis’e götürülürken, Haydaranlıların mıntıkasında olduğundan, Kör Hüseyin Paşa’nın kendisini kurtaracağını ümit ettiğini hatta bu nedenle kendisine haber de gönderdiğini; ancak Kör Hüseyin Paşa’nın bu konuda hiçbir şey yapmadığını…” diyen sözlerini sıraladıktan sonra, Sayın SÜPHANDAĞ’ın bu iddiayı özellikle reddettiğini de aynı yerde söyledik; ama kendileri, “benden başka bütün kaynaklar yalandır.” diyorsa -ki öyle diyor- bizim kendilerine söyleyebilecek bir sözümüz yoktur; ancak bize hakaret etmemesi koşuluyla. Kendilerine göre Ağrı Direnişi’nin lideri İhsan Nuri Paşa, Direniş’e katılan Osman Sebri ve yine Direniş’e katılan Hasan Hişyar Serdi yalan söylüyorlar, merhum babaları Nadir Bey’le konuşan merhum Feqi Hüseyin Sağnıç da yalan söylüyor; nedir ki kendilerini doğrulayabilen tek bir kaynak bile gösteremiyorlar. “Gidin oradaki halka sorun.” diyorlar; ama oradaki halktan birinin de stranı yapan dengbêj olduğunu unutuyorlar. Osman Sebri ile Hasan Hişyar Serdi’nin bizzat Direniş’in içerisinde yer aldıklarını, İhsan Nuri Paşa’nın ise Direniş’in lideri olduğunu unutuyorlar. Sonra o Direniş günlerini de yaşayan Reso, epik stranında niçin
“Lê bira kulla Xudê bi kulbe lawo
Bikeve mala Kor Husênê İntabê
Pêşîya berxê mala bavê min gulîkurê girtin
Ji êvara Xudê da ser egîtê mala bavê min kirin kafirstanî” sözlerini söylüyor? Bu sözleri biz mi Reso’ya söylettik? Reso bu epik stranê, Direniş’ten, yaklaşık 20 yıl sonra söylediğinde, biz doğmak için daha 10 yıldan fazla bir süre bekleyeceğiz.
Şöyle yazıyor Sayın SÜPHANDAĞ: “Bence yazık etmişsin emeğine; pek az kişinin yapabileceği o güzel klamları yazmışsın, Tarihimiz o klamlarda gizli. Güzel güzel de izah etmişsin. Sonrada bir emek sarfetmeden araştırmadan, peşin peşin birilerini ısrarla karalama çabasına girmişsin.”. Oysa sadece kendilerinin yazmış oldukları “Ağrı Direnişi ve Haydaranlılar” adlı kitabı edinebilmek için bir aya yakın çırpınmışızdır. Nitekim yazımızda, kendilerinin kitabından da en az 3 – 4 alıntı vardır. Yalnız bu stranla ilgili okuduğumuz kitap sayısı 40 civarındadır. O yöreden onlarca kişiye telefonla ulaşıp bilgiler almışızdır. O denli uğraştık ki bu yazımızın başlangıcı ile bitimi arasında bir yıla yakın zaman geçti. Yazımızı okuyanlar bunu kestirebilirler. O yüzden Sayın SÜPHANDAĞ’ın “..bir emek sarfetmeden, araştırmadan…” iddiaları, bizzat kendilerinin sözleriyle çelişiyor: “Bence yazık etmişsin emeğine;…” diye başlıyor ya…
Evet Sayın SÜPHANDAĞ, biz de diyoruz “tarihimiz o kilamlarda gizli…”. Zaten bunu dediğimiz için bugüne dek hiç kimsenin girişmeyi bile düşünmediği bu “klasik dengbêj stranlarını analiz etme” işine soyunduk.
Şöyle devam ediyor Sayın SÜPHANDAĞ: “Benim yazdıklarımı tarihle ilgisi olmayan, hatta okuma yazması bile olmayan ama yaptığından dolayı hepimizin minettar oldduğu bir akrabamın söyledikleriyle yalanlamaya çalışman (o kişi Hüseyin Paşa’ının intikamı alan kişidir) kötü niyetini ve cehaletini göstermektedir.”
Biz ne demişiz peki?: “Kör Hüseyin Paşa’nın torunlarından Kemal Süphandağ, başta İhsan Nuri Paşa’nın sözleri olmak üzere -ki bu sözlerin İhsan Nuri Paşa’ya ait olmadığını iddia eder- dedesine yöneltilen bu eleştirileri –özellikle de Cibranli Xalid Beg’e yönelik olan eleştiriyi- reddeder (15); nedir ki Kör Hüseyin Paşa’nın bir başka torunu (aynı zamanda Kör Hüseyin Paşa’nın katili olan Medeni Bey’i öldüren) Mehmet GÜVEN ise yukarıdaki iddiaları tümüyle doğrular nitelikte konuşur: “Halit Bey (Cibranli Xalid Beg, ND) arazide Jandarmalar tarafından kıstırılınca Hüseyin Paşa’ya haber gönderir; ‘Zor durumdayım çok acil bana 30 altın gönder’ diye. Burada altın, adamdır. Ama Hüseyin Paşa ‘Ben devletime ihanet etmem’ cevabını vererek göndermeyi reddeder. Hüseyin Paşa isteseydi yardım ederdi. Hatta elindeki potansiyeli kullanarak doğuda bir göç (güç demek isteniyor olmalı, ND) oluşturabilirdi. Ama yapmadı. Çünkü onun hiç ihanet düşüncesi olmadı.” (16).
Burada, yazımızda biz bu sözlere yorum bile yapmamışız; Cıbranlı Xalid Beg’in “Kör Hüseyin Paşa’nın mıntıkasından geçerken kendisinden yardım istediği, Kör Hüseyin Paşa’nın bu yardımı yapmadığı…” iddiasına iki ayrı torununun verdikleri cevapları olduğu gibi aktarmışız. Kör Hüseyin Paşa gibi bir insanın torununun, kendi dedesi hakkında bilgi sahibi olması için “tarihle ilgisi”nin olması gerekir Sayın SÜPHANDAĞ’a göre. Dedesinin katilini öldürecek kadar ölümü göze aldığına göre, sanırız bu torun (Mehmet GÜVEN), dedesini en az Kemal SÜPHANDAĞ kadar tanıyor ve biliyordur.
Daha sonra da şöyle sürdürür sözlerini Sayın SÜPHANDAĞ: “cigerxwin jinenigriya Min adlı eserinde S.31-33 te yukarıda çarpıtılarak verilen konuyu şu şekilde yazmakatadır.bakın konu ne sen ve senin gibi iftiracıların yazdığı ne
…Köyleri ve ekinleri yakıldı. Memleketleri boşaltıldı. Fakat Rus ne yapacaktı; boş ve insansız memleketi bu nedenle de bir kaç Kürt büyüğüne el uzattı ve dedi ki “Biz, sizi öldürmeye, talan etmeye gelmedik. Biz size hürriyetinizi vermeye, size bir devlet kurmaya geldik.” Bu istemi konu alan mektuplar yazıp, bir kaç Kürt büyüğüne gönderdiler. Bu. Mektupları Bedirxan Paşa’nın oğulları, Kamil Bey ve Abdulrezak Bey vasıtası ile, Haydaranlı Kör Hüseyin Paşa, Cemié Çeto, Mıhemedé éli’yé Sasoni’ye gönderdiler.
Kör Hüseyin Paşa diyor ki, ” Kamil Bey’in mektubu bana geldi, fakat ben aşağıdaki şekilde cevabını verdim.”
Eğer sen Bedirxan Paşa’nın oğlu olsaydın, gavur askerlerini îslamiyetin namusunun üzerine salmazdın. Fakat inanıyorum ki sen bir Ermeni çocuğusun. Annen seni bir Ermeni’den piç tutmuş.
Kör Hüseyin paşa, çocukları ve Hacı Musa Begé xweti ile beraber Amud’a gelmişlerdi, Kürt Abdurrahman Paşa’nın konuklaydılar. Anadolu’dan kaçmışlardı. Birkaç defa kendisi ile sohbetim oldu.
Bana her şeyi anlattı. Fakat aklımdan çıkmayan beni en çok etkileyen şu sözleri oldu;
“-Seyda! ben çok kişi öldürttüm, çok talan yaptırttım, fakat ben korkmuyorum. Bunların hiç birinden dolayı Allah’a karşı utanç duymam, yalnızca, Kamil Beg’é Bedirxan’a yazdığım cevap aklımdan çıkmıyor.” diyordu ve saçlarını çekip, kafasını yumruklayıp “Kör Hüseyin” diyor ve dövünerek ağlıyordu.”.
Biz de bundan farklı bir şey dememişiz ki yazımızda: “Kör Hüseyin Paşa’nın devlete yaranma çabaları sonuç vermeyecek ve Batı Anadolu’ya sürgüne gönderilecektir. Sürgün yerinden kaçarak Suriye’ye gelen Kör Hüseyin Paşa’nın –ki sürgün yerinde kader birliği yaptığı Xoyti Aşireti Reisi Hacı Musa Bey de vardır- ünlü Kürt şairi Cîgerxûn’a, Zagros Bêrtî’nin yukarıda bahsettiğimiz yerde belirttiğine göre, şöyle der: “Ben kimsenin namusuna karışmadım ama Kürt hareketine çok büyük zararlarım oldu. Benim hakkım ölümdür”. Azadî örgütü üyeleri Kör Hüseyin Paşa ile Xoytî Aşireti Reisi Hacı Musa Bey’in dumura uğrayan beyinleri sürgün yerinde açılacak; ne ki işte işten geçmiş ve köprülerin altından çok sular akmış olacaktır o güne varıncaya…”.
Bizim yazdıklarımızı aslında -zımnen de olsa- Sayın Kemal SÜPHANDAĞ da söylüyor. Kendisinden aldığımız son alıntıda, Kâmil ve Abdurrezak Bedirhan’ın, Osmanlıya karşı birlikte direnme çağrılarına, dedesinin küfür ve ağır hakaretlerle -ki bu küfürler ağza alınmayacak türdendir- cevap verdiğini ve sürgünden sonra da çok pişmanlık duyduğunu söylediği Abdurrezak Bedirhan’nın, Kürtlük mefkûresi uğruna idam sehpasında can verdiğini de belirtelim. Bu arada Sayın SÜPHANDAĞ, dedesinin Cegerxwîn’le konuşmasının, sürgün yerinden kaçıp Suriye’ye gitmesinin, Xoybûn’a sığınmasının (Cegerxwîn de Xoybûn üyesidir) ve onlardan af dilemesinin ertesinde olduğunu -her ne hikmetse- söylemiyor; zira biz sözkonusu yazımızda yukarıya da aldığımız gibi “Azadî örgütü üyeleri Kör Hüseyin Paşa ile Xoytî Aşireti Reisi Hacı Musa Bey’in dumura uğrayan beyinleri sürgün yerinde açılacak; ne ki işte işten geçmiş ve köprülerin altından çok sular akmış olacaktır o güne varıncaya…”. demişizdir.