Direkt zum Inhalt
Submitted by Kamuran Melikendi on 28 November 2010

Türkiye'de yapılan referanduma ve sonuçlarına ilişkin bir hayli tartışmalar oldu.
Herkes kendine görre ve sahip olduğu pozisyona göre referandumu değerlendirdi.

Aktüel durumda ise 2011 yılının ortalarına doğru Türkiye'de yapılacak seçimler üzerine tartışılmaya başlandı.

Kürdlerin önüne iki alternatif konulmuş durumda.
CHP ve AKP alternatifi..

Kürdlerin kendilerine has yada özgül diyebileceğimiz bir siyasetleri ve stratejileri yok.

Referandum sürecinde PKK dışında kalan kalan Kürdlerin bir kesimi açık bir şekilde "Utangaç AKPliler" olarak sürece katıldılar.
Bu kesimler AKP'nin Anayasa'sına "Yetmez, ama EVET" dedikleri andan ittibaren daha sonraki süreçte yapılacak seçimlere dair da rotalarını çizdiler.

Bu kesimler çeşitli alanlarda "Yeni bir Anayasa" için çeşitli girişimlerde de bulundular.

Bu Kürd kesimlerinin düşündükleri paradigmada AKP "Yeni bir Anayasa" nın motoru konumundadır. AKP'siz yeni bir anayasa olmaz.
Bunun içinde AKP'nin önümüzdeki seçimleri kazanması gerekir.

Her ne kadar bu kesimler çeşitli açıklma ve yazılarında "bir seçim blokundan" söz ediyorlarsa da böyle bir şeyin pratiğe aktarılması çok zor. Bu çevrelerin oluşturacağı seçim bloku barajı aşamaz. Çeşitli şehirlerde bağımsız adaylar gösterselerde böyle bir oy potansiyelleri de yoktur.
Geriye kalan tek seçenek ise AKP listesinde bir yada iki aday gösterme kalıyor.
AKP, onlar gibi plansız, programsız ve naif olmadığına göre böyle bir ihtimal de gerçekleşmeyecek..
Geride tek seçinekleri var: Seçim günü AKP'ye oy vermek.

AKP'nin Referandum'u için "Evet" kampanyasını yürüten kadrolar seçim günü AKP'ye oy vermeseler dahi seçime seferber ettikleri insanlar "oyları boşa gitmesin" diye AKP'ye oy verecekler.
Bu kesimlerin yaşadıkları dilemanın bir diğer yanı ise PKK ve devlet ile olan ilişkileri.. Bu kesimler "Neo-Kemalist" şiddetine karşı devletin koruması altında "Federal Kürdistan Mücadelesini" veriyorlar. Eğer devletin koruması altında olmasaydılar bir çokları çoktan PKK tarafından fiziki tasfiyeye uğrarlardı.
PKK silahlı bir yapı olarak "kültürel haklar" için "Neo-Kemalist" bir çizgide hareket ediyor. Yani Atatürk'ün kurduğu "Cumhuriyeti" "demokratikleştirmek" istiyorlar. BDP'nin eşbaşkanlarından Selahattin Demirtaş'ın " Keşke önümüzdeki seçim için CHP, ÖDP, BDP ve EMEK'ten oluşan sol demokrasi cephesi olsa, AKP'ye karşı ciddi bir blok oluşabilir" demesi oturdukları siyasi ekseni ifade ediyor.
Ayrıca Demirtaş Kemalizmin "güncelleştirilmesini" savunuyor..
PKK'nin bir çok yöneticisinin de buna benzer bir hayli açıklamaları var.
Tüm bu politikaların görünürdeki "tek başına merkez"i Apodur. Apo, yıllardan beri "Neo-Kemalist Çizgiyi" Kürdler içinde hakim kılmaya çalışıyor.. Öcalan'ın siyasi çözüm için "Devlet hükümetten daha hazırdır" yönündeki tespiti, KCK ve Ergenekon davasında tutuklu bulunanların kaderlerini ilişkilendirilmesi temelinde AKP'ye yüklenmesi var olan siyasi duruşun ifadeleridir.
PKK için barışın önünde esas engel devlet değil, AKPdir. Bunun için AKP'nin tasfiyesi gerekiyor.
Bundan dolayı PKK yöneticileri CHP'yi "solcu" ilan ediyor ve ittifak arayışları içine girmeye çalışıyorlar..

Aslında son referandum olayında PKK'nin takındığı "Boykot" tavrı PKK'nin savunduğu "Neo-Kemalist" çizgisi ile ciddi bir tezatlık içindedir.
Normal olarak PKK'nin Anayasa'ya "Hayir" çağrısı yapması gerekirdi.

Niçin böyle bir çağrı yapmadı?

Nedeni gayet açık.

Kürd kitleleri içinde büyük bir kesimi CHP ve MHP'nin başını çektiği "Hayir" cephesine değil, "Evet" cephesine katılırdı.

Bu korkudan dolayı "Boykot" çağrısı yapıldı.

Dersim gibi AKP'ye fazla bir oyun kayamayacağı daha önceden bilinen bir alanda PKK'nin "Boykotu" ne kadar gevşek uyguladığı irdelemeye değer bir konudur.

Kısacası Kürdistan'ının "Tüncelileşmesi" çok zordu. Daha önce yapılan kamuoyu yoklamalarında BDP tabanı sandık başına gitmiş olsaydı,"Evet" cephesinde yer alacak yoğun bir kitlesi olurdu.

Bugün Kuzey Kürdistan'da BDP çevresinde yer alan Kürd kitlesi homojen değildir. Bu kitle içinde her ne kadar yoğun bir PKK kitlesi olsada aynı ölçüde PKK'nin uyguladığı siyasetleri soğuk bakan kesimler vardır. Bugün BDP içinde yöneticilik yapan, milletvekili olan ve Belediye başkanı pozisyonunda bulunan insanların ciddi bir kesimi diğer Kürd siyasi geleneklerinden geliyorlar. Bir hayli "bağımsız" kesimlerde var. Ayrıca PKK geleneğinden gelenlerin bir kesimide yıllardan beri yaptıkları legal siyasetten dolayı kendilerininde bir şeyler söyleme hakları olduğu kanısındalar.

Öcalan'ın "silahlı mücadelenin miadı doldu" yönünde açıklam yapan Osman Baydemir'e karşı olan tepki/tehdidi BDP içinde "bir şey olmak istiyen" herkese yönelikti.
Öcalan'ın Baydemir'e CHP'nin kapısını değilde AKP'nin kapısını göstermesi de çok anlamlıdır.

Son dönemlerde ciddi bir şekilde AKP'ye karşı Kürdleri devletin eksenine çekme girişimleri var. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra Kürdlere karşı yapılan tüm soykırımlarının sorumlusu CHP dir. Yahudiler için Naziler neyise CHP'de Kürdler için odur.. Yahudilerin "Neo-Naziler" ittifakı neyise Kürdlerin de "Neo-Kemalistlerle" ittifakı odur.

Kürdlerin aktüel olarak görevi Türk partilerinin Kürdistan'a girişlerini engellemektir.
AKP yada CHP'nin kolduk değneği olmakla ne Kürd ve ne de Kürdistan siyaseti yapılır.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.