Papatya Falı
Son dönemlerde gerek Kürd ve gerekse Türk görsel ve yazılı basınına bakıldığında A. Öcalan ile görüşüldü mü, görüşülmedi mi gündeme damgasını vurduğu görülür. Aslına bakılırsa sistemin farklı kanatları bu tartışmayı Türk egemenlik sistemi-Öcalan stratejik işbirliğini yok saymaya endekslidir. Sistemin çıkarı bunu böyle öngörüyor.
Referandum süreciyle birlikte sistemin farklı kanatları çıkınlarında ne kadar paslanmış bombaları varsa birbirlerini yıpratmak, geriletmek için birbirlerinin üzerine fırlatıyorlar. Ortaya sürülmeyen yalan bırakılmadı.
Fakat bir konu da, mutabık kalındı. O da, A. Öcalan'ın kimin adamı olduğu meselesidir. Bu gizin deşifre edilmesinden özelikle kaçınıldı. Zaten kendisiyle görüşüldü mü, görüşülmedi mi tartışmasının asıl nedenide budur. Amaç kendi beslemelerini Kürd tarafı olarak göstermek ve Kürdleri onun eliyle kontrol altında tutmaktır.
Bu yaklaşımlarla kirli Türk siyaset zemini daha da kirlendi.
PKK'de o zeminde beslendiği için o da saçından tırnağına kadar kirlidir. Doğası gereğidir. Doğuşu zaten kirli. Devletin kucağında büyütüldü. Kendine benzetildi. Mankurtlaştırıldı. Sonrada sahibinin tetikçisi olarak sokağa salındı. Sahibiyle ters düşen herkese saldırtıldı.
Ve bugünlere gelindi.
Geride insan ve tabiatıyla tarumar edilmiş bir ülke bırakıldı. İğdiş edilmeyen hiçbir milli kurum ve değer yargısı bırakılmadı. Ama gel gör ki, bunu gören, anlayan, tavır koyan bir elin parmakları kadar. Bunu gören başkaları yok mu? Var! Niye sessini çıkarmazlar meselesi biraz çetrefili. Onlar leş kargalarıdır. Nerde leş, rant ve ikbal varsa oradalar. Kontra kapısında rant ve ikbal arayanlar, ihaneti teşhir etmeyi 'Kürt piyasasında pozisyon kapma ameliyesinin en banal yollarından birine dönüşmüş olduğu'nu söyleyecek kadar çirkinleşiyorlar. Oysa beslemelere kontra demek için mangal gibi yürek lazım. Kontra kapısında şelte sermek, ikbal aramak, kontrayı değil, onun ihanetini teşhir edenlere saldırmayı marifet bilmek kontradan beklentisi olanlardır. Bizim böyle bir beklentimiz olmadığı gibi kefenimiz boynumuzda. Ama bazı kişiliklerin yüreklerinin yetmediğide budur. Yetmediği içindir ki, meydan kotraya bırakıldı. Ondan sonra ne mi oldu?
Dedim ya. Geriye insan ve tabiatıyla tarumar edilen bir ülke kaldı.
Kürd toplumu Kürdlük kisvesi altında Türk egemenlik sistemin çıkarına uygun rehin alınmış. Kendileriyle çok kötü oynalınıyor.
Bunlar teşhir edilmediği ve tavır alınmadığı içindir ki, sömürgecilerin derin odaklarının yetiştirmeleri; “devletin bir organı hükümetin de bilgisi dahilinde Önderliğimizle diyaloga geçti” diyebiliyor.
“Önderleri“nin Türk sömürgeci sistemin beslemesi olduğunu unutmuşa benziyorlar. Kimse bilmesede “önderi“ tarafından iradesi elinde alınmış bu düşürülmüş mankurtlar herkesten çok iyi bilirler. Bilsede bir haini “kurtarıcı“ göstermek için konuşurlar, görevleri budur. Kimi kişilikte ihanet teşhir edildiğinde buna saldırmakla yalakalıkta prim yapmanın çabasındalar. Bozacının yalancısı şıracı dedikleri bu olsa gerek.
“Önderleri“nin daha Ankara'da iken devletin bir beslemesi olarak Kürd millet kökünü kazımak için sokağa salındığını herkesten önce bu mankurtlar bilir.
Kimi bunu komplo teorisi olarak algılasada aslında işin gerçeği budur.
Diyelim bunu millete kavratamadık. Ya peki A. Öcalan'ın Ankara'ya dönüşünden sonra olup bitene ne denilecek?
Devletin farklı kanatlarında yer alan sorumlu insanlarının açıklamalarıda mı bu insanların gözünü açmaz? Söylenenler gerçekten spekülasyon mu? Peki spekülasyon olup olmadığına nasıl karar vereceğiz? Peki şu son eylemlerle ortaya çıkan belge ve görüntülere ne diyeceğiz? Bunlar montaj mı? Bu işin birinci derecedeki katiller bile, bu iddiada bulunamadı. Ne dediler? “Acizsiz“ dediler.
Öcalan, “ülkeye dönüş“ yaptıktan sonra kendisiyle yeniden konuşuldu. Önüne bir proje konuldu. Kendisine kabul ettirildi. İdam edilmemesi karşılığında devlete hizmete kaldığı yerde devam edeceği sözü alındığı sağır sultan bile bilir. Zaten ogün bugündür Öcalan kendi değişiyle “devlete muazzam hizmet ediyorum“ dedi. Allah var. Hakkınıda veriyor.
Türk egemenlik sistemin esas sahibi ordu yeteri derecede Öcalan'dan yararlandı. Kendisine “muazzam“ tetikçilik yaptırttı. Gerek sistem içi diğer kanatlara ve gerek sistemi hedefleyen diğer güçlere karşı ordunun elinde joker oldu.
Öcalan azılı bir Kürd düşmanıdır. Türk ordusunun beslemesidir. Kürd davasını boşa çıkarmak için fırıldak gibi fır dönüyor. Atmadığı takla kalmadı. Her hafta “Kürt sorununun tek çözümü budur“ diye bir recete ile ortaya çıkar. Mankurtlaşan adamları bir vahi gibi kabullenip bülbül gibi tekrarlar. Fazla sürmez bu. İleri sürülen recetenin hizmet ettiği her neyse koşulları ortadan kalkınca bu kez mankurtların eline yeni bir recete verilir, Kürdlerin “tek kurtuluş yolu budur“ denir.
Şu an gündeme konulan, “Özgür Kürdistan“ projeside bunlardan biridir. “Kürt sorunun tek çözüm biçimi“ olarak sunulan bu recetede bir öncekiler gibi bir müddet sonra tedavülden kalkar. Yerine yeni bir recete monte edilir. Kimsede niye böyle oldu diye sorgulamadıkları gibi önlerine alıp ciddi ciddi tartışırlar. Türk ordusunun tetikçisi A. Öcalan'ı Kürd tarafı olarak pazarlarlar. Ama kimse onun gerçek kimliğini açığa vuramaz. Kendisinden olmayan payeler biçmekle uğraşırlar.
Bu çark dolap beygiri misalı bir çember içinde dolanıp durur.
Bu tezgahın müşterisi bul olur. Rantı da buldur.
Adına çözüm üretmeye çıktıkları her iki toplum ise kendileriyle oynanılan sadece birer nesne. Üzerlerinde öyle bir oynandı ki, şamar oğlanına dünmüşler. Birgün dayak yemeseler canı sıkılır hale gelmişler.
Türk egemenlik sistem sahipleri, yönettiği toplumu ve “Kürtçüsü“nün eliyle denetim altına almış Kürdleri aptal yerine kurmuş. Bugüne kadarda bu sayede egemenliğini sürdürmüş. Her iki toplum da öyle hale gelmiş ki, sistem sahipleri ve beslemesinin her dediğini amantü olarak kabul etme kıvamına gelmişler. Mankurtlalaşan birer topluma dönüştürülmüşler.
Bu proje sistem ve beslemeleri tarafından ortaklaşa uygulanırken sanki farklı cephelerdenmişler izlenimini veriyorlar. Aslında Kürd milletine karşı uygulamaya konulan projenin uygulamasındaki farklı halkalarıdır.
Bilindiği gibi sistemin tüm kanatlarının ortaklaşa bir ezberi var. Derler ki, “teröristle pazarlık olmaz”. Koca bir yalan. Terörist dedikleri aslında kendi beslemeleri. Fakat kendi aralarında paylaşamadıkları. Aslında sistemin tüm kanatları, “teröristbaşı“ dedikleri A. Öcalan ile görüşüyor. Dahası birbirlerine karşı kullanmak için uğraş veriyorlar.
A. Öcalan ile görüşme sanki suçmuş gibi ortalık tuz-buz oluveriyor. Bu iddiayı ortaya atan ve bunu yok sayanlar ne dediklerini çok iyi biliyorlar.
Ortada bir bilmeyen varsa onlarında beyni ruhu rehin alınmış Kürd ve Türk toplumu olduğudur. Kendileriyle öylesine çok kötü oynanıldı ki, ortaya acayip birer toplum olup çıkıvermişler.
Yok efendim, “Öcalan ile görüşüldü.“
Bir diğeri, “Öteden beri Öcalan ile görüşülüyor. Bu bir devlet kararıdır”.
“Kürt sorununun çözümünde dolaylı olarak Abdullah Öcalan'a da bir rol biçilmiş oldu”
Bir diğeri, “Hükümet teröristlerle görüşmez“.
Maşallah papatya falı gibi.
Olup bitenleri kavrayan biri bu tür açıklamaları okuduğunda bunları söyleyenin utanmaz ve yüzlerine tükürülecek kadar aşağılık birer mahluk olduklarına hükmeder.
“Öcalan ile pazarlık yapıldı mı?“ iddiaları aslında mankurtlaştırılmış Kürd ve Türk toplumlarının sistemin hangi kanadına yönlendirme amaçlıdır.
Karşılıklı konumlanmış sistemin şu veya bu tayfasının A. Öcalan'ın sistemin bir beslemesi olduğunu bal gibi biliyorlar. Bilmemeleri mümkün mü? İnsan kendi beslemesini tanımaz olur mu?
Sistemin beslemesinin attığı her adımdan haberleri var. Zaten atacağı adımlar daha önce beslemeye bildirilir. O da onun gereğini yapar. Bunun bilinmiyen bir tarafı yok.
Aslında sistemin devreye koyduğu bu “Kemalist Kürt Hareketi“ Kürd milletini vurduğu kadar Türk toplumunuda vurdu.
Süren danışıklı kirli savaş her iki toplumda da onarılmaz yaralar açtı. Türk toplumu A. Öcalan ve tayfasını düşman beledi. Ama yanlış beledi. Gerçek şu ki, Öcalan ve tayfasıda Türk toplumunu mankurtlaştıranların eseridir. Yani aynı merkezin yarattığı ucubelerdir.
Sistem bir taraftan beslemesini kucağında büyütüp ortalığa salarken bir taşla çok kuş vurmayı zaten hesaplamıştı.
Onun vasıtasıyla Kürd yurtsever hareketini tasviye etti. Kürd kitlelerini denetim altına aldı. Öldürdüklerini öldürdü, sindirdiklerini sindirdi, geride kalanları devlete yönlendirme amaçlandı. Bu konuda epey başarıda sağlandı. Kürdistan insan ve coğrafyasıyla tarumar edildi.
Bu süreçte süren savaş sıradan Türk insanının canınıda yaktı. Sistem mecburi olarak askere aldığı eğitilmemiş halk çocuklarını cepheye sürdü. Korumasını almadı. Beslemelerine verdiği istihbarat, lojistik destekle öldürttü. Arkasında tüm araçlarını harekete geçirerek “şehit“ edebiyatı propagandasıyla Türkleri ırkçı bir topluma dünüştürdü. Kürdleri düşman göstererek üstlerine saldırttı.
Savaş var hesabiyla ordu sığınılan kurtarıcı liman olarak topluma sunuldu. Cumhurriyetin kuruluşundan beri varolan ordu hakimiyeti devam ettirildi.
Bunlar ve bunun benzeri gelişmeler şu an tepişen sistemin tüm kanatlarının bildiği gerçeklerdir. Görmek isteyen herkesin kolaylıkla görebileceği gerçeklerdir. Ama gel gör ki, olup biten gerçekleri görmek istemeyen o kadar çevre var ki, düşman başına. Tabii ki, herkesin kendince sebebleri de vardır. Sebebleri ne olursa olsun, yaptıklarıyla bireyi oldukları toplumu felakete sürükledikleridir.
Uzun bir süredir süren danışıklı-dövüşlü bu kirli savaşın kotları çözülmedikçe daha çok bu film gösterimde kalır.
Bunu aşmak ta, ancak eşkiya kadar cesaretli olmayı gerektirir.
26 Ağustos 2010