Ahmet Türk gerçek bir lider mi, yoksa?
Kürdistan’ın kuzeyinde de, “lider” ve “liderlik” son yılların en çok kullanılan kavramları oldular. Özellikle de PKK’nın hayatında bu iki kavramla birlikte “önderlik” kavramı daha fetiş bir şekilde kullanılmaya başlandı. Bu kavramlar, bütün diğer önemli kavramların, değerlerin, ulusun, halkın, toplumun önüne geçen; çoğu zamanlar ve özellikle de son zamanlarda onlarla örtüşen ve bütünleşen kavramlar olmaya başladılar. Samsun’da Ahmet Türk’e yönelik saldırı üzerine, Ahmet Türk’ün “demokrat” ve “barışsever” liderliği de gündeme girdi. Buna karşılık, bu tanımlara itirazım oldu. “Ahmet Türk Olayına Farklı Yorum” başlıklı yazımda Ahmet Türk’ün barışsever ve demokrat liderliğini tartışmaya açtım. Birçok çevreden, unsurdan olumlu ve olumsuz tepkiler aldım. Özellikle de mürit olan, Öcalan ve PKK yöneticileri tarafından ileri sürülen görüşleri ayet gibi ele alan, kabul eden, eleştiriyi günah ve suç kabul eden kesimler tarafından büyük hakaretler ve tehditlerle karşı karşıya kaldım.Bana yönelik bu davranışın, sadece bana yönelik olmadığını birçok aydın ve eleştirici Kürt siyasetçisine yönelik olduğunu; içinde bulunduğumuz zamanda değil 35 yılı içine alan bir zaman diliminde tezahür eden davranışlar olduğunu göz önüne aldığımızda, sorunu daha fazla eşelemenin, derinleştirmenin, yorumlamanın gerekliliği sonucuna vardım.Ahmet Türk gerçeğinden hareketle, liderlik kavramını, ele almanın, analiz etmenin ve sorgulamanın yararlı olacağını saptadım. Bu görüşlerim, umut ederdim ki genel olarak liderlik ve özel olarak Kürdistan’daki liderlik anlayışı üzerine bir tartışmanın başlangıcı niteliğini taşır.*****“Lider” ve “liderlik” kavramı sorgulanmadan, derinleştirilmeden, analiz edilmeden, geçmiş deneyleriyle ele alınmadığı sürece, olumluya işaret eden iki kavramdır. İnsana pozitif çağrışım yapmaktadır. Liderin, hak-hukuku savunan, haksızlıklara karşı çıkan, haksızlık yapmayan, özgürlüklerden yana olan, “herkesin” ve toplumun “önünde” olan kişi olarak algılanmaktadır. Ama “lider” ve “liderlik” kavramı, tarihi bağlamda ve arka plânıyla ele alınıp; tarihsel, sosyal ve siyasal olarak kategorileştirilerek analize tabi tutulduğu zaman hiç de tümüyle olumlu ve pozitif olgular olmadığını saptamak zor olmaz.Öncelikle “lider” ve liderlik”, demokratik, demokratik olmayan, doğal ve sosyal kategoriler içinde ele alınabilir. Demokratik “lider” ve “liderlik” kategorisi, modern demokratik toplumlara ait kategorilerdir. Bu “lider” ve liderlik”, yeteneğe ve sonuçta da demokratik seçimlere dayalı olan ve demokratik seçimlerle tespit edilen kategoridir. Modern demokratik toplumlarda, meclislerde, hükümetlerde, siyasi partilerde, sendikalarda, sivil toplum örgütlerinde, bilumum devlet ve devlet dışı kurumlarda, liderler seçimlerle tespit edilirler. Bu liderler, gerçek liderlerdir. Bu liderlerin kendi doğrultuları vardır. Kendi inisiyatifleriyle tavır geliştirirler. Etrafını dinleyen, eleştirilere ve önerilere kulak veren, ama kararları almakta ve uygulamakta özerk ve otonomdurlar. ABD, Batı Avrupa, Hindistan ve benzeri demokratik ülkelerdeki liderler, bu kategori içinde yer alırlar.Demokratik olmayan lider ve liderlik kategorisi, zora, şiddete, cuntalara dayanan kategoridir. Bu liderler, diktatoryal, faşizan, teokratik, otoriter karakterdedir. Bu liderler, inisiyatif sahibi oldukları kadar, inisiyatifsiz, korkak, ürkek, meşru olmama karakterlerinden dolayı halktan korkan liderliklerdir. Bu liderler kategorisi, oldukça tehlikeli, yıkıcı, barbar niteliktedirler. Kimse tarafından seçilmedikleri gibi, kimse ve kurum tarafından denetlenme durumları da yoktur. Katliamlar, toplu ölümler, soykırımlar, hukuk dışı yargılamalar, infazlar bu liderlerin iki dudağı arasında çıkan bir sözün ürünüdürler. Hitler, Mussolini, Salazar, Saddam, M. Kemal Atatürk, Öcalan, Stalin, Pol-Pot ve benzeri liderler bu kategori içinde ele alınabilirler.Monarşik Yönetimin liderleri, doğal liderler kategorisi içinde ele alınabilirler. Bunlar tarihsel, sosyal yapıya, aristokrasiye dayalı lider ve liderliklerdir. Bunun yanında, uluslara, halklara liderlik yapan lider kategorisi de, tarihsel süreç içinde oluşan doğal ve sosyal liderliklerdir. Bu lider kategorisi gerçek lider kategorisi olarak tanımlanabilir.Gerçek liderler yanında, kuşatılmış, teslim alınmış, güdülen, emanetçi lider ve liderlik kategorileri de vardır. Bu kategori, demokratik olmayan lider ve liderlik kategorisi içinde ele alınabilecek liderliklerdir. Çünkü demokratik liderlikler, gerçek lider oldukları gibi, “kuşatılmış, güdülen, teslim alınan, iradesiz liderlere ihtiyaç duymazlar. Kuşatılmış, teslim alınmış, güdülen, emanetçi liderler, güçlü irade sahibi değillerdir. Hatta iradesizdirler. Gerçek liderlerin iradesini gerçekleştirmekle görevlendirilmiş ya da kendini görevli kabul eden liderlerdir. Bu liderler, diktatoryal, faşizan, teokratik gerçek liderlerden daha tehlikeli misyonlara ve rollere soyunabilirler. Gerçek otoriter, faşizan, diktatoryal liderler, çoğu zaman kendi kirli emellerini, kararlarını bunların elleriyle uygulamaya geçirirler.*****Ahmet TÜRK, geleneksel toplumsal yapı içinden gelen biri. Aşiret ve ağa özellikleri, büyük toprak sahipliğiyle tanımlanman bir toplum öğesi. Gençlik yıllarında, ailenin büyüğü ve geleneksel toplumsal grubun lideri olan Ağabeyi Abdurrahim TÜRK tarafından güdülen biri. Ankara’da öğrencilik yıllarında da geleneksel yapısını sürdüren, başarılı olmayan bir öğrenci. 1968 yıllarından önce öğrencilik hayatı başlamasına rağmen, 1968 Öğrenci Eylemleri ve dönemin Devrimci ve Kürt ulusal Hareketi içinde liderlik fonksiyonlarına sahip olmayan sıradan bir unsur. Ağabeyi Abdurrahim TÜRK’ün öldürülmesinden sonra, kaçınılmaz olarak kendi toplumsal grubunun ve ailesinin yöneticisi oldu. Yönetici olduktan sonra, da lider fonksiyonunu taşımadı. Ağabeyi’nin yerine, hiçbir çaba göstermeden, siyasi bir faaliyet ortaya koymadan, Adalet Partisi’nde aşiret oylarıyla milletvekili oldu. Adalet Partisi’nde milletvekili olduğu zaman, Kürt Hareketi’nin Birinci Bahar Dönemi ve atılım dönemiydi. Ahmet TÜRK’ün, Kürt Ulusal Hareketi ve örgütlenmesi içinde bir özel yeri yoktur. DDKO’daki pasif üyeliği bir tarafa bırakılırsa, Kürt Ulusal Hareketi içinde bir misyona sahip değdir. Daha sonraki tarihlerde, devletçi sola kaydı. 12 Eylül sonrasında SHP içinde yer aldı ve milletvekilliği yaptı. SHP içinde çalışmalarını sürdürürken, bir grup milletvekili arkadaşıyla Paris’te Kürt Enstitüsü ve Fransız Özgürlük Vakfı’nın (Başkanı Danielle Miteterand) Organize ettiği “Uluslararası Kürt Konferansı”na katıldı. Konferansa katılma nedeniyle, SHP’den bir grup milletvekili arkadaşıyla da ihraç edildi. O ihraçtan sonra, yeni bir siyasi arayışa girdi. O ve arkadaşları, gövdesi Kürt ve beyni Türk olan HEP’i kurdular. HEP’in kapatılmasından sonra devam eden örgütlenme ve partileşme süreçlerine katıldı. Belli bir aşamadan sonra, da Parti Genel Başkanı oldu. Parti Genel Başkanı olduktan sonra da, gerçek bir lider olamadı. PKK Liderliğinin emanetçiliğini benimsedi. Kuşatılmayı ve güdülmeyi kabul etti. Kendi iradesi ile hareket ettiği zaman, yanlış dediği gelişmelere; Öcalan’ın ve PKK liderliğinin tersini ifade etmesinden sonra, sesini kesen, bir konum kazandı. Bununla ilgili yüzlerce örnek sayılabilir. Ama son bir yılda gelişen olaylar karşısındaki tutumunu analiz ederek, liderlik karakteri konusunda bir sonuca varmak olanaklı olacaktır.DTP’nin kapatılmasından sonra, Meclisi terk edip millete döneceklerini söyledi. Öcalan, İmralı’dan tersi karar alıp açıkladıktan sonra, Öcalan’ın kararı uygulama alanına geçti. Kendisinin milletvekilliği son bulduğundan Meclisi terk etmek zorunda kaldı, ama arkadaşları mecliste kaldı.Türkiye’de “Kürt sorunu” ile ilgili tartışmaların yoğunlaştığı ve açılım politikalarının gündeme geldiği aşamada, Tokat’ın Reşadiye İlçesi yakınlarından askerlerin ölümüyle ortam provoke edildi. Ahmet TÜRK, bu olayı provokasyon olarak değerlendirdi. Ama ne zaman ki, PKK yönetimi eylemi yüklendi, Ahmet TÜRK sesini kesti.Aynı tutum, Samsun’un Ladik İlçesinde polislerin öldürülmesiyle ilgili de tezahür etti.Bütün bunlar, Ahmet TÜRK’ün kendisine özgü düşüncesinin ve doğrultusunun olmadığını; sonuçta kararını uygulayan, irade ve misyon sahibi bir lider olmadığını ortaya çıkarıyor.Bunların hepsi üst üste konulup sentezleştirildiğinde, Ahmet TÜRK’ün gerçek bir lider olmadığı, kuşatılmış, güdülen, emanetçi bir lider olduğunu ortaya koyuyor. Bu liderlik tarzı, Kürt ulusunun hak ve özgürlükler hareketine, Kürdistan’da demokratikleşmeye ve siyasetin çoğulculaşmasına zarar verir bir liderliktir. Kürdistan’da siyasetin doğal çizgisinden sürdürülmesini engellemektedir. Kürtlerin bu Öcalan’ın emanetçisi liderliği aşması, gerçek liderliğe ve hem de demokratik liderliğe ulaşması gerekir.Amed, 30. 04. 2010
Re: Ahmet Türk gerçek bir lider mi, yoksa?